Ana Sayfa 1. Sayı Çok kayıp verdik ama grip virüsüne karşı savaşımız sürüyor Son kuş gribi...

Çok kayıp verdik ama grip virüsüne karşı savaşımız sürüyor Son kuş gribi salgınına dikkat!

849

Uzmanlar kalabalık dünyamızda yakında büyük bir grip salgınının patlak verebileceği uyarısında bulunuyor. Belki de son yıllarda sıklıkla ortaya çıkan kuş gribi salgınları onun habercisi. Eğer önlem alınamazsa, kısa bir sürede çok tehlikeli bir grip salgını baş gösterebilir. Grip deyip geçmeyelim. Bağışıklık sistemimizi her defasında atlatan bu belalı virüs, 20. yüzyılda milyonlarca can aldı.

Çağlar Sunay

Ilıman kuşakta, soğuk algınlığı ve grip sezonu her yıl kasım-aralık gibi başlar ve nisan-mayıs gibi sona erer. Farklı virüslerin yol açtığı bu hastalıklardan soğuk algınlığı, gribe göre hem daha hafif geçer hem de çok daha yaygın görülür. Öte yandan grip de öyle az görülen bir hastalık değildir; her yıl nüfusun yaklaşık yüzde 1-5’ini etkiler. Salgınlarda bu oran yüzde 25-40’a kadar çıkar. Gribin belirtileri ani başlar: boğaz ağrısı, öksürük, burun akıntısı, halsizlik, baş ve kas ağrıları, üşüme hissi ve iştah kapanması. Genç ve sağlıklı kişiler 5-7 gün içinde hastalığı atlatır; 1-2 hafta içinde de tümüyle iyileşirler. Ancak grip çocuklarda, yaşlılarda ya da kimi kronik rahatsızlığı olanlarda, bronşit ya da zatürree gibi çok ciddi sorunlara da yol açabilir; hatta onları öldürebilir. Yine de kentlerde yaşayanlar genellikle gripten pek korkmaz. Verem, diyabet, AIDS ya da kanserle karşılaştırıldığında, grip yalnızca kısa süreli bir sıkıntıdan başka bir şey değildir.

Yoksulları yeğleyen öteki bulaşıcı hastalıkların tersine, grip aynın yapmaz, eşitlikçidir. Her yaştan, cinsten ve sınıftan insanı etkiler. Çok kolay ve hızlı bulaşır. Başlıca bulaşma yolu hasta kişilerin öksürmesi, hapşırması ve konuşmasıyla çevreye saçtığı damlacıkların solunmasıdır. Bu damlacıklar uzun süre havada asılı kalabilir. Günümüzde her yıl küçük çaplı salgınlara yol açan grip, kentlerin hem arttığı hem de hızla genişlediği 18. yüzyıla değin, büyük halk kitlelerini etkilemiyordu. Büyüyen ve sayılan artan kentlerin yanı sıra, ulaşım araçlarının da hızlanması ve yaygınlaşması gribin dolaşımını kolaylaştırdı. Günümüzde, Sidney’de ortaya çıkan yeni bir virüs, bir gün içinde binlerce kilometre aşıp, İstanbul’da bir salgın başlatabilir.

Bilim adamları grip virüsüyle ilk olarak 1930’da domuzlarda karşılaştılar. 3 yıl sonra aynı virüsü insanların da taşıdığı ortaya çıktı. Ama virüs kuşkusuz yeryüzünde binlerce yıldır vardı. Gribe yönelik kayıtlar, Hipokrat’ın MÖ 412’de grip belirtilerine benzeyen bir salgını tanımlamasına değin uzanıyor. Tarihsel kayıtlar her yüzyılda, 3-4 büyük grip salgını olduğunu gösteriyor. Ancak öyle anlaşılıyor ki bunların ne zaman ve nerede ortaya çıkacağını kestirmek hiçbir zaman olanaklı olmamış. Örneğin 20. yüzyılda insanları apansız yakalayan 3 küresel grip salgını yaşandı: 1918’de, 1957’de ve 1968’de.

