Marx’ın iktisat hakkında yazdıklarının büyük bölümü, kendisi tarafından baskıya hazır hale getirilmemiş olan taslaklardan (elyazmalarından) oluşur. Onun yayına hazırladığı ve ilk baskısı 1859’da yapılan Siyasal İktisadın Eleştirisine Katkı (1) da, bağımsız bir çalışma değil, “asıl” çalışmasının ilk bölümleridir. Marx, “siyasal iktisadın eleştirisi” başlığı altında kaleme aldığı ve aslında kapitalizmin bir eleştirisi olan çalışmaları son hallerine neden getiremedi? Herhalde en önemli nedenlerden biri, güncel siyasal mücadelelere daha fazla ağırlık vermeyi tercih etmesiydi.
Kapital’in, yani Marx’ın “asıl” iktisadi çalışmasının ilk taslağı olan Grundrisse de, her şeyden önce, siyasal bir müdahale için kaleme alınmıştı.
Marx ile Engels, 1856’da, kapitalizmin, bir kez daha, devrimlere yol açabilecek olan büyük bir bunalım yaşayacağı öngörüsünde bulunmuştu. Marx da, bunalımın yaratacağı siyasal ortama müdahale edebilmek amacıyla, o zamana kadar yürüttüğü iktisat çalışmalarını bir sonuca ulaştırmaya karar vermişti. Böylece, kapitalizme son verme mücadelesinin neden gerekli olduğuna teorik düzeyde de daha fazla açıklık kazandırabilecekti. 8 Aralık 1857’de Engels’e şunları yazmıştı: “Déluge’den [tufandan] önce en azından ana hatlara (Grundrisse) açıklık kazandırmış olmak için, geceleri, iktisadi çalışmalarımı toparlama işi üzerinde deli gibi çalışıyorum.” (2)
Beklenen bunalım gerçekten de gelir, ama beklendiği kadar derin ve yıkıcı olmaz. Marx da, kendisini tatmin edecek bir noktaya getiremediği taslağı yayına hazırlamak yerine, kafasındaki kitabı yeni baştan yazmaya karar verir.
Grundrisse, gerçek anlamıyla bir “ham taslak”tır. “Sesli düşünme” sayılabilecek olan bölümler, tamamlanmamış tartışmalar, giderilmemiş çelişkiler, yapılması gerekenlerle ilgili notlar, Almanca ile İngilizcenin karışık kullanıldığı cümleler içerir. Marksist iktisadı öğrenmek isteyenlerin Kapital’den önce Grundrisse’yi okumaya kalkışmaları çok verimli bir tercih olmayacaktır. Kapital’i okuduktan sonra, Marx’ın iktisadi düşüncelerinin gelişim çizgisi hakkında daha fazla bilgi edinmek, onun bu düşünceleri geliştirirken ne tür (iç) tartışmalar yaptığını öğrenmek için Grundrisse’den yararlanılabilir.
Katkı ise, özgün amaçlarla yayımlanmış olan bir çalışmadır. Marx, 13-15 Ocak 1859 tarihleri arasında Engels’e yazdığı mektupta, “fazlasıyla ciddi ve bilimsel görünen” kitabın, onu eleştirecek olanları, siyasal eğilimine hakaretler yağdırmanın ötesine geçmek ve izleyen bölümler yayımlandığında, sermaye hakkındaki görüşlerini daha fazla ciddiye almak zorunda bırakacağı yönündeki umudunu aktarır. (3)
Gerçekten de, konu olarak Kapital’in ilk bölümleriyle örtüşen iki bölümden oluşan Katkı, çok daha “ciddi”, belki de biraz “kuru” görünümlüdür. Marx, bu iki bölüm üzerinde daha sonra yeniden çalıştığından, Katkı da, Kapital’den sonra okunması tercih edilebilecek olan çalışmalardandır. Ancak Katkı’nın önsözü ayrı bir ilgiyi hak eder, çünkü Marx, bu metinde, iktisat hakkındaki çalışmalarıyla ulaştığı genel sonucu özetler.
Kapital’in içeriği
Kapital’i okumaya başlarken, “bilindiği kadarıyla iktisat” hakkında bilinenlerin bir yana bırakılmasında büyük yarar vardır. İlk iki ciltte, fiyatlar, kâr, faiz oranları, bankalar, borsalar, tüccarlar vb. üzerinde neredeyse hiç durulmaz. Bu ciltler, herkesin bildiği iktisadi olguların gerçekten anlaşılabilmesi için gerekli olan temeli oluşturmayı hedefler.
