Ana Sayfa 127. Sayı Hypatia’nın ‘küçük adım’ı

Hypatia’nın ‘küçük adım’ı

2862

5. yüzyılda İskenderiye’de bir kadın filozofun yükselişi ve buna karşılık bağnazlığın cinayeti… Her şeye rağmen insanlık tarihine bırakılmış izler yok edilebilir mi?

 “Bu, insan için küçük, fakat insanlık için dev bir adımdır.”

Ay’a ayak basan ilk insan olarak tarihe geçen Neil Armstrong’a ait bu sözü hepimiz biliriz. Ünlü astronot bu cümlede bir insanın adımı ile insanlığın adımını kıyaslar. İnsan açısından bu sıradan adım, atıldığı mekân göz önünde bulundurulduğunda, insanlık tarihinde büyük bir ilerleme anlamına gelir. Neil Armstrong bugün artık yaşamıyor, ama o bedenin atmış olduğu o adım, insanlık tarihi açısından değerini asla yitirmeyecek. Armstrong kıyasını bu incelikler üzerinden kurar.

Bilim, insanın doğayı anlama ve açıklama etkinliğidir. İnsan, ayakları yere bastığı ölçüde bilir. Eğer basmıyorsa yaptığı şey sözdebilimdir, kâhinliktir, safsatadır. Bunun ise bir tek kriteri olabilir; madde ile ne denli haşır neşir olunduğu. Maddeyi ele alırsınız, incelersiniz, ayrıntılarını kavrarsınız. Bu aşamada en büyük yardımcınız bildiklerinizdir. Eğer bildiklerinizden şüphe etmeniz için bir neden gördüyseniz sevinmelisiniz, çünkü yepyeni bir bilginin eşiğinde olabilirsiniz. Bilim yolundaki her ilerleme öncesinde bir şüphedir, değilse meraktır. Yani doğasında bir “adım adım”lık vardır bilimin, insanın önü kehanetler ile değil duyduğu şüphe ve merak ile açılır.

Gökyüzü, tarih boyunca hakkında en çok merak duyulan şeyler arasında ilk sıralardadır. Bu nedenle astronomi en eski dallar arasındadır. Bugüne dek sayısız “küçük adım”a sahne olmuştur. Bunlardan bazıları da MS 4. yüzyılda yaşayan İskenderiyeli kadın filozof Hypatia’ya aittir. Hypatia, yaşamını bilimsel düşüncenin ilkeleri ile şekillendirmiş bir tarihsel kişiliktir. Babası, ünlü matematik ve astronomi bilgini Theon’dur. Theon’un bugün ne doğum ne de ölüm tarihi net olarak biliniyor, fakat kaynaklar MS 330’lu yıllarda doğup 400’lü yıllarda hayatını kaybettiğini gösteriyor. Aynı zamanda Hypatia’ya çalışma arkadaşlığı da etmiş olan Theon, Öklid’in (MÖ 330-275) Elementler’ine yapmış olduğu tefsirle iz bırakmıştır. Ayrıca Ptolemaios’un (MS 85-165) matematik ve astronomi metinlerinin de en başarılı tefsircilerinden biri yine odur. Bugünün “üniversite” kurumunun zamane modeli olan İskenderiye “Museion”unun üyelerinden biri ve üst düzey yöneticisidir. Kızının fikri hür bir bilgin olarak yetişmesini istemiş, onu küçüklüğünden itibaren matematik, astronomi ve felsefeye yöneltmiştir.

