Marx, 5 Mayıs 1846 tarihinde Proudhon’a yazdığı bir mektupta (1) ortak çalışmayı önerir. Komünistler arasında bir iletişim şebekesinin kurulmasını amaç edinen Marx, Proudhon’un da bu birliğe katılmasını ister. (2) Proudhon’un 17 Mayıs 1846 tarihinde yazdığı yanıt kopuşa neden olur. Proudhon, devrime karşı çıkarak ekonomik reformlar yoluyla sosyalizme gidileceğini savunur. “Biz barışçıl devrim istiyoruz” diyen Proudhon, küçük reformlar yoluyla hedefe ulaşılabileceğini ileri sürmektedir. Kapitalizme karşı başarıya ulaşmak için devrime ihtiyaç olmadığını vurgular. Dolayısıyla devrimci eylemi toplumsal reform aracı olarak görmeye karşı durur. Çünkü bu sözde devrimci eylem, kuvveti ve şiddeti gerektirirmiş. Ona göre gerçek sorunun çözümü şöyle olmalıdır: “Sorunu kendi kendime şöyle ortaya koyuyorum: Bir ekonomik yolla toplumdan alınmış olan zenginlikleri başka bir ekonomik yolla yeniden topluma geri verme. Ya da … mülkiyet teorisini mülkiyete karşı döndürmek.” (3)
Marx’ın; Felsefenin Sefaleti (1847) adlı çalışması polemik niteliğinde bir eserdir. Anarşizmin (4) en yetkin filozoflarından biri olan Fransız düşünürü Proudhon’a karşı yazılmıştır. Proudhon (1809-1865), Sefaletin Felsefesi (1846) başlığıyla bir kitap yazarken amacı kapitalist iktisadın çelişkilerini ve yarattığı yoksulluğu ortaya sermekti. Proudhon’un Sefaletin Felsefesi adlı eseri, Marx için bir fırsat yaratır. Marx, kendi tarihsel materyalist anlayışını Fransız okurlara açıklama olanağına kavuşur.

Proudhon’un ekonomik öğretisi ve Marx’ın yönelttiği eleştiri
Felsefenin Sefaleti iki bölümden oluşan bir eser: Birinci bölümün başlığı, “Bilimsel Bir Buluş” olarak verilmiş. Bu bölümde Marx, Proudhon’un kullanım ve değişim-değeri konusundaki görüşlerini, para konusundaki bakış açısını eleştiriyor. İkinci bölüm ise, “Ekonomi Politiğin Metafiziği” başlığını taşıyor. Bu bölümde esas olarak yöntem sorunları ve tarihsel gelişme konuları inceleniyor.
Marx’ın deyişiyle ‘sentez olmayı’ arzu ederken ‘birleşik yanılgı’ya düşen Proudhon’un kullanım ve değişim-değeri konusundaki iddialarını çürütmek için iki iktisatçının (Sismondi ve Lauderdale) görüşlerine başvurur Marx. Proudhon’un ele aldığı konular, Proudhon’dan önce daha net bir şekilde açıklanmıştır. Ayrıca Proudhon, bir ürünün değişim-değerini ya da fiyatını yalnızca arz-talep ilişkisi üzerinden belirlemeye çalışmıştır. Marx, Proudhon’un öğretisindeki eksik yanları keşfetmiş ve bu eksiklikleri sergilemiştir.
Proudhon, değişim-değeri ve kullanım-değeri arasındaki karşıtlığa vurgu yapar. Proudhon’a göre kullanım-değeri ile değişim-değeri arasındaki çelişkiyi aşacak, bunları uzlaştıracak güç ‘özgür irade’dir. Proudhon’un yaklaşımı, Kant’ın uzlaşmayan antinomilerini (çatışkılarını) çağrıştırıyor. Nihayet Marx da Proudhon’u “Kant’ın çatışkıları ele alış biçimini taklit etmek”le eleştirmiştir. Üstelik Marx’a göre Proudhon, “Kant gibi, çatışkıların çözümüne insan kavrayışının ‘ötesinde’ kalan bir şey gözüyle” bakmaktadır.
