Ana Sayfa 72. Sayı Türkiye’nin orkideleri

Türkiye’nin orkideleri

13703

Orkideler Anadolu topraklarında, tavşan topuğu, kelebek, arı selefi, arı çiçeği, kedi gözü, kedi kulağı gibi yerel isimler taşır. Aslında bu isimlendirmelerin nedeni olan benzeşmeler, orkide türleri tarafından tozlaşma ve döllenme amacıyla milyonlarca yıldır geliştirilen, orkidelerin hayvanları taklit etme özelliklerinden kaynaklanır. Kendilerini arılara ve kelebeklere benzetip, hatta bazıları böceklere özgü kokular da yayıp çiftleşmek isteyen böcekleri çiçeklerine çeken orkidelerimiz, aslında Anadolu doğasında aşkın biyolojik kaynaklarının da olduğunun ipuçlarını vermektedir. Hem Anadolu insanı hem de onun börtü böceği aynı kurallara tabidir bu topraklarda.

Hasan Torlak

Dactylorhiza iberica

Orkide deyince hepimizin aklına uzak tropikal diyarlarda yetişen çiçekler gelir. Bu önyargının oluşmasında, “orkide” isminin Batı dillerinden kaynaklanmış olmasının da etkisi vardır. Aslında Anadolu’da orkidelere çok ilginç isimler verilmektedir. Örneğin bilimsel adını Anadolu’dan alan Orchis anatolica’ya (Anadolu orkidesi) Muğla yöresinde “dildamak” veya “diliçıkık” gibi adlar verilir. Gerçekten de Akdeniz ve Ege yörelerinde yaygın yetişen bu zarif orkidenin çiçeği, olabildiğince açılmış bir insan ağzından dışarıya çıkmış bir dile benzemekte, dile benzeyen bölümlerdeki benekler de bu fikri güçlendirmektedir. Yine Muğla dolayında Orchis italica adlı orkideye tavşantopuğu, çiçekleri kelebeğe benzetildiğinden Orchis papilionacea var. papilionacea adlı orkideye kelebek orkidesi adı verilmiştir. Bazı yörelerde yumruları şeker hastalığına karşı kullanılan Orchis simia elleri ve ayaklarıyla bir maymuna benzetildiği için ona maymun orkidesi, Ege yöresinde doğal olarak yetişen Aceras antropophorum’a da “insan biçimli orkide” denmektedir. Ophrys apifera adlı orkide türü Samsun dolayında arıya benzetildiğinden “arıya benzer” veya “arı öncülü” anlamında “arı selefi” olarak nitelenmekte, yine Ophrys attica, Ophrys mammosa, Ophrys sphegodes adlı orkidelere “arı çiçeği, kedi gözü, kedi kulağı” gibi adlar verilmektedir. Görüleceği üzere orkidelerimiz memeli, arı ve kelebek gibi hayvanlara benzetildiğinden bilimsel ve yerel nitelemelerinde hayvanlardan esinlenilmiştir. Aslında bu isimlendirmelerin nedeni olan benzeşmeler, orkide türleri tarafından tozlaşma ve döllenme amacıyla milyonlarca yıldır geliştirilen, orkidelerin hayvanları taklit etme özelliklerinden kaynaklanır. Kendilerini arılara ve kelebeklere benzetip, hatta bazıları böceklere özgü kokular da yayıp çiftleşmek isteyen böcekleri çiçeklerine çeken orkidelerimiz, aslında aşkın biyolojik kaynaklarının Anadolu doğasında olduğunun da ipuçlarını vermektedir. Aşkın kitabını yazan Mevlana’nın, Aşk Tanrıçası Afrodit’in Anadolu’dan çıkmasının nedenleri daha da iyi anlaşılmaktadır şimdi. Aşktır insana görüntüyü koku, kokuları sevgili, sözleri ise renk olarak gösteren. Hem Anadolu insanı hem de onun börtü böceği aynı kurallara tabidir bu topraklarda. Mevlana, sevgilisinin saçını çiçek, sevdiğinin her sözünü renk olarak algılarken, Anadolu’nun kelebek ve arıları da her çiçeği yaren, her orkideyi sevgili olarak görür.

Orchis anatolica

Salebi orkideli mi içsek… orkidesiz mi!

