Ana Sayfa 96. Sayı “Neden dik yürüme, büyük beyin ve kılsız beden?” yazısı üzerine eleştirel notlar

“Neden dik yürüme, büyük beyin ve kılsız beden?” yazısı üzerine eleştirel notlar

133

Oktay Kaynak

Bilim ve Gelecek dergisinin 95. sayısında “Neden Dik Yürüme, Büyük Beyin ve Kılsız Beden?” başlıklı yazı yer aldı. Bu yazıda hem yanlış bilgiler var, hem de bugün artık gündemde olmayan tezler sanki geçerliliğini koruyor gibi sunuluyor. Ayrıca benim ileri sürdüğüm önermeler de yanlış aksettiriliyor.

Söz konusu yazının giriş bölümünde Australopithecus Sediba’nın taksonomik konumunun tartışmalı olduğu iddia edilmiştir. Au. Sediba’nın taksonomik pozisyonu tartışmalı değildir. Yazıda da Sediba, Australopithecus cinsi olarak anılıyor zaten. Kaldı ki, Sediba’nın taksonomik konumu tartışılmamaktadır. Genellikle her yeni bulunan Australopithecine fosillerinden sonra sorulduğu üzere “kayıp halka mı?”, “en yakın ortak ata mı?” soruları sorulmaktadır. Bu sorular taksonomik konumun tartışması değildir. Taksonomik tanım dünyanın çeşitli üniversitelerinden Sediba çalışmasına katılan 80’in üzerinde akademisyen tarafından yapılmıştır ve Sediba bir Australopithecus’tur. En yakın ortak ata tartışmasının nedeni Sediba ile (1,977 milyon yıl önce) ilk homo cinsi olarak kabul edilen Homo Habilis (1,9 m.y.ö.) arasındaki zamansal yakınlıktır. (Susman R.L. , Stern J. T. 1982), (Johanson DC et. Al 1987) Ben makalelerimde Sediba’nın bu derece titiz tarihlendirilmesinin nedenlerini irdeledim.

Yazıda bazı homo cinslerinin Sediba’yla aynı zamanda yaşadığı öne sürülmektedir. Homo cinsi, Australopithecinelerin evrimleşmesi sonucu oluşmuş bir cinstir. Eş zamanlı yaşamaları mümkün değildir. Bu insanın evrim mekanizmaları ve süreçlerine ters düşmektedir. (Pickering R. et al. 2011)

Sediba fosilleri bu güne dek bulunmuş kemik sayısı en fazla olan Australopithecus fosilleridir. Sahadan dağınık olarak toplanmamıştır, neredeyse bütün parçalar anatomik pozisyonlarında bulunmuştur. Paleoantropoloji bilimi için çok kıymetli bir fosildir. Hatta Lee Berger’in dediği ve benim de makalemde kullandığım gibi; Au. Sediba insan evriminin Rosetta taşıdır. Bilim ve insanlık için çok önemlidir, doğru okunmalıdır.

Bugüne dek yazdığım makalelerde, verdiğim konferanslarda, yaptığım sunumlarda Ausralopithecinelerin semiarboreal-semiaquatic olduğunu önerdim. Sediba da beni doğruladı. Semiarboreal-semiaquatic tanımı bir bütün olarak düşünülmelidir ve bir yaşam biçimi olarak algılanmalıdır. Bu tanım bilim literatüründe Python molurus bivittat ve Python reticulates denilen pythonlar için kullanılmaktadır. Bu bütünlüklü tanım Australopithecuslar için ilk kez tarafımdan kullanılmıştır. Aquatic denmiştir, arboreal denmiştir, terresterial denmiştir, semiaquatic denmiştir ama semiarboreal-semiaquatic gibi bütünlüklü bir tanım yapılmamıştır. Şimdiye kadar hiçbir yerde, hiçbir zaman, hiçbir kimse tarafından semiarboreal-semiaquatic olduğu söylenmemiş ve yazılmamıştır.

Bu tanımlamalarımın ve analizlerimin sonucu olarak yukarıdaki makalemde anlattığım gibi sığ sularda ayağa kalkma önermemi açıklarken suda ayağa kalkma önermemi kanıtlayabileceğini düşündüğüm bir deney önerdim. Bu deney şimdiye kadar hiçbir yerde, hiçbir zaman, hiçbir kimse tarafından önerilmemiştir. (Kaynak O. 2007), (Kaynak O. 2010), (Kaynak O. 2011a).