Proudhon, özgür alıcıyı özgür üreticinin karşısına koyuyor. Birine ve ötekine tümüyle metafizik nitelikler veriyor. Marx, itirazını sürdürür: Üreticinin üretim araçlarının birçoğu özgür iradeye dayanmaz. Üstelik modern üretimde, üretici kendisinin arzuladığı miktarda üretim yapmakta bile özgür değildir. Üretici güçlerin fiili gelişme derecesi, üreticiyi şu veya bu miktarda üretmeye zorlar. Proudhon, üretim ve tüketim alanını birbirinden ayırır.
Proudhon’un değer ve para teorisinin eleştirisi
Proudhon, sentetik değeri bulduğunu ileri sürer, bununla övünür. Marx, Proudhon’un iddialarını çürütmek için, Proudhon’u Ricardo ile yüzleştirir. Ricordo’ya göre bir metanın değeri, üretimi için gerekli olan emek miktarıyla belirlenir. Marx, Proudhon ile Ricardo’nun görüşlerini birbiriyle karşılaştırır. Marx’ın görüş açısından bakıldığında, Ricardo (5), değeri oluşturan burjuva üretiminin gerçek hareketini gösterirken, Proudhon, gerçek hareketi bir kenara bırakarak, ütopik formüller üretmiştir. Ricardo’nun değer teorisi, gerçek ekonomik yaşamın bilimsel yorumudur; Proudhon’un değerler teorisi ise Ricardo’nun teorisinin ütopik yorumudur. (6) Marx, para konusunda Proudhon’un görüşlerinin subjektif bir anlayıştan kaynaklandığını ortaya serer. Marx’a göre Proudhon, paranın nasıl ve niçin ortaya çıktığını açıklamaktan ziyade, “paranın varlığını varsaymış bulunuyor”. (7) Marx açısından Proudhon, parayı gerçek üretim biçiminden koparmakla işe başlıyor; ve ondan sonra da parayı, hayal ürünü olan bir ilişkinin, sonradan bulunması gereken bir ilişkinin bir unsuru haline getiriyor.
Ricardocu sosyalistler
Ricardocu Sosyalist olarak bilinen bazı düşünürler (William Thompson, Thomas Hodgskin, Jonh Francis Bray, John Gray vb.), 1820-30 yıllarında Ricardo’nun ‘emek değer teorisi’nden farklı sonuçlar ürettiler. Ricardo’nun emek-değer teorisini, burjuvaziye karşı kullandılar. Ricardocu teorinin eşitlikçi uygulamasını önerdiler. (8) Ricardo’nun emek-değer teorisinden üretilen artı-değerin büyük kısmına kapitalistler tarafından el konulduğu, dolayısıyla ‘emeğin sömürüldüğü’ vb. gibi teorik sonuç çıkardılar: Artı-değerin adil dağıtılması ve emeğin ürettiğinin emeğe verilmesi. Ama Ricardocu sosyalistler, amaçlarına ulaşmak için şunları öneriyorlardı: Kooperatiflerin, sendikaların kurulması ve para reformunun yapılması. Devrime karşıydılar ve devletin de ekonomiye müdahalede bulunmasını istemiyorlardı.