Farklı adlandırmalarla böcek isimleri verilmiş olsa da, Anadolu’da orkide türlerimize en yaygın olarak “salep” veya “şalep” gibi adlar verilmektedir. 140’a yakın orkidenin yaşadığı Türkiye topraklarında bu orkidelerin yaklaşık 40 kadarı ülkemize özgü endemik türlerdir. Binlerce yıldan bu yana Anadolu insanı orkide türlerimizden gıda ve ilaç amacıyla salep ürettiğinden bu bitkileri salep olarak adlandırmıştır. Salep kelimesi eski Anadolu dillerinden kaynaklanan bir kelime olup şifa verme ve iyileştirme kavramlarıyla ilgilidir. Gerçekten de Eski Anadolu dillerinde “sal” ile başlayan kelimelerin genelde sağlıkla ilgili olduğu görülmektedir. Anadolu’nun tamamında yaygın orkide türlerimiz olduğu gibi çok dar alanlarda yaşama tutunmaya çalışan, ancak yine insan baskısı ve salep üretimi nedeniyle yaşamı tehlike altında olan lokal endemik orkidelerimiz de bulunmaktadır. Geniş yayılış gösteren ve Anadolu’da salep veya salep çiçeği olarak adlandırılan endemik Dactylorhiza osmanica var. osmanica adlı bitkinin yumruları salep yapımında kullanılmaktadır. Mayıs ve haziran aylarında kırmızı renkli çiçekler açan bu orkidenin yumruları Gümüşhane dolayında toz haline getirildikten sonra sütle pişirilerek gıda olarak tüketilmektedir. (1) Aslında bu orkidemize, ilk keşfedildiği ve en önemli yetişme alanlarından olan Kahramanmaraş’ın Elbistan İlçesi’nin antik dönemdeki ismi olan Kataonya’nın ismi verilmiş ve D. cataonica (Elbistan orkidesi) denilmişti. Bu orkideden yapılan salep hem kışın sıcak olarak içilir, hem de Maraş dondurmasına katılarak onu özellikli kılar. Maraş’ta Binboğa Dağı’nda da yetişen bu endemik orkidemiz Maraş kültürünün önemli bir unsuru olan Maraş dondurmasının endemik temelleri olduğunu da göstermektedir bizlere.

İç Anadolu, Akdeniz ve Karadeniz illerinde yaygın olarak yetişen, dolayısıyla tehlike altında olmayan Elbistan orkidesinin bu durumunun tam aksine, dünyada sadece Antalya İli’nin Kaş ve Finike İlçeleri’ne özgü, çok nadir ve nokta bir tür olan ve sadece insanların müdahale etmekten çekinerek dokunmadığı mezarlıklarda yaşama tutunabilmiş Likya orkidesi Ophrys lycia yok olma tehlikesi altındaki nadir bir orkidemizdir. Mart-nisan aylarında çiçeklenen, gösterişli çiçeklere sahip Likya orkidesinin bu bölgede 2006’da sadece 200 adet kaldığı basın-yayın organlarına yansımış olup, yok olma tehlikesi altında olmasının nedeninin, yöre halkının salep ve dondurma yapmak amacıyla bu orkideyi doğadan toplaması olduğu bilinmektedir. (2) Acaba günümüze kadar salep veya dondurma yapmak amacıyla Anadolu’da kaç nadir endemik orkide yok edildi?

Likya orkidesi gibi çok nadir olan ve dar alanda yetişen endemik orkidelerin bulunduğu Antalya, ülkemizin önemli orkide alanlarındandır. Nadir ve endemik orkidelerimiz, aynı Likya orkidesinde olduğu gibi kendilerini salep ve dondurma üreticilerinden korumak için mezarlıklara sığınmıştır. Örneğin Epipactis bithynica (Bitinya orkidesi) Akseki’deki İbradı Mezarlığı’nda yaşama tutunmuştur. İbradı dolayında, 1997’de keşfedilen ve Toros Dağları orkidesi (Himantoglossom montis-tauri) olarak adlandırılan nadir orkide türü Antalya’da çok dar alanlarda yaşam mücadelesi vermektedir. Antalya’nın turizm merkezleri yakınında, hatta antik kentlerinde dahi nadir endemik orkide türleri yetişmektedir. Kaş dolayında 1998’de bulunan ve tehlike altında olan bir orkideye Ophrys antalyensis (Antalya orkidesi) ismi verilmiş, Kemer yakınlarında 1997’de Ophrys climacis keşfedilmiştir. 1996’da Phaselis antik kenti dolayında keşfedilen Faselis orkidesi Ophrys phaselianayı 1997’de yine aynı antik kentte keşfedilen Ophrys lucis izleyerek bu antik kentimize özgü iki lokal endemik orkidenin keşfi gerçekleştirilmiştir. Büyük olasılıkla antik Phaselis insanı da yöresinin orkidelerinden salep yapıp kış aylarında içiyor, aynı salepten yaz aylarında da dondurma üretiyordu. Endemik saleplerden yaptığı dondurmasının karlarını ise hemen yakındaki Tahtalı Dağı’ndan getirtiyor olmalıydı Phaselis halkı. Kutsal ve tanrısal bir dağ olan Tahtalı Dağı’ndan getirilen karlarla yapılan dondurmanın yenmesi sırasında ise yörenin antik dönem halkı tanrılarla da bir şekilde iletişime geçtiğini düşünüyor olmalıdır. Dolayısıyla orkidelerden yapılan dondurma belki de ritüel amaçlı olarak da tüketime konu olmuş olabilir.