Grip virüslerinin 3 temel tipi var: A, B ve C. C tipi öteki ikisinden farklı; çok yaygın ama ciddi sağlık sorunlarına yol açmıyor. B tipi grip virüsleri zaman zaman bölgesel salgınlara yol açabilir ve insanlar üzerinde pek de hafif sayılmayacak etkileri olabilir; hatta öldürücü olabilir. A tipi virüslerse, en tehlikeli olanlar. Bunlar yeryüzündeki en öldürücü salgınlardan sorumludur. Yalnızca insanları değil domuzlan, atlan, tavukları, ördekleri ve bazı yaban kuşlarını da etkileyebiliyorlar. B ve C tipi grip virüsleriyse yalnızca insanlarda görülüyor. Bu temel tipler de alt tiplere ayrılıyor. Bunlardan birine yakalanmak, ötekilerine karşı bağışıklık geliştirmeye yetmiyor.

Kuş gribi virüsünün yapısı.

Grip virüsümüzü tanıyalım
Üzerinde en çok çalışılmış virüsler belki de grip virüsleri. Hem elektron mikroskoplarıyla hem de x-ışını kristalografisi sayesinde, grip virüslerinin yapısı iyice anlaşılmış durumda. Onlara yönelik neredeyse her şey biliniyor. Ama bu durum onlardan gelebilecek tehlikeleri ne yazık ki ortadan kaldırmaya yetmiyor. Bütün virüsler gibi grip virüsleri de çok küçük ve hareketli varlıklar. Yaklaşık 100 nm (metrenin on milyonda biri) çapındaki bu küresel mikroorganizmalar, içinde kurtçuklar bulunan dikenli, saydam toplara benziyor. Bütün virüsler gibi onlar da mikrodünyanın parazitleri. Başka canlıların hücrelerinde yaşıyorlar. Grip virüsleri, doktorların “solunum yollan” dediği bölgedeki hücrelerimizi hedef alıyor ve onlara yerleşiyor.

Solunum yolumuza giren bir grip virüsü, hücrelerimizden birine tutunur; ona yapışır. Ardından kendi genetik malzemesini (RNA) ve bazı proteinlerini hücremizin içine bırakır. Virüsün
RNA’sı ve proteinleri hücremizin kontrolünü ele geçirir ve onu adeta virüs üreten bir fabrikaya çevirir. Hücremiz sürekli yeni virüsler üretir. Doğan yeni virüsler de başka hücrelerimize yapışır. Böylece grip virüsleri yerleştikleri bölgeye egemen olur.

Bu sürecin ilk aşaması, virüsün hücreye tutunmasıdır. Grip virüsü bunu, yüzeyindeki hemaglutinin (kısaca H) adlı protein molekülleriyle gerçekleştirir. Tıpkı bir korsan gemisinin, saldırdığı gemiye kancalarla yapışması gibi, grip virüsü de hücrelerimizin yüzeyindeki bazı reseptörlere, çiviyi andıran bu H molekülleri sayesinde tutunur.

Grip virüsünün yüzeyinde bir de çok sayıda nöraminidaz (kısaca N) adlı protein molekülleri bulunur. Bunlar da hücre içinde çoğalan yeni virüslerin hücreyi terk etmesi sırasında kullanılır. Virüsün yüzeyindeki H ve N moleküllerinin değişik türleri vardır. İnsanları etkileyen grip virüslerinde H1, H2 ve H3 olmak üzere üç tür hemaglutinin; N1 ve N2 olmak üzere de iki tür nöraminidaz molekülü biliniyor. Bunun yanında hayvanları etkileyen grip virüslerinde H1, H2 ve H3’e ek olarak dokuz farklı hemaglutinin daha; N1 ve N2’ye ek olarak da yedi farklı tür nöraminidaz molekülü daha biliniyor. Biliminsanları da grip virüslerini tanımlarken, onların yüzeyindeki H ve N’lerin türlerine bakarlar. Örneğin 1918’deki büyük grip salgınının sorumlusu olan A tipi virüsün adı H1N1’dir.