Marx’ın da vurguladığı gibi, Proudhon’un Ricardo’nun öğretisinden çıkardığı ‘eşitlikçi’ sonuçlar temel bir yanlışa dayanmaktadır: Proudhon’a göre, bir üründe cisimleşmiş belirli bir emek miktarı, işçiye yapılan ödemeye, yani emek değerine eşdeğerdedir. Proudhon, tam da bu mantıktan hareket ettiği için üretim maliyeti ile ücretleri birbirine karıştırmıştır. Proudhon, emek-gücünün diğer metalardan farklı olan özelliğini kavrayamamıştır. Meta olarak emek-gücü, diğer metalardan farklı olarak artı-değer üreten bir özelliğe sahiptir. Yani emek-gücü, aldığı ücretin ötesinde üretim süreci sırasında artı-değer üretir. Oysa Proudhon, “emeğin bir meta olmadığını, emeğin bir değeri olmayacağını öne sürüyor.” (9) Proudhon, kapitalizmin iç yüzünü anlamadan kapitalizme karşı mücadele etmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla sonuçta kapitalizmi aşamayan bir bakış açısına sahiptir. Onun kapitalizmin gerçek yüzünü anlayamadığı şu sözlerinde açıkça ortaya çıkmaktadır: “Karşılıkçılık … sermaye ve devletin emeğe tabi olmasını sağlayacaktır.” (10)
Ricardo’nun teorisinin ‘eşitlikçi’ uygulaması Proudhon’a mı aittir? Marx, Proudhon’dan çok önce İngiliz sosyalistlerinin Ricordocu teorinin eşitlikçi uygulamasını önerdiklerini yazıyor. Marx, Kapital Cilt 1’de küçük burjuva sosyalizmini ve Proudhoncu sosyalizmi şöyle eleştirmektedir: “Meta üretimini insan özgürlüğünün ve bireysel bağımsızlığının doruğu gibi gören küçük-burjuva için, metadaki bu doğrudan değişebilir olmama özelliğinden doğan güçlüklerin ortadan kalkması, kuşkusuz, çok arzu edilir bir şeydir. Proudhon sosyalizmi, bu dar görüşlü ütopyanın işlenmiş bir biçimidir ve başka bir yerde de gösterdiğim gibi özgün olma niteliğinden de yoksundur. Ondan çok daha önce, bu işe, Gray, Bray ve başkaları çok daha başarılı bir şekilde teşebbüs etmişlerdir. Ama gene de, böylesine bir bilgeliğin şimdi bile bazı çevrelerde ‘bilim’ adı altında çiçeklendiği görülüyor.” (11)
Sosyalizminin başarısızlığından sonra, anti-kapitalist küçük burjuva sosyalizminin yeni biçimlerinin ortaya çıktığı dönemde bu tür anlayışların eleştirisi önem taşımaktadır.

Proudhon’un felsefi görüşlerine yönelik Marx’ın eleştirisi
Marx, Felsefenin Sefaleti’inin ikinci bölümünde Proudhon’un yöntemini eleştirmiştir. Marx’a göre Proudhon diyalektiği çok sığ bir şekilde anlamıştır. Proudhon için her ekonomik kategorinin iki yanı vardır – biri iyi, öteki kötü. İyi ve kötü yan birlikte alındığında çelişkiyi oluştururlar. Dolayısıyla çözülmesi gereken sorun, kötü yanı atarken, iyi yanı alıkoymaktır. Marx, alaycı bir şekilde Proudhon’un diyalektik anlayışını köleliğe uygular. Kölelik de “ekonomik bir kategoridir. Demek ki, onun da iki yanı vardır. Kötü yanını bir yana bırakalım da, köleliğin iyi yanından söz edelim. (…) Köleliği kurtarmak için M. Proudhon ne yapardı acaba. Sorunu şöyle ifade ederdi: bu ekonomik kategorinin iyi yanını alıkoyun, kötü yanını atın. (…) M. Proudhon için diyalektik hareket, iyi ile kötü arasındaki dogmatik ayrımdır. (…) Sorunu kötü yanın atılması olarak koymak, diyalektik hareketi kısa kesmektir.” (12)
