Ana Sayfa 61. Sayı Petrol fiyatları dibe vurdu, ama petrole bağımlılığın sorunları bitmedi Ne dilediğinize dikkat...

Petrol fiyatları dibe vurdu, ama petrole bağımlılığın sorunları bitmedi Ne dilediğinize dikkat edin, gerçek olabilir!

246

Küresel ekonomideki sarsıcı durgunluk sonucunda, petrolün varil fiyatı keskin bir düşüşle 40 dolar civarına indi. Fiyatlar eninde sonunda tekrar yükselecek ve o gün geldiğinde, 2008 yazında olduğu gibi petrol fiyatlarındaki sıçrayışın yarattığı sorunlarla yeniden yüz yüze geleceğiz. Ama bugünkü düşük fiyatlarla bile, petrole olan bağımlılığımızın sonuçlarından kaçamayacağımızı hatırlamakta fayda var. Fiyatı ne olursa olsun ve ister yükseliyor ister azalıyor olsun, petrol üzerinde yaşadığımız dünyayı derinden etkiliyor ve bu etki 2009’da 2008’dekinden daha zayıf olmayacak.

Küresel ekonomik krizin sonuçları değişik alanlarda ortaya çıkmaya devam ediyor. 2008 ortalarında 150 dolar sınırına dayanan petrolün varil fiyatı,  bu yıl Şubat ayında 33 dolara düştü. Ekonomik bunalımın bu türden sonuçları, bunalımı derinleştiren yeni bir etken olarak krize yeni boyutlar katıyor. Michael Klare’in petrol fiyatlarındaki dalgalanmaları ele aldığı analizini aktararak, dünya ekonomik krizini değişik yönleriyle incelemeyi sürdürüyoruz.

Enerji kaynakları ve petrolün jeopolitiği üzerine çalışmalarıyla tanınan, Hampshire Üniversitesi’nde barış ve dünya güvenliği dersleri veren Prof. Michael Klare, “Kaynak Savaşları-Küresel Çatışmanın Yeni Alanları”, “Kan ve Petrol”, “Serseri Devletler ve Yasadışı Nükleer Güçler” ve son olarak “Yükselen Güçler, Daralan Gezegen: Yeni Enerji Jeopolitiği (Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy) adlı kitapların yazarı. Klare’in “Oil 2009: Be Careful What You Wish For” başlıklı bu makalesi, 8 Ocak 2009’da Tomdispatch.com’da yayımlandı.

 

Michael T Klare Hampshire Üniversitesinde barış ve dünya güvenliği çalışmalarında bir profesördür ve Kaynak Savaşları (Resource Wars) ile Kan ve Petrol (Blood and Ol) kitaplarının yazarıdır. Bu yazıyı Metropolitan Books tarafından yayınlanan en yeni kitabı Yükselen Güçler, Daralan Gezegen: Yeni Enerji Jeopolitiği (Rising Powers, Shrinking Planet: The New Geopolitics of Energy)

 

Kaynak Savaşları : Küresel Çatışmanın Yeni Alanları

 

SERSERİ DEVLETLER VE YASADIŞI NÜKLEER GÜÇLER

 

 

Daha dün yüksek petrol fiyatlarından yakınıyorduk. 7 Temmuz 2008 tarihli Wall Street Journal, “Petrolün hızlı yükselişi bu yıl varilinin 200 Dolara çıkacağı tahminlerine neden oluyor” manşeti altında, bu kadar yüksek fiyatların “ABD ekonomisinin büyük sektörleri üzerinde aşırı baskılara” yol açacağı uyarısında bulunuyordu. Bugün ise, varil başına 40 dolar civarında olan petrol fiyatı Temmuz’dakinin üçte birinden de az ve bazı ekonomistler 2009’da 25 doların altına kadar düşebileceğini tahmin ediyor.

Bu kadar düşük fiyatlar -ve bunların son tüketiciye yansıyan benzin pompasındaki karşılığı- şüphesiz ağır zarar görmüş Amerikalı tüketicilerin birçoğu tarafından Tanrı’nın nimeti olarak görülecektir; her ne kadar bu düşük fiyatlar, ulusal gelirlerinin büyük bölümü enerji ihracatına dayanan Nijerya, Rusya, İran, Kuveyt ve Venezüella gibi petrol üreticisi ülkelerde şiddetli ekonomik sıkıntılar yaratacak olsa da. Ancak burada basit ama hayati önemdeki gerçeği akılda tutmak gerekir: Fiyatı ne olursa olsun ve ister yükseliyor ister azalıyor olsun, petrol üzerinde yaşadığımız dünyayı derinden etkiliyor ve bu etki 2009’da 2008’dekinden daha az olmayacak.