Grip virüsü bağışıklık sistemini nasıl atlatıyor?
Virüsler, normalde, bağışıklık sistemince saptanıp, kısa sürede yok edilirler. Ancak bazı virüsler, bağışıklık sistemlerini atlatmak için değişik yöntemler geliştirmiştir. Yüzeylerindeki H ve N proteinleri zaman zaman değişen kimi grip virüsleri, bağışıklık sistemince saptanana değin uzun bir süre konak canlıda barınabilir, hızla çoğalabilir ve ciddi sorunlara yol açabilir. Örneğin bütün A tipi grip virüsleri bağışıklık sistemini atlatacak özellikler taşır. Bu virüsler, çoğalmaları sırasında ortaya çıkan genetik hataları saptayan ve onaran mekanizmalardan yoksundur. Dolayısıyla bir insan ya da hayvan bedenine giren virüslerin çoğalma sürecinde, yani milyarlarca kopyalama sırasında, doğal olarak bazı genetik hatalar olur, mutasyonlar oluşur. Böylece kimi özellikleri orijinalinden az da olsa farklı, yeni virüsler ortaya çıkar. Bu kalıcı ve genellikle çok küçük değişikliklere “antijenik sürüklenme” denir ve bunlar çok sık olur.

Antijenik sürüklenmenin yanında A tipi grip virüslerinin, bağışıklık sistemlerini atlatmasını sağlayan çok önemli bir başka yeteneği daha var. Bunlar kendi aralarında gen değiş tokuşu yapabiliyor. Antijenik kayma denen bu olayın sonucunda, ortaya orijinalinden çok farklı, yepyeni bir tür virüs çıkıyor. Antijenik kayma ender görülen bir olaydır. Çeşitli virüs türlerinin bir arada bulunduğu yerler, örneğin insanların, kümes hayvanlarının, domuzların ve sığırların bir arada bulunduğu çiftlikler, antijenik kaymaların oluşması, bir başka deyişle küresel bir grip salgınına yol açacak yeni tür virüslerin doğması için çok uygun yerlerdir. Bu biçimde oluşan yeni virüse karşı ne insan ve hayvan topluluklarında bir bağışıklık bulunur ne de var olan aşıların ona karşı bir koruyuculuğu söz konusudur. O nedenle tarihin en öldürücü grip salgınlarına antijenik kayma sonucunda oluşmuş A tipi yeni grip virüslerinin yol açtığı düşünülüyor. Örneğin 1957’deki Asya Gribi salgınının sorumlusu H2N2 adlı A tipi bir virüstü; 1968’deki Hong Kong Gribi’nin sorumlusu da yine A tipi H3N2 virüsüydü.

Grip virüsünün bu iki yolla sürekli evrim geçiriyor olması, bağışıklık sistemimizin her defasında yeni bir düşmanla karşı karşıya gelmesi anlamını taşıyor ve aslında onları bizim karşımızda yenilmez kılıyor. Çünkü böylece aşı üreticileri virüslerin her zaman bir adım gerisinden geliyorlar. Aslında bu durum dünyadaki herkesin sağlığı açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor. O nedenle yeryüzündeki bütün grip salgınlarının izlenmesi ve hangi tür virüsün salgına yol açtığının saptanması bir zorunluluk. Bu izlemeyi Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) Küresel Grip izleme Ağı adlı birimi 1947’den bu yana yapıyor. Bu birim 110 ülkenin ulusal grip merkezi ve dört uluslararası merkezden oluşuyor. İzlemenin sonuçları aşı üreticilerine de veriliyor ve grip aşıları sık sık yenileniyor.

1918 İspanyol Gribi
Grip virüslerinin insanlar açısından tehlikeli olabilmesi için iki özelliğin bir arada bulunması gerekiyor: öldürücülük ve bulaşıcılık. Bir virüsün bu iki özelliği de barındırma olasılığı düşük, ama sıfır değil. Bunun örnekleri 1957’de ve 1968’de görüldü. Ama kuşkusuz en iyi örnek 1918’deki büyük grip salgınında kendini gösterdi. Salgın resmi olarak Mart 1918’de Amerika’nın Kansas Eyaleti’ndeki bir askeri birlikte başladı; kısa zamanda bütün ülkeye yayıldı. Sorumlunun adı H1N1’di. Ancak o dönemde bunu kimse bilemedi. Çünkü insanlar daha grip virüslerinden habersizdiler. Virüs sonbaharda Amerikalı askerlerle birlikte Avrupa’ya ayak bastı. Hastalık, yalnızca temizlik koşullarının en alt düzeyde olduğu askeri birliklerde değil, aynı zamanda onların geçtiği köylerde, kasabalarda ve kentlerde de hızla yayıldı.