Marx, Proudhon’u, gerçek tarihten ve toplumsal koşullardan değil düşüncelerden hareket ettiği ve Hegelci şemayı gerçekliğe uyguladığı için eleştirmiştir. Proudhon, ekonomik kategorileri diyalektik olarak sunmayı denedi. Kant’ın çözülmez ‘çatışkıları’ yerine Hegelci ‘çelişki’yi koymaya çalıştı. Marx açısından Proudhon, Kant’ın çatışkıları ele alış biçimini taklit etmekten öteye gidememiştir. (13) Proudhon’un tanıdığı tek Alman filozofu Kant idi. Kant’ı da orijinalinden değil, Fransızca çevirilerden okumuştu. Çelişkileri, dolayısıyla diyalektiği kabul eden Proudhon, Kant’ın düalizmini aşamaz. Ama Proudhon’un ekonomik konulardaki yanlışı, Marx’ın Annenkov’a yazdığı mektupta vurguladığı gibi, felsefi görüşlerinden değil, esas olarak burjuva toplumunu anlamadığından kaynaklanmaktadır. (14) Proudhon, ekonomik kategorilerde ‘iyi’ ve ‘kötü’ yanı birbirinden ayırır. ‘İyi’ yanı korumak isterken, ‘kötü’ yanı yok etmek ister. Meta üretimi, mülkiyet vb. ekonomik kategorilerin ‘iyi’ yanını oluşturur; bölüşümün adaletsizliği ve özel mülkiyetin eşitsizliği ise ‘kötü’ yanı oluşturur. Ona göre burjuva iktisatçıları ‘iyi’ yanları görürken, ‘kötü’ yanları görmezlikten gelmişlerdir. Komünistler de meta üretimini ve özel mülkiyetin ‘kötü’ yanını görmüşlerdir, ama ‘iyi’ yanı görememişlerdir. Böylece Proudhon, hem klasik iktisatçıların hem de komünistlerin görüşlerini aştığını sanmaktadır. (15) Proudhon’un böyle düşünmesi rastlantı değildir. Marx, şöyle yazmaktadır: “M. Proudhon, tepeden tırnağa, küçük burjuvazinin filozofu ve iktisatçısıdır. İlerlemiş bir toplumda küçük burjuvazi, kendi durumu gereği, bir yandan bir sosyalist, öte yandan ise bir iktisatçıdır; yani büyük burjuvazinin görkemi karşısında gözleri kamaşırken, halkın çektiklerine karşı da sempati besler. Aynı anda hem burjuva ve hem de halk adamıdır. Tarafsız kalmış olmaktan ve bayağılıktan başka bir şey olduğunu öne süren doğru dengeyi bulmuş olmaktan ötürü, yüreğinin derinliklerinde, kendi kendisiyle övünmektedir. Bu türden bir küçük burjuva çelişkiyi yüceltir, çünkü kendi varlığının temeli çelişkidir. Bizzat kendisi, eylem içindeki toplumsal çelişkiden başka bir şey değildir zaten. Pratikte içinde bulunduğu durumu, teorik olarak da savunmalı ve haklı çıkarmalıdır ve M. Proudhon da, Fransız küçük burjuvazisinin bilimsel yorumcusu olma erdemine sahiptir – gerçek bir erdem, çünkü küçük burjuvazi, yaklaşmakta olan tüm toplumsal devrimlerin kopmaz bir parçası olacaktır.” (16) Franz Mehring’in vurguladığı gibi Proudhon, Hegel diyalektiğini yanlış anlamıştır. (17)
Sonuç
Proudhon, özel mülkiyeti eleştirmiştir; ama özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasından yana değildir. “Mülkiyet, mevcut en devrimci kuvvettir” diyen Proudon, mülkiyetin adil şekilde bölüşülmesinden yanadır. Özel mülkiyeti herkese açık hale getirmek ister. Özel mülkiyetin sömürü kaynağı olmasına, çalışmadan kazanç sağlanmasına karşıdır. O sadece, hizmetin karşılıklılığı ilkesine ters düştüğü için özel mülkiyeti eleştirir.
Proudhon’un görüşleri, açık ve berrak değildir. İhtilalci özlem ile reformizm arasında gidip gelir. Küçük burjuvazi esas olarak üçüncü yol arar. Proudhon, ilkin köylülerin daha sonra da küçük burjuvazinin dünya görüşünden hareket ettiği için kapitalizm ve komünizm dışında üçüncü bir yol aramıştır. Ona göre hem kapitalizm hem de komünizm tek yanlıdır. Kapitalizm, tek yanlı olarak bireycilik vb. ilkelerine dayanırken, komünizm de tek yanlı olarak toplumsallık, kolektif vb. ilkelere dayanmaktadır. Marx’a göre Proudhon’un tutarsız görüşleri, “aslında … onun küçük-burjuva bakış açısının kopmaz bir parçasıdır.” (18) Burjuvazi ve işçi sınıfı arasında bocalayan küçük-burjuvazi, üçüncü yolu seçmesi için bir taraftan çelişkileri keskinleştirir, diğer taraftan çelişkilerin uzlaştırılmasından yanadır. Proudhon, bireysel olan ile toplumsal olanı uzlaştırmaya çalışmıştır. Komünistlerin karşısına bireyciliği, klasik iktisatçıların karşısına da mülk eşitliğini çıkarır. Proudhon’a göre yoksulluğu ortadan kaldırmanın yolu eşitlik ve adaleti savunmaktır.