Hypatia aldığı eğitimin ardından İskenderiye “Museion”una üye olur ve kısa sürede kurumun sevilen bir yüzü haline gelir. Mütevazı yaşamı, yakınlarına dostça yaklaşımı, bilge tavırları ve güzelliği onun ününü iyiden iyiye artırır. Babası ile birlikte çalışmasını yürütmüş olduğu Öklid’in Elementler’i, Ptolemaios’un Almagest’i, Apollonius’un (MÖ 262-190) konikleri gibi konularda dersler vermeye başlar. Platon (MÖ 427-347) ve Aristoteles (MÖ 384-322) öğretilerini tinsel bir sentezle buluşturan, Plotinus (MS 205-270) ile birlikte anılan Yeni-Platonculuk adlı felsefe geleneğine bağlıdır. Museion’da bu konuda da eğitimler verir. Doğayı mantık, matematik ve deney ile açıklamaya çalışır. Ancak, Ptolemaios’un anlattığı gibi Dünya sabit ve evrenin merkezinde, Güneş ve diğer gezegenler mi onun etrafında dönüyor; yoksa Aristarchus’un (MÖ 310-230) dediği gibi merkez olan Güneş de, Dünya ve diğer gezegenler mi onun etrafında  bir yörünge çiziyor? Bu soru kafasını hep kurcalar. Çalışmalarında bu konuyu hep tartışmıştır. Bir gün hareketli bir aracın üstünde bir deney yaptığı rivayet edilir. Yeteri kadar yükseklikten, ağırlıklı bir cismi yere doğru bırakır. Eğer Dünya sabitse, Hypatia’nın üzerinde olduğu araç hareketli olduğundan, cisim bir hipotenüs çizerek yere dar açı ile düşmelidir. Çünkü Ptolemaios’un anlattıklarında Dünya’nın evrenin merkezinde olduğuna kanıt olarak cansız cisimlerin yer ile dik konumda buluşmaları sunulmuştur. Uçabilen canlıların uçarak yer değiştirme yeteneği de tamamen bu yasaya bağlanmıştır. Dolayısıyla Hypatia’nın beklentisi de cismin bir hipotenüs çizmesi yönündedir. Oysa cisim, araç hareketli olduğu halde yere dik düşer. Hypatia bu durum karşısında oldukça şaşırır.

Hypatia’nın bilgeliği, güzelliği ve ölüm şekli, hakkında birçok efsane türetilmesine sebep olmuştur. Örneğin ünlü Fransız aydınlanma filozofu Voltaire, Hypatia’yı Aydınlanmanın bağnazlığa vermiş olduğu bir kurban olarak ele alır. Özellikle 19. yüzyıl ortalarında Hypatia efsanesi zirvededir. Ünlü Fransız şair Leconte de Lisle (1818-1894) yazdığı “Hypatia” adlı bir şiirde ondan “Platon’un ruhu ve Afrodit’in bedeni” diye söz eder. İngiliz romancı Charles Kingsley (1819-1875) Hypatia ya da Eski Yüzle Yeni Düşmanlar başlıklı bir roman yazar. (1) Bu kurgusal romanda Hypatia Hıristiyanlığa karşı kin besleyen biridir. Yeni-Platoncu öğretinin aksine, davranışları ve tutumları neredeyse jakobenlik esintileri içerir. Ancak Hypatia gerçek bir figürdür. Romanlarda, efsanelerde adı geçer; ama unutmamamız gerekir ki o bizimle aynı dünyada yaşamış kanlı canlı bir biliminsanıdır. Hayatının tamamını İskenderiye’de geçirmiştir. Gençlik-olgunluk arası bir çağında Atina ve Roma’ya gittiği ve buralarda eğitim aldığı söylense de, bu hiçbir kaynakta doğrulanmamıştır. Ancak kesin olan bir şey vardır, tarihe “İskenderiyeli Hypatia” olarak geçmiştir.

