Katran ağacı ormanları tarih boyunca tahrip edildi ve günümüzdeki sınırlarına çekildi. Bir zamanlar yaygın ve görkemli ormanlarının bulunduğu Lübnan ve Suriye’de bugün kalıntı durumunda. Türkiye’de de kalıntı durumuna düşürülmemesi için biyolojisi ve genetik çeşitliliği hakkındaki çalışmalar daha kapsamlı bir şekilde yapılmalı, bölgesel ve ulusal düzeyde bilgilendirme toplantıları düzenlenmelidir. Katran ağacının korunmasında tohum bankası, doku kültürü, yeni moleküler genetik yöntemler gibi modern yaklaşımların kullanılması da gerekir.
Toros ve/veya Lübnan sedirinin odunundan elde edilen özüte Türkiye’de halk arasında “katran” denir. Bundan dolayı sedir ağacı, “katran ağacı” olarak bilinir. Katran ağacı, geçmişten günümüze birçok medeniyet için ihtişam ve zenginlik göstergesi olan kutsal bir ağaçtır. Katran ağacının kuzenlerini tanımak, biyolojik özelliklerini bilmek, tarihsel ve kültürel geçmişine seyahat etmek, kullanım alanları hakkında bilgi edinmek ve korunması için neler yapılabilir sorusuna cevap almak istiyorsanız yazının devamına dalmalısınız…
Katran ağacı ve kuzenleri
Katran ağacı, çamgiller (Pinaceae) familyasında yer alan herdem yeşil kozalaklı ağaçlardandır. Sedir cinsi, yeryüzünde birbirinden coğrafik olarak ayrılmış dört ayrı kuzenle (farklı tür) temsil edilir (Şekil 1). Bunlar; 1) Cezayir ve Fas’ta bulunan Atlas sediri (Cedrus atlantica Manetti), 2) Kıbrıs’ta yayılış gösteren Kıbrıs sediri (C. brevifolia Henry), 3) Lübnan, Suriye ve Türkiye’de yer alan Lübnan ve/veya Toros sediri (C. libani A. Richard), 4) Afganistan ve Himalayalarda bulunan Himalaya sediri (C. deodara (Roxburgh) Don Loud.)’dir (Vidakovic 1991; Boydak 2003).
Katran ağacı, dağları sürekli kar ile örtülü olduğu için “beyaz” anlamına gelen ve bir zamanlar dağlarında görkemli sedir ormanları bulunduran Lübnan devletinin bayrağında simge (Şekil 2), parasında amblem ve birçok kültürel etkinliğinde semboldür. Katran ağacının yeryüzündeki yayılışının yüzde 90’ından fazlası Türkiye’de, görkemli ormanlarının çoğu da Toros dağlarındadır. Bundan dolayı, Toros sediri olarak da bilimsel ve kültürel yayınlarda yer alır. Katran ağacının yaygın ve görkemli ormanları geçmişte Lübnan ve Suriye’de de bulunmaktaydı. Fakat geçmişten günümüze binlerce yıldır (yaklaşık 5000 yıl) süregelen düzensiz kesimler, medeniyetler tarafından sedir ormanlarına egemen olma tutkusu, yangınlar ve otlatmalar gibi birçok etkenden dolayı Lübnan ve Suriye’deki ormanlar, günümüzde Türkiye’de yer alan Toros sediri ormanları ile kıyaslanınca kalıntı durumundadır (Khuri vd. 2000; Fady vd. 2008; Hajar vd. 2010).
Katran ağacı, çoğunlukla 800-2000 metre (m) yükseltiler arasında Toros dağlarında yayılmakta (Şekil 3), bu genel yayılışının dışında, daha düşük (500-600 m) rakımda (yükselti) (Babadağ-Fethiye) ve daha yüksek (2400 m) rakımlarda (Bolkar Dağları – Mersin) da küçük gruplar veya bireyler halinde yayılış göstermektedir. Ayrıca, Sultandağı-Afyon ve Karadeniz bölgesinde (Çatalan-Erbaa ve Akıncıköy-Niksar) katran ağacının izole olmuş populasyonları (topluluk) da (Şekil 3) bulunur (Boydak 2003; Boydak ve Çalıkoğlu 2008).
Katran ağacı ve kuzenlerinin genel biyolojik özellikleri
Sedir türleri, çamgiller familyasının diğer üyelerinin çoğunda olduğu gibi, bir cinsiyetli ve bir evciklidirler. Yani, erkek ve dişi çiçekler aynı birey üzerinde fakat farklı kümelerde bulunur. Erkek çiçekler temmuz-ağustos, dişi çiçekler ise eylül-ekim aylarında gözle görülebilir bir büyüklüğe ulaşırlar. Tozlaşma (erkek organda oluşan çiçek tozlarının (polen) dişi organa ulaşması) genellikle ekim ayında, döllenme (erkek gametin yumurtaya ulaşması) ise genellikle ilkbaharda gerçekleşir. Kozalaklar ilk yıllarında genellikle yeşil renkte olmakla beraber (Resim 1a), bazıları morumsu kırmızı veya şarap tortusu rengindedir (Erkuloğlu 1994; Boydak ve Çalıkoğlu 2008). İlk yılın sonunda kozalaklar kahverengiye ve kış aylarında ise olgun kozalak rengi olan gri-kahverengiye dönüşürler (Resim 1b). Dişi kozalakların açılıp tohumlarını dökmesi çiçeklenmeyi izleyen ikinci yılın ekim ayında başlar ve kış ortasına kadar devam eder. Sedir ağacında ilk kozalak tutma yaklaşık 30 yılı bulmaktadır. Yani, bir sedir bireyinin üretkenlik çağına ulaşması yaklaşık 30 yıl almaktadır. Burada belirtilen biyolojik olayların zamanlaması, populasyonların bulunduğu yükselti, sıcaklık, yağış gibi birçok faktöre bağlı olarak değişiklik göstermektedir (Kurt 2005; Boydak ve Çalıkoğlu 2008).
Sedir ağaçlarının iğne şeklindeki kısa yapraklarına “ibre” denilmekte, genellikle kısa sürgünlerde 30-40 tanesi bir arada demet görünümünde, uzun sürgünlerde ise tek olarak bulunmaktadırlar (Resim 1). Sedirin genç ağaçlarında dallar gövdeden yukarıya doğru (ağacın tepe tacına) yönelmesine karşın, yaşlı ağaçlarda dallar gövde ile 90 derecelik açı yapacak şekilde yatay durumdadır. Ağaç kabuğu, genç bireylerde düzgün yeşilimtırak kül renginde olup, ağaç yaşlandıkça, boyuna çatlaklı, pullu bir yapıya döner ve siyahımtırak kül rengine dönüşür (Boydak ve Çalıkoğlu 2008).
Geçmişten günümüze katran ağacı
Katran ağacının yayılış gösterdiği alanlar (Türkiye, Suriye ve Lübnan) geçmişte birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Katran ağacı ormanlarına sahip olmayı güç ve ihtişamın göstergesi olarak gören bu medeniyetlerden bazıları Fenike, Mısır, Asur, Babil, Roma ve Osmanlıdır. Fenikelilerin tarihte gemicilikte ileri bir uygarlık olmalarının altında katran ağacı bakımından bol olan alanlarda yaşamaları yatmaktadır. Katran ağacının güzel kokulu, dekoratif, dayanıklı, kolayca işlenebilen ve su geçirgenliğine karşı dayanıklı odunu, o zamanların çok değerli bir ticaret malıydı. Fenikeliler katran ağacı tomruklarını (kereste), altın, gümüş ve papirüs gibi değerli maddeler karşılığında Mısırlılara satmışlardır. Mısırlılar elde ettikleri keresteler ile çoğunlukla firavunların tapınaklarını ve saraylarını inşa etmişlerdir (Masri 1995; Khuri vd. 2000). Lübnan ve Suriye’deki katran ağacı ormanlarının kalıntı durumunda kalmasının nedenleri arasında, ormanlarının kolay ulaşılabilir olması ve cömertçe kullanılmaları yatmaktadır. Tarihte katran ağacının kullanıldığı önemli yapılar arasında Kudüs tapınağı, Hz. Süleyman’ın sarayı, firavun mabetleri ve Hicaz demiryolu yapımı sayılabilir. Özellikle, Lübnan ve Suriye’deki ormanlar yaklaşık 5000 yıldan beri aşırı bir şekilde kullanılmış ve günümüzdeki sınırlarına ulaşmıştır. Toros dağlarının engebeli yapısından dolayı ulaşım ve taşımanın zorluğu, Toroslarda bulunan katran ağacının çok fazla kullanılmasını önlemiş ve günümüzdeki yayılış alanına sahip olmasını sağlamıştır (Khuri vd. 2000; Boydak ve Çalıkoğlu 2008).
Katran ağacı, geçmişten günümüze yayılış gösterdiği alanlarda ve yakın çevrede bulunan medeniyetler tarafından kutsal bir ağaç olarak görülüp, güç, kudret ve ihtişamın bir simgesi olarak kabul edilmiş ve böylece medeniyetlerin yazılı ve sözlü tarihlerinde adından sıkça bahsedilmiştir. Katran ağacının bahsedildiği ilk yazılı metinlerin Mısır kaynaklarında olduğu, Hitit çivi yazılı metinlerinde ise “GISERİN” adı altında anıldığı bilinir. Medeniyetler tarafından kutsal bir ağaç olarak görülmesinin altında ise neredeyse bütün kutsal kitaplarda (Tevrat, İncil ve Kur’an gibi) adından çokça bahsedilmiş olması da yatmaktadır. Tarihteki en eski yazılı destan olan Gılgamış destanında katran ağacı, görkemin ve gücün simgesi olarak geçmektedir (Khuri vd. 2000; Akrep 2013).
Katran ağacının kullanım alanları
Katran ağacı ve kuzenlerinin odunu, tarihte gemicilikte en çok tercih edilen kerestelerden biridir. Gemi ve sandal yapımı dışında, güzel kokulu olması ve böcekleri uzaklaştırıcı hoş bir kokuya sahip olmasından dolayı katran ağacının odunu mobilya, sandık gibi birçok odun ürününde de kullanılmaktadır. Katran ağacı ve kuzenlerinin odun malzemesinin yanında, odun dışı ürünlerinden özellikle esansiyel yağlar ve odun özütü (katran) de değişik amaçlar için kullanılmaktadır. Atlas ve Himalaya sedirinden elde edilen yağ, Fas, Hindistan ve Nepal’de sabunların kokulandırılmasından parfümeriye, birçok hastalığın tedavisinden (bronşit, tüberküloz, cilt hastalıkları, romatizmalı rahatsızlıklar, ülser ve bel soğukluğu) ölüleri yakma işlemine kadar birçok farklı alanda kullanılmaktadır (Bhattarai 1992; FAO 1995). Atlas ve Himalaya sedirinin odun yağı, evcil ve/veya besi hayvanlarının vücutlarına sürülerek sivrisinek, karasinek, kene gibi zararlıların etkisi engellenmektedir (Singh vd. 1990). Mısır’da firavunların mumyalanması (Koller vd. 2003) ve İskit kadınlarının güzellik macunları (Akrep 2013), katran ağacı ve kuzenlerinin özütünün kullanıldığı diğer alanlardır.
Toros dağlarında katran ağacının yayılış alanlarında yaşayan halk, günümüzde halen dededen toruna aktarılan kültürel bir miras şeklinde sedir odunundan katran çıkarıyor (Kurt vd. 2008b; Kurt ve Işık 2012). Katran, yöre halkı tarafından küçükbaş ve büyükbaş hayvanların vücuduna dışardan uygulanarak uyuz hastalığına ve kene, atsineği, sivrisinek gibi parazitlere karşı uzaklaştırıcı (repellent) ve öldürücü (pestisit) olarak kullanılıyor. Yöre halkı katranı, düşük derişimlerde olmak üzere (bir kova suya birkaç damla), hayvanların içme sularına da karıştırmaktadır. Bu karışımı içen hayvanlarda, iç parazitlerin etkisiz hale geldiği ve hayvanların daha sağlıklı olduğuna inanılıyor (Kurt vd. 2008b). Katran ağacının ibre, kozalak, tohum ve kabuğundan elde edilen yağların birçok zararlıya (bakteri ve sivrisinek gibi) karşı etkili olduğu bilimsel olarak da kanıtlanmıştır (Dığrak vd. 1999; Yeşilada vd. 1999; Kızıl vd. 2002; Çetin vd. 2009). Yöre halkı hayvanlarının yanı sıra, insan sağlığı içinde katranı kullanıyor. Şöyle ki; elde ettikleri katranı yaşadıkları ev ve/veya çadırların etrafına damlatarak yılan, akrep, kene gibi tehlikeli canlıların katranın keskin kokusundan dolayı yaşam ortamlarına gelmesini önlemede, şurup şeklinde hazırlanıp içilmesiyle de ülser, iç parazitler, karın ağrısı gibi şikâyetlere karşı tedavide kullanmaktadırlar (Kurt vd. 2008b).
Katran ağaçları ve ormanları için neler yapılmalı?
Katran ağacı, yukarıda özet olarak bahsedilen ekolojik, ekonomik, estetik ve etik özelliklerinden dolayı korunması gereken önemli bir orman ağacıdır (Işık ve Yıldırım 1999). Odun ve odun dışı ürünlerinin yanı sıra, park ve bahçelerde kullanılması, gezi ve piknik (rekreasyonel) alanı olarak kullanılan yerel ormanlık alanlara sahip olması bakımından da önem arz eder. Bunların yanı sıra, katran ağacının günümüzde yeryüzündeki en görkemli ormanları Türkiye’de bulunmaktadır ve bu ormanların yaygın alanlara sahip olanları Antalya ve civarındadır. Özellikle Kaş, Elmalı ve Finike bölgelerinde katran ağacının görülmeye değer ormanları bulunmaktadır (Resim 2).
Türkiye’de katran ağacının görkemli ormanlarının yanı sıra, görülmeye değer yüzlerce ve hatta binlerce yıllık birçok anıt ağacı da bulunmaktadır. Katran ağacının görkemli ormanlarının bulunduğu Antalya’nın Elmalı ilçesinde birçok anıt ağaç bulunur. Bu anıt ağaçlardan en yaşlı olarak bilinenlerden bir tanesi Çığlıkara Tabiatı Koruma alanında bulunan ve günümüzde yaklaşık 2030 yıllık (Hz. İsa’dan yaşlı) olduğu tahmin edilen “Koca Katran”dır (Resim 3). Katran ağacı ormanlarının korunması hem orman hem de birey düzeyinde çok büyük önem arz etmektedir.
Türkiye’de katran ağacı ormanları çoğunlukla milli park ve araştırma ormanları sınırları içinde bulunmakta ve korunmaktadır (Resim 4). Fakat son çıkarılan maden yasaları ile çok kolay bir şekilde ruhsat alınarak dal kesmenin dahi yasak olduğu katran ağacı ormanlarına girilebilmekte ve yer altı cevherlerini elde etme adına yer üstündeki zenginlikler yok edilmektedir. Yani bir bakıma “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” mantığı güdülmekte ama atasözündeki kazın “katran ağacı” olduğu ya göz ardı edilmekte ve/veya bilinmemektedir. Katran ağacı ormanları, tahribat sonucu oluşturulan mermer ve taş ocakları ile karşılaştırılamayacak kadar değerlidir.
Ayrıca, kesilen ve/veya yok edilen katran ağaçlarının yerine tohum ekme/fidan dikme ile daha fazla sedir ağacının elde edilebileceği de teorik açıdan doğru görünmesine karşın, pratik açıdan yanıltıcı bir durumdur. Şöyle ki; yukarıda kısaca bahsedilen biyolojik özellikler kısmında da belirtildiği gibi katran ağaçları diğer birçok orman ağacından farklı olarak ergenliğe (ilk kozalak tutma) ancak otuz yaşlarında ulaşır. Yani herhangi bir yörede bulunan bir katran ağacı ormanı genellikle yüzyıllar ile ifade edilen yaşlarda olan bireylerden oluşur. Bunun anlamı, kesilen katran ağaçlarının yerine tohum ve/veya fidandan aynı yaşlarda bireylerin yetişmesinin yüzyıllar alacağıdır. Tabii bu bireylerin sağlıklı bir şekilde yetişmesi, Türkiye gibi bir ülkede aşırı otlatma, yangınlar, kaçak kesimler ve yeni maden ocakları gibi tehlike unsurları tarafından yüzyıllar içinde tekrar tehdit edilmemeleri durumunda mümkündür.
Yukarıda özet bir şekilde belirtildiği üzere, katran ağacı ormanları tarih boyunca tahrip edilmiş ve günümüzdeki sınırlarına çekilmiştir. Hatta bir zamanlar yaygın ve görkemli ormanlarının bulunduğu Lübnan ve Suriye’de bugün kalıntı durumundadır. Katran ağacı ormanlarının Türkiye’de de kalıntı durumuna düşürülmemesi için biyolojisi ve genetik çeşitliliği hakkındaki çalışmalar daha kapsamlı bir şekilde yapılmalı, bölgesel (özellikle yayılış alanındaki yöre halkı) ve ulusal düzeyde bilgilendirme toplantıları düzenlenmelidir. Katran ağacının korunmasında tohum bankası, doku kültürü, yeni moleküler genetik yöntemler gibi modern yaklaşımların kullanılması da artırılmalıdır. Sürdürülebilir bir şekilde orman yönetimi için ormanların ve anıt ağaçlarının koruma altına alınması ve ek olarak ağaçlandırma çalışmalarının yapılması gerekir. Aksi takdirde, sedir ormanlarının fotoğraf çektirmek için gidilecek hatıra ve/veya kalıntı ormanlarına dönüşmesi kaçınılmazdır (Resim 5).
Teşekkür: Dr. Yusuf Kurt’un Kuzey Karolina Devlet Üniversitesindeki çalışmaları Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK-BİDEB/2219-Programı) tarafından desteklenmiştir. Bu desteğinden dolayı TÜBİTAK’a teşekkür ederim.
Kaynaklar
1) Akrep MY. 2013. Eskiçağ Anadolusu’nda sedir ağacının önemi. Mavi Atlas (GŞÜ Edebiyat Fakültesi Dergisi). Güz 2013, ss. 21-27.
2) Bhattarai NK. 1992. Medical ethnobotany in the Karnali Zone, Nepal. Economic Botany 46: 257-261.
3) Boydak M. 2003. Regenaration of Lebanon cedar (Cedrus libani A. Rich.) on karstic lands in Turkey. Forest Ecology and Management 178: 231-243.
4) Boydak M. ve Çalıkoğlu M. 2008. Toros Sediri’nin (Cedrus libani A. Rich.) Biyolojisi ve Silvikültürü. Ormancılığı Geliştirme ve Orman Yangınları ile Mücadele Hizmetlerini Destekleme Vakfı Yayını, Lazer Ofset Matbaası, 284 s., Ankara.
5) Çetin H., Kurt Y., Işık K. and Yanıkoğlu A. 2009. Larvicidal effect of Cedrus libani seed oils mosquito Culex pipiens. Pharmaceutical Biology 47(8): 665-668.
6) Diğrak M., Ilcim A. and Alma MH. 1999. Antimicrobial activities of several parts of Pinus brutia, Juniperus oxycedrus, Abies cilicia, Cedrus libani and Pinus nigra. Phytotherapy Research 13: 584-587.
7) Erkuloğlu ÖS. 1994. Sedirin tohum özellikleri. Yeri: Sedir, Ü. Eler (Ed.), Ormancılık Araştırma Enstitüsü Yayınları, El Kitabı Dizisi: 6, ss: 81-93, Ankara.
8) Fady B., Lefevre F., Vendramin GG., Ambert A., Regnier C. and Bariteau M. 2008. Genetic consequences of past climate and human impact on eastern Mediterranean Cedrus libani forests: Implications for conservation. Conservation Genetics 9: 86-95.
9) Food and Agriculture Organization (FAO). 1995. Non-wood forest products from conifers. Chapter 7-Essential oils.
10) Hajar L., François L., Khater C., Jomaa I., Deque M. and Cheddadi R. 2010. Cedrus libani (A. Rich.) distribution in Lebanon: Past, present and future. C. R. Biologies 333: 622-630.
11) Işık K. ve Yıldırım T. 1999. Orman Gen Kaynakları Koruma Stratejileri ve Cedrus libani Üzerinde Bazı Öneriler. Çevre Sorunları, Biyolojik Çeşitlilik ve Orman Gen Kaynaklarımız, T.E.M.A. Vakfı Yayın No: 25, ss.179-195, İstanbul.
12) Khuri S., Shmoury MR., Baalbaki R., Maunder M. and Talhouk SN. 2000. Conservation of the Cedrus libani populations in Lebanon: history, current status and experimental application of somatic embryogenesis. Biodiversity and Conservation 9: 1261-1273.
13) Kızıl M., Kızıl G., Yavuz M. and Aytekin C. 2002. Antimicrobial activity of resins obtained from the roots and stems of Cedrus libani and Abies cilicia. Applied Biochemistry and Microbiology, Vol. 38, No. 2, pp. 144-146.
14) Koller J., Baumer U., Kaup Y., Schmid M. and Weser U. 2003. Analysis of a pharaonic embalbing tar. Nature, Vol. 425. 784 p.
15) Kurt Y. 2005. Sedirin (Cedrus libani A. Rich.) Doğal Populasyonlarında Genetik Varyasyonun Belirlenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Akdeniz Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Antalya 74 s.
16) Kurt Y., Kacar MS. and Işık K. 2008b. Traditional tar production from Cedrus libani A. Rich. on the Taurus Mountains in southern Turkey. Econ Bot 62 (4): 615-620.
17) Kurt Y., Kaya N. and Işık K. 2008a. Isozyme variation in four natural populations of Cedrus libani A. Rich. in Turkey. Turk J Agric For 32: 137-145.
18) Kurt Y. and Işık K. 2012. Comparison of tar produced by traditional and laboratory methods. Ethno Med 6 (2): 77-83.
19) Masri R. 1995. The Cedars of Lebanon: Significance, Awareness and Management of the Cedrus libani in Lebanon. Cedars Awareness and Salvation Effort seminar on the environment in Lebanon. http://almashriq.hiof.no/lebanon/300/360/363/363.7/transcript.html
20) Singh H., Saklani A. and Lal B. 1990. Ethnobotanical observations on some Gymnosperms of Garhwal Himalaya, Uttar Pradesh, India. Economic Botany 44: 349-354.
21) Vidakovic M. 1991. Conifers, morphology and variation. Zdravko Zidovec, Zagreb.
22) Yeşilada E., Gürbüz I. and Shibata H. 1999. Screning of Turkish anti-ulcerojenic folk remedies for anti-Heliobacter pylori activity. Journal of Ethnopharmacology 66: 289-293.