İspanya 1. Dünya Savaşı’na girmemişti. Savaşan ülkelerde olduğu gibi basın üzerinde sansür uygulaması yoktu. Savaştaki gelişmelerin yanı sıra, ülke nüfusunun neredeyse yarısını teslim alan ve her gün binlerce kişiyi öldüren grip salgını, İspanyol basınının sürekli ve ayrıntılarıyla işlediği bir konuydu. Savaşla meşgul Avrupa, ilk grip haberlerini İspanya’dan aldı. Bu nedenle bir süre sonra hastalık “İspanyol Gribi” adıyla anılır oldu.

İspanyol Gribi’nin ağırlığı bütün büyük kentlerin sosyal hizmetlerini çökertti. İnsanlar daha önce hiç karşılaşmadıkları bir durumla yüz yüze geldiler. Çöpçüler ve itfaiyeciler işbaşı yapamadı. Yatağa düşen polisler, sokakları devriyesiz bıraktı. Sağlık hizmetleri aksadı. Hastalanan santral memurları yüzünden telefon iletişimi durma noktasına geldi. Her gün yüzlerce kişinin ölümü mezarlıkları genişletti. Ama cenaze işlerine bakan işçiler de hastalandığı için ölülerin gömülmesi haftalar aldı.

Salgın yalnızca Avrupa’yı değil, bütün dünyayı harap etti. Hindistan, nüfusunun yüzde 4’ünü, Alaska yerlileri yüzde 8’ini yitirdi. Orta Afrika’da yüzlerce hanelik köyler tümüyle yok oldu. Grip 1. Dünya Savaşı’nın sona ermesinde de belirleyici bir rol oynadı. Çünkü 1918 yılı boyunca her iki tarafın da askerlerinin büyük bir bölümü savaşamayacak denli hastaydı. Taraflar 4 yıllık savaşta kaybettiklerinden daha çok asker ve sivili, bir yıl içinde grip yüzünden kaybettiler. 1918’in sonlarına gelindiğinde artık hiç kimsenin savaşacak gücü kalmamıştı.

18 ayda dünya nüfusunun yarısına, yaklaşık 1 milyar kişiye bulaşan ve 40-50 milyon arasında can alan İspanyol Gribi, tıpkı geldiği gibi gizemli bir biçimde ortadan kayboldu. Tıbbın salgını sonlandırmada hiçbir etkisi olmadı. Salgında ölenlerin sayısı, bütün bulaşıcı-öldürücü hastalıklar göz önüne alındığında, herhangi bir küresel salgın sırasında ölenlerin sayısından çok daha büyük. İnsan kaybı açısından, tarihte İspanyol Gribiyle karşılaştırılabilecek (ona yaklaşabilen) tek salgın 1347’de Avrupa’da baş gösteren ve 4 yıl içinde 25 milyon insanın ölümüne yol açan veba salgını.

İşin ilginç yanı insanlar, her zaman küçümsedikleri ama sonunda kendilerine korkunç acılar yaşatan bu hastalığı çok kısa bir sürede belleklerinden attılar. 1957’deki ikinci küresel grip salgınına değin kimse onu bir daha anımsamadı bile.

1957 ve 1968 salgınları
20. yüzyıldaki öteki iki büyük grip salgını 1957’de ve 1968’de patlak verdi. Doğu Asya’da başlayan 1957 salgını 6 ayda dünyayı dolaştı. Bir milyona yakın can aldıktan sonra da çekildi. Ancak 10 yıl boyunca bölgesel salgınlarla sık sık kendini göstermekten de geri kalmadı. 1968’de yerini yeni bir A tipi grip virüsüne bıraktı. 1968 küresel grip salgınında da yarım milyondan çok insan öldü. Hızla artan dünya nüfusu nedeniyle son iki salgında (özellikle 1957 salgınında) 1918’dekinden daha çok insanın gribe yakalandığı tahmin ediliyor. Ne ki her iki salgındaki toplam can kaybı, 1918’dekinin yanına bile yaklaşamadı. Bunun iki önemli nedeni vardı. Birincisi, virüsün çok hızlı tanımlanması ve kısa sürede aşı geliştirilmesiydi. Öteki neden de antibiyotiklerin kullanılmasıydı. Gerçi antibiyotiklerin virüslere karşı hiçbir etkisi yoktur. Ama grip gibi virütik hastalıklara yakalananlara, bir de bakteriyel hastalık görülmesin diye -ki asıl öldürücü olan bunlardır- antibiyotik de verilir. Son iki büyük grip salgınında da hastalara bakteriyel enfeksiyonların çıkmasını önleyen antibiyotikler verildiği için can kaybı çok düşük oldu.