Aceras anthropophorum

Orkidelerimize ve mezarlıklarımıza dokunmayın efendiler!

Aynı Antalya’da olduğu gibi Konya İli sınırları içerisinde de endemik orkide türleri mezarlıklara sığınmışlardır. Konya’nın Belören Kasabası’nda bulunan mezarlıkta Epipactis bithynica’nın yanı sıra, zemine dökülmüş nemli meşe yapraklarının içinde gösterişli orkide türleri yetişmektedir. Bu mezarlıkta ikinci bir endemik orkide Ophrys reinholdii bulunmaktadır. (3) Ancak mezarlıktaki orkideler çok tehlike altındadır. Meşe ormanının 1995’de açma yapılarak kesilmesi bu orkidelerin de yok olmasına giden süreci başlatmıştır. Eskiden mezarlıklarımızdaki ağaçlar kesilmez ve korunurdu. Son yıllarda ekonomik nedenler ve odun elde edilmesi veya mezarlıkları düzenleme bahaneleriyle bu alanlardaki doğal bitki örtüsüne müdahale edilmekte, hatta mezarlıklardaki bitkiler yakılarak temizlenmektedir. Bu durum endemik orkidelerimizin son sığınaklarının, dolayısıyla orkidelerimizin de yok olması anlamına gelecektir. Mezarlıklarda son yıllarda yeni endemik orkideler de keşfedilmektedir. Örneğin Konya-Taşkent yolu üzerindeki bir kasabanın mezarlığında dünyada sadece bu noktada yetişen endemik Epipactis densiflora adlı bir orkide 2002’de keşfedilmiştir. Dolayısıyla bu nadir orkidenin kaderi mezarlığın kaderine bağlıdır. Mezarlıklar, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın huzur bulduğu mekânlardır. Mezarlıklar ölenlerimizin mekânları olduğu kadar, Anadolu’nun en bozulmamış ve bakir kalmış biyolojik çeşitlilik alanlarıdır da. Ne olur mezarlıklarımıza dokunmayın, oraları oldukları gibi bırakın, kaybettiklerimizin ruhlarından parçalar taşıyan, hatta bazıları insan biçiminde çiçeklenen orkidelerimize kıymayın!

Anadolu’nun diğer yörelerinde de yeni endemik orkide keşifleri mezarlık alanlarda yapılmaktadır. Örneğin 1997’de Mersin’de keşfedilen ve adını da bu ilimizin eski adından alan İçel orkidesi Ophrys iceliensis, Soğucak dolayındaki mezarlıklarda bulunmuştur. Ama bu ilimizin en nadir endemik orkidelerinden biri Gülnar dolayında yüzlerce yıl önce hüküm sürmüş İsaurya Devleti’nden ismini alan Ophrys isauradır. Gülnar dolayındaki çam ve meşe ormanlarına özgü nadir bir orkide türümüzdür İsaurya orkidesi.

 

Homeros ve Artemis’le adaş orkideler

Ülkemizin en zengin orkide türlerine ev sahipliği yapan illerimizden birisi Muğla’dır. Muğla dolayında 70 farklı orkide yetişmekte olup bu sayı Türkiye orkidelerinin yarısını oluşturur. Son yıllarda yeni lokal endemik türlerin keşfi de eklenince, Muğla orkidelerinin sayısı daha da artmıştır. 1997’de, Bodrum Yarımadası’nda, İzmirli hemşerimiz Homeros’un adı verilen Ophrys homeri keşfedilmiştir. Homeros’un İlyada adlı eserini okuyanlarımız bilir; Homeros, tarihi olayları anlatırken olayların geçtiği alanların florası ve çiçekleri hakkında da bilgi verir, insan ilişkilerini bitkilerin fizyolojik özelliklerine benzetmeler yoluyla anlatır. Kör Ozan Homeros, çok nadir bir orkideye adının verildiğini duysaydı herhalde çok mutlu olurdu. Beton yığınlarının her yıl yeni mevziler kazandığı Bodrum Yarımadası’ndaki Mandayla Körfezi dolayında Mandalya orkidesi Ophrys argolica subsp. mandalyana keşfedilmiştir.