Prof. Lee Berger elindeki Au. Sediba’nın el reprodüksiyonunu göstererek, “Bu homo Habilis’in elinden daha gelişmiş bir eldir. Ama bu el Au. Sediba’nın 420 cc’lik beyni ve nispeten ilkel yapılarıyla birlikte bulunmamalıdır.” demiştir. (3) (Kivell T.L. et al. 2011) Çünkü bugüne dek bilinen şudur: El ve beyin birlikte birbirini karşılıklı etkileyerek gelişmişlerdir. İnsanın akıllı canlı olmasının ana nedeni ayağa kalkması ve ellerin boş kalmasıdır denmektedir. El boş kaldığı için kullanılarak hem kendisini hem beyni geliştirmiştir diye bilinmektedir. Prof. Lee Berger araştırma grubu bu çelişkiyi ‘reorganize bir beyin olmalıdır’ diyerek aşmaya çalışmışlardır. Ben ise, beyinle elin bugüne dek bilinen interaktif bir şekilde birbirini etkileyerek değiştirdiği ve geliştirdiği şeklindeki sava yanlıştır diyorum. “Homo Habilis’in elinden neden daha gelişkin bir eldir?” sorusuna yanıt şudur: çünkü Akıl Taklası atılmış, bu takla beyin büyümesini tetiklemiş ve başlatmıştır. Büyük bir olasılıkla homo cinsleri beslenme ve barınma sorunlarına karada çözümler üretmeye başlamışlardır. Midye toplayıcılığı ve balık avcılığı işi yaşamlarında daha az yer tutmaya başlamıştır. Bu nedenle o balıkçı elleri karasal ellere dönüşmeye başlamıştır.

Hiçbir kurum, hiçbir bilim insanı belirli sınırlar içindeki beyin büyüklüğüyle, akıl arasındaki ilişkiyi reddetmemektedir. Makalemde beyin sığası için eşik değer anlatılmıştır.

MYH16-Gen mutasyonu yoluyla beyin büyümesi açıklanmaya çalışılmaktadır. MYH16 genini bulan ekibin başkanı Hansell H. Stedman, Spiegel Online Wissenschaft – 25.03.2004 sayısında “Wir behaupten nicht, dass allein diese Mutation uns als Homo sapiens definiert” yani “İnsanı insan yapanın sadece bu mutasyon olduğu iddiasında değiliz” demektedir. (Verrengia J. 2004)

Au. Sediba’nın topuk kemiği için araştırma grubunun yazdığı Au. Sediba’nın ayağı ile ilgili makalenin “hiçbir yerinde tam bir primat topuğu denmemektedir” diye bir ifade kullanılmıştır. Oysa ki makalenin giriş bölümünde “However, Au. sediba is apelike in possessing a more gracile calcaneal body and a more robust medial malleolus than expected.” denmektedir. Yani Au. Sediba’nın narin bir topuk kemiğine sahip olarak maymun benzeri olduğu yazılmaktadır. Türkçesi: Sediba maymun benzeri bir topuk kemiğine sahiptir. (Zipfel B. et al 2011). Ayrıca Prof. Lee Berger bir röportajında, Sediba’nın topuk kemiği için chimpanzee-like (şempanze benzeri) tanımını kullanmıştır. (1) Au. Sediba’nın topuk kemiği kendisinden 1,2 milyon yıl önce yaşamış olan Au. Afarensis’in topuk kemiğinden daha narindir. Bu Sediba’nın bataklık ya da daha yumuşak su zeminlerinde yaşamış olduğunu gösterebilir. Ayrıca Afarensis’in bulunduğu Afar bölgesi volkanik bir bölgedir. O bölgedeki göl ve su zeminleri Sediba’nın yaşadığı bölgeye göre volkanik olması nedeniyle daha serttir. Bu sertliktir ki Afarensis’in topuk kemiğindeki homo topuk kemiğine doğru gidişi hızlandırmıştır.