Küresel bir insan gribi salgını 36 yıldır görülmüyor. Uzmanlar yakın bir gelecekte böylesi bir büyük salgınının ortaya çıkabileceğini düşünüyorlar. Hatta bazıları, 1997’de Hong Kong’da baş gösteren kuş gribi salgınının büyümeden önlenmesiyle, aslında beklenen küresel insan gribi salgınının önüne geçildiğini ileri sürüyor. İnsan gribi virüsleriyle kuş gribi virüsleri yakın akrabalar. Hatta 20. yüzyılın büyük salgınlarına antijenik kaymayla değişmiş kuş gribi virüslerinin yol açtığı düşünülüyor. O nedenle insanlık belki de bugünlerde yeni bir sınavda. Ancak bu kez iş 1997’ye göre biraz daha güç gibi. Çünkü son kuş gribi salgını gelmiş geçmiş en büyük salgın; onlarca yerde patlak vermiş ve çok geniş bir alana yayılmış durumda.

Kuş gribi
Kuş gribi, adından da anlaşılacağı üzere tıpkı Deli Dana gibi gerçekte bir hayvan hastalığı. Halk arasında “tavuk vebası” olarak da bilinen hastalık yabani kuşlarda ve kümes hayvanlarında görülüyor. İnsanlarda görülen grip gibi binlerce yıldır var olan bir hastalık. İlk kez 100 yıl önce İtalya’da saptanmış. Günümüzde kuşları etkileyen 15 grip türünün, dünyanın her yerinde bulunduğu biliniyor.

Kuşlarda tüylerin buruşması ya da yumurta üretiminde azalma gibi hafif rahatsızlıklara yol açan kuş gripleri, bazen öldürücü de olabiliyor. Ayrıca tehlikesiz gibi görünen bir grip virüsü 6-9 ay içinde mutasyon geçirip, öldürücü bir türe de dönüşebiliyor. Son araştırmalar kümes hayvanlarında yaşayan tehlikesiz kuş gribi virüslerinin de evrim geçirerek bir süre sonra öldürücü türlere dönüşebildiğini ortaya koydu. l983-84’te ABD’de Pennsylvania’da çıkan salgında ilk önceleri çok düşük bir ölüm oranıyla seyreden H5N2 virüsü, altı ay sonra yüzde 90’lık bir ölüm oranına ulaşmıştı. Virüsün yüzeyindeki H molekülündeki çok küçük (bir aminoasitlik) değişiklik, onu amansız bir katile dönüştürmüştü. Salgının kontrol altına alınabilmesi için 17 milyon kümes hayvanının itlaf edilmesi gerekmişti. 1999-200l’de İtalya’daki kuş gribi salgınında da yine öldürücü olmayan H7N1 virüsü 9 ayda mutasyon geçirerek çok öldürücü bir virüse dönüştü. O salgın da ancak 13 milyon kümes hayvanı itlaf edilerek durdurulabildi.