 

Petrol önemini koruyor

Temel neden nedir? Her halükarda petrol dünya enerji arzının en büyük kısmını oluşturmaya devam edecek. Alternatifler üzerine yapılan tüm konuşmalarda, petrolün en azından önümüzdeki birkaç onyılda bir numaralı enerji kaynağı olarak kalacağı kabul ediliyor. ABD Enerji Bakanlığı’nın Aralık 2008 tahminlerine göre, 2015’te petrol ürünleri Amerika’nın toplam enerji arzının hâlâ yüzde 38’ini, doğalgaz ve kömürün her biri ise ancak yüzde 23’ünü oluşturuyor olacak. Biyoyakıtların (ve diğer alternatiflerin) toplam içindeki oranlarını daha büyütmeleriyle birlikte petrolün genel olarak payının kısmen azalması bekleniyor; fakat Enerji Bakanlığı’nın şu anda planlamayı amaçladığı en ileri tarih olan 2030’da bile petrol hâlâ başat yakıt olarak kalacak.

Benzer bir durum bütün olarak gezegenimiz için de geçerlidir. Biyoyakıtlar ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının küresel enerji denkleminde büyüyen bir rol oynayacağı umulsa da, önümüzdeki onyıllarda dünyanın önde gelen yakıt kaynağının petrolden başka bir şey olması beklenmiyor.

Gözlerinizi petrol politikasından ayırmazsanız, bu gezegende gerçekte nelerin olup bittiği hakkında daima çok şey bilirsiniz. Düşük fiyatlar, şimdi olduğu gibi, üreticiler için kötüdür ve bu, ABD yönetiminin düşman olarak gördüğü Venezüella, İran ve hatta doğalgaz ve petrol devi Rusya gibi birçok ülkenin canını acıtacak. Bu ülkelerin tümü, son yıllarda artan petrol gelirlerini, ABD çıkarlarına zararlı görülen politik çabalarını finanse etmek için kullandılar. Buna karşılık, düşen fiyatlar aynı zamanda Meksika, Nijerya ve Suudi Arabistan gibi petrol müttefiklerinin temellerini sarsabilir; petrol gelirlerinin ve böylece devlet harcamalarının azalması sonucu bu ülkeler iç karışıklıklar yaşayabilir.

Bir o kadar önemli olan; düşen petrol fiyatlarının, derin açıkdeniz sondajları gibi riskli kompleks petrol yatırımlarının ve aynı zamanda yeni kuşak (gıda maddesi olmayan) biyoyakıtlar gibi petrole alternatif enerji kaynaklarını geliştirme yatırımlarının cesaretini kırmasıdır. Belki de en kötüsü; ucuz petrol döneminde, güneş, rüzgâr ve gelgit enerjisi gibi çevreyi kirletmeyen ve iklim değişikliğine yol açmayan alternatiflere yapılan yatırımların azalması da muhtemeldir. Bunun anlamı şudur ki; daha uzun vadede, küresel ekonomi toparlanmaya başlar başlamaz, geleceğin enerji seçeneklerinin can sıkıcı ölçüde sınırlı olduğu kanıtlanırken, yeni bir petrol fiyatları şokunu bekleyebiliriz.

 

Talepteki daralma şok edici ve gelecek belirsiz

Açıkçası, petrolün etkisinden kaçış yolu yok. Bununla birlikte, bu yıl içinde bu etkinin tam olarak hangi biçimleri alacağını bilmek zordur. Yine de, önümüzdeki yıl içinde petrolün kaderi -ve bizim kaderimiz- üzerine geleceğe dönük üç yorumum var:

1) Petrol fiyatları, tekrar yükselmeye başlayıncaya kadar düşük kalacak. Bunun kulağa bütünüyle anlamsız geldiğini biliyorum. Ama sorunu ifade etmenin başka bir yolu yok. Aslında petrol fiyatlarının dibe vurmasının nedeni, son dört ayda sarsıcı bir küresel durgunluğa girilmesi sonucunda talebin çökmesidir. Fiyatlar muhtemelen, talep güçlenene ve/veya küresel petrol arzı ciddi biçimde daraltılıncaya kadar, 2008 bahar ve yazının rekor düzeylerine yaklaşamayacak. Bu noktada ne yazık ki, bu olayların herhangi birinin ne zaman gerçekleşeceğini hiçbir kristal küre söyleyemez.