Yazıda Sediba’nın morfolojisindeki ağaç yaşamına bağlı hareket adaptasyonlarını halen tam anlamıyla yitirmediği itiraf edilmekte, fakat neden böyledir diye sorulmamaktadır. Sediba yaşadığı dönemde en az 4-5 milyon yıldır bipedal olduğu, yani ağaçtan yere indiği düşünülen bir Australopihecus cinsidir. Arboreal özelliklerini hâlâ taşımasının nedeni de halen geceleri ağaçta uyuması, avcılarından kaçmak için ağacı kullanmasıdır.

Yazının bir yerinde obstetric hipotezi diye bir tez olmadığı iddia edilmektedir. Yazının başka bir yerinde ise benim obstetric hipotezini reddettiğim iddia edilmektedir! (2), (3), (4)

Yazıda iki ayaklılığın daha az enerjiye mal olduğu ve buradan arta kalan enerjinin organizma tarafından kullanılarak beynin büyümesini sağladığı hipoteziyle beyin büyümesi açıklanmaya çalışılmıştır. Bu tez artık savunulmuyor. Çünkü iki ayaklı lokomosyonun daha fazla enerji gerektirdiği bilimsel deneylerle saptanmış ve yayınlanmıştır. (Nakatsukasa M. et al. 2006), (Teber S. 1996) Australopithecinelerin bipedal oluşları iki ayaklılığın daha az enerjiye mal olmasından değil, çevresel olağanüstü zorunluluklardandır.

Akıl Taklası teziyle gelişim gecikmesi ve eskiden ata türlerde sadece çocuk yaşlarda gözüken özelliklerin, evrim sonucunda, gelecek torun nesillerde yetişkin bireylerde de gözükmeye başlaması demek olarak tanımlanabilecek neoteninin hiçbir ilgisi olmadığını her ikisi hakkında bilgi sahibi olan disiplin içi bilim insanları anlayacaklardır.

Sorulmayan soru
İnsan iki ayaküstüne kalkıp, dik gövdeli olmaya başladığında “Rahimdeki embriyonun başına neler geldi? Embriyo bu dik gövdeliliğe nasıl tepki verdi? Nasıl uyarlandı?” sorularını hiç kimse sormamıştır. Bugüne dek bütün araştırmacılar insan evrimini ayağa kalkanla açıklamaya çalışmışlardır. Ben ise ayağa kalkana değil, ayağa kalkanın rahmindeki embriyoya baktım. Ayrıca şempanzeden insana bir embriyo transfer edilerek Akıl Taklası tezimin sınanabileceğini önerdim. Akıl Taklası tezi ve bu deney şimdiye kadar hiçbir yerde, hiçbir zaman, hiçbir kimse tarafından önerilmemiştir. (Kaynak O. 1983), (Kaynak O. 1998), (Kaynak O. 2007), (Kaynak O. 2008a), (Kaynak O. 2008b)

Yazıda hem suda ayağa kalkma önermesi reddedilip, hem de 2010 yılında Die Naturwissenschaften adlı dergide yayınlanan Carsten Niemitz’in “The evolution of the upright posture and gait – a review and a new synthesis” adlı makalesine atıf yapılarak suda ayağa kalkma önermesinin benden önce yapıldığını kanıtlama çabasına girilmektedir. Bu önerme 1983’ten 2007’ye kadar çeşitli platformlarda sözlü; 2007’den itibaren de yazılı olarak tüm makalelerimde ayrıca konferans, sempozyum ve kongrelerde tarafımdan dile getirilmiştir. 2010 yılında yayınlanan bir makale nasıl olur da 2007 yılında yayınlanmış bir makaleye kaynak olur?

Yazının yanlış mantığı
Yazı esas olarak iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm benim önermelerimi çürütme çabalarından; ikinci bölümse bu yanlış oldukları ileri sürülen önermelerin bana ait olmadığını kanıtlama çabasından ibarettir. Eğer bir önerme yanlışsa, bu önermenin kimin tarafından yapıldığının ne önemi vardır? Bunu kanıtlamak için bu kadar çaba niye?

Sonuç olarak kaynakçalar da yanlışlardan nasibini almış, Cumhuriyet Bilim Teknoloji dergisinin 1290. sayısında yayınlanan ve eleştirildiği iddia edilen makale o makale değildir. C.B.T. 1290 sayılı dergide yayınlanan makalenin başlığı “Akıl Taklası Bakış Açısıyla Au. Sediba’nın Analizi”dir. (Kaynak O. 2011b) Kaynakçalarda C.B.T. 1290 dergisinde yayınlandığı iddia edilen “Akıl Taklasını İlk Au. Sediba mı Attı?” başlıklı yazım bir internet sitesinden alınmıştır.