Göçmen su kuşları -genellikle de yabanördekleri- kuş gribi virüslerinin doğal yaşam alanlarıdır. Hastalığın saklayıcısı olan bu kuşlar aslında hastalığa karşı en dirençli olanlar. Çiftliklerdeki kümes hayvanları, özellikle de tavuklarsa, kuş gribine karşı çok kırılganlar. Salgınların temel nedeni yaban su kuşlarıyla evcil kümes hayvanlarının doğrudan ya da dolaylı olarak temasıdır. Virüs, kuş pisliklerinden hava yoluyla bulaşır. İçinde virüs bulunan tozlaşmış kuş pisliğini soluyan kuşlar hastalanır. Kuş gripleri mekanik yollarla da (virüs bulaşmış aletler, kafesler, araçlar, elbiseler vs.) bir çiftlikten ötekine taşınabilir. Ayrıca virüs barındıran toprakta yürüyen hayvanların ayakları (özellikle fare gibi sürüngenler) virüsün taşınmasına yardımcı olur. Hayatta kalabilen hasta kuşlar da virüsü 10 gün boyunca çevrelerine yayar. Göçmen kuşlar virüsü ülkeden ülkeye taşır. Canlı hayvan ticareti ve kaçakçılığı da virüs için önemli bir yayılma yoludur. Kuş gribi virüsleri özellikle sıcaklığın yüksek olmadığı ortamlarda uzunca bir süre yaşayabilir; örneğin 22°c suda dört gün, 0°C suda da bir ay kadar yaşayabilirler. Virüsün kolay yayılabilmesi ve dayanıklılığı nedeniyle, önlem alınmadığı takdirde salgınlar yıllarca sürebilir. Meksika’da 1992’de başlayan bir H5N2 kuş gribi salgını 1995’e değin, 3 yıl boyunca, kontrol altına alınamamıştı.

1997’ye kadar kuş griplerinin insanları etkilediği bilinmiyordu. Ancak 1997’de Hong Kong’da patlak veren bir salgında virüs ilk kez insanlarda da görüldü. Salgına yol açan H5N1 virüsü, tür bariyerini aşmış ve kuşlardan insanlara sıçramıştı. H5N1, 18 kişiye bulaştı ve 6’sının ölümüne yol açtı. O salgın sırasındaki yoğun araştırmalar, gribin hastalıklı kümes hayvanlarıyla yakın ilişki içindeki insanlara bulaşmış olduğunu gösterdi. Hong Kong’da sayıları 1,5 milyonu bulan kümes hayvanlarının tümünün itlaf edilmesiyle olası bir insan gribi salgınının da önüne geçildi. Bundan böyle kuş gribi virüsleri hemen her salgında insanlarda da görülmeye başlandı.

2 yıl sonra pek tehlikeli olmayan H9N2 virüsü yine Hong Kong’da 2 çocuğun hastalanmasına yol açtı. Çocuklar bir hafta içinde iyileşti. Geçen yılsa tam 4 kuş gribi salgını patlak verdi. İlki bir yıl kadar önce, Şubat 2003’te, yine Hong Kong’da yaşandı. Sorumlu bu kez de H5N1 virüsüydü. Kuşlar arasındaki salgının önü alınıncaya dek 3 kişi hastalığa yakalandı; bunlardan 2’si öldü. Aynı ay içinde bu kez Hollanda’da çok tehlikeli H7N7 virüsünün yol açtığı küçük çaplı bir salgın ortaya çıktı. Virüs bu kez de insanlara sıçradı ve 83 kişi hastalandı; 1 veteriner hekim öldü. Salgının önüne geçebilmek için Hollandalılar ülkedeki 100 milyon kümes hayvanından 30 milyonunu öldürmek zorunda kaldılar. Yine H9N2 virüsünün yol açtığı üçüncü salgın Aralık 2003’te Hong Kong’da çıktı. Hastalanan bir çocuk iyileşti.

Son salgını yabana atmayalım
Geçen yılın son -ve tarihin en büyük- kuş gribi salgını da resmi olarak 17 Aralık 2003’te Güney Kore’de başladı. Halen sürmekte olan salgından sorumlu virüs, kuşlar arasında öldürücülüğü yüzde l00’e yakın olan H5Nl. Ancak bu H5N1, 1997’deki ve 2003’ün başındaki H5N1’den biraz farklı; virüs mutasyon geçirmiş, değişmiş. WHO’nun elindeki verilere göre H5N1, geçen yılın Nisan ayından beri bölgedeki kuş sürüleri ve kümes hayvanları arasında dolaşıyor. Kümes hayvanı yetiştiricilerinin tartışmalı uygulamalarının ve resmi yetkililerin bazı gerçekleri gizlemesinin salgının yayılmasına yol açtığı sanılıyor. Hastalık şu ana değin 10 ülkeye yayılmış durumda. Çin, Vietnam, Kamboçya, Laos, Endonezya, Pakistan, Tayvan ve Tayland, hastalıkla mücadele ediyor. Japonya ve Güney Kore aldıkları acil önlemlerle salgını sınırlı sayıda çiftlikte tutmayı başardılar. Öteki 8 ülkede bugüne kadar 100 milyon kümes hayvanı itlaf edildi ama hastalığın önü hala alınabilmiş değil. İşin kötüsü hastalık insanlara bulaştı. Salgının başlamasından 25 gün sonra Vietnam’da 11 çocuk hastaneye kaldırıldı. Ondan 15 gün sonra da virüs Tayland’da insanlara sıçradı.