Uluslararası talepteki daralma, şok edici oldu. Talep, geçen yazın büyük bölümünde yükseldikten sonra, sonbaharın başlarında günlük birkaç yüzbin varile kadar sert biçimde düştü; bu, 2008 yılı için günde ortalama 50 bin varillik bir düşüş yarattı. ABD Enerji Bakanlığı bu yıl küresel talebin günlük 450 bin varil gibi çok daha sarsıcı bir düzeye kadar düşeceğini tahmin ederek, son otuz yıl içinde ilk kez dünya tüketiminin art arda iki yıl düşeceğini belirtiyor.

Söylemek gereksiz; böylesi düşüşler beklenmiyordu. Uluslararası talebin -1980’deki son büyük durgunluktan (resesyon) bu yana hemen hemen her yıl olduğu gibi- büyümeye devam edeceği inancıyla, küresel petrol endüstrisi sürekli olarak üretim kapasitesini büyüttü ve 2009 ve sonrasında daha da fazlasını yapmak için hızını artırmaktaydı. Gerçekte, George W. Bush yönetiminin yoğun baskısı altında, Suudiler geçen Haziran’da kapasitelerini günde fazladan 2,5 milyon varile ulaşana kadar adım adım artıracaklarını belirtmişti.

Bugün bu sektör, aşırı üretim ve yetersiz talebin yükü altındadır; hızla düşen petrol fiyatlarının kesin açıklaması budur. Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) üyelerinin toplam üretimlerini günlük 2,2 milyon varil azaltmaya dair 17 Aralık kararı bile fiyatlarda gözle görülür bir artış sağlamayı başaramadı (Suudi Arabistan Kralı Abdullah, yakın zamanlarda bir varil için 75 doları “adil bir fiyat” olarak gördüğünü söylemişti).

Talep ve arz arasındaki dengesizlik ne zamana kadar sürecek? Birçok analist, bunun 2009’un ortalarına, bilemedin yılsonuna kadar süreceğine inanıyor. Diğerleri, gerçek bir küresel iyileşmenin 2010’a, hatta daha sonrasına kadar başlamayacağı kuşkusunu taşıyorlar. Bu tümüyle sizin bugünkü durgunluğun (resesyon) -veya yaklaşan bir bunalımın (depresyon)- ne kadar derin ve uzun süreli olacağına ilişkin beklentilerinize bağlıdır.

Çin’in petrol arzını emme yeteneği belirleyici bir faktördür. Unutulmamalı ki, 2002 ve 2007 arasında dünya petrol tüketimindeki toplam artışın yüzde 35’ini bu ülke gerçekleştirmişti ve ABD Enerji Bakanlığı’na göre Çin’in önümüzdeki on yılda küresel artışın en azından yüzde 24’ünü daha talep etmesi bekleniyor. Eskinin sanayileşmiş ülkelerinin aralıksız talebi ve petroldeki gelecekte teslim sözleşmeleri üzerindeki önemli fiyat spekülasyonu ile birlikte Çin tüketimindeki yükseliş, fiyatların geçen yaza kadarki astronomik artışını büyük ölçüde açıklıyordu. Fakat Çin ekonomisinin gözle görülür biçimde sendelemesiyle birlikte, bu tür tahminler artık geçerli görünmüyor. Birçok analist, Çin talebindeki keskin bir düşüşün yalnızca küresel enerji fiyatlarının aşağı doğru yolculuğunu hızlandıracağını öngörüyor. Bu koşullar altında, fiyatların yakın zamanda eski haline dönüşü, giderek daha da olanaksız görünüyor.

 

Fiyatlar tekrar yükselişe geçtiğinde…

2) Fiyatlar tekrar yükselişe geçtiğinde, bu sert biçimde olacak. Şu anda dünya, görece alışık olunmayan bir manzaranın, küresel petrol üretimi fazlasının tadını çıkarıyor; fakat burada bir sorun var. Fiyatlar düşük seviyede kaldığı sürece, petrol şirketleri yüksek maliyetli, yeni üretim teşebbüslerine yatırım yapma dürtüsüne sahip olmayacak; bu, mevcut kapasite tükenmeye devam ederken küresel envanterlere yeni kapasite eklenmeyeceği anlamına gelir. Basitçe ifade edilirse; bu, talep tekrar ayağa kalktığı zaman, küresel üretimin muhtemelen yetersiz kalacağı anlamına gelir. Financial Times’dan Ed Crooks’un ileri sürdüğü gibi, “Hızla düşen petrol fiyatları, tehlikeli biçimde bağımlılık yaratan bir ağrı kesici gibidir: Kısa süreli rahatlama, vücutta uzun vadede ciddi bir tahribat pahasına sağlanmaktadır.”

