Ana Sayfa 128. Sayı Diyanet, ayrımcılık ve devlete ağır faturası

Diyanet, ayrımcılık ve devlete ağır faturası

293

62.Hükümetin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun göreve gelmesiyle birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı’nı Başbakanlığa bağlayarak himaye altına alması bir kez daha Diyanet’in varlığını sorgulamamıza yol açmıştır. İşte bu yazıda Diyanet kurumunun toplumda ve inanç çevrelerinde meydana getirdiği ayrımcı tutumu, devlete ve bütçeye olan ağır yükünü anlatmaya çalışacağım.

2014 yılı bütçe ödeneklerinden yıllık  5 milyar 442 milyon lira aktarılan Diyanet İşleri Başkanlığı bütçeden en çok yardımı alan kurumlar içerisinde 13. sıraya yükselerek, önemli  konumda olan bir çok bakanlığı geride bırakmıştır. 2014 verilerine göre Orman ve Su İşleri, Kalkınma, Gümrük ve Ticaret, Gençlik ve Spor, Ekonomi, Çevre ve Şehircilik, Bilim, Sanayi ve Teknoloji ile AB Bakanlığı’nın toplam ödenek teklifi ancak Diyanet’in toplam bütçesine ulaşabilmektedir.

2010 yılı verilerine göre Diyanet İşleri Başkanlığı’nda çalışan personel sayısı yaklaşık 117 bindir. En çok personelin görev aldığı devlet kurumlarından biri olan Diyanet, şüphesiz AKP iktidarında güçlendirilerek daha da etkin hale getirilmiştir. Zira Ahmet Davutoğlu, Başbakanlığa gelir gelmez din eksenli bir politika uygulayacağının işaretini vererek Diyanet İşleri Başkanlığı’nı direk Başbakanlığa bağlamıştır. Başbakanlığa bağlanan Diyanet’in artık daha da korunup kollanacağı ve etkisini artıracağı çok açıktır.

Türkiye’de toplam 87 bine yakın cami vardır. (İslam ülkeleri içerisinde en çok cami olan ülke Türkiye’dir).  2002 yılında AKP iktidara gelmeden önce 75 bin olan cami sayısı, AKP’nin iktidar olması ile birlikte 10 yıl gibi bir sürede 12 bin artarak 87 bine ulaşmıştır. Diğer İslam ülkelerindeki cami sayısına baktığımızda; Mısır’da 67 bin, İran’da 48 bin, Suudi Arabistan’da ise sadece 38 bin cami vardır (Mısır ve İran’ın nüfusu hemen hemen Türkiye kadardır).  Veriler üzerinden gidersek 2011 yılıma göre ülkemizde toplam okul sayısı 67 bin, hastane sayısı ise sadece 1220 civarındadır. Yani Türkiye’de her 300 kişiye 1 cami düşerken, her 60 bin kişiye ise sadece 1 hastane düşmektedir. Cami ve Diyanet’e verilen bu muazzam önemin en az yarısı eğitim ve sağlık konularına verilmiş olsaydı ülkemiz dünya sıralamasında üst sıralarda yer alırdı. Diğer bir konu da bu 87 bin caminin kaç tanesinin Diyanet’e bağlı olduğudur. Rakamlara baktığımızda 18 bin caminin Diyanet’in kontrolünde olmayıp, belli başlı cemaat ve tarikatların kontrolü altında olduğu görülüyor.

Diyanet İşleri Başkanlığının yanı sıra bu kuruma ait Diyanet Vakfı ve Diyanet Yayın Evleri mevcut olup, Türkiye’nin en büyük sermaye gruplarından biri durumundadır. Laik bir ülkede, toplumun tüm kesiminin inançlarını savunduğunu ve hizmet ettiğini iddia eden Diyanet  kurumu, ne yazık ki bunu sağlayamamaktadır. Sadece tek bir mezhebin (Hanefi) kurumu olan Diyanet, diğer mezhepleri ve inançları dışlayarak toplum genelinde ayrımcılık yapmaktadır. Oysa ki Türkiye’de inanç bazında sadece Sünni Müslümanlar yaşamamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Aleviler (Nusayriler, Caferiler, Bektaşiler) de vergilerini devlete ödemektedirler. Verilen bu vergilerden Diyanet’in kasasına da belli miktar para girmektedir. Eşitlikçi çerçeveden baktığımızda Alevilerin de Diyanet kurumundan hizmet alması gerekmekteyken bu durum maalesef tam tersidir. Alevilerin ibadet mekanı olan Cem evleri hâlâ devlet tarafından inkar politikasıyla reddedilmektedir. Özellikle 61. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Başbakan’ı olan Tayyip Erdoğan’ın Cem evleri için “Ucube ve cümbüş evi” gibi ağır ithamları Alevi yurttaşlarda kırgınlık yaratarak Diyanet kurumunun sorgulanmasına yol açmıştır. 21. yüzyıl dünyasında daha demokratik daha eşitlikçi daha özgür daha laik daha sosyal bir Türkiye istiyorsak, Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılıp yerine tüm inançlara eşit  mesafede yaklaşan bir mekanizmanın oluşturulması gerekmektedir.

Önceki İçerikSiyaset ve sınıf gölgesinde Haziran Ruhu
Sonraki İçerikYapay zekâ nedir?