Marx’ın, araştırma tarzı ile sunuş tarzının farklı olması gerektiğini vurgularken kastettiklerinden biri de buydu. İktisat hakkında araştırma yaparken, elbette, ilk olarak bu temeli geliştirmesi mümkün değildi. Sözünü ettiğimiz temel, somut olguların teorik olarak açıklanmalarını mümkün kılan soyutlamalar (kavramlar) içerir. Ama somut olgular hakkında yeterli bir bilgi birikimine sahip olmadan, onları açıklayacak olan soyutlamalara da ulaşılamaz.
Kapital, metanın çözümlenmesiyle başlar. İlk ciltte, metaların üretilmesi için toplumsal olarak gerekli olan çalışma süresine göre belirlenen değişim (mübadele) “değerler”i üzerinde durulur. Metalar değerleri üzerinden alınıp satılırken sermayenin nasıl ortaya çıkabildiği, sermaye birikiminin meta üretimini nasıl yaygınlaştırdığı ve gerçek üreticilerin sermaye tarafından ne şekilde gerçek bir boyunduruk altına alındığı gösterilir.
Kapitalist üretim tarzının en temel özelliklerinden biri, gerçek üreticileri üretim araçlarından kopararak, onları kendi emekleriyle geçinme olanağından yoksun bırakmasıdır. Marx’a göre, sermaye sahiplerinin sermayelerini “ilk olarak” nasıl elde ettikleri sorunu önemsizdir. Kapitalizmin gelişimindeki asıl önemli etken, yaşayabilmek için emek güçlerini kapitalistlere satmaktan başka çareleri bulunmayan kişilerden oluşan bir işçi sınıfının ortaya çıkması ve bu sınıfın, aynı zamanda bir yedek sanayi ordusu yaratacak şekilde genişlemesidir.
İkinci ciltte, sermayenin hareketleriyle ilgili, daha “teknik” sayılabilecek olan sorunlar üzerinde durulur.
Marx’ın Kapital’le ilgili çalışma planlarındaki (ulaşılamamış) hedeflerden biri, kapitalizmin bunalımlarının açıklanmasıydı. Kapital’de, “bunalım olasılıkları”na sıklıkla işaret edilir. Ama Marx, bu konuda kolaycılığa düşmez. “Bunalımsız” bir kapitalist gelişmenin teorik olarak, daha doğrusu “kâğıt üzerinde” mümkün olup olmadığını da inceler. Ve ikinci ciltte, bunalımsız bir gelişmenin “kâğıt üzerinde” mümkün olduğunu şemalarla kanıtlar.
Kapitalizmin bunalımlarının gerçek kaynağı, üçüncü ciltte gösterilir: Kâr oranının azalması eğilimi yasası. Bu ciltte, rekabet aracılığıyla bir ortalama kâr oranının oluşmasını ele alan Marx, ardından, değişmeyen sermayenin değişen sermayeye oranının yükselmesi nedeniyle, bu kâr oranının “azalma eğilimi” içinde olacağını gösterir. Söz konusu yasa, günümüzün bunalım dinamiklerinin anlaşılması açısından da kritik önem taşır.
Değişmeyen sermayenin (üretim araçları) değişen sermayeye (ücretler) oranının artması, teknolojik ilerlemenin ürünüdür. Teknoloji ilerledikçe, başta makineler olmak üzere üretim araçlarına daha fazla yatırım yapmak zorunlu hale gelir. Böylece, ücretlerin toplam sermaye içindeki oranı düşer. Ama kapitalistin kârının tek bir kaynağı vardır: İşçinin ürettiği artı değer.
ve “hayali sermaye” üretimidir. Mutlak sömürüyü artırmanın yolları birinci ciltte ele alınmıştır: Ücretlerin düşürülmesi, çalışma sürelerinin uzatılması, çalışma yoğunluğunun artırılması vb. “Hayali sermaye” ise, asıl olarak mali sermayenin spekülatif işlemleriyle oluşturulur. Borsalarda işlem gören kâğıt parçalarının “değer”lerinin artması, bunun örneklerinden biridir. Kâğıtlar değer kazandıkça, onların alım satımıyla uğraşanlar kâğıt üzerinde zenginleşir. Bu zenginleşme gerçek yaşama da yansır: Hayali sermaye, buna sahip olanların alım güçlerini artırarak, metaların satılmasına katkıda bulunur. Ama bu şekilde yaratılan sermaye, er ya da geç yok olacak ve böylece, “hafifletilmesine” katkıda bulunduğu bunalım dinamiklerinin daha da ağırlaşmasına yol açacaktır.