Petrol üretimi yatırımlarındaki durgunlaşmanın işaretleri şimdiden hızla çoğalıyor. Sözgelimi Suudi Arabistan dört büyük enerji projesinde erteleme yaptığını açıkladı; bu onun petrol üretimini artıracağı vaadinden büyük ölçüde caydığını gösteriyor. Ertelenmekte olan projeler arasında; 1,2 milyar dolarlık tarihi Damman petrol sahasını yeniden kullanıma açma girişimi, günde 900 bin varillik Manifa petrol sahasının iyileştirilmesi ve Yanbu ile Jubail’de yeni rafinerilerin inşası bulunuyor. Her halükarda bu ertelemeler daralmış olan uluslararası talep nedeniyle yapılıyor.

Buna ek olarak, birçok “kolay petrol” rezervi şimdiden tüketilmiş durumda; bu ise, neredeyse geri kalan tüm küresel rezervlerin “zor petrol” olmaya doğru gideceği anlamına geliyor. Bunlar, varil başına fiyatın 50 doların altında kaldığı sürece kârlı olamayacak kadar masraflı çıkarım teknolojilerini gerektiriyorlar. Bunların başlıcaları, Kanada’nın katran kumsallarıyla Meksika Körfezi, Gine Körfezi ve Brezilya’nın açıklarındaki derin açıkdeniz rezervlerdir.

Böylesi potansiyel rezervler, kuşkusuz önemli miktarda petrol barındırdıkları halde, petrol fiyatı varil başına 80 dolar veya üstüne -bugünkü fiyatının iki katına- çıkana kadar kâr getirmeyecektir. Bu koşullarda, petrol devlerinin Kanada’daki ve bu açıkdeniz petrol sahalarındaki yeni projelerini iptal etmeleri veya ertelemeleri hiç de şaşırtıcı değildir. Birleşik Arap Emirlikleri’nin Enerji Bakanı Mohamed bin Dhaen al-Hamli’nin, Ekim ayında Londra’daki petrol endüstrisi konferansında ifade ettiği gibi, “Düşük petrol fiyatları dünya ekonomisi için çok tehlikelidir.” Al-Hamli, “Fiyatların düşmesiyle birlikte, uygulamanın eşiğinde olan birçok proje, tekrar gözden geçirilecek” diye belirtiyordu.

Petrol sektörünün yatırımlarını kısması nedeniyle, dünya ekonomisi dipten yükselmeye başladığında mevcut kapasite artan talebi karşılamakta yetersiz kalacak. O anda, artan talep ansızın kendisini enerji açığı olan bir dünyada yetersiz arzın peşinde koşar halde bulurken, bugünkü durumun ürkütücü bir hızla değişeceği beklenmelidir. Bunun ne zaman gerçekleşeceği ve o sırada petrol fiyatlarının ne kadar yükseğe sıçrayacağı, kuşkusuz bilinemez; fakat benzin pompasında nihai tüketiciyi vuracak bir şok beklenebilir. Muhtemeldir ki, gelecek enerji şoku, bugünkü küresel durgunluk ve enerji fiyatlarının çöküşünden daha az şiddetli olmayacak. Enerji Bakanlığı, en son tahminlerinde, petrolün 2010’da varil başına ortalama 78 dolara, 2015’te 110 dolara ve 2020’de 116 dolara ulaşacağını öngörüyor. Başka analistler ise, özellikle eğer talep hızla genişler ve petrol şirketleri bugün ertelemekte oldukları projeleri yeniden başlatmakta yavaş kalırlarsa, fiyatların çok daha yükseğe ve çok daha hızlı biçimde çıkacağını ileri sürüyorlar.

