“Ülkemizde yaz sıcaklıklarındaki artışın zaman içinde kış sıcaklıklarında da görülmesi bekleniyor, gerçi bunun gerçekleşmesi 2050’yi bulabilir; yani iklim değişikliğinin önümüzdeki 20-30 yıl içinde daha bariz biçimde hissedileceği mevsim yine yaz olacak. Şiddetli yağışlara tam gaz devam… Ama bütün bunlar karın hiç yağmayacağı, her yaz sıcaktan kavrulacağımız veya büyük şehirleri her sene hortumların vuracağı anlamına gelmiyor.”
Sunuş
İklim ve hava olaylarıyla ilgili bilgi ve fikir paylaşım platformu olan www.havadelisi.com’un kurucusu ve başyazarı, iklimbilimci araştırmacı Dr. Ozan Mert Göktürk, ani ve şiddetli yağışlar, seller, hortumlar gibi havanın “afet” yaratma potansiyeli olan olayları ve bunların küresel ısınmayla bağlantısı üzerine sorularımızı yanıtladı.
– Yapılan bilimsel çalışmalarla istatistiksel olarak sel ve hortumlarda bir artış olduğu kanıtlanabiliyor mu?
– Seller için evet cevabını verebiliyoruz, hortumların sayısının artıp artmadığı ise biraz tartışmalı. Şöyle ki, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması sonucu, kayıt altına alınabilen hortum vakalarının sayısında ciddi artış oldu. Doktorasını bu konuda yapan araştırmacı Abdullah Kahraman’ın bildirdiğine göre, Türkiye’de bugüne kadar kayıt altına alınabilen hortumların yarıdan çoğu, az önce söylediğim etkenin kaçınılmaz bir sonucu olarak son 5 yılda görülmüş. Ayrıca bu tip aşırı hadiselerin sıklığı da yıldan yıla büyük -ve doğal- farklar gösteriyor. Velhasıl, hortumlar da pekâlâ artıyor olabilir, ama uzun yılları kapsayan bir istatistiksel eğilimden bahsetmek bilimsel olarak doğru olmaz.
– Hortum nedir? Nasıl oluşur? Hortumun doğuracağı riskler nedir? Nasıl önlemler alınabilir?
– Hortum, bildiğiniz ve gayet sık görülen gökgürültülü fırtına bulutunun (kümülonimbüs) uygun meteorolojik şartlar altında çok fazla güçlenerek kendi etrafında şiddetli biçimde dönmeye başlaması, sonra da yerle temas etmesidir. Atmosferin ısı kapasitesinin yüksek olduğu mevsimlerde (ülkemizde en çok yazın, sonbaharda ve ilkbaharda) ve yerlerde görülür, çünkü hortumu o kadar şiddetli biçimde döndüren şey ısı enerjisinin harekete dönüşmesidir. Hortumların oluşum şartları ana hatlarıyla bilinmesine rağmen, tam olarak ne zaman ve nereyi vuracakları bilinemiyor. Bir hortum içine aldıklarını fırlatıp atar, en güçlüleri insan yapısı her şeyi yerle bir edecek potansiyele sahiptir; ama bu sonuncular Türkiye’de neredeyse hiç görülmüyor. Güçlü bir hortuma karşı yapabileceğiniz çok fazla bir şey yoktur, kapalı bir yere, hatta bir sığınağa girmelisiniz. ABD’nin orta bölümleri gibi hortumların çok sık görüldüğü yerlerde evlerde sığınaklar var. Bir de, ülkemizi çevreleyen denizlerde hemen her mevsim görülen su hortumları (waterspout) var, bunlar karada görülenlere nazaran daha zayıftır, genelde denizde doğup denizde öldükleri için de pek sıkıntı yaratmazlar.
– Geçtiğimiz yılda, dört mevsimde de şiddetli yağışlarla karşılaştık. Yağmurun pek olağan olmadığı yaz aylarında bile. Bunun nedeni nedir? Küresel ısınmayla bağlantılı mı bu durum? Böyle devam edecek mi?
– Meteorolojik şartlarda yıldan yıla değişkenlik görülmesi çok olağan bir şey. Yani küresel ısınma hiç olmasaydı bile; şiddetli yağışların görüldüğü yazlar, seller, hortumlar -belki çok sık olmasa da- ortaya çıkmaya devam edecekti. Çünkü iklimin kendi “doğal değişkenliği” vardır: Örneğin İstanbul’da çoğu ağustos ayında pek az yağmur yağarken bazılarında bol yağış olabilir; kimi kışlarda hiç kar örtüsüyle karşılaşılmazken kimileri gayet karlı geçer; bu gayet “normal”dir ve eskiden de böyleydi. Yani tek tek hava olaylarından veya yıldan yıla gerçekleşen değişimlerden küresel ısınmayı (ya da iklim değişikliğini) sorumlu tutmak biraz “kolay” bir yorum oluyor. Hatta iklim sistemindeki bazı doğal döngüler, bazı hava olaylarının 5-10 yıllık periyotlar içinde daha sık veya daha az ortaya çıkmasına yol açabiliyor. İnsan ömrü iklim tarihine kıyasla bir hiç uzunluğunda olduğu için, geçen seneye ya da 3-5 sene önceye bakıp “Eski X’ler kalmadı artık” diyoruz, ama aslında aşırı bir yorum yapıyoruz ve çoğu zaman yanılıyoruz. İklimin “doğal değişkenliği” ile insan kaynaklı iklim değişikliğini birbirinden ayırt etmek kolay bir iş değil ve dünyanın her yerinde iklimbilimciler bu konular üzerine kafa yoruyor.
– Ozon tabakasındaki delikten bahsediliyor sık sık. Bu konunun sellerle bir ilgisi var mı?
– Güney Yarımküre’deki bazı şiddetli hava olaylarını ve aşırı yağışları ozon deliğiyle ilişkilendiren çalışmalar var, ama genel görüş bu iki olgunun doğrudan bağlantılı olmadığı yönünde.
– Küresel iklim değişikliği, bizi ne gibi hava olaylarıyla karşılaştıracak?
– İki ana sonuç ortaya çıkacak: Daha sıcak bir iklimimiz olacak ve şiddetli yağışlarla daha sık karşılaşacağız. Zaten son 50-60 yılın verilerine baktığımız zaman bunun halihazırda gerçekleşmeye başladığını görebiliyoruz. Türkiye’de son 20 yılda özellikle yaz sıcaklıklarında ciddi bir artış var. Fakat bu, artık her yaz aşırı sıcak geçiyor, geçecek demek değildir; çok sıcak geçen yazların sıklığı bariz biçimde arttı demektir (Önceki sorunuza verdiğim cevabı hatırlayın). Ayrıca hem atmosferin hem de denizlerin ısınmasından ötürü buharlaşma arttı; dolayısıyla atmosferde daha fazla su var ve bu fazladan su, yağış şiddetini arttırıyor.
– Geçtiğimiz yılda, İzmir’de bile ölüme yol açabilen sel felaketleri yaşadık. Seller, ülkemizin bütün farklı iklim özelliklerine sahip bölgelerinde olağan hale gelecek mi? Nasıl önlemler alınabilir?
– Sellerin, sıkça görüldüğü yerlerde -ki İzmir çevresi de bu yerlerden biri- daha da sık hale gelmesini bekliyoruz. Az görülen yerlerde olağan hale geleceğini ise söyleyemeyiz. Öte yandan hava olaylarının etkileri insanların nasıl yaşadıklarına, hangi önlemleri aldıklarına göre büyük değişkenlik gösterir; dolayısıyla sellerin can veya mal olarak ne kadar kayba yol açacağı bize bağlı.
– Şehirleşmenin artması ve şehirlerdeki geçirimli alanların azalmasının sel felaketlerinin etkisinin artmasında bir faktör olduğunu söyleyebilir miyiz?
– Elbette söyleyebiliriz. Plansız şehirleşme ve yanlış arazi kullanımının sonucu olarak, düşen yağmur sularının toprağa sızamamaları ve doğal akış mecralarını bulamamaları söz konusu. Bu da sellerin etkisini arttırıyor.
– Bir taraftan sellerin ve hortumların arttığından bahsediliyor, bir taraftan da kuraklık var deniliyor. Burada bir çelişki yok mu sence?
– Aslında yok. Şiddetli yağışlar kısa süreler içinde ve çoğunlukla lokal olarak düşen, geniş alanları etkilemeyen yağışlar. Dolayısıyla bunların toprağa ve yeraltı sularına katkısı, uzun süren ve geniş alanları etkileyen orta dereceli yağmurlardan daha az oluyor. Yani düşünün, aylarca doğru dürüst bir şey yağmıyor ve sonradan foşşş diye 1 saat içinde kıyamet gibi yağmur yağıyor. Bunun faydası olmuyor. Ara ara, azar azar yağsa, çok daha iyi.
– Ülkemizi nasıl iklim koşulları bekliyor önümüzdeki yıllarda? Öngörülerin neler?
– Yukarıda az çok bahsettim. Sıcaklıklar genel olarak artıyor, artacak. “Yaz günü” dediğimiz, günün en yüksek sıcaklığının 25 derece veya üzerinde olduğu günlerin sayısı da artıyor, bu günler ilkbahar ve sonbahara doğru yayılıyor. Yaz sıcaklıklarındaki artışın zaman içinde kış sıcaklıklarında da görülmesi bekleniyor, gerçi bunun gerçekleşmesi birçok çalışmaya göre 2050 yılını bile bulabilir; yani iklim değişikliğinin önümüzdeki 20-30 yıl içinde daha bariz biçimde hissedileceği mevsim yine yaz olacak. Şiddetli yağışlara tam gaz devam… Ama daha önce de söylediğim gibi, bütün bunlar karın hiç yağmayacağı, her yaz sıcaktan kavrulacağımız veya büyük şehirleri her sene hortumların vuracağı anlamına gelmiyor. Hatta yapılan bazı çalışmalara göre, yağış şiddetinin genel olarak artması kar yağışlarının şiddetini de arttırabilir; yani kar daha seyrek yağacak olsa bile yağınca gayet sıkı yağabilir. Özetle, iklimin doğal değişkenliğinin bir sonucu olarak yıldan yıla farklar yine görülecek, ama ortalamada, bundan 50 yıl önceye kıyasla epey farklı bir iklim ortaya çıkmış olacak. Ayrıca şu da var… Yoğun araştırmalara rağmen, iklim sisteminin hangi doğal etkenlerden ne derece etkilendiği tam olarak anlaşılabilmiş değil. Örneğin periyodu on yıllarla ifade edilen okyanus sıcaklığı döngülerinin veya Güneşten gelen enerji miktarındaki değişimlerin iklimin doğal değişkenliğinde ne ölçüde belirleyici olduğu net değil. Çoğunluğu oluşturmasalar da bazı biliminsanları, Güneş aktivitesindeki azalmanın ve okyanus döngülerinin insan kaynaklı küresel ısınmayı soğuma yönünde dengeleyeceği, hatta ondan baskın çıkacağı görüşünü savunuyor. Hangi tarafın haklı olduğunu ancak yaşayanlar öğrenebilecek.
– Bu durum dünyanın her bölgesinde aynı biçimde yaşanmıyor sanırım. Bu konuda da bilgi verebilir misin?
– Tabii, iklim değişiminin etkileri her yerde aynı biçim ve derecede ortaya çıkmıyor. Birçok örnek verilebilir, mesela bizim iç ve güney bölgelerimizde yağış miktarının giderek azalacağı, buna karşılık Karadeniz kıyılarımızda artacağı öngörülüyor. Aynı şekilde, iklim değişiminden ötürü kış aylarındaki soğuk hava ataklarında çeşitli dengesizliklerin ortaya çıkmakta olduğu söyleniyor. Örneğin geçen kış ABD soğuktan kırılırken Avrupa’nın ılık olmasını bununla ilişkilendiren biliminsanları var. Fakat bu son söylediğimin ve benzer konuların üzerinde bir konsensüs yok, yani yine iklimin “doğal değişkenliği” ile “iklim değişimi” arasındaki ayrımın güçlüğü meselesi var. Dünyamızı daha iyi gözleyip iklim sistemini daha iyi anladıkça belirsizlikler de azalacaktır.
– Teşekkürler Ozan Mert.