Ana Sayfa Bilim Gündemi Alkolizmde nöron sorumluluğu  

Alkolizmde nöron sorumluluğu  

193

Görsel açıklaması: Araştırmacılar, alkol tüketiminin, beynin amaca yönelik davranışlarından sorumlu olan “dorsomedial striatum” bölgesinde yapısal ve işlevsel değişiklik yarattığını keşfetti.

Araştırmacılar, bir başlandı mı ardı arkası kesilmeyen alkol tüketme isteğinin, beynin kesin olarak hangi nöron ağından kaynaklandığını keşfettiler. Bu keşif, alkolizm tedavisinde önemli bir aşama olabilir.

Texas A&M Sağlık ve Tıp Bilimleri Merkezi’nde yapılıp Nörobilim Dergisi’nde (Journal of Neuroscience) yayımlanan çalışmada; alkol tüketiminin, amaca dönük hareketlerimizin yönlendiricisi olan dorsomedial striatum adı verilen beyin bölgesinde işlevsel ve yapısal değişikliklere yol açtığı belirtildi. Araştırmayı yürüten ekibin sorumlusu Jun Wang’a göre alkolizm önemli ve yaygın bir hastalık, ancak mekanizması henüz tam olarak anlaşılmış değil.

Şimdi ise Wang ve ekibi bu mekanizmayı anlamaya, bir parça yaklaşmış gibi görünüyorlar. Hayvan modelleri üzerinde yapılan çalışmalar, beynin striatum bölgesinin temel hücreleri olarak bilinen medium spiny nöronlarının (MSNs) alkol tüketimiyle yapısal ve işlevsel olarak değişikliğe uğradığını göstermiştir. Bu nöron grubu, pek çok küçük çıkıntı ve iğneleriyle birçok dalı olan bir ağaca benzetilebilir. Bunların her biri, bir ya da iki tip dopamin reseptörü içerir (D1 veya D2) ve hem D1 hem de D2 nöronları olarak da düşünülebilir. D1 nöronları beyinde bir “git” yolu oluştururken, D2 nöronları “gitme” yolu oluşturur. Bir başka deyişle, D2 nöronları aktifken bir vazgeçme durumundan söz edilebilir. Bize, ”dur” “yapma” demektedir.

Bağımlılık konusunda önemli bir beyin kimyasalı olarak bildiğimiz dopamin, özellikle D1 reseptörüyle bağımlılıkta daha net bir rol üstlenmektedir. Ekip, düzenli ve fazla miktarda alkol tüketimiyle D1 nöronlarının çok daha fazla uyarıldığını ve sonuçta giderek daha az uyarıyla da aktifleşebildiklerini göstermiştir.

Bu nöronlar uyarıldığında, kişi alkol içmek istemekte ve adeta krize girmektedir. D1 reseptörleri aktifleştiğinde, bir bardak daha içkiye ulaşmaya adeta zorlayacak ve kişiyi giderek daha kolay aktifleşerek, daha fazla içmeye yol açan bir döngüye sokacaktır.

D1 nöronlarının aktivasyonundaki bu değişiklikler, alkole maruz kalan hücre altı beyin bölgelerindeki fiziksel değişikliklerle de ilişkilidir. Uzun süreli hafızayı depolayan hücreler olgun, daha uzun dallara ve mantar şeklinde çıkıntılara sahip olmaktadır.

Oysa kontrol grubunda, alkole maruz kalmayan D1 nöronlarındaki bu mantar şekilli çıkıntıların “olgunlaşmamış” olarak kaldığı gözlemlenmiştir. Her iki grupta da çıkıntıların toplam sayısı değişmemiştir. Ancak olgunlaşmamış-olgunlaşmış hücre oranı açısından her iki grup arasında belirgin farklılıklar olmuştur. Bu, madde bağımlılığında hafıza ve öğrenme sorunlarıyla ilgili önemli bir çıkarımdır.

Alkol içildiğinde uzun erimli bellek bir şekilde genişler. Fakat bu hafıza süreci faydasızdır. Burada bağımlı davranışını D1 olarak bilinen “git” nöronlarının etkilediği aşikârdır. Zira alkol tüketen ve kontrol gurubu arasında D2 olarak bilinen “gitme” nöronlarının sayısı açısından bir değişiklik gözlemlenmemiştir.

Bundan sonra bağımlılıkta, “nöron belirli” çalışmalara odaklanılması daha doğru olacaktır. Araştırmanın ikinci ayağında, artık hangi grup ya da tip nöronun hangi hastalıktan sorumlu olabileceği belirlenmeye çalışılacaktır.

Artmış olgun çıkıntılı D1 nöronlarına sahip alkol tüketimli hayvan modellerine aynı