 

Olası politik gelişmeler

3) Düşük petrol fiyatları, tıpkı yüksek fiyatlar gibi, dünya çapında ciddi politik sonuçlar doğuracaktır. Petrol fiyatlarında 2003 ve 2008 arasındaki sürekli yükseliş, küresel talepteki keskin artışın olduğu kadar, uluslararası enerji endüstrisinin üretim için yeterli derecede yeni kaynağı devreye sokmakta sıkıntı çektiğinin anlaşılmasının sonucudur. Birçok analist yakında “petrol doruğu”nun geleceğinden söz etti; bu, küresel üretimin geri çevrilemez bir düşüşe geçeceği andır. Tüm bunlar, büyük petrol tüketicisi ülkelerin yabancı petrol kaynakları üzerindeki kontrolü olabildiğince ele geçirmek yönündeki şiddetli çabalarını -ABD’li, Avrupalı ve Çinli şirketlerin Afrika ve Hazar Denizi havzasında petrol imtiyazlarını silip süpürmek için yaptıkları çılgınca girişimler dahil- ateşledi.

Petrol fiyatlarındaki hızlı düşüş ve büyüyen (fakat geçici) ‘petrolün bolluğu’ fikriyle birlikte, bu kıran kırana rekabet muhtemelen hafifleyecektir. Bununla birlikte, şu anda yoğun rekabetin olmaması, petrol fiyatlarının küresel politika üzerindeki etkisinin sona ereceği anlamına gelmez. Tam aksine, düşük fiyatlar muhtemelen eskisi gibi uluslararası arenayı karıştırmaya devam edecek, ama yeni biçimlerde. Tüketici devletler arasındaki rekabet azalabilir; ama üretici ülkelerdeki olumsuz politik koşulların daha da kötüleşeceği kesindir. Aralarında Angola, İran, Irak, Meksika, Nijerya, Rusya, Suudi Arabistan ve Venezüella’nın da bulunduğu bu ülkelerin çoğu, devlet harcamalarının büyük bir bölümünü petrol ihracatından elde edilen gelirle yapıyor; sağlık ve eğitimi, altyapı iyileştirmelerini, gıda ve enerji yardımları ile sosyal refah programlarını finanse etmek için bu parayı kullanıyor.

Yükseklerde dolaşan enerji fiyatları, örneğin, birçok üretici ülkenin gençler arasındaki yüksek oranlı işsizliği -ve böylece potansiyel huzursuzluğu- azaltmasına olanak tanıyor. Fiyatlar dibe vururken, hükümetler şimdiden yoksullara, orta sınıfa ve işsizlere yardım eden programlarda kesinti yapmaya zorlanıyor; bu ise şimdiden dünyanın birçok yerinde istikrarsızlık dalgaları üretiyor.

Sözgelimi Rusya’nın devlet bütçesi, ancak petrol fiyatları varil başına 70 dolarda veya üstünde gerçekleştiği sürece dengede kalabiliyor. Hükümetin gelirleri azalırken, Kremlin sorumluluklarını yerine getirmek ve hem batan şirketleri hem de değer kaybeden rubleyi desteklemek için birikmiş rezervlerinden yemeye zorlanıyor. Bir enerji devi olarak anılan bu ülke, hızla parasını tüketiyor. İşsizlik artışa geçmiş durumda ve birçok şirket tasarruf için iş saatlerini azaltıyor. Başbakan Putin popüler olmayı sürdürse de, halktaki hoşnutsuzluğun ilk işaretleri görünmeye başladı; ithal mallar üzerindeki artan gümrük tarifelerine, zamlanan toplu taşıma ücretlerine ve bu türden diğer önlemlere karşı yapılan dağınık protestolar bunlardandır.

Petrol fiyatlarındaki düşüş, özellikle Rusya’nın en büyük şirketi ve (iyi zamanlarda) yaklaşık olarak hükümetin vergi gelirlerinin dörtte birinin kaynağı olan doğal gaz devi Gazprom’a zarar veriyor. Doğal gazın fiyatı genellikle petrolünkine bağlı olarak değiştiği için, azalan petrol fiyatları bu şirketi sert biçimde vurdu: Geçen yaz, Genel Müdür Alexei Miller şirketin piyasa değerini 360 milyar dolar olarak hesap ediyordu; bugün bu rakam 85 milyar dolardır.

Geçmişte Ruslar, politik nüfuzlarını genişletmek için komşu devletlere karşı gaz vanasını kapatma yöntemini kullanıyordu. Ancak, gaz fiyatlarındaki keskin düşüşün ışığında, Gazprom’un 1 Ocak’taki (geçmişteki teslimata ait 1,5 milyar dolarlık ödemenin yapılamaması nedeniyle) Ukrayna’ya gaz akışını kesme kararı, en azından kısmen, finansal temeldedir. Bu karar Avrupa’da enerji kesintilerini tetiklese de -Avrupa’nın doğal gazının yüzde 25’i Gazprom’un gazını taşıyan Ukrayna üzerinden geçen boru hatları yoluyla ulaşıyor-, Moskova fiyat tartışmasından geri durmaya yanaşmadı. “Onların paraya ihtiyacı var” diyordu Moskova’daki UralSib Bankası’ndan Chris Weafer: “Temel neden budur.”