1970’li yıllardan itibaren mali sermayenin büyümesi kapitalizmin nitelik değiştirdiği iddialarının bir kanıtı olarak sunulmuştu. Oysa mali sermayenin giderek büyümesi ve sanayi sermayesi üzerinde egemenlik kurabilecek ölçüde güç kazanması, kapitalizmin bunalım dinamiklerinin bir sonucudur.
Bu arada, Marx, kâr oranının azalması eğilimini sınırlandıran etkenlerden biri olarak, emek-yoğun sektörlerdeki yatırımların artmasından söz eder. 1970’li yıllardan itibaren hizmet sektörlerinde gerçekleşen büyümenin bir nedeni de, bu sektörlerdeki değişmeyen sermaye oranlarının göreli düşüklüğüydü.
Dünya kapitalizminin bugünkü temel dinamikleri ele alındığında, Kapital’i “eskimiş” kılacak bir şey bulmak kolay değildir. Kuşkusuz, kapitalizmin emperyalizm aşamasına girmiş olması, nitel bir dönüşümdür. Ama birincisi, başta sermayenin merkezileşme ve yoğunlaşma eğilimleri olmak üzere, emperyalizmin ortaya çıkmasına yol açan temel eğilimler, Kapital’de açık şekilde tarif edilir. İkincisi, emperyalizm aşaması, kapitalist üretimin temel yasalarının ortadan kalkması ya da değişmesi değil, bunların bazı mantıksal sonuçlarına ulaşılması demektir.
Üretici güçlerin gelişmesi sorunu
Marx’ın iktisadi çalışmaları, her şeyden önce, kapitalizmin sonunu yakınlaştırma mücadelesine katkıda bulunmaya yönelikti. Üstelik ona göre, bu son hiç de uzakta değildi.
Buna karşın, yine Marx’ın çalışmalarında, tek tek ülkelerin ya da bir bütün olarak dünyanın henüz sosyalizm aşamasına geçmek için yeterli olgunluğa ulaşmadığı iddialarını destekler görünen cümleler bulmak mümkündür. Herhalde bunların en önemlilerinden biri, Katkı’nın önsözünde yer alan şu cümledir: “İçinde barındırabildiği tüm üretici güçler gelişmeden önce, bir toplumsal oluşum asla yok olmaz ve yeni ve daha ileri üretim ilişkileri, bu ilişkilerin maddi var oluş koşulları eski toplumun kucağında büyümeden, asla ortaya çıkmaz.” (4)
Marx’ın kastettiği, kapitalizmin içinde barındırabildiği her tür üretici gücü “sonuna kadar” geliştirmesi değildi. Tam tersine, Marx’a göre, kapitalizm, daha kendi yaşadığı dönemde, yıkılmasının maddi koşullarını da ortaya çıkarmaya başlamıştı.
Kapital’e başvurursak: “(…) kredi sistemi, üretici güçlerin gelişimini ve dünya pazarının oluşumunu hızlandırır. Yeni üretim biçiminin bu maddi temellerini belirli bir gelişmişlik düzeyine kadar yükseltmek, kapitalist üretim tarzının tarihsel görevidir. Kredi sistemi aynı zamanda bu çelişkinin şiddetli şekillerdeki patlamalarını, yani bunalımları ve bunlar aracılığıyla da eski üretim tarzını çözecek olan öğelerin oluşumunu hızlandırır.” (5)
Görüldüğü üzere, Marx, yeni bir üretim tarzının maddi temellerinin de oluşmakta olduğu kanısındadır. Kapitalizm, içinde barındırabildiği üretici güçleri geliştirmekle kalmamış, daha ileri üretim ilişkilerinin maddi koşullarını da yaratmaya başlamıştır.
DİPNOTLAR
1) Türkçeye “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı” adıyla çevrilmiş olan eser. Bundan sonra “Katkı” diye anılacak.
2) MEW (Karl Marx, Friedrich Engels, Werke), Band 42, Dietz Verlag Berlin, 1983, s.VII.
3) MEW, a.g.y., Band 29, Dietz Verlag Berlin, 1969, s.383.
4) MEW, a.g.y., Band 13, Dietz-Verlag, Berlin 1956, Karl Marx-Friedrich Engels, Ausgewählte Werke, ed: Mathias Bertram, Directmedia, Berlin 1998, Digitale Bibliothek, s.9.
5) MEW, a.g.y., Band 23, s.457.