Comperia comperiana

2007’de Dalaman İlçesi’nin Ortaca dolayında keşfedilen endemik bir orkideye öyle güzel ve anlamlı bir isim verilmiştir ki çok yakışmıştır bu orkide güzel ismiyle bu yöreye: Artemis orkidesi olarak adlandırılan  Serapias vomeracea subsp. artemisiae. Herhalde keşfeden botanikçi de âşık olmuştur bu orkideye ve Tanrıça Artemis’e benzetmiştir. Muğla yöresinde Artemis, antikçağlarda çok sevilen bir tanrıçaydı. Artemis’in de doğum yeri olan Patara ve Letoon antik kentlerine yakın bir konumda bulunan Ortaca yöresinde keşfedilen orkideye tanrıçanın adının verilerek onurlandırılması muhakkak pek mutlu etmiştir Artemis’i. Antikçağda Karya olarak adlandırılan Muğla’da en önemli tanrılar, Apollon, Artemis, Leto, Demeter, Afrodit, Asklepios, Dionysos’tur. Yani sırasıyla, Güneş ve Ayışığının Tanrı ve Tanrıçası, doğuran ve besleyen Anatanrıça, Ekili Alanların ve Ekinin Tanrıçası, Aşk Tanrıçası, Sağlık Tanrısı ve Şarap Tanrısı. Bu tanrı ve tanrıçaların hemen hepsi bitkilerle ilgilidir.

Yukarıda, Karya bölgesinden bahsederken Zeus inancından bahsetmediğimizi arkeoloji uzmanları ve meraklıları fark etmişlerdir. Hatta Milas yakınlarındaki Euromos, Labranda ve Milassa’da Zeus tapınaklarının bulunduğunun bilincinde olarak yazdıklarımızın eksik olduğunu da düşünmüşlerdir. Zeus’un yeri başka! Onun başına Karya’da gelenler dudak uçuklatacak türdendir. Bulutlar devşiren, yıldırımlar saçan, kaslı vücuduyla ve cengâver görünümüyle korku salan Tanrılar Tanrısı Zeus’a buralarda bir şeyler olmuştur: Deniz kavimlerinden Dorların MÖ 1200’lerde yöreyi istila etmesiyle Karya’da yerleşik olan Anatanrıça inancının karşısına kuzey halklarının Baştanrısı Zeus çıkmıştır. Yöreyi işgal eden Zeus yanlıları kuvvet yoluyla da olsa bu tanrı kültünü Muğla yöresine yerleştirmiştir. Ancak başta da söylediğimiz gibi yöre insanı ve inancı, hiç de kavgacı ve şiddete meyilli değildir. İnancı da hep ışık, aşk, ekmek, şarap gibi insani kavramlar çerçevesinde oluşmuştur. Karya insanının doğasına işlemiştir barışçılık ve insancıllık. Ancak sömürgeci, göçebe, yabanıl halklar istila etmiştir Karya’yı ve Tanrıları Zeus’u dayatmışlardır yöre halkına. Başlarda direnç göstermiştir yabancı Tanrılara karşı yöre halkı. Kendisi de bir Karyalı olan Heredotos, Kaunosluların yabancı Tanrılara karşı direnişini şöyle anlatır: “Daha sonra bunların gençleri silahlanıp mızraklarını havada sallayarak Kalynda sınırına dayandılar ve yabancı tanrıları kovduklarını söylediler.” (6) Ancak yöre, deniz halkları ve kuzeylilerin istilasına uğrayınca isteksizce de olsa kendi panteonunun başına koyuverir Karya insanı Zeus’u. Ama ya baştacı ettiği Artemis, Afrodit ve Demeter ne olacaktır? Bin yıllardır gönül verdiği, korku değil, sevgi üstüne bağlandığı Tanrıçalarından vaz mı geçecektir? Hayır, kendi tanrıçalarından vazgeçemedi yöre halkı; Zeus’u kabul etti ama, onu öyle bir şekle soktu ki tanıyana aşk olsun: Artemis’in memelerini -belki de Muğla yöresinde de yoğun olarak yetişen Anadolu’nun memeli orkidesi Ophrys mammosa’nın da verdiği esinle- takıverdi Koca Zeus’a. Artık o iriyarı, hayvani görünüşlü ve savaşçı Zeus gitmiş, yerine doğurgan hatlara sahip hanım hanımcık bir Zeus gelmişti. Özellikle Milas yakınlarındaki Labranda’da tapkı gören Zeus, yöre halkı tarafından Artemis formuna dönüştürülmüştü. (7)

Muğla’nın kuzeyinde, Bafa Gölü ile Milas arasında uzanan dağların adı Beşparmak Dağları’dır. Bu dağlar, beş çıkıntılı taç yapraklı çiçekleri olan Ophrys türü orkideler açısından da çok zengindir. Ayrıca Beşparmak Dağları üzerinde 1994’de keşfedilen Paleolitik mağara resimlerinde beş parmaklı el motifleri vardır. Antik Yunan’da Artemis ile özdeşleştirilen Anadolu Anatanrıçası Kibele’nin simgesi beş parmaklı eldir ve Tanrıçanın kutsal sayısı da beştir. Beşparmak Dağları’nın hemen yanı başında bulunan Bafa Gölü’nde nadir bir orkide türü Ophrys lesbis yetişir. Bafa Gölü’nün biraz kuzeyinde yer alan, Bodrum gibi eğlence ve turizm kaynaklı yapılaşma sorunlarının yaşandığı Kuşadası dolayında, 2005’de Kuşadası orkidesi Ophrys gennari subsp. kusadasiensis keşfedilmiştir. Yine İzmir’in turizm beldesi Çeşme İlçesi’nden bilimsel adını alan nadir bir orkide olan Ophrys attavira subsp. cesmeensis (Çeşme orkidesi) son yıllarda keşfedilmiş olup, Çeşme Yarımadası’na özgüdür. Gerek Bodrum, gerek Kuşadası, gerekse Çeşme dolayındaki nadir bitki türleri ve endemik orkideler vahşi bir şekilde yayılan ve önüne gelen her şeyi yutmak ve tüketmek isteyen bir varlıkla karşı karşıyadır: Homo sapiens. (bildiğimiz insan!)

Neottia nidusavis

Hititlerin başharfini göğsüne kazımış orkideler

Kilikya ve Hitit uygarlıklarıyla ilgilenenlerin göz ardı edemeyecekleri bir antik kent vardır Adana’da. Hitit İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Hitit insanı Adana ve Toros Dağları bölgesine sığınmış, daha sonra da Geç Hitit devletleri adı verilen devletleri oluşturmuştur. İşte Adana yöresinde de, Kral Asitawiyata tarafından yönetim merkezi olarak kullanılmış olan, Toros Dağları üzerinde ve Ceyhan Nehri kıyısında, günümüzde Karatepe denen bir Hitit yerleşim yeri 20. yüzyılın ilk yarısında keşfedilmiştir. Duvar kabartmalarından eğlenceye ve yeme-içmeye düşkün insanların yaşadığı anlaşılan bu Hitit yerleşiminde 1993 yılında endemik bir orkide de keşfedilmiştir. Hitit yaşam alanında keşfedilen bu orkideye çok isabetli bir seçimle Hitit orkidesi adı verilerek Ophrys hittitica denilmiştir. Kim bilir belki de, eğlenmeye ve yeme-içmeye düşkün Hitit insanı Hitit orkidesinden de salep elde etmişti. Adana yöresinde antik bir yerleşim yeri olan, ancak üzerindeki kaçak yapılaşma işgali yüzünden antik kalıntılarının korunmasında sorunlar yaşanan Misis antik kenti çevresinde ve Ceyhan Nehri kıyısında, Çukurova yöresi ve civarına özgü endemik bir orkide yaşar: Bilimsel adını Amanos Dağları’ndan alan ve Adana, Hatay ve Mersin illeri dışında doğal olarak bulunmayan bu orkide Ophrys transshycana subsp. Amanensis’dir. (Amanos Dağları orkidesi)

Hatay’da günümüzde önemli bir mesire yeri olan ve antik dönemde Apollon’a özgülenen bilicilik merkezi Daphne bulunur. Daphne (Harbiye) günümüzde Ziyaret Dağları silsilesi içinde kalır. Bu dağlar Türkiye’de orkide türlerinin yoğun olarak yetiştiği beş önemli alandan birisidir. (3) Yörede sekiz dolayında endemik orkidenin yanı sıra 40 da endemik olmayan orkide yetişir. Türkiye orkidelerinin yaklaşık üçte birine yakınını Hatay’da görmek mümkündür. Yöre Hitit yaşam alanında kalmakta olup 1993’de Karatepe’de keşfedilen Hitit orkidesi 1998’de Antakya ile Altınözü arasındaki yol dolaylarında, buralardaki tarlalar arasında da keşfedilmiştir. Hitit orkidesi ve çiçeklerinde büyükçe bir “H” harfine benzer motif vardır. Sanki Hitit isminin başharfini dövme olarak göğsüne kazımıştır bu narin orkidemiz, sizler kolayca tanıyabilesiniz diye. Bu orkidemizin hemen yakınlarında 12 orkide türü daha yetişir. Biraz daha güneye gittiğinizde Altınözü İlçesi dolayında, zeytin ağaçları arasında Ophrys transshyrcana adlı orkideyi de görebilirsiniz. Ancak 1992’de keşfedilen, dünyada sadece Hatay’da yetişen ve bu ilimizin ismiyle anılan Antakya orkidesini (Ophrys antiochiana) görmezseniz, gözünüz arkada kalacaktır. Çiçeklerinde bulunan ve Hitit orkidesindekinden daha kısa olan H harfi motifinin üst çıkıntıları daha kısa ve bazen boynuzu andırır bir biçimdedir, alttaki kolları görece daha uzundur. Bu motif çoğu zaman boğa başı görüntüsü vermektedir. Belki de bu orkide sahip olduğu desenlerinden dolayı Hitit çağında Hitit Tanrısı Teşup’un boğalarıyla ilişkilendirilen çiçeklerdendi. Eğer öyleyse, Fırtına Tanrısı’na yapılan sunu ve dinsel törenlerde bu orkidenin kullanılmış olma ihtimali de vardır. Boğa figürü her O. antiochiana’da oluşmamaktadır. Orkidede boğa başı figürünün oluşması Hititler için önemli anlamlar içeriyor olmalıdır. Hitit Hiyeroglif yazısında boğa başı motifli ideogram MUVA sesini verir, Hitit Kralı Muwattali’nin yazılışında kullanılır ve bu kralın mühürlerinde yer alır. (4) MÖ 1308-1285 yılları arasında yaşayan Muwattali için Hatay ili çok önemlidir. Zira Kizzuwatna ve Hatay topraklarından geçerek Hatay’ın güneyinde yer alan Kadeş’te MÖ 1286’da Mısır Kralı Ramses’e karşı ünlü Kadeş savaşını yapan Muvattali bu savaşı kazanmıştır. Hititlerde doğal unsurlara bakmak suretiyle yapılan fallar ve bilicilik uygulamaları çok önemli bir yer tutuyordu. Hitit Kralı Muwattali Kadeş Savaşı’nı kazanıp kazanmayacağını öğrenebilmek için Antakya orkidesinin yetiştiği yöre olan -Antik Yunan’da da önemli bilicilik alanlarına sahip- Ziyaret Dağları’nda, bu orkidelerin kendi ideogramıyla çiçek açıp açmadıklarını incelemiş olmalıdır. Orkideler üzerindeki MUVA ideogramını (boğa başını) görünce, bunu Ramses’in yenilgisi ve kendi zaferinin muştusu olarak görmüş de olabilir. O zamanın Hatay inancında önemli olan Aşk ve Savaş Tanrıçası İştar ile Teşup Antakya orkidesinde yarattıkları şekillerle Hitit kralına zaferi önceden bildirmiş olmalıdır. Hatay’da yetişen bazı Ophrys türü orkidelerin üzerinde oluşan şekiller ile Hitit Hiyeroglif yazısında “sevmek (sevgili)” ideogramı arasında da büyük benzerlikler bulunmaktadır. Hititlerin, bir şeyi elde edebilmek için bitkilerle büyüsel uygulamalar yaptıklarına ilişkin yazıtlar da vardır: Hitit döneminde Kizzuwatna olarak bilinen Hatay-Adana yöresinin Kralı Şunaşurra ile İmparator Tuthalia arasında imzalanan bir antlaşma metninde “Eğer majeste, Sunasurra’ya elçisini gönderirse, Şunaşşura herhangi bir şekilde ona kötü davranmasın. O, onu bitki büyüsü yardımıyla tuzağa düşürmesin” (5) denilmektedir. Hitit imparatoru, Hatay (Kizzuwatna=Kilikya) yöresinin kralının, elçisine karşı bitki büyüsü yapıp onu tuzağa düşürmesinden endişelenmektedir.

Himantoglossum affine

 

Ilgaz Dağı’nda karşınıza ayı da çıkabilir, endemik orkide de…

Eğer bahar sonu ve yaz başında Batı Karadeniz’e, Bolu’ya ve Abant Gölü’ne yolunuzu düşürürseniz, göl kenarında iki endemik orkidenin çiçekli halini görebilirsiniz. Bu orkidelerin ikisi de ülkemizin nadir türleridir. Bunlardan Dactylorhiza nieschalkiorum göl kenarındaki nemli ve ıslak çayırlarda yetişir. Ülkemizdeki en önemli yetişme yerlerinden biri Abant Gölü’dür. Ancak yoğun bir insan baskısı tehdidi altındadır. Göl kenarına yapılan tesis ve binalar, bitkinin yetiştiği bataklık çayırları ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca bu çayırlarda hayvan otlatması yapılmaktadır. Yöre insanları buraya gelen turistlere göl çayırları üzerinde atlarla gezinti yaptırmakta olup, nadir orkidelerimiz aynı zamanda atlar tarafından da ezilmektedir. Göl kenarında yetişen diğer bir endemik orkide de Türkiye’de sadece Kastamonu ve Bolu’dan bilinen Dactylorhiza bithynicadır. Esaslı bir Karadeniz turu yapmaya karar vermişseniz, doğuya giden yolunuzu Ilgaz Dağı’ndan geçirmenizi öneririz. Yöre insanlarının Ilgaz Dağı’nı kastederek “Ayı da çıkabilir, taş da düşebilir” şeklindeki uyarılarına karşı hazırlıklı olmalısınız. Buna ilave olarak bizim uyarımız da; “Endemik bitkiler de aniden karşınıza çıkabilir” olacaktır. Eğer mayıs ayından sonra buralara yolunuzu düşürürseniz alacalı pembe çiçekli Ilgaz Dağı orkidesi Dactylorhiza ilgazica her an çiçekli haliyle gözünüze görünebilir! Ilgaz Dağı Türkiye’nin önemli endemik bitki alanlarındandır. Bu dağda Ilgaz Dağı orkidesinin yanı sıra Epipactis turcica (Türkiye orkidesi), Dactylorhiza bithynica (Bitinya orkidesi) ve Dactylorhiza nieschalkiorum adlı üç endemik orkide daha yetişir. “Ilgaz Anadolu’nun sen yüce bir dağısın, baharda yeryüzünde orkidelerin bağısın” diye türkü söylemeyi unutmayın, bu güzel dağımızın nadir bitkilerini gözlemlerken.

Anacamptis pyramidalis

“Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünün gizli öznesi bir orkidedir!

Kastamonu’nun en kuzeyinde İnebolu denen bir ilçe bulunur, denizle sarmaş dolaş. Artık Karadeniz’in mavisiyle buluşma zamanınız gelmiştir. Deniz ve yeşilin kucaklaştığı bu güzelim ilçemizin güzelliğini perçinleyen, adını da tutkunu olduğu Karadeniz’den alan ve yaz aylarında yeşil tonların ağırlıkta olduğu çiçekler açan bir orkide yetişir buralarda: Epipactis ponticadır size İnebolu’da “Merhaba!” diyen. Aynı orkide Karadeniz’in diğer illerinde de yetişen yaygın bir türdür ve Sinop’un Durağan İlçesi dolayında da bulunur. Ancak Sinop’u ayrıcalıklı kılan, 2007’de bu ilimizin Türkeli İlçesi’nin çevresinde keşfedilen, Mayıs ayında çiçeklenen ve yörenin antik dönemdeki adıyla isimlendirilen Ophrys transhyrcana subsp. Paphlagonica’dir. (Paflagonya orkidesi) Batı Karadeniz bölgemizde nadir orkide türleri yetişmekle birlikte, özellikle Kastamonu ve Bartın gibi yörelerde orkideler salep yapılmak üzere doğadan toplanmakta, hatta yöre pazarlarında dahi satılmaktadır. Örneğin Bartın’ın Ulus ilçesi köylerinde orkideler hem salep hem de ilaç yapımı amacıyla toplanmakta, bu durum ise orkidelere zarar vermektedir. Ulus köylerinden toplanan salep yumruları ilçe merkezinde cuma günleri kurulan pazarda satılmaktadır. (8)

Sinop’un doğusuna doğru yolunuza devam ettiğinizde, Samsun dolayında Terme ile Çarşamba İlçeleri arasında 20 metrelik rakımda nadir bir orkide türü sizi karşılayacaktır. Anadolu orkidesi diye adlandırılan bu orkidenin bilimsel adı Serapias anatolica’dır. Daha doğuya doğru Ordu karşılar sizi fındık bahçeleriyle. Ordunun derelerinin yukarıya doğru akıp akmadığını yerinde görmenin zamanı gelmiştir. Ulubey, Ünye ve Gölköy İlçeleri’ne nisan ve mayıs aylarında bir şekilde yolunuzu düşürün. Fındık bahçeleriyle donanmış, hayallerini fındığa bağlamış yöre insanı, aslında çok nadir olan ve dünyada sadece Ordu’da bulunan bir orkide türü ile iç içe yaşar. Hatta bazen fındık ağaçlarının etrafında da çiçeklenen bu nadir orkide türünün adı Ophrys karadenizensis’tir. Ne de yakışmıştır Ordu’ya özgü Karadeniz orkidesine bu isim, onu keşfedip bu ismi koyana helal olsun! “Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünün içinde, fındık ağaçlarının çevresinde çiçeklendiğinden gizli özne olan Karadeniz orkidesi de bulunur. Fındıklar yeşillendiğinde, yöre insanının da içi cıvıl cıvıl olur, Karadeniz karşılamasıdır aslında bu. “Acep ne olacak Karadeniz orkidesinin halları”, ne zaman türkülerde söylenecek, fındığından başka bitkisi pek de tanınmayan Ordu’nun orkidesi nasıl tanınacak?

Ophrys argolica

Sadece batı illerimizde değil, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde de mevcut orkide zenginliklerinin yanı sıra yeni endemik orkide türleri de keşfedilmiştir. 1990’da Diyarbakır’ın Kulp İlçesi dolayında Ophrys aramaeorum’dan sonra aynı ilçede 2006’da Ophrys aramaeorum subsp. akcakarae adlı nadir bir endemik orkide daha keşfedilmiştir. Ancak Kulp’taki endemik orkidelerden bazısı tehlike altındadır. Örneğin Ophrys bornmuelleri subsp. carduchorum Kulp dolayında yetişen ancak tehlike altında olan endemik orkidelerdendir. Van İli’nde, Başkale ile Hoşap İlçeleri arasında Çuhgediği adında 2200 m yükseklikte bir geçit bulunmaktadır. Bu geçidi ilginç kılan bir nokta, dünyada sadece bu geçidin olduğu alanda yaşayabilen Çuhgediği orkidesi Dactylorhiza chuensis’nin varlığıdır. Dactylorhiza cins isminin Türkçe anlamı “el gibi, ele benzeyen, el gibi parçalı” dır. Sizler, Çuhgediği orkidesi gibi tehlike altında olan gariban orkidelerimizin size doğru açılan çiçekli elinden tutar mısınız, onları yok olmaktan kurtarır mısınız?

 

DİPNOTLAR

1) A. Kandemir, O. Beyzaoğlu; “Köse Dağları’nın (Gümüşhane) Tıbbi ve Ekonomik Bitkileri”, SDÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 6-3 (2002).

2) Cumhuriyet Gazetesi, 07/01/2006.

3) C. A. J. Kreutz, Die Orchideen der Türkei, B. J. Seckel, Raalte, Netherland, 1998.

4) Ekrem Akurgal; Hatti ve Hitit Uygarlıkları, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, 1995

5) Güngör Karauğuz, Boğazköy ve Ugarit Çivi Yazılı Belgelerine Göre Hitit Devletinin Siyasi Antlaşma Metinleri, Çizgi Kitabevi, Konya, 2002.

6) Baki Öğün, Cengiz Işık, Kaunos, Orkun&Ozan Medya Hizmetleri AŞ, Antalya, 2001.

7) Bilal Söğüt, Celal Şimşek, Asuman Baldıran, “Labraunda Açık Hava Kült Alanı”, TÜBA-AR, Türkiye Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi, No: 5, 2002.

8) Solmaz Karabaşa, Ayşe Mine Gençler Özkan; Küre Dağlarının Bilgisi, Ulus Aşağıçerçi, Aşağıçerçi Köyü Güzelleştirme Derneği, 2009

Önceki İçerikHachinski’nin hezeyanları
Sonraki İçerikKadınlar ve satranç