Bilim ve Gelecek dergisi elinizdeki 120. sayısıyla birlikte 10. yılını doldurmuş bulunuyor. Sizlere keyifli bir 10. yaş dosyası sunmak isterdik. Fakat on yılın belki de en hüzünlü dergi hazırlığını gerçekleştirmek zorunda kaldık bu ay. 12 Ocak’ta Türkiye arkeolojisinin anıt isimlerinden birinin, sosyalist bilim kadını Halet Çambel’in ölüm haberiyle sarsıldık. Henüz kendimizi toparlayamamışken sevgili Savaş Emek’imizi kaybettik 20 Ocak’ta.
Öyle iki büyük kayıptı ki bu, öyle can evimizden vurdu ki bizi, ne onuncu yaş kaldı, ne dergi, ne de kitaplar…
Ne yazık ki yitirdiklerimizi andığımız dosyalarla dolu elinizdeki sayı. Hiç çıkarmak istemediğimiz, hiç okumak-okutmak istemediğimiz bir sayı… Belki hatalar vardır bu sayıda, belki üzmüşüzdür sizi; çok gergindik, birbirimizi üzdük, kırdık, sizi de üzmüş olabiliriz. Affola…
Değerli okurlar, Bilim ve Gelecek sadece bir dergi değil, bir kulvar… Öyküsü tam 20 yıl önce Bilim ve Ütopya ile başlayan, daha sonra Bilim ve Gelecek ile devam eden, bilim etkinliğini farklı bir yaklaşımla ele alan bir toplumsal bilim hareketi…
Biz bu kulvarı Türkiye’nin aydınlık yüzünün değerli bir parçası olan okur ve yazarlarımızla birlikte, adım adım, dişimizle tırnağımızla kazıyarak yarattık. Tabii bu mücadelenin öncüleri de var: derginin emekçileri. İşte bu öncülerin en önde gelenlerinden Serhat Özyar’ımızı kaybetmiştik yıllar önce, 2002’de. İki küsur yıl önce Kağan Güner’imizi… Ve şimdi de sevgili Savaş Emek’imizi… Üç kanser, üç kayıp…
Bu üç değerli insan, birçok farklı ve zengin niteliklerinin yanı sıra, Türkiye toplumcu bilim yayıncılığının öncüleri olarak da anılacaklardır gelecekte.
Biz onlardan devraldığımız bayrağı taşımayı sürdüreceğiz. Nice on yıllara götüreceğiz. Neyse ki genç öncülerimiz de var. Gençlerin olgun olanları, Nalân var, Baha var… Yeni bir kuşağımız, Deniz’imiz, Şule’miz, Süleyman’ımız, Şiar’ımız var… Çevremizde bize destek veren cıvıl cıvıl genç bilimci dostlarımız var… Bilim ve Gelecek’in geleceği garanti altındadır. Bu kulvar kazılmıştır, daha da gürül gürül akacağız…
***
Bir dergi yayın hayatına başlarken okurlarına bir söz verir. Bir yayın organının çıkışı okurlarla yapılan bir bağıttır. Örneğin -en basitinden- periyodunu “aylık” olarak deklare eder. Bu okurlara veriler bir sözdür, tutulmak zorundadır. Dergi her ay çıkmak zorundadır, namustur! Bu nedenle on yılın sonunda Bilim ve Gelecek’in elinizdeki sayısının no’su 10×12=120’dir.
Örneğin, bir dergi ilk sayısında yayın çizgisini genel hatlarıyla deklare eder; “ben şöyle bir yayın çizgisi izleyeceğim, amaçlarım şunlardır” der. Bu çizgiden de sapma kabul edilemez, çünkü okurlar bu dergiyi o çizgiyi benimsedikleri için almakta ve okumaktadırlar.
Bilim ve Gelecek “patronsuz” ve “şefsiz” bir dergidir. Dergi, künyesinde görevleri belirtilmiş olan emekçileri ve sayısız destekçisi tarafından çıkarılır. Hiçbir odaktan emir almaz. İçeriğini kendi mekanizmalarıyla belirler. Bu, yayının sürekliliğinin en büyük garantisidir.
Bu dergi eğer bir gün bir patrona sahip olursa veya -mali, politik vb.- herhangi bir odağın denetimine girerse, bütün okurlara çağrımız böyle bir dergiyi okumayı, satın almayı bırakmalarıdır. Çünkü Bilim ve Gelecek emekçileri olarak bizler bırakırız.
Bilim ve Gelecek bilimsel düşünceyi savunmaktan ve bilimsel yöntemi izlemekten bir milim bile sapamaz. Dinsel ve büyüsel düşünce örnekleri bu dergide hiçbir biçimde yer alamaz. Her şeyi tartışırız, ama dinsel veya büyüsel düşünceye karşı kaya gibi sağlam dururuz.
10. yaşın kutlu olsun Bilim ve Gelecek.
Dostlukla kalın…