Ben Maymun muyum?
– Evşrim Hakkında Altı Büyük Soru, Francisco J. Ayala, Çev. Ferit Burak Aydar, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2014, 71 s.
Öne sürülen çok sayıda karşıt görüşe rağmen, “evrim”in en temel bilimsel kuramlardan biri olduğu yadsınamaz. Organizmaların evrimine dair ikna edici kanıtlar sunan Darwin, organizmaların “tasarım”ını açıklayan süreci de keşfetmişti: doğal seçilim.
Evrim kuramı, neden bu kadar farklı türde organizma olduğunu bilimsel olarak açıklar ve bu organizmalar arasındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koyar. Evrim kuramı, insanların yeryüzünde nasıl ortaya çıktığını ve diğer canlılarla olan biyolojik bağlarını gösterir. Sürekli evrilen bakterileri, virüsleri ve diğer patojenleri anlamamızı ve bunların sebep olduğu hastalıklara karşı etkin koruma yollarının geliştirilmesini sağlar. Tarım, tıp ve biyo-teknolojideki ilerlemeler, evrim bilgisiyle mümkün olabilmiştir.
Bütün kanıtlara karşın, pek çok insan evrim kuramının tartışmalı olduğunu düşünüyor. Önemli bir genetikçi ve evrimci olan Francisco J. Ayala, insanlar da dahil bütün organizmaların kendilerinden çok farklı atalardan evrildiği olgusunu altı temel soruya verdiği yanıtla ortaya koyuyor: Ben Maymun muyum? Evrim neden bir kuramdır? DNA nedir? Bütün bilimciler evrimi kabul ediyor mu? Yaşam nasıl başladı? Hem evrime hem de tanrıya inanmak mümkün müdür?
Varolmanın Hafifliği
– Fizikte Birleşik Kurama Doğru, Frank Wilczek, Çev. Nezihe Bahar, Alfa Yayıncılık, 2014, 290 s.
Gerçekliğin derin yapısının anlamına varmak ve Varlığın yalnızca dayanılabilir değil aynı zamanda büyüleyici görünmesini sağlamak. 2004 Nobel Fizik Ödülü sahibi Frank Wilczek, kütlenin tanımından başlayarak, kara deliklerden kuarklara kadar tüm evreni kucaklayarak Varlığın kökenine inmeye çalışıyor. Evren nedir? Neden hiçbir şey olmaması yerine biz varız? Bütün bunların anlamı nedir? Evrimle “tasarlanmış” sinyal işleme araçlarına sahip olan insanların oluşturduğu dünya modelleri Evreni ne kadar anlayabiliyor? Aynı zamanda modern bir fizik tarihi içeren kitapta CERN deneylerine de yer veriliyor.
Zapata ve Meksika Devrimi
– John Womack Jr., Çev. Zuhal Bilgin, Ayrıntı Yayınları, 2014, 432 s.
John Womack’ın kaleme aldığı bu toplumsal tarih çalışması, Meksika Devrimi ve özel olarak da 1914 tarihli Emiliano Zapata’nın önderliğinde Morelos eyaletindeki köylü ayaklanmaları üzerinde duruyor. Kuzeydeki müttefiki ve yakın dostu Pancho Villa’nın aksine Zapata yoksul bir çiftçi olmadığı gibi bir “bandit” yani haydut da değildi. İstese hayatını yaşadığı eyalette küçük bir soylu olarak geçirebilirdi. Halbuki o Güney’deki devrimci hareketin başına geçerek bugün bile örnek alınan bir tarım reformu geliştirmeyi seçmişti.Özellikle 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında hızla gelişen kapitalist tarım işletmelerine ve o zamana kadar yöre halkının olan toprakların bu işletmelere geçişine karşı ayaklanan köylülerin başına geçen General Zapata 1914’te muzaffer bir komutan olarak başkent Mexico City’ye girer ama onun amacı iktidar değildir. Ayrıntılı bir Meksika tarihi, devrim ve Zapata kitabı olması yanında, bu çalışma aynı zamanda hem yazarı hem de anlattığı baş karakteriyle, bir tutkunun, bir aşkın, kendini bir işe, davaya adamanın da ürünüdür. John Womack’ın titizlikle belgelendirdiği sürükleyici anlatısı Emiliano Zapata’nın tarihsel önemini ve bıraktığı mirası anlamak ve bugün Meksika köylüleri ve adını ondan alan Zapatist hareketi için neler ifade ettiği görmek için önemli bir kaynak.
Yabancı
– Sürgün Üzerine İki Deneme, Richard Sennett, Çev. Tuncay Birkan, Metis Yayınları, 2014, 92 s.
Richard Sennett’in düşünce hayatı insanların şehirlerde nasıl yaşadıklarını araştırmakla geçmiştir. Bu kitapta bir araya getirdiği iki denemede kendi dönemlerinde dünyanın en büyük iki şehri olan Venedik ve Paris’i ziyaret ederek sürgünlerin hem coğrafi hem de manevi mekân içindeki durumu üzerine düşünüyor. İlk bölümde Rönesans dönemi Venediki’nde devletin dayattığı yabancılık statüsünün zengin bir topluluk kimliğine tercüme edildiği Yahudi gettosunu ele alıyor. İkinci bölümde ise siyasi sürgünlerin toplandığı on dokuzuncu yüzyıl Parisi’nde yerinden olma deneyiminin şehrin kültürüne nasıl sızdığını ressam Manet ve Rus yazar Herzen’in günlük notları üzerinden anlatıyor. Son derece çarpıcı siyasi saptamalar ve kültürel gözlemlerle dolu bu küçük kitabın, özellikle antropolojik bir fenomen olarak milliyet ve milliyetçilik hakkında söyledikleri uzun bir tartışmayı hak ediyor.
Parçalanmış Zaman
– Eric Hobsbawn, Çev. Osman Akınhay, Agora Kitaplığı, 2014, 295 s.
Eric Hobsbawm ölmeden önce yayına hazırladığı son kitabı olan bu eserde, sanatların hem çiçek açmasını hem de dağılmasının koşullarını yaratan paternalist kapitalizmi, küreselleşmeyi ve tüketici toplumunun ortaya çıkışını irdeliyor. Bu kapsamda, ‘özgür entelektüel’in altın çağının sona erişi, unutulmuş büyük insanların hayatları, sanat ile totalitarizm arasındaki ilişki, ayrıca sürrealizm, kadınların özgürleşmesi ve Amerikan kovboyu gibi meseleleri ele alıyor.
Klasik Sosyoloji
– Bryan S. Turner, Çev. İdil Çetin, İletişim Yayınları, 2014, 453 s.
Modern dünyanın anlaşılması için klasik sosyoloji mirasının önemi nedir? Bryan S. Turner, Klasik Sosyoloji’de bu sorunun cevabını etraflı bir şekilde ortaya koyan, ayrıntılı bir miras araştırması gerçekleştiriyor. İlk kısımda, erken sosyolojinin gelişiminde kilit öneme sahip düşünürler (Karl Marx, Max Weber, Georg Simmel, Emile Durkheim, Karl Mannheim ve Talcott Parsons) ele alınıyor. İkinci kısım, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında sosyolojik ve antropolojik araştırmalarda baskın olan kilit öneme sahip kurumları inceliyor. Kapitalist toplumun gelişiminde dinin rolü meselesi, Marksist ve Weberci sınıf analizi yaklaşımları, Kuzey Amerika sosyolojisinde toplumsal tabakalaşma kuramı, endüstriyel kapitalizmde aile araştırması, kent sosyolojisinin gelişmesi, yabancılaşma, marjinalleşme ve etnik çatışmalar hakkındaki tartışmalarda kentsel toplumsal ilişkiler, Mannheim’ın Marksist sınıf analizi eleştirilerini ayrıntılandıran kuşaklar sosyolojisi ve T.H. Marshall’ın siyaset sosyolojisine katkısının irdelendiği bir bölüm kitabın çerçevesini oluşturuyor.
İlkel Birikim
– Sermayenin Kaldıracı, Ed. Özay Göztepe, NotaBene Yayınları, 2014, 320 s.
Egemen öğretide neoliberal dönem olarak adlandırılan günümüz kapitalizminde, sadece emeğin yoğun sömürüsü değil aynı zamanda ekonomi dışı -zor- araçlarıyla el koyma, sermayenin ana mekanizması haline gelmiş durumda. Öte yandan, politik şiddet ve iktidar baskısı ise aynı dönemde küresel ölçekte olağanüstü yaygınlaştı. Bu iki olgu rastlantısal değil, tam tersine birbiriyle içiçe geçmiş birer olgu. Bu içiçelik tartışılırken, günümüzde çok sık başvurulan kavram ise “ilkel birikim” olmaya başladı. Küresel kapitalizmin sömürü mekanizmalarındaki genişleme ve derinleşme ile politik şiddetin birlikteliğini izah eden ilkel birikim kavramı, Marx’ın en çok tartışılan katkılarından da birisi olarak ele alınır. Günümüz kapitalizminin yönelimlerinin tespitinde ve buna karşı yürütülecek devrimci mücadelenin araçlarının tespitinde ilkel birikim kavrayışının sağladığı kısıt ve olanakları, kavramın uluslararası savunucularının temel makalelerini bu kitapta bulacaksınız.
Savaş Sanatı
– Machiavelli, Çev. Alev Tolga, Say Yayınları, 2014, 248 s.
Antik çağlardan beri savaş üzerine sayısız kitap yazılmıştır. Bunların çoğu strateji ve savaş taktiklerinin kurgusu üzerine temellenir. Ancak Machiavelli’nin Savaş Sanatı’nda mihenk taşı, ordudur. Ordu yoksa ya da güçsüzse ve bozulmuşsa, ne bir cumhuriyetin ne de bir prensin elinde iktidarı kalır; ülke kısa sürede özgürlüğünü yitirir ve başkalarının avı haline gelir. Güçlü ordu, Cumhuriyetin yurttaş ordusudur, dövüşmesi için gereken nedeni kendi özünde bulur. Sahip olduğu savaş taktikleri tarihin içinden gelir ve mevcut şartlara uyum sağlayarak dönüşmek zorundadır. Generalinin basireti ve sahip olduğu Virtù (erdem), orduya dinamik bir yapının ve zaferin yolunu açar.
Hukuk ya da Kukla Tiyatrosu
– “Edebiyat ve Hukuk” Yazıları, Cemal Bâli Akal, Dost Kitabevi, 2014, 186 s.
Yazar denemelerinde Sofokles, Euripides, Shakespeare, Cervantes, Swift, Sade, Büchner, Stendhal, Dostoyevski, Melville, Kafka, Conrad, Barrie, Musil, Camus, Faulkner, Koestler gibi devlerin eserlerinde dolanarak, edebiyatsız bir hukuk kavrayışının sadece fakir değil, bazı hukukçular bunu bilmese de, gerçekte olanaksız olduğunu gösterir. Fakat bunu edebi metinlerde hukuki terim avına çıkarak değil, “edebiyat ve hukuk” denince şartlı refleks haline gelmiş kabulleri sorgulayarak, asıl olanın hayatın kendisi olduğunu unutturan her türlü indirgemeciliğe şüpheyle yaklaşarak, yasa bekçilerinin bönlüğünün karşısında, kendi akıl sağlığımızı korumak için, en etkili yöntemin belki de ironi olacağını hatırlatarak yapar. Kitaptan bize şöyle bir soru yöneltilir: Hukuk sisteminin soyutluğundan azade bir haklar mücadelesi verirken, “gerçek bir karşı çıkış için, insanın önce kendisini kuşatan zorunlulukları mı kavraması gerekir acaba?”
11 Çağdaş Besteci
– İlhan K. Mimaroğlu, Pan Yayıncılık, 2014, 123 s.
Besteci ve yazar İlhan K. Mimaroğlu’nun başlarken “bu küçük kitap, çağdaş müzikle ilgilenmek isteyen orta okuyucu içindir. …Kitaptaki onbir besteciyi seçerken, çağdaş müziğin gelişmesine en büyük etkisi olanları, çığır açanları, izleyicisi en çok olanları gözettim. Bartók ‘Her yüzyılda ancak on ya da onbeş büyük besteci vardır,’ der. İşte, bence, yirminci yüzyılın ilk yarısının en büyük onbir bestecisi…” diyerek Debussy, Ravel, Stravinsky, Bartók, Prokofyev, Hindemith, Schönberg, Berg, Webern, Varèse, Ives hakkındaki incelemelerini bir araya getirdiği ilk baskısı 1961 yılında yapılmış olan kitabı, gözden geçirilerek yeniden okurlara sunuluyor.
Osmanlı İmparatorluğu Ansiklopedisi
– Selçuk Akşin Somel, Alfa Yayıncılık, 2014, 704 s.
Osmanlı İmparatorluğu, kuruluşundan yıkılmasına kadar altı yüzyıllık hanedanı, vezirler, devlet adamları, yaşama biçimi ve yarattığı kültürle karmaşık imparatorluklardan biridir. Osmanlı tarihçileri bile bu kalabalık tarih koridorunda yollarını kaybedebilirler. Alfabetik sırayla dizilmiş kişi adları, şehirler, kültürel ve siyasi maddelerle bu çalışma Osmanlı tarihçileri kadar meraklı okurlar için de temel bir başvuru kitabı. Kitabın kapsamlı önsözü Osmanlı tarihine yeni bir bakış açısı sunuyor. Kaynakça, ek kaynaklar ve önerilen okumalarla zenginleşen çalışma, aynı zamanda kronoloji, haritalar ve resimlerle destekleniyor. Selçuk Akşin Somel’in bu çalışması, öğrenciler, araştırmacılar ve meraklı okurların her zaman başvurabileceği bir kaynak.
Toplumsal Sözleşme veya Siyasal Hukukun Prensipleri
– Jean-Jacques Rousseau, Çev. Cenap Karakaya, İletişim Yayınları, 2014, 192 s.
Toplumsal Sözleşme, 1762’de yayımlandığında, halk egemenliği ve genel irade ilkelerini gündeme getirerek, yeni bir çığır açtı. Kısa zamanda modern düşünce için bir dönüm noktası ve siyaset felsefesinin temel eserlerinden biri oldu. Egemenliğin devredilemez olduğunu, insanların özgür doğduklarını, medeni bir özgürlük için insanların tabiat halindeki bağımsız özgürlüklerinden feda etmeleri gerektiğini, bunun da herkesin özgürce kabul ettiği bir toplumsal sözleşmeyle mümkün olabildiğini iddia etti. Toplumsal sözleşme, yasayı yapan egemen halkın üyesi olan yurttaşı var eder. Ortaya çıkan bir ve bölünmez genel iradedir ve Cumhuriyet bu genel iradenin hâkimiyetidir.Rousseau’nun yanıtlamaya çalıştığı sorular, günümüzün siyasal endişe ve sorunlarıdır. Ortak faydanın içine özel çıkarlar nasıl dahil edilir? Her iktidarın doğal eğilimi olan, yurttaşların egemenlik hakkının gasp edilmesine karşı nasıl mücadele edilir? Hakkında çok konuşulan ama gerçekte az okunan Toplumsal Sözleşme, üzerinden 250 yıl geçmiş olmasına rağmen, güncel siyasal tartışmalarımıza ışık tutmaya devam ediyor.
Cehalet
– Bilimi İleri Taşıyan Güç, Stuart Firestein, Çev. M. Doğan, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2014, 152 s.
Aslında hepimiz bilimciyiz. Çevremizi anlamaya, çoğu kere eksik ya da mantıksız görünen verilerden anlam çıkarmaya çalışıyoruz. Sınırlı duyu organlarımızla topladığımız bilgiler sayesinde, bu karmaşık dünyanın şifresini çözmek için çabalıyoruz. Ara sıra “deneyler” yapıyor, dünyaya dair kuramımıza uyup uymadığına bakıyoruz. Fakat şunu kabul etmeliyiz: Çoğunlukla karanlıkta tökezleyerek ilerliyoruz. Gerçekliğe şurasından burasından göz attıkça, içinde yaşadığımız karanlığın derinliğini, cehaletimizin büyüklüğünü daha iyi anlıyoruz. Ama bu durumdan niye keyif almayalım ki, diye soruyor Stuart Firestein; zira bilim, olgular ve kurallardan ibaret değildir; bilim karanlık odalarda siyah kediler aramaktır. Bilim cehaletten itici güç olarak faydalanır; bize sorularla düşünmeyi, cehaleti yönetmeyi öğretir.
Mekân ve Müslüman Şehir Hayatı
– Fes Labirentinin Sınırlarında, Simon O’Meara, Çev. Hatice Orman Topçu, Açılım Kitap, 2014, 240 s.
Bu kitap modern dönem öncesi Müslüman Arap şehrinin, yani medinenin yapısal mantığını araştırarak Müslümanların şehir mekânlarına ilişkin akademik bir anlayış geliştirme niyetini taşıyor. Öncelikli konusu “duvar” olup İslâm hukukunun tarihi bir araştırması niteliğinde olan Duvarlar Kitabı’na hususi bir atıfta bulunan kitap önce duvarın ne manaya geldiğini tespit ederek sonra bunu Fes şehrinin labirent gibi karmakarışık olan yapısını analiz etmede kullanıyor. Müslüman şehir toplumu ve felsefesini anlamaya dair farklı bir bakış açısı sunmaya çalışan bu metin, İslâm araştırmaları, sosyolojisi ve mimarisi alanındaki araştırmacıların ve öğrencilerin ilgisini çekebilir.