İskenderiye ve Hypatia’nın çalışma ortamı

İskenderiye’nin temelleri Mısır’da Büyük İskender (MÖ 356-323) tarafından atıldı. İskender’in ölümünden sonra şehrin yönetimini eline alan kurmayı Ptolemaios I. Soter (MÖ 3. yüzyıl) savaşı sevmez, entelektüel etkinliklere merak duyardı. Şehri de buna göre kurdurdu. İskenderiye Museion’u, sarayın yanında konuşlandırılmıştı. Dönemin bütün bitki ve hayvan örneklerini barındıran bir botanik bahçesi, rasathane, anatomi salonu gibi bölümleriyle o devir için şaşırtıcı bir zenginliğe sahipti. Paganlar atalarının tanrılarına burada ibadet ederlerdi. Museion’un kütüphanesi o kadar büyüyüp gelişmişti ki, adı Museion’dan ayrı anılır ya da İskenderiye Kütüphanesi dendiğinde doğrudan Museion kastedilir olmuştu; nitekim bugün de böyledir. Öklid, Arşimet, Ptolemaios burada çalıştı. Şehirde sadece İskender döneminden kalma Helen kültürüne ait insanlar değil, Mısırlılar ve Yahudiler de yaşıyordu. Zamanla Hıristiyanlığın yayılmasıyla şehirde Paganlar ile Hıristiyanlar ve Yahudiler ile Hıristiyanlar arasında çatışmalar çıkmaya başladı. Özellikle Başrahip Theophilus zamanında İskenderiye’de bu olaylar daha da büyüdü. Theophilus çoktanrılılığa karşı seferberlik ilan etmiş, çoktanrılılığın kutsal mekânı Serapeum’u hedef almıştı. Kurduğu otorite ile adından “kilisenin firavunu” diye söz edilirdi. Fakat yine de şöyle bir iyi yanı vardı; Museion’daki çalışmalara ve Hypatia’nın derslerine karşı bir kastı olmamıştır. Oysa ondan sonra başrahipliğe gelecek olan yeğeni Cyril dönemi için böyle konuşamayız. Hypatia dönemin ileri gelenleri arasında saygın bir kişilikti. Öğrencileri yalnız İskenderiyeliler değildi, çeşitli bölgelerden, Hıristiyanlar dahil, farklı dinlerden derslerine katılmak isteyenler oluyordu. Evi bilginler için önemli bir uğrak yeriydi. Eğer öğrencilerinden bazılarını sayacak olursak; Cyrene başrahibi İznikli Synesius, onun kardeşi ve halefi Euoptius, Suriye’nin önemli toprak sahiplerinden Olympius, İskenderiye’nin saygın kişilerinden Herculanius ve İskenderiye Valisi Orestes örneklerini verebiliriz. Aynı zamanda engin nüfuza da sahipti. Nitekim bu engin nüfuzu ve Vali Orestes ile yakın dostluğu ölümünün sebeplerinden olacaktır.

Hypatia’nın çalışmaları

Hypatia, Diophantus’un (MS 200/214 – 284/298) Aritmetik ve Astronomi Kitabı adlı eserleri üzerinde yoğun emek sarf etmiştir, zira Diophantus Antikçağ’ın anlaşılması en zor matematik bilgini olarak bilinegelir. Bu çalışmalarına ait birtakım parçalar Vatikan Kitaplığı’nda bulunmuştur. Ayrıca Ptolemaios’un Almagest ve Kullanışlı Cetveller’ine elyazması ciltler hazırlamış olması olasıdır. Babasının Öklid’in Elementler’i üzerine hazırlamış olduğu elyazmasını düzenlemiştir ve Apollonius’un konikleri üzerine bir eser ortaya çıkarmıştır. Ve en önemlisi Dünya’nın Güneş etrafında bir elips çizerek dönmesi fikri, ilk Hypatia tarafından teoriye dökülmüştür. Yani Hypatia’nın attığı bu adım tam 1200 yıl sonrasına işaret eder; astronom Johannes Kepler (1571-1630) gezegenlerin hareket ettiği kapalı eğrilerden birini, elipsi tanımlamıştır (1609).