Sert biçimde düşen petrol fiyatlarının aynı zamanda İran, Suudi Arabistan ve Venezüella hükümetlerinin üzerine şiddetli gerilimler yüklemesi beklenmelidir; bunların tümü, geçmiş yıllardaki rekor fiyatlardan, kamusal işleri finanse etmek, temel ihtiyaçların karşılanmasını desteklemek ve istihdam yaratmak için yararlanıyordu. Rusya gibi bu ülkeler de, varil başına 70 dolar veya üstü benzin fiyatları ortamının kesintisiz olarak devam edeceği varsayımına dayanarak geniş bütçeleri benimsediler. Şu anda, olumsuz etkilenmiş diğer üreticiler gibi onlar da birikmiş rezervlerini tüketmek, ağır koşullarla borçlanmak ve sosyal harcamaları kısmak zorundalar; ülke içinde politik muhalefetin ve huzursuzluğun artması riski altındalar.

Sözgelimi İran hükümeti enerjideki tüketici desteğini kaldırmayı planladığını açıkladı (benzinin fiyatı şu anda galon başına 36 cent); bu, işsizlik oranlarının ve hayat pahalılığının çok hızlı arttığı bir ülkede yaygın protestolara yol açması beklenen bir harekettir. Suudi hükümeti, birikmiş rezervlere dayanarak şu an için bütçede kesintilere gitmeyeceğine söz verdi; ama orada da işsizlik artıyor.

Kuveyt, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi petrol üreticisi ülkelerdeki azalan harcamalar, Mısır, Ürdün ve Yemen gibi üretici olmayan ülkeleri de etkileyecek; çünkü bu ülkelerin gençleri hızlı büyüme dönemlerinde yüksek ücretli iş arayışıyla bu petrol krallıklarına göç ediyorlar. Zor dönemler geldiğinde ise, ilk işten çıkarılacak ve iş olanaklarının çok kısıtlı olduğu ülkelerine geri gönderilecek olanlar da onlar oluyor.

Bunların tümü, arka planında İslam’ın popülerliğinin hızla artışının olduğu bir sahnede gerçekleşiyor; İslami yükselişin içinde, Mısır’da Hüsnü Mübarek ve Ürdün’de Kral Abdullah’ınki gibi ABD yanlısı rejimlerin “işbirlikçi” politikalarını reddeden daha militan biçimler de bulunuyor. Bunu, İsrail’in yakın zamanlarda Gazze’ye havadan ve karadan yaptığı yıkıcı saldırılar ve ılımlı Arap rejimlerinin daracık bir toprak şeridinde kapana kısılmış 1,5 milyon Filistinlinin bu berbat durumu karşısındaki apaçık kayıtsızlıklarıyla birleştirdiğinizde, sahnenin, yönetim karşıtı huzursuzluk ve şiddetin kabarıp patlaması için uygun olduğunu görürsünüz. Eğer böyleyse, kimse bunu petrolle bağlantılı olarak görmeyecek; oysa yine de kısmen öyle olacak.

Şiddetli bir ekonomik çöküntü illetine yakalanmış bir dünya bağlamında, kilit petrol üreticisi ülkeleri kapsayan diğer fırtınalı enerji senaryolarını hayal etmek oldukça kolaydır. Bunların ne zaman ve nerede ortaya çıkacağı önceden söylenemez ama bu tür patlamaların gelecekteki bir yükselen enerji fiyatları dönemini olağanüstü zorlaştırması olasıdır.

Aslında fiyatlar eninde sonunda tekrar yükselecek; belki bir yıl sonra, hızla ve yeni rekorlar kırarak. O gün geldiğinde, 2008 bahar ve yazında, coşmuş talep ve yetersiz arzın petrol fiyatlarını sıçrattığı zamanlarda karşılaştığımız türden sorunlarla yeniden yüz yüze geleceğiz. Bu arada, bugünkü kadar düşük fiyatlarla bile, petrole olan bağımlılığımızın sonuçlarından kaçamayacağımızı hatırlamakta fayda vardır.

Önceki İçerikAldatmaca
Sonraki İçerikNe olacak bilimin hali?