Ana Sayfa 86. Sayı Yaşamın tarihinden bir kesit Dinozorlardan memelilere…

Yaşamın tarihinden bir kesit Dinozorlardan memelilere…

1007

Yaşamın tarihinin her zaman ilgi çekmiş bir kesiti dinozorların hüküm sürdüğü dönemdir. Dinozorlar nasıl ortaya çıktı? Yaşadıkları dönemin özellikleri nelerdi? Dinozorların boyutları ve  sınıflandırılması… Dinozorlar nasıl yok oldular? Meteor çarpması teorisi ne kadar doğru? İlk basit memeliler, dinozorların sonu ve memelilerin yükselişi…

Sunuş

Okuyacağınız makale, Bilim ve Gelecek Kitaplığı bünyesindeki “50 Soruda” dizisinin son çıkan kitabı 50 Soruda Yaşamın Tarihi’nden alınmıştır. Sunduğumuz “Dinozorlar Devri” ve “Memelilerin Gelişimi” bölümleri, Deniz Şahin’in herkesin anlayabileceği popüler bir dille kaleme aldığı kitabın içeriği ve dili konusunda okurlarımıza bir fikir de verecektir.

 

 

 

DİNOZORLAR DEVRİ

 

Bilimsel konularla çok ilgili olmayan kişiler için bile, dinozorlar heyecan ve şaşkınlıkla takip edilen bir konudur. Çevrenizdeki herkesin dinozorlar hakkında bir fikri olduğunu görebilirsiniz. Genel kabul gören fikirlere göre, dinozorlar devasa boyutlarda, soğukkanlı, yavaş hareket eden, aptal, acımasız sürüngenlerdir ve bir göktaşının Dünya’ya çarpmasıyla ortadan kalkmışlardır. İnsanların ilgisini en çok hangi yönleri çekiyor, kesin olarak söylemek zor. Son dönemlerde yapılan sinema filmlerinin de etkisiyle olsa gerek, ulaşabildikleri devasa boyutları ve avlarını acımasızca parçalamalarını şaşkınlıkla izlediğimiz kesin. Ancak sahip olduğumuz genel fikirler arasında, tartışmasız doğru olarak kabul gören dinozorların bir felaketle tümüyle yok olduğu fikri bile yanlış olabilir. Elde edilen yeni bulgular, dinozorlar hakkında daha önceden bildiklerimizi değiştirmeye devam ediyor.

Burada bir konuyu da vurgulamak gerekli. İnsanların ortaya çıkışının son 5-6 milyon yıllık bir sürece dayandığı ve bu, canlılığın tarihine göre oldukça kısa sayılabilecek sürede Dünya’yı ne kadar yaşanılmaz bir hale getirdiğimiz göz önüne alınırsa, dinozorların 160 milyon yıl boyunca soylarını sürdürmede ne kadar başarılı olduklarını görebiliriz.

 

Dinozorların boyutları

Dinozorların boyutları bir tavuk boyutundan balina boyutuna kadar çeşit çeşittir. Dinozor kelimesi söylendiğinde, çok kişinin aklına devasa yapısıyla tarihöncesi ağaçların tepelerinden beslenen Apatosaurus, korkutucu yapısıyla Tyrannosaurus ya da tank gibi yapısıyla Triceratops gelecektir. Bununla birlikte birçok dinozor çok daha küçüktür. Örneğin, Compsognathus burnundan kuyruk ucuna kadar yaklaşık 70 cm boyunda olan bir etçildir. Nasıl memelilerde boyut çeşitliliği çok fazla ise, dinozorlarda da çok farklı boyutlar gözlemlenir.

Dinozorların nasıl bu derece büyük boyutlara ulaşabildikleri merak edilen bir konudur. Büyük olasılıkla bulundukları devrin özellikleri ve ortamdaki diğer türlerin rekabet eksikliği sayesinde aşırı boyutlara ulaşmışlardır. Tabi büyük boyutlar türlere farklı avantajlar da sağlamıştır. Örneğin, sauropod devasa boyutlardaki vücut yapısı sayesinde, avcılara karşı pasif bir koruma sağlamıştır. Nasıl yüksek hız, sivri diş ya da dayanıklı zırh tür için avantajlı olabiliyorsa, dev boyutlar da avantaj yaratabilir.

 

Dinozorlar soğukkanlı mıydı?

Genel düşüncenin tersine, birçok dinozorun, memeliler ya da kuşlar gibi sıcakkanlı olması yüksek ihtimaldir. Bizi bu sonuca götüren farklı bulgular bulunuyor. Örneğin, kemiklerin büyüme hızının yüksek oluşu sıcakkanlılığı gösteren bir kanıt olabilir. Çok soğuk bölgelerde bulunan dinozor fosilleri de sıcakkanlılığı gösteren bir kanıt olabilir. Yılan ya da sürüngenler gibi soğukkanlı hayvanlar, havanın çok soğuk olduğu bölgelerde yaşamlarını kolaylıkla sürdüremezler. Bu yüzden soğuk bölgelerde yaşamış dinozorlar, sıcakkanlılığa bir işarettir. Dinozorların hızlı hareket ediyor olmaları da, sıcakkanlı olduklarını gösteren bir işarettir.

 

Dinozorların hızları

Bazı dinozorlar modern memeliler kadar hızlı hareket ediyordu. Bu şekilde olduğunu düşünmemiz için birçok neden var. Fosil yataklarında bulunan geniş aralıklı izler, buna bir örnektir. İzleri bırakan dinozorun boyutu ve yapısı bilindiğinde, dinozorun sağ ve sol ayakları arasındaki mesafeden yola çıkılarak hızı hesaplanabilir. Örneğin, bir insan yürürken 0,6-1,0 m mesafe yol alırken, koşu anında 1,2-1,5 m yol alacaktır.

Texas’ta bulunan ve Acrocanthosaurus olduğu düşünülen avcı dinozorun bıraktığı ayak izlerinden 40 km/saat hızla koştuğu hesaplanmıştır. Benzer şekilde Allosaurus ve Tyrannosaurus’un insandan daha hızlı koşabildikleri düşünülmektedir. Zırhlı dinozorlarla devasa sauropodlar büyük ihtimalle daha yavaş hareket ediyordu. Genel olarak ise, daha küçüklerin daha aktif ve hızlı oldukları söylenebilir.

Dinozorlar aptal mıydı? Bazı dinozorların beyin-vücut oranının modern türlere yakın olduğunu biliyoruz. Son bulgular bazı dinozorların sürüler halinde yaşadığını gösteriyor. Birçoğu yavrularıyla ilgilenmiştir. Günümüzde benzer davranışlar kuş sürülerinde, bizon sürülerinde, kurtlarda, aslan sürülerinde ve balıklarda da görülmektedir.

 

Dinozorların keşfi

Bilinen en eski belgelenmiş dinozor keşiflerinden birisi 1677’de İngiltere-Oxford’da yapılan fosil keşifleridir. Bulunan fosil bir Megalosaurus uylukkemiğidir. Doğa bilimci Robert Plot fosili, bir insanın ya da diğer bir hayvanın uylukkemiği olarak tanımlamıştır. Yine İngiltere- Oxfordshire’da, 1818’de, üzerinde dişlerle birlikte bir çene kemiği keşfedilmiştir. Fosilin geldiği canlı Megalosaurus olarak isimlendirilmiştir. Iguanodon ise ilk olarak 1825 yılında tanımlandı. 1842’ye gelinceye kadar devasa ve garip birçok fosil kalıntısı keşfedilmişti. Sir Richard Owen keşfedilen bu kalıntıların şimdiye kadar bilinmeyen bir hayvana ait olduğunu ileri sürdü ve hayvana Yunanca’da “korkunç sürüngen” anlamına gelen “dinozor” ismini verdi. Bu dönemden kalan çizimler, dinozorların aşırı boyutlardaki sürüngenler olarak düşünüldüğünü gösteriyor. Aslında, yüzeysel benzerlikler olsa da dinozorlar sürüngen değildir. Archosauria adı verilen bir gruba dahildirler. Bu grupta dinozorlarla birlikte kuşlar ve timsahlar da bulunur.

 

Dinozorların sınıflandırılması

Dinozorların (kuşlar dahil), Pterosaurların ve modern timsahların ortak atası 250 milyon yıl önce yaşamış Arkozorlardır. Arkozor olup da dinozorlar arasında sınıflandırılmayan Pterosaurlar, dev kanatlarıyla birçok filme de konu olmuş, Mesozoyik Dönem göklerinin hâkimleridir.

Dinozorların sınıflandırılmasında farklı sistemler kullanılsa da, yaygın olarak kabul gören sisteme göre iki dinozor takımı bulunur: Saurischia ve Ornithischia. Bu ayrımın temelinde leğen kemiklerindeki şekil farklılığı bulunur. Saurischia takımında kasık kemiği çıkıntısı ileri doğruyken, kalça kemiğindeki oturga kemiği ise geri doğrudur. Ornithischia alt takımında ise her iki kemik de geriye doğrudur. Bu basit bir sınıflandırma yolu olmasına karşın 19. yüzyıldan beri kullanılmaya devam etmektedir.

Tanınmış etçil dinozorlar Saurischia takımındandır; bilinen en büyük otobur dinozor da bu takımdandır. Bu takım kendi içinde Theropoda ve Sauropodomorpha olmak üzere iki alt takıma ayrılır. Ornithischia takımındakilerin tümü ise otçuldur. Alt takımlar ise Ornithopoda, Marginocephalia ve Thyreophora’dır.

Paleontologlar dinozorların sınıflandırılmasının detayları hakkında farklı görüşlere sahipler. Bunun temel nedenlerinden biri, birçok fosilin eksik olması ve elde edilen fosil kısımlarının da farklı farklı yorumlanabilmesidir.

Dinozorların Saurischia takımını, kuşların son ortak atası olarak da tanımlayabiliriz. Modern kuşlar dinozorların bir alt takımının devamı şeklinde günümüze kadar gelmiştir. Günümüzde devasa boyutlarda vahşi dinozorlar bulunmasa da, kuşlar dinozorların günümüzdeki temsilcileridir.

 

Dinozorların yaşadığı dönemin özellikleri nelerdir?

Permiyen Dönemi’nin (290-248 myö) sonunda, Dünya’da bulunan en geniş çaplı kitlesel yok oluş gerçekleşmişti. Deniz türlerinin yüzde 95’e, kara türlerinin de yüzde 70’e yakını ortadan kalkmıştı. Bu yok oluşun nedeni yüksek ihtimalle iklimdeki aşırı dalgalanmalardı. Küresel buzlanma ve ısınma döngüleri sonucunda, türlerin çoğunluğu uyum sağlayamayarak ortadan kalktı. Sonuç olarak yeni dönemde gelecek olan yeni türler için yer açılmış oldu.

Bundan sonra gelen dönem, dinozorların Dünya üzerine yayıldığı ve hâkim olduğu Mesozoyik Dönem’dir (251,4 myö-65,5 myö). Üç devre ayrılır: Triyas (Triyasik) Devri (251-199 myö), Jura (Jurasik) Devri (199-145 myö) ve Kretase Devri (145-65 myö).

Madagaskar’da bulunan 240 milyon yıllık kanguru boyutundaki otçul Prosauropod fosilleri, bilinen en eski dinozor fosillerindendir. Daha iyi bilinen ve dinozorların ortaya çıkışını simgeleyen fosiller ise yakın dönemde Arjantin’deki İshigualasto Çukuru’nda bulunan ve 228 milyon yıl önceye tarihlenen fosillerdir. Bu fosiller nedeniyle bazı bilim insanları Güney Amerika’yı dinozorların beşiği olarak adlandırmaktadır. Dinozorlar, dünya üzerinde geçirdikleri 160 milyon yıl sonunda, günümüzden 66 myö ortadan kalkmışlardır.

Dünya yüzeyi Mesozoyik Dönem boyunca günümüzden çok farklı bir şekildeydi. Yüzey yavaş da olsa sürekli bir değişim halindeydi. Kıtalar birbirlerinden ayrılıyordu. Ayrılma yıl içerisinde çok fazla olmasa da (7-8 cm), milyonlarca yıllık bir süre sonunda kıtalar birbirlerinden binlerce km uzaklaşabiliyordu.

Triyas Devri başladığında Dünya üzerinde Pangea adı verilen tek bir süperkıta bulunuyordu. Pangea, Jura Devri boyunca ikiye bölünerek, güneyde Gondvana, kuzeyde ise Laurasia kıtalarını oluşturmuştur. Kretase Dönemi boyunca da, günümüzün modern kıtaları oluşmaya başlamıştır. Gondvana bölünerek Antarktika, Güney Amerika, Avustralya ve Afrika Kıtalarını oluştururken, Laurasia ise Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya Kıtalarını oluşturmuştur. Zaman içerisinde de bu kıtalar günümüzdeki yerlerine doğru kaymıştır.

Genel olarak bakıldığında, Mesozoyik Dönem’deki iklim, günümüzdekinden daha sıcaktı ve kışlar ile yazlar arasında fazla bir fark yoktu. Dinozorların tropik bölgelerde mi yoksa çöl alanlarında mı yaşadıklarını tam olarak söylemek mümkün olmasa da, bu dönemde farklı ılıman bölgeler ve ormanların bulunduğu biliniyor. Toprak yüzeyinde çayırların olmadığı, bunun yerine küçük eğreltiotlarının bulunduğu düşünülüyor.

Triyas Devri başlarında (251-199 myö) Dünya üzerindeki ortalama sıcaklığın 10-15 °C olduğu, ancak dönemin sonlarına doğru iklimin daha kuru ve sıcak olmaya başladığı ve Pangea’nın üzerinde yer yer çöllerin ortaya çıktığı düşünülüyor. Kuzey Yarıküre’de gingko ve ağaçsı eğreltiotu ormanları gelişmeye başlarken, ekvator yakınlarında kozalaklı ağaçlar ve tahıllar gelişti. Su kaynaklarının çevrelerinde ise atkuyrukları yetişiyordu. Devrin sonunda Pangea bölünmeye başladı. Öncelikle Avrupa Afrika’dan ayrıldı ve arada Tetis adı verilen bir okyanus oluştu. Devamında da Güney ve Kuzey Amerika merkezden uzaklaştılar. Aralarda oluşan yeni okyanuslar ise canlı türlerinin birbirine karışmasını engelleyen yeni doğal sınırları oluşturdu.

Jura Devri boyunca (199-145 myö), yağmurların artmasıyla okyanuslar yükseldi. Günümüzdeki tropik ormanlarda görüldüğü gibi gür otlaklar ve çayırlar, Dünya yüzeyinin çoğunu kapladı. Daha önceden çöllerle kaplı bölgeler verimli çayırlarla örtüldü. Bu dönemden kalan geniş kömür madenleri geniş bitkisel yaşamın kanıtlarıdır. Tahıllar, eğreltiotları, ağaçsı eğreltiotları, kozalaklı ağaçlar ve dev likenli yosunlar ormanları ve bataklıkları kapladı. Bu devirde birçok yeni dinozor türü ortaya çıktı. Bunlar arasında Stegosaurlar, Brachiosaurlar ve Allosaurlar bulunur.

Kretase Devri’nde (145-65 myö) Jurasik Devri’nde ortaya çıkan dev ormanlar ortadan kalkmaya başladı. Dönemin ortalarına doğru küresel soğumanın gerçekleşmeye başlamasıyla daha farklı bitki türleri gelişti. Kayın, incir, manolya gibi çiçekli bitkiler ortaya çıktı ve tohumlu eğreltiotları ortadan kalktı. Kretase Dönem sonlarına doğru dinozorlar günümüzdekine benzer ormanlarda yaşamaya başlamıştı.

 

Dinozorlar nasıl yok oldular? (oldular mı?)

Dinozorların yok olmasıyla ilgili farklı teoriler olsa da hepsinin ortak noktası, dinozorların 160 milyon yıl boyunca Dünya üzerinde yer aldıktan sonra, günümüzden 66 milyon yıl önce birdenbire ortadan yok olduğudur. Yok oluşun gerçekleştiği jeolojik döneme K-T sınırı (Kretase- Tersiyer sınırı) adı verilir. Dinozorların baskın olduğu Kretase Dönemi’nden memelilerin baskın hale geçtiği Tersiyer Dönemi’ne geçişi işaret eder.

Dinozorların birdenbire ortadan kaybolduklarını söylesek de, bu süreç yüz binlerce yıla yayılmış olabilir. Dinozorların Dünya üzerinde yaşadıkları 160 milyon yıllık bir zamana göre yüz bin yıllık bir zaman dilimi, anlık bir yok oluş olarak değerlendirilebilir. Nedeni ne olursa olsun, K-T yok oluşu, dinozorlarla birlikte birçok kara ve deniz türünün de sonunu getirmiştir. Ancak, ilginç biçimde, timsah ya da kaplumbağa gibi sürüngenler bu dönemde yok olmadan yollarına devam etmiştir.

Peki dinozorlara ne oldu? Cevabı kesin olarak bilmiyoruz. Çok farklı teoriler, dinozorların nasıl yok olduğunu açıklamaya çalıştı. Her bir teorinin güçlü yanları olduğu gibi, zayıf yanları da var. Hatta dinozorların tamamen yok olmadığı ve Tyrannosaurus gibi avcı dinozorların modern kuşlara evrildiği, oldukça kuvvetli bir teoridir. Günümüzün kuşları halen yaşamını sürdüren dinozorlardır.

Teorilerin temelini oluşturan nedenler arasında, iklimlerin değişmesi, sera etkisi, dinozorların aşırı boyutlara ulaşması, hastalık ve salgınlar, açlık, yumurtaların avlanması, yaşama şansı düşük yumurtalar, memelilerle ekolojik olarak yer değiştirmeleri, Dünya’nın manyetik alanındaki değişmeler, uzayda yakın bir bölgede meydana gelen bir süpernova patlaması gibi nedenler bulunuyor.
Meteor çarpması teorisi

Günümüzde geniş olarak kabul gören teori, Dünya’ya çarpan bir meteorun dinozorların sonunu getirdiği yönündedir. Meteorun düşmesi nedeniyle havalanan toz bulutu atmosferi sarmış ve güneş ışınlarının yüzeye ulaşmasını engelleyerek mevsimlerin değişmesine neden olmuştur. Bu “nükleer kış” olarak adlandırılır. Güneş ışığından yoksun kalan bazı bitkiler ve bitkilerle beslenen otçul hayvanlar ve son olarak da otçul hayvanlarla beslenen etçil hayvanlar yaşamlarını devam ettirememiştir. Ekolojideki bu değişiklik, jeolojik zaman ölçeklerine göre hızlı bir şekilde meydana gelmiş ve canlıların bu hızlı değişime uyum sağlayabilmesi ve evrilmesi için yeterli zamanları olmamıştır. Ortama uyum sağlayamayan bir canlı grubu da dinozorlardır.

Meteor büyük olasılıkla 10-19 km çapındaydı ve Meksika’da bulunan Yukatan Yarımadası kıyılarında 120 km çapında bir krater (Chicxulub Krateri) oluşturmuştu. Çarpışmanın şiddetiyle ilk olarak erimiş kaya ve toz bulutu Dünya çapında yayılmış, buhar haline gelmiş mineraller atmosferin üst tabakalarına saçılmış ve yıllar boyunca da güneş ışığını engellemişti. (Şekil 126)

Ancak yapılan bazı çalışmalar, söz edilen meteor çarpmasının yok oluştan 300.000 yıl kadar önce meydana geldiğini öne sürüyor. Bu yüzden dinozorların yok oluşu için meteor çarpması dışında bir neden aramak daha mantıklı görünüyor.

 

Çifte felaket: Meteor çarpması ve volkanik patlamalar

Meksika’daki Sandia Ulusal Laboratuvarları’ndan bir grubun öne sürdüğü yeni bir teoriye göre, dinozorların yok oluşunun iki farklı nedeni vardı. Dünya yüzeyine çarpan meteor Dünya’nın diğer tarafında devasa volkanik patlamalara neden olmuş olabilirdi. Çarpma nedeniyle oluşan kaya ve toz bulutu, volkanik patlamayla yayılan küllerle birleşerek Dünya çapında bir kaosa neden olmuş ve birçok bitki ve hayvanın sonunu getirmiştir.

Sandia’daki bilim insanlarının yaptıkları simülasyon, 9,7 km çapında bir asteroidin 72.000 km/saat hızla Dünya’ya çarptığında 24,1 km derinliğinde bir krater oluşturacağını gösteriyor. Dünya içerisinde yayılan şok dalgaları 80 dakika içerisinde Dünya’nın diğer tarafına ulaşırken, bir yandan diğerine doğru bir boru hattı gibi yok ederek ilerleyecektir. Teoriye göre şu anda Hindistan’ın bulunduğu yerde meydana gelen dev volkanik patlama “Deccan Traps” adı verilen lav akıntılarını oluşturmuştur. Deccan Traps ile Chicxulub Krateri tam olarak Dünya’nın zıt taraflarında olmasalar da, Deccan Traps’in karşı tarafında Pasifik Okyanusu’nun doğusunda deniz dibinde bulunan izler bir çarpmanın kanıtları olabilir. Bazı bilim insanlarının öne sürdüğü gibi birden fazla meteor çarpması aynı zamanda da meydana gelmiş olabilir.

Ancak hâlâ kurbağaların, timsahların, kaplumbağaların, deniz türlerinin ya da memelilerin nasıl yaşamlarını sürdürdüklerini bilemiyoruz.

 

 

MEMELİLERİN GELİŞİMİ

 

Bizim de içinde bulunduğumuz “memeliler sınıfının” Dünya üzerinde ortaya çıkışını ve yayılmalarını daha iyi kavrayabilmek için, zamanda biraz daha geriye gitmek gerekiyor. Yaşamın karalarda olmadığı, sadece okyanuslarda bulunduğu zamandan başlayabiliriz.

 

Önce balıklar ve sudan karaya çıkış

Günümüzden 510 milyon yıl önce “balıklar” denizlerde ortaya çıktı. O dönemde yaşam sadece suda bulunuyordu. 350 myö de öncelikle bazı böcek ve bitkiler karada gelişmeye başladı ve devam eden 50 milyon yıl boyunca da çoğalarak sonradan gelecek avcı canlılar için zengin bir menü oluşturdular. Kısacası, sonradan gelecek daha farklı ve yeni türler için karalar hazır hale geliyordu.

Sonunda bazı balıkların yüzgeçleri bacaklara dönüştü, zaman içerisinde akciğer yapısı geliştirdiler ve sudan karaya geçiş başlamış oldu.

Devam eden 10 milyon yıl içerisinde amfibilerden (suda ve karada yaşayabilen canlılar, iki-yaşamlılar) ilk sürüngenler evrilmeye başladı. Bu ilk sürüngenlerden evrimleşen gruplar arasında timsahlar, dinozorlar, kuşlar ve memeli-benzeri sürüngenler vardı.

İşte memelilerin evrimindeki ilk aşama, ilk defa 285 milyon yıl önce ortaya çıkan “memeli benzeri sürüngenlerdir”. Hızlı bir şekilde evrimleştiler ve çok farklı gruplar oluşturdular. Sürüngen oldukları halde memeli benzeri özelliklere sahiptiler. Memelilerin de bu gruplardan bazılarının devamı şeklinde ortaya çıktığı düşünülmektedir.

Memeli benzeri sürüngenler, Permiyen Dönemi’nin sonuna, 245 milyon yıl öncesine kadar oldukça başarılıydı, ancak tüm Dünya’yı etkileyen büyük bir felaket sonucu türlerin tamamına yakını ortadan kalktı. Meydana gelen diğer büyük felaketlerde olduğu gibi yeni ve farklı canlılar hızlıca ortaya çıktı ve yok olan organizmaların bıraktığı boşluğu doldurdular. Yeni gelenler arasında ilk dinozorlar ve sonraki birkaç milyon yıl sonra da ilk memeliler vardı.

 

İlk basit memeliler

İlk memelinin hangi canlı olduğu bilinmese de, Morganucodon cinsi ve özellikle Morganucodon watsoni türü ilk memeli türlerinden biridir. 10 cm uzunluğunda, sansara benzer hayvanın ilk fosilleri Galler ve İngiltere’de ve sonra da Çin, Hindistan, Kuzey Amerika, Güney Afrika ve Batı Avrupa’da bulundu. Günümüzden 200-210 myö yaşadığı düşünülüyor. Bu ilk memeliler küçük, böcekle beslenen, geceleri avlanan, kıllı ve sıcakkanlı canlılardı.

 

Dinozorların gölgesinde

Jura (Jurasik) Devri boyunca memeliler küçük boyutlarda kalmaya devam etti. Geceleri avlandılar. Dinozorların ayakları arasında yaşadıkları söylenebilir. Büyük ihtimalle çoğalmak için yumurtluyorlardı.

Jura Devri sonlarında yaşamış sekiz temel memeli kolu biliniyor. Jurasik sonlarına doğru  “multituberculate” adı verilen ufak kemirgen benzeri memeliler ortaya çıktı. Bunlar en başarılı ilkel memeli gruplarından biridir ve günümüzden 30 milyon yıl öncesine kadar, yani 130 milyon yıl boyunca yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Bu grubun daha sonra gelen bazı türlerinde kese benzeri yapılar bulunuyordu. Yavrular olgunlaşmadan doğurulup, kese içinde büyütülüyor olmalıdır.

Memeliler, Jura Devri boyunca genel olarak dinozorların gölgesinde kalsalar da, 13 kg ağırlığa kadar çıkan örnekleri olmuştur. Kretase Dönemi’nin ilk zamanlarında (130 myö) yaşayan etçil memeli Repenomamus robustus’un küçük dinozorları avladığı bilinmektedir.

 

Dinozorların sonu ve memelilerin yükselişi

Kretase Dönemi sonlarına doğru yaşamını sürdüren bildiğimiz 15 memeli grubu bulunuyordu. Ancak bu dönemin sonunda yaşanan felaket sonucu türlerin büyük kısmı ortadan yok oldu. Bu felaket, dinozor ve uçan sürüngenlerin sonunu getirmiştir. Felaketle birlikte ortadan kalkan türlerin boşalttığı habitatlara yeni gelen türler yerleşmiştir. Bu durumdan en iyi yararlanan grup memeliler olmuştur. Felaket sonrası soyunu sürdürebilen 10 memeli grubu, devam eden 15 milyon yıl içinde 78 farklı memeli ailesine dallanmıştır. Paleojen Dönemi başlarında, farklı cins sayısı 40’tan 200’e kadar çıkmıştır. Paleojen Dönemi ortalarına doğru ise (45 myö), bugün var olan temel memeli gruplarının tümü ortaya çıkmıştı. Örneğin, primatlar 65 myö ortaya çıkmıştı.

Görüleceği gibi Dünya üzerinde sürekli olarak baskın olan bir tür yok. Çok başarılı türler bile farklı nedenlerle ortadan kalkmış ve yerlerini yeni türlere bırakmışlardır. Jura ve Kretase Devirleri (150 milyon yıl) dinozorların baskın olduğu dönemdi. Bu dönemlerde memeliler de ortaya çıktıkları halde, dinozorların hâkimiyeti altında kaldılar ve rahatça gelişecekleri bir ortam bulamadılar. Ancak Tersiyer Dönemi, memelilerin dönemi oldu. Dinozorlar ortadan çekilmişti ve memelilere çok farklı şekillere ve boyutlara varabilecekleri bir şans kapısı açılmıştı. O dönemden günümüze kadar geçen sürede memeliler baskın sınıf olarak devam etse de, geçtiğimiz 10 milyon yıl içerisinde 24 temel memeli grubundan 6’sının soyu tükenmiştir. Bunun nedenini tam olarak bilmiyoruz.

Paleojen Dönem sonları ve Neojen Dönemi’nden (30-5 milyon yıl öncesi) kalma çok miktarda fosil elde edildi. Bunlar arasında, omuz yüksekliği 5,4 m olan dev kara memelisi Indricotherium da bulunuyor. Çift boynuzlu, bir fil boyutlarındaki Brontotherium, dev kılıç dişli kedi Smilodon türleri sonradan tükenen memelilerdendir. Bu türler memelilerin ulaştıkları farklı boyut ve şekiller hakkında bize fikir verebilir.

Önceki İçerikErkek tanrıların ağacı: Sedir
Sonraki İçerikDeprem, tsunami ve nükleer sızıntı… Japonya felaketi yaşıyor. Ya Türkiye?..