Henüz 5. yüzyılda yaşamış bir kadına ait bu portre insanlık açısından gurur vericidir. Fakat ne yazık ki İskenderiye Başrahibi Cyril bu gururu baltalar. Cyril 412 yılında başrahip oluşundan itibaren selefi ve amcası “kilisenin firavunu” Theophilus’u aratacak uygulamalara imza atar. “Dinin saflığını korumayı amaçlayan bir savaş” başlatır ve resmi inanca (Hıristiyanlığa) bağlı olmayan grupları kilisenin karşısına alır. Emrindeki Parabolani topluluğu onun döneminde bir yardım kuruluşu olmaktan çıkıp din adına bir araya gelmiş-getirilmiş bir fedailer topluluğu haline gelir. Parabolaniler şımarık ve taşkın tavırlarıyla şehir hayatını etkileri altına alırlar. Paganlar ve Yahudiler ile sık sık çatışırlar. Zamanla valiliğe bağlı askerlerden daha güçlü olurlar. Bu durum Cyril’e daha fazla özgüven verir ve Cyril kendisini iktidar ile rakip görmeye başlar. O sırada valilik görevini yürüten, Hypatia’nın öğrencisi ve yakın dostu Orestes ile kimi zaman uzaktan, kimi zaman yüz yüze sürtüşmelere girer. İncil’e yaptığı gelişigüzel çeviriler ile kendi etki alanını genişleterek şehrin idaresini zorlamaya başlar. Bu durum Orestes’i de radikalleştirir, fakat Cyril için Orestes’i hedef göstermek kolaydır: “Vali bir kadın ile akıl alışverişi yapıyor.” Bu durumu geniş halk kitleleri arasında aşağılayarak teşhir eder. İncil’de belirtilen ve İsa’nın uygulamış olduğu düzene göre, kadının erkeğin üzerinde değil, erkeğin kadının üzerinde egemen olması gerektiğini öne sürerek bir kışkırtma başlatır. Hypatia’yı gizli ayinler düzenlemekle ve Hıristiyanlık için en ağır suç olan kara büyü yapmakla itham eder. Ne yazık ki Hypatia’nın çalışma tarzının buna açık kapı bırakmadığını söyleyemeyiz. Çünkü o dönemde Pythagorasçılardan kalma bir adet olarak felsefe bir gizli bilgiler atlasıdır. Pythagorasçıların ardılı olan Yeni-Platoncular da bunu böyle görmüş ve böyle icra etmişlerdir. Hypatia’nın halkın anlayabileceği düzeyde olmayıp, halka açık olsa da yalnızca yüksek bilgili insanlara hitap eden dersleri bu tür spekülasyonlara olanak sağlamaktadır. Cyril de bu durumdan faydalanarak karalamalarla Hypatia’yı Hıristiyan bağnazlığının hedefine oturtur. Bu girişimlerinin sonucunda Peter adında bir vaizin öncülüğünde Parabolaniler ve keşişlerden oluşan kalabalık bir grup Hypatia’yı canice katleder (Mart 415).

Sonuç olarak Hypatia’nın bedeni bağnazların elinde kalmıştır belki ama, görüldüğü üzere bilime sunduğu katkılar insanlığın ortak aklında yerini korumaktadır. Bu cinayet literatürde farklı şekillerde kendini gösterir. Kimi zaman tarihsel gerekliliğin bir sonucu, kimi zaman bir suikast olarak yorumlanmıştır. Hypatia adını bazı feminist yayınlara da vermiştir. Atina’da 1984 yılında yayın hayatına başlayan Hypatia – Feminist Araştırmalar ve 1986’da İndiana Üniversitesi’nde çıkan Hypatia – Feminist Felsefe Dergisi buna örnektir.

Hypatia hakkında yazılan çeşitli eserlere de değinmiştik. Eylül ayında Bilim ve Gelecek Kitaplığı’ndan çıkacak çizgiroman “İskenderiyeli Hypatia” onların arasında yerini alacak.

Kaynaklar

1) İskenderiyeli Hypatia, Maria Dzielska, Berfin Yayınları, İstanbul 1999.

2) http://matematikkoyu.org/e-kutuphane/makaleler/oyun_hypatia.pdf

3) Agora (film), Yönetmen: Alejandro Amenàbar, İspanya 2009.

4) Vikipedi’deki “İskenderiyeli Hypatia”, “İskenderiye Museion’u” , “Klaudyos Ptolemaios (Batlamyus)”, “Theon” ve “Johannes Kepler” maddeleri.

5) İskenderiyeli Hypatia, Yazan ve çizen: Soner Tuna, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, Eylül 2014 (Bu çizgiroman, siz bu satırları okurken, kitapçı raflarındaki yerini almış olacak.)

6) Tarihi Değiştiren Bilginler, Ali Çimen, Timaş Yayınları, İstanbul 2011.

Önceki İçerikAbartılan dahi: Tesla
Sonraki İçerikKitapçı Rafı – 127