Rusya’da Eylemin Sanatla Buluşması, 1917 Ekim devrimi öncesinde ve sonrasında, edebiyat ve sinema alanında devrimin izlerini sürüyor. Birbirinden farklı bakışa sahip olan yazarların eserlerinde toplumu ilgilendiren meseleleri yansıtan kısımların altı çiziliyor. Kitapta Herzen, Turgenyev, Çernişevski, Pisarev, Gorki, Gippius, Blok, Tolstoy, Pasternak, Mayakovski, Ostrovski, Şolohov, Vertov, Ayzenştayn gibi yaratıcılar ve eserleri üzerine incelemeler bulunuyor. Gazi Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden araştırma görevlilerinin yoğunluklu olarak yer aldığı kolektif bir çalışmanın ürünü bu kitap.
Başta gözüm daha önce okuduğum yazarları seçmiş olsa da kitabı okurken kronolojik sırayı takip etmeyi tercih ettim. Böylece yaşanan değişimi eserler üzerindeki etkileriyle görme şansım oldu. Zaten editör Gamze Öksüz de sıralamanın buna benzer bir amaçla yapıldığını Önsöz’de belirtiyor. Kendini tamamen devrime adayan, devrim karşıtı olan, fikren özgürlükçü olup da devrim sürecindeki uygulamalardan hayalkırıklığına uğrayan, önce devrimi desteklemeyip sonradan sıcak bakan,… çeşitli görüşten yazarların buluştuğu bir kitap bu. İncelemelerde yazarların-ister devrim yanlısı, ister devrim karşıtı olsun- zaman içindeki değişimleriyle birlikte birbirinden farklı düşünme biçimlerini sergileme çabası göze çarpıyor.
Devrim öncesinde ve sonrasında yazarların değişen ve değişmeyen tutumlarıyla birlikte ilgim daha çok yazarların yaşadıkları trajediler üzerinde yoğunlaştı bu okumada. Gazeteci-eleştirmen Pisarev’inki bunlardan biri. Pisarev edebiyat eserleri üzerine düşünmeyi, onları incelemeyi sever. Çağdaş edebiyatı yakından takip eder. Yayımlandıkları yıl (1859) Gonçarov’un Oblomov, Turgenyev’in Asilzade Yuvası, Tolstoy’un Üç Ölüm eserlerini analiz etmiştir. Pisarev’in, dönemin düşünürlerinden Solovyev’in deyimiyle “Güneş’i ve Ay’ı inkâra varan mutlak şüpheciliği” ruhsal durumunu etkiler. Bu sebeple Pisarev 1859 yılında akıl hastanesine yatırılır. Hastanede yattığı süre içinde iki kez intihara kalkışır, dördüncü ayın sonunda hastaneden kaçar.
İkincisi, özgürlükçü düşüncelere sahip kimi yazarları devrim-karşıtı propaganda yapmaya kadar götüren sebeplerdi ilgimi uyandıran. Bunun temel nedeni ‘devrimin gerekliliklerinden biri’ olarak görülen şiddettir. Bu şiddeti en görünür kılan Pasternak’ın Doktor Jivago‘su üzerine yapılan inceleme, bana kalırsa. Siyasetten uzak kalmayı tercih eden Doktor Jivago’nun amacı, yaşanan yoksulluk ve kaos ortamında hayatta kalmak ve ailesini hayatta tutmaktır, kısacası yaşam mücadelesidir. Pasternak’a göre, devrim sayesinde artık herkes eşittir; soylular da “odun çalacak hale” gelmiştir. Doktor Jivago dönemin hükümeti tarafından eleştirilere maruz kalır. Yazara karşı düzenlenen kampanyalar, kendisinin SSCB Yazarlar Birliği’nden ihracına sebep olur. Kitap neredeyse otuz yıl boyunca doğduğu topraklarda yayımlanmaz. Kitaptaki uç örneklerden biri belki de şair Gippius. Önceleri devrim fikrini destekleyen ancak devrimle birlikte yaşanan olaylar nedeniyle hayalkırıklığı yaşayan Gippius’un duyduğu tepkinin doruğa ulaştığı ilgili yazıda kolayca görülebilir.
Devrim sırasında uygulanan şiddeti kimileri meşru görürken, kimileri de geçiş dönemine yorarak bunun geçici bir sancı olduğuna inanmış. Hayatını devrime adamış yazarların politik görüşleri, üslupları tartışılabilir ancak kimilerinin enerji ve üretkenlikleri hayranlık uyandırıyor. Kitapta yer aldığına göre, Mayakovski yorulmak nedir bilmez, günde sekiz-on satır yazmayı işçiliğinin kuralı sayar. 1929-1934 yılları arasında devrim yanlıları ve toprak ağaları arasında yaşanan olayları konu alan eserlerin sayısı üç yüze ulaşır; müthiş bir kültürel üretim değil mi?
Bir zamanlar etkileyici bulduğum yazarlarla başka kitaplarda karşılaşmaktan mutluluk duyarım. Bütün bu örneklerin arasında bu kez André Gide’le karşılaştım! Benim için sürpriz oldu. Yirminci yüzyıl Fransa’sında pek çok yazarın hayatına bir şekilde dokunmuş olan Gide, belirtildiğine göre, Sovyetler Birliği’ne yaptığı yolculuk sırasında Ve Çeliğe Su Verildi romanının yazarı Ostrovski’yi ziyaret eder, SSCB’den Dönüş isimli kitabında ondan övgüyle bahseder. Yaşadığım bir diğer karşılaşma da Turgenyev’le. Yazarın Ham Toprak romanının incelemesini okurken, toplumsal meseleler üzerine tartışmalar nedeniyle kendimi Bilim ve Gelecek toplantılarından birindeymişim gibi hissettim. Kitaptan alınan kesitlerde görüldüğü üzere, Turgenyev birbirinden farklı görüşlere sahip karakterlerini toplumsal meseleler üzerine canlı bir şekilde tartıştırır.
Bitirirken, Rusya’da Eylemin Sanatla Buluşması üzerine birkaç söz söylemek gerekirse, öncelikle bir okur olarak bu kolektif çalışma için yazarlara teşekkür ederim. Yazılarıyla kitabın oluşmasına katkı sağlayan isimleri anmadan geçmek istemem: İmge Alpay, Esra Kadıoğlu, Yasemin Gürsoy, Pelin Yılmaz, Rabiye Özberk, Tuğba Günör, Gamze Öksüz, Sonnur Aktay, Canan Paşalıoğlu, Şekip Aktay, Orçun Alpay, Esra Elmacıoğlu, Salih Acar. Toplumsal hareketliliğin izini sanat eserlerinde sürme fikrini epey heyecan verici bulduğumu belirtmeliyim. Kitap dönemin havasını iyi koklayan yazarlara yaklaşma imkânı sağlıyor. Hem konusu hem de konuyu ele alış biçimiyle değerli bir çalışmayla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. Okuma sırasında aklımda yanıp sönen bir soru: Türkiye’de toplumsal hareketliliklerin edebiyat eserlerine yansıması üzerine bir çalışma yapılsa nasıl bir manzarayla karşılaşırız acaba? Eh, bu da başka bir çalışmanın konusu…
– Rusya’da Eylemin Sanatla Buluşması, Edebiyatta ve Sinemada Devrim, Editör: Gamze Öksüz, Çeviribilim Yayınları, Kasım 2014, 202 s.