Proudhon, eşitliğin özgürlüğü ortadan kaldıracağını iddia ederek, eşitliğe değil, özgürlüğe öncelik verdiğini vurgular. Anarşizm, amaçları açısından sosyalist ve devrimci, araçları açısından liberal ve reformcudur. Dolayısıyla önerdiği araçlarla anarşizmin kendi amacına ulaşması mümkün değildir. Proudhon ve Bakunin vb. gibi anarşist düşünürlerin eserleri mutlaka okunmalıdır. Felsefenin Sefaleti, küçük burjuva sosyalizminin sefaletini sergileyen önemli bir eser olarak güncelliğini korumaktadır.
DİPNOTLAR
1) Marx-Engels, Ausgewählte Briefe (Seçme Mektuplar) Diez Verklag Berlin,1953, s.22-25.
2) Franz Mehring, Karl Marx, Geschichte seines Lebens (Biografie), Diez Verlag Berlin, 1979, s.129.
3) Prouhon’un Marx’a mektubu Bkz. p://www.geocities.ws/anarsistbakis/makaleler/proudhon-marksamektup.html
4) Anarşizm, kamuoyunda kaostan ve şiddetten yana olan bir düşünce olarak algılanır. Anarşizm, devletsiz düzen isteyen bir akımdır. Ama bugünkü anarşist akımlar orijinal anarşizmden farklıdır. Kopyalar orijinalden daha kötüdür. Bugün Anarşizm, özgün anlayışından tamamen farklı bir yapıya dönüşmüştür.
5) Ricardo’nun görüşleri İngiltere’deki sanayi devrimi ile Fransız Devrimi’nin etkisi altında oluşmuştur. Erich Hobsbawm’ın deyişiyle ‘çifte devrim’ burjuva düşünürlerinin görüşleri üzerinde muazzam etki yaratmıştır.
6) Marx, bu eserinde Ricardo’ya olumlu atıflarda bulunmaktadır. Daha sonraki yıllarda Ricardo’nun görüşlerindeki eksikliklere eleştiri yöneltecektir. Marx, Felsefenin Sefaleti, Sol Yayınları, s.53.
7) Marx, Felsefenin Sefaleti, Sol Yayınları, s.85.
8) Bkz. Marx, Felsefenin Sefaleti, s.73.
9) Marx, Felsefenin Sefaleti, Sol Yayınları, s.62.
10) Bkz. L. Gambone, Proudhon ve Anarşizm, 1965. http://www.geocities.ws/anarsistbakis/makaleler/gambone-proudhonveanarsi.html#15
11) Marx, Kapital Cilt 1, Sol Yayınları, s.90.
12) Bkz Marx, Felsefenin Sefaleti, Sol Yayınları, Üçüncü Baskı 1979, Ankara, s.119-120.
13) Marx, Proudhon Üzerine, J.B. Schweitzer’e Mektup, 1865, Seçme Eserler 2, Sol Yayınları 1. Baskı, s.30.
14) Bkz Marx, Felsefenin Sefaleti, Sol Yayınları, Üçüncü Baskı 1979, Ankara, s.190.
15) Franz Mehring, Karl Marx, Geschichte seines Lebens (Biografie), Diez Verlag Berlin, 1979, s.129.
16) Bkz Marx, Felsefenin Sefaleti, Sol Yayınları, Üçüncü Baskı 1979, Ankara, s.203.
17) Franz Mehring, Karl Marx, Geschichte seines Lebens (Biografie), Diez Verlag Berlin, 1979, s.134.
18) Marx, Proudhon Üzerine, J.B. Schweitzer’e Mektup, 1865.