Paleontologlar Mayıs ayı içerisinde 47 milyon öncesine tarihlendirdikleri en eski insan atasını keşfettiklerini duyurdular. Fosilin bilimsel adı Darwinius masillae’dir ve Charles Darwin’in 200. doğum yıldönümüne rastladığı yılda tanımlandığından bu isim verilmiştir. Fosilin popüler ismi İda ise, bu buluşu gerçekleştiren bilim adamı Jorn Hurum’un 6 aylık kızı İda’nın isminden kaynaklanmaktadır. İda dişi ve vejeteryandı. Öldüğünde 6-9 aylık, yarım metre boyunda olmalı. Süt dişleri var ve kalıcı dişleri de oluşum aşamasındadır.
Fosil pro-simianlar (adapiform: lemur benzeri türler) ile anthropoidler arasında ortak bazı karakterleri taşıyor, ancak araştırmacılar karakterlerin daha çok anthropoid yani insanın da içinde bulunduğu grubun çizgisine yakın olduğunu vurgulamaktalar. “Ida” ya da Darwinus masillae neredeyse yüzde 95 oranında bütün halinde. Paleontologlar bir canlıya ait bütün bir fosilin bulunmasının ne kadar düşük bir olasılık olduğunu bilirler. Bu şanslı keşif, ilkel primatların Eosen dönemdeki evrimine ilişkin çok önemli bilgiler edinilmesini sağlıyor.
Aslında fosil 1983 yılında Almanya’nın Messel Pit bölgesinde amatör araştırmacılar tarafından bulunmuş ve iki ayrı parçaya bölünerek satılmış. Parçaların 2006 yılında bir araya gelmesiyle keşfin önemi de anlaşılmış. Geçen iki yıl içerisinde, uluslararası bir ekip bu fosil üzerinde detaylı çalışmalar yaptı. Oslo Üniversitesi Doğa Tarihi Müzesi’nden Dr. Jorn Hurum, yüzde 95 oranında bütün olan bu fosil için, “Bu fosil bütün insanların ilk atasıdır… kuşkuya yer bırakmayacak kadar anthropoid özelliklerine sahiptir ” düşüncesini taşımaktadır.
Bilindiği gibi ilk memeliler Mezozoyik dönemde, dinozorların dominant olduğu çağlarda ortaya çıkmışlardır. Bu ilkel biçimler ağaç faresi büyüklüğünde küçük boyutlarda, sıcak kanlı ve gece aktif canlılardı. Büyük boyutlu dinozorlara karşı küçük boyutlu olmak ve gündüz aktif sürüngenlere karşı gece aktif olmak onlara hayatta kalabilmek için büyük avantajlar sağlıyordu. İlk primatlar bu ağaç faresi benzeri memelilerden evrimleşmişlerdir. Primatlara ait en eski fosil kayıtlar (Plesiadapis) yaklaşık olarak Kretase sonlarına (65 milyon yıl önce) kadar gitmektedir. Özellikle ağaç hayatına uyumun getirdiği morfolojik değişimler; üç boyutlu görüş sistemi, hareket sistemi ve beslenme sisteminde benzersiz farklılaşmalara neden olmuştur.
Primatlar “gelişkin memeliler” olarak da tanımlanmaktadırlar. Temel olarak iki gruba ayrılırlar: Prosimianlar (Lemur ve benzerleri olmak üzere daha ilkel özellikler taşıyan primatlar) ve Anthropoidler (bu alt takım Simianlar olarak da tanımlanır ve büyük kuyruksuz maymunları, insanları ve diğer büyük maymunları içerir). Simianlar kendi içerisinde Yeni Dünya Maymunları ve Eski Dünya Maymunları olmak üzere iki ana gruba ayrılırlar. İnsanlar, babunlar, makaklar, ve diğer ape’ler Eski Dünya Maymunları grubunun içerisinde yer alırlar.
Bu çerçevede Ida’nın prosimian yani ilkel biçimli primatlar ile anthropidler arasında bir evrimsel ilişkiye sahip olduğu düşünülmektedir. “Ida” adapiform türler (lemur benzeri) ile birçok ortak özellikler paylaşmaktadır. Ancak lemurlarda gözlemlenen ve alt çenelerinin alt tarafından bulunan tarak benzeri diş yapısına ve yine lemurların ikinci parmaklarında bulunan “kaşıyıcı tırnak” yapısına rastlanmamaktadır. Bunların dışında iskelet yapısı ve özellikleri lemurlara ve diğer adapiformalara çok benzemektedir. Daha önce Kuzey Amerika’da bulunmuş olan Eosen döneme ait Notharctus ile de birçok benzer özelliği paylaşmaktadır.
Bununla birlikte “İda” insan ve primat evrimi hakkında bize ne söylemektedir? Öncelikle İda tartışmasız ilkel primatların evrimlerinin anlaşılmasında çok önemli bir keşiftir ve bütün erken primatların paylaştığı bazı primitif karakterleri taşıdığı bir gerçektir. Ancak diğer özellikleri ile primatların evrim ağacında lemurlara göre insanın da içinde bulunduğu gruba daha yakın bir yerde sınıflandırılabilir. Elbette bu durum İda’yı anthropidlerin yakın akrabası yapmamaktadır. Araştırmacıların çalışmalarında belirttikleri bağlantıya göre, İda, anthropoidler ve adapiformların evrimsel ayrışmalarında rol almış olabilir. Ancak bu hipotezi salt bir buluntuya dayanarak ileri sürmek yeterli değil gibi görünmektedir. Buna göre İda’yı bu aşamada anthropoidler ve ilkel primatlar arasında “kayıp halka” şeklinde yorumlamak sanırım çalışmanın daha çok popüler haber boyutunu ilgilendirmektedir.