Hastalığın kuşlar ve kümes hayvanları arasında yayılması insanlara bulaşma olasılığını giderek artırıyor. Şu ana değin çok az kişide görülmesi, virüsün gerçekte kuşlardan insanlara bulaşmasının pek de kolay olmadığını gösteriyor. Ancak bu durumun çok kısa bir sürede değişebileceğini akıldan çıkarmamak gerek. Tıpkı 1997 Hong Kong salgını sırasında olduğu gibi virüs, tavuk çiftliği sahipleri, çalışanları, kesim yapanlar, satanlar gibi hastalıklı kuşlarla yakın ilişki içindeki insanlara bulaşıyor. Temastan 3 gün sonra ilk belirtiler görülüyor. Tipik grip belirtileriyle ortaya çıkan hastalık insanlar için çok öldürücü; kurbanlarını iki hafta içinde öldürüyor. Bugüne değin kuş gribine yakalanan 30 kişiden 20’si öldü.

1997’de Hong Kong’daki H5N1 virüsünün yol açtığı salgında yakın ilişki içindeki insanların birbirlerine virüs bulaştırdığı gözlenmişti. Bu kez de böyle bir durum olabilir. Hatta bir ay kadar önce ölen Vietnamlı 2 kız kardeşten birinin virüsü ötekinden (ya da her ikisinin de 13 Ocak’ta ölen ağabeylerinden) kapmış olabileceği düşünülüyor. Ancak doktorlar böylesi yakın bir ilişki nedeniyle hastalığın insandan insana bulaşmasından açıkçası pek korkmuyorlar. Onları asıl kaygılandıran, kuş gribi virüsünün mutasyon geçirip, tıpkı nezle gibi insanlar arasında kolay ve hızlı yayılabilen yeni bir biçime bürünmesi. Eğer virüsün bulaştığı kişilerden birinde, aynı zamanda bir insan gribi virüsü de bulunuyorsa, H5N1 gen aktarımı yaparak evrim geçirebilir. O zaman durum çok değişir. İnsan gribi kadar hızlı yayılan ve kuş gribi öldürücülüğünde yepyeni bir hastalıkla karşı karşıya kalabiliriz. 1957 ve 1968’de 2 büyük salgında da insan gribi virüsüyle etkileşen kuş gribi virüsleri yeni birer tür oluşturmuştu. Bugün de benzer bir gelişmenin olmasından korkuluyor.

İnsanlar H1 ve H3 tipi virüslere ve onlar için üretilmiş aşılara alışıklar, yani bir bağışıklık oluşturulmuş durumda. Ama H5 tipi bir virüse karşı insanların herhangi bir bağışıklığı yok. Elde ona karşı üretilmiş bir aşı da bulunmuyor. Bu da küresel bir salgın için yeterli bir ortam hazırlıyor. Bölgedeki gelişmeleri yakından izleyen WHO bir yandan da aşı geliştirilmesi çalışmalarına öncülük ediyor. Geliştirilen prototipler kısa bir süre sonra ilaç şirketlerine verilecek ve onlar da bir yıl içinde etkili bir aşı geliştirecek çalışmalara başlayacaklar. Eğer virüs evrim geçirip, insanlar arasında kolayca yayılabilen bir türe dönüşürse, böyle bir aşı çok büyük önem taşıyacak.

İspanyol Gribi bir kuş gribi miydi?
Mart 1997’de ABD’li bilim adamları 1918’deki büyük grip salgınına yol açan İspanyol Gribi virüsünü bulduklarını ve onun genetik malzemesinin (RNA’sının) bir bölümünü analiz ettiklerini açıklamışlardı. 80 yıl önce kısa bir süreliğine kendini gösterip, sonra yeryüzünden silinen virüse ulaşmak gerçekte hiç de kolay olmamıştı. Bilim insanları önce Alaska’da toprağın yıl boyu donuk olduğu bölgelerdeki mezarlıkları tarayıp, 1918 salgınında ölenlerin mezarlarını saptadılar. Sonra mezarlar açıldı ve cesetlerden doku örnekleri alındı. Toplanan dokularda laboratuvarda virüs arandı, bulundu ve izole edildi. Virüsün analiz edilen bölümü, yüzeyindeki hemaglutinin moleküllerini tanımlayan bölümüydü. Virüsün tümüyle analiz edilmesi henüz bitirilebilmiş değil.

Benzer bir çalışma bu yılın Şubat ayı başında İngiltere’de sonuçlandırıldı. Norveç’in Spitsbergen Adası’ndaki mezarlardan alınan örnekler üzerinde çalışan İngiliz bilim adamları, x ışını kristalografisi yöntemiyle molekülün 3 boyutlu yapısını ortaya çıkardılar. Onlar da virüsün H molekülü üzerinde yoğunlaştılar. Bu iki araştırma sayesinde grip virüslerinin kuşlardan insanlara nasıl bulaştığına ilişkin önemli ipuçları sağlandı.

Normalde insan gribi virüslerindeki H molekülleriyle, kuş gribi virüslerindeki H molekülleri konak hücrelerde farklı reseptörlere tutunur. O nedenle kuş gripleri genellikle insanlara sıçramaz. Ancak araştırmalar sonucunda İspanyol Gribi virüsünün, H moleküllerindeki küçük bir değişiklikle hem insan hem de kuş hücrelerine bağlanabileceği anlaşıldı. Bu da “İspanyol Gribi’nin önce kuşlar arasında yaygın bir kuş gribi olduğu ama sonradan insanlar arasında da hızla yayılabilen bir türe dönüştüğü” düşüncesini kuvvetlendiriyor. Son yapılan çalışmalarda İspanyol Gribi virüsündeki hemaglutinin molekülü, H1 ile son kuş gribi virüsündeki hemaglutinin molekülü H5’in birbirlerinden oldukça farklı yapıda olduğu ortaya çıktı. Uzak Doğu’daki gribin insanlara neden bu denli zor bulaştığını açıklayan bir bilgi, bu. Ancak sevinmek için erken; virüslerin mutasyon yeteneklerini ve 1918 salgınını akıldan çıkarmamak gerek.

Bugün dünya nüfusu, 36 yıl önceki küresel grip salgını sırasındakinin neredeyse 2 katı. Uzmanlar kalabalık dünyamızda yakında büyük bir grip salgınının patlak verebileceği uyarısında bulunuyor. Belki de son yıllarda sıklıkla ortaya çıkan kuş gribi salgınları onun habercisi. Eğer önlem alınamazsa, kısa bir sürede çok tehlikeli bir grip salgını baş gösterebilir. Ama belki de birkaç ay içinde 150-200 milyon tavuk öldürüldükten sonra salgının önü alınacak. Ancak kaç yüz milyon tavuk öldürülürse öldürülsün, kalan sağlar virüsler için ideal yuvalar olmayı sürdürecek. Bizler de bir sonraki kuş gribini bekleyeceğiz.

KAYNAKLAR
l) http://www.saglik.gov.tr/sb/default.asp?sayfa=detay&id=636
2) http://www.who.int/csr/disease/avian-faqs/en/
3) http://www.chinadaily.com.cn/en/doc/200402/04/content-302917.htm
4) http://tr.chinabroadcast.cn/l/2004/02/05/Ztl@4731.htm
5) http://www.who.int/csr/dan/2004-0l-05/en/
6) http://www.thepoultrysite.com/LatestNews
7) http://www.newscientist.com/news
8) http://www.news.bc.uk/go/pr/fr/-/2/hi/health/3422839.stm
9) http://www.nzherold.co.nz/storyprint.cfm?storyID=3544302
l O) http//www.telegraph.co.uk

Önceki İçerikİkili sarmalın gölgede kalmış kadın kahramanı: Rosalind Franklin
Sonraki İçerikBir biyologun gözünden Avustralya