Yazı bir yanlışla başlayıp, başka bir yanlışla bitirilmiştir!

2007 yılında Cumhuriyet Bilim Teknoloji dergisine “İnsan Nasıl İnsan Oldu?” başlıklı yazımı gönderdim. Dergi “İnsan Nasıl İnsan Oldu?” başlığının arkasına “Yeni Bir Öneri” ibaresini ekleyerek yayınladı. O günden bugüne hiçbir kurum ve kuruluştan veya bilim insanından bunun neresi yeni bir öneri diye bir tepki almadım. Hacettepe Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Ahi Evran Üniversitesi’nin birlikte düzenledikleri ve Türkiye’nin birçok üniversitesinden birçok akademisyenin katıldığı IV. Ulusal Biyolojik Antropoloji Sempozyumunda (2010) “İnsanın Evriminde Dik Duruşun ve Beyin Büyümesinin Nasıl Gerçekleştiğine Dair Yeni Bir Hipotez” başlığı altında bildiri sundum. Bildirim bu başlıkla bildiri özetleri kitapçığında yayınlandı. (Kaynak O. 2010) Dokuz Eylül Üniversitesi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tabiat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi, Akdeniz Üniversitesi, Celal Bayar Üniversitesi’nin düzenlediği XI. International Symposium on “Disorder Systems: Theory and Its Applications” da “Yeni Bir Hipotez” başlığı altında sunum yaptım. Hiçbir kurum, kuruluş bunun neresi yeni bir hipotez diye bir soruyla karşıma gelmedi.

KAYNAKÇA
– Bernhard Zipfel, Jeremy M. DeSilva, Robert S. Kidd, Kristian J. Carlson, Steven E.Churchill, Lee R. Berger. The Foot and Ankle of Australopithecus sediba. Science 9 September 2011: 1417-1420. DOI:10.1126/science.1202703
– Johanson DC, Masao FT, Eck GG, White TD, Walter RC, Kimbel WH, Asfaw B, Manega P, Ndessokia P, Suwa G New partial skeleton of Homo habilis from Olduvai Gorge, Tanzania. Nature [1987, 327(6119):205-9]
– Kaynak O. 1983 Bir Memeli Embriyonu Diğer Bir Tür Memelinin Rahmine Yerleştirilip Büyütülürse Nasıl Bir Sonuç Alınır? Evcil Dergisi 5: 26-28
– Kaynak O. 1998 Aktüel Dergisi 344: 50-53
– Kaynak O. 2007 İnsan Nasıl İnsan Oldu? Yeni Bir Öneri. Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi 1058: 12-14
– Kaynak O. 2008a Bu Günkü Halimize Nasıl Dönüştük? Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi 1129: 2
– Kaynak O. 2008b İnsan Nasıl İnsan Oldu? Yeni Harman Dergisi 116: 36-37
– Kaynak O. 2010 IV. Ulusal Biyolojik Antropoloji Sempozyumu Bildiri Özetleri Kitapçığı :2
– Kaynak O. 2011a XI. International Syymposium on “Disorder Systems: Theory and Its Applications” : 15
– Kaynak O. 2011b Australopithecus Sediba’nın “akıl taklası bakış açısı”yla Analizi Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi 1290: 14-15
– Nakatsukasa M, Hirasaki E, Ogihara N. Energy expenditure of bipedal walking is higher than that of quadrupedal walking in Japanese macaques. Laboratory of Physical Anthropology, Kyoto University, Kyoto 606-8502, Japan. Am J Phys Anthropol. 2006 Sep;131(1):33-7.
– Niemitz C. 2010 Naturwissenschaften 97(3), 241-263, DOI: 10.1007/s00114-009-0637-3
– Susman R.L. , Stern J. T. 1982 Functional Morphology of Homo habilis Vol. 217 no. 4563 pp. 931-934
DOI: 10.1126/science.217.4563.931
– Teber S. 1996 Davranışlarımızın Kökeni İstanbul: Say Yayınları
– Verrengia J. AP. SPIEGEL ONLINE Wissenschaft – 25.03.2004

Önceki İçerikJane Austin zehirlendi mi?
Sonraki İçerikHangi fiyata nasıl bir nükleer santral?