Ana Sayfa Dergi Sayıları 70. Sayı Depresyon bir kusur mu, bilişsel avantajlar getiren zihinsel bir adaptasyon mu? Depresyonun...

Depresyon bir kusur mu, bilişsel avantajlar getiren zihinsel bir adaptasyon mu? Depresyonun evrimsel kökeni

Bilim Gündemi

814

Paul W. Andrews / J. Anderson Thomson 

Depresyon, ortaya evrimsel bir paradoks çıkarıyor gibi görünüyor. ABD ve diğer ülkelerde yapılan araştırmalar, insanların yüzde 30 ila 50’sine, yaşamlarının bir evresinde temel depresif bir bozukluktan ötürü güncel psikiyatrik teşhisler konduğunu gösteriyor. Fakat sağ kalma ve üremeyi teşvik etmekte hayati önemler taşıyan beynin, evrimin baskıları sonucu bu kadar yüksek oranda kusurlara karşı dirençli olması gerekirdi. Akli dengesizlikler depresyona oranla daha nadirdir; peki depresyon neden değil?

Eğer depresyon bir yaşlanma sorunu olsaydı, bu paradoks çözülebilirdi. Beyin dahil tüm sistem ve organların işleyişi yaşla birlikte gerileme eğilimi gösterir. Fakat depresyonla ilgili bu açıklama, insanlar ilk krizlerini ergenlik ya da genç erişkinlik dönemlerinde geçirdikleri için tatmin edici bir açıklama değildir. Ya da depresyon belki de obezite gibi, modern koşulların evrimleştiğimiz koşullardan çok farklı olmasından kaynaklanan bir problemdir. Homo sapiens, parmaklarında kurabiyeler ve kolayla evrimleşmedi, ancak bu açıklama da henüz tatmin edici değil. Depresyon belirtileri, evrimsel geçmişimizdeki egemen çevreye benzer ortamda yaşadıkları düşünülen Paraguay’ın Ache’si ve Güney Afrika’nın Kung’u gibi küçük ölçekli toplumlar dahil, dikkatle incelenen tüm toplumlarda görülmüştür.

Başka bir olasılık daha var. Çoğu durumda depresyon tam bir hastalık olarak değerlendirilmemelidir. Yakın zamanda Psychological Review’da yayınlanan bir makalemizde, depresyonun aslında bir adaptasyon, ciddi zararlar veren ama bunun yanında ciddi faydalar da getiren bir ruh hali olduğuna dair ipuçları bulduğumuzu ileri sürdük.

Depresyonu bir kusur değil de adaptasyon olarak düşünmenin bir nedeni beyindeki, 5HT1A reseptörü olarak bilinen bir molekülün incelemesiyle ilgilidir. 5HT1A reseptörü depresyonla oldukça ilişkili ve çoğu güncel antidepresan tedavinin hedefi olan, beynin bir başka molekülü, serotonine bağlıdır. Bu reseptörün eksikliğine yol açan rodentler strese cevaben daha az depresif semptom gösterir, ki bu da stresin bir şekilde depresyonu ilerlettiği fikrini veriyor (Aslında ilaç şirketleri gelecek nesil antidepresan ilaçları bu reseptörü hedef almak üzere tasarlıyorlar). Bilim insanları farenin 5HT1A reseptörünün işlevsel kısmını insanınkiyle karşılaştırdıklarında, yüzde 99 oranında benzer olduğunu gördüler ki bu da, bu reseptörü sürdüren şeyin doğal seleksiyon olduğunu göstermesi açısından oldukça önemlidir. Depresyonu “etkinleştirme” becerisinin önemli olduğu, yani tesadüf olmadığı görüldü.

Bu, depresyonun bir sorun olmadığı anlamına gelmiyor. Depresif kişiler genellikle günlük işlerini yapmakta sıkıntı yaşar, işlerine odaklanamaz, kendilerini sosyal açıdan izole etme eğilimi gösterirler, uyuşuk bir hal içindedirler ve çoğunlukla yemek ve seks gibi eylemlerden haz alma becerilerini yitirirler. Bazıları şiddetli, uzun süreli ve hatta hayati tehlike oluşturan depresyon krizlerine saplanabilirler.

O halde depresyonla ilgili bu kadar yararlı olan ne olabilir ki? Depresif kişiler genel olarak sorunlarını yoğun bir şekilde düşünürler. Bu düşünmelere ruminasyon (uzun uzadıya düşünme) denir; süreklidirler ve depresif kişiler bu yüzden başka herhangi bir konuyu düşünmekte zorlanır. Ayrıca sayısız araştırma, bu tarz düşünmenin genel olarak büyük ölçüde analitik olduğunu göstermiştir. Karmaşık bir problemin üzerinde, birer birer değerlendirilen küçük parçalara ayırarak dururlar.

Tabi ki bu analitik düşünme tarzı oldukça üretici olabilir. Her parça zor değildir, bu nedenle sorun daha çözülebilir bir hale gelir. Doğrusu, bir matematik problemi gibi zor bir problemle karşılaştığınızda kendinizi depresif hissetmek genellikle analiz edip çözmenize yardım edebilecek yararlı bir yanıttır. Örneğin, araştırmamızın bazı kısımlarında, bir zeka testinde karmaşık problemleri çözmeye çalışırken daha çok bunalan kişilerin, testten daha yüksek notlar almaya yatkın oldukları yönünde kanıtlar bulduk.

Analizler birçok kesintisiz düşünme gerektirir ve depresyon insanlara problemlerini rahatsız edilmeden çözmede yardımcı olmak için vücuttaki birçok değişimi düzenler. Beynin ventrolateral prefrontal cortex (VLPFC) olarak bilinen bir bölgesinde, nöronlar insanların rahatsız edilmemesi için aralıksız olarak ateşlenmelidir. Fakat bu VLPFC nöronları için enerjik olarak tıpkı bir dağ yolunu tırmanan arabanın motorunun yakıtı yemesi gibi zahmetli bir şeydir. Dahası aralıksız ateşlenme, tıpkı arabanın motorunun zorlandığı zaman bozulması gibi, nöronların bozulmasına neden olabilir.  Fareler üzerinde yapılan depresyon araştırmaları, 5HT1A reseptörünün, nöronları bozulmaktan korumasının yanı sıra nöronları ve onların ateşlenmesi için gerekli olan yakıtlarını da temin etmede katkısı olduğunu gösteriyor. Bu önemli süreçler depresif ruminasyonların minimum nöronik hasarla rahatsız edilmeden sürmesini sağlar. Bu da 5HT1A reseptörünün evrimsel açıdan neden önemli olduğunu açıklar.

Depresyonun birçok diğer semptomu analizin aralıksız olması fikrinin ışığında anlam taşımaktadır. Örneğin sosyal izolasyon isteği depresif kişiye başka şeyleri düşünmeyi gerektiren durumlardan sakınma konusunda yardımcı olur. Benzer bir şekilde, seks ya da başka aktivitelerden haz alma acizliği depresif kişiyi, onu sorundan uzaklaştıracak eylemlerle meşgul olmaktan alıkoyar. Hatta depresyon durumunda görülen iştah kaybı bile analizi geliştirmek olarak görülebilir, çünkü çiğneme ya da diğer oral eylemler beynin bilgiyi işleme becerisine engel olur.

Peki depresyonun, karmaşık problemleri analiz etmekte yararlı olduğuna dair hiç kanıt var mı? İlk önce eğer depresif ruminasyon çoğu klinisyen ve araştırmacının sandığı gibi zararlı olsaydı, insanlara en güçlü duygu ve düşüncelerini yazdırmak gibi, ruminasyonları cesaretlendirecek müdahalelerde bulunulduğu zaman depresyon krizlerini açıklamanın daha güç olması gerekirdi. Fakat bunun tersi doğru gibi görünüyor. Birçok araştırmada, dışavurumcu yazmanın, depresyonun daha kolay açıklanmasına önayak olduğu gösteriliyor ve bunun nedeninin depresif kişilerin, kendi sorunlarının içyüzünü anlama yeteneğini elde etmeleri olduğu ileri sürülüyor.

Başka bir anlamlı kanıt dizisi daha var. Çeşitli araştırmalar depresif ruh halindeki insanların sosyal ikilemleri çözmede daha iyi olduğunu gösteriyor. Kocasının bir ilişkisi olduğunu fark eden çocuklu bir kadın hayal edin. Kadının en iyi stratejisi bunu görmezden gelmek midir, yoksa kocasını, kendisi ve öteki kadın arasında bir seçim yapmaya zorlamak ve terk edilmeyi göze almak mı? Laboratuar deneyleri, depresif kişilerin karşılaşabilecekleri farklı durumların artıları ve eksilerinin analizini daha iyi yaparak sosyal ikilemleri çözmede daha iyi olduklarını gösteriyor.

Bazen insanlar depresyonlarının nedenini açıklamak konusunda isteksizdirler çünkü bu can sıkıcı ya da hassas bir durumdur. Onlara göre durum acı vericidir, devam edip nedenleri görmezden gelmeleri gerektiğine inanırlar ya da karmaşık iç mücadelelerini söze dökmekte zorluk yaşarlar.

Fakat depresyon doğanın insana, beynin çözmeye kararlı olduğu karmaşık sosyal sorunlarının olduğunu söyleme yöntemidir. Terapiler, depresif ruminasyonu durdurmaya çalışmaktan ziyade onu cesaretlendirmeyi denemeli ve insanlara, onların depresyon krizlerini tetikleyen sorunları çözmede yardımcı olmaya odaklanmalıdır (Sadece bu konu üzerine odaklanan birçok etkili terapi var). Bu ayrıca terapistin tanımlamaya ve aşmaya çalıştığı, engellerle dolu ruminasyonları ele almasını gerektiren durumlara tahammülünün olması için de gereklidir.

Tüm kanıtlar göz önünde tutulacak olursa depresyon, beynin gelişigüzel bir şekilde çalıştığı bir hastalık ya da bozukluk değil gibi görünüyor. Bundan ziyade depresyon daha çok “omurgalı göz”, özel bir fonksiyonu yerine getiren mekanizmanın oldukça düzenli bir parçası,  bir karmaşa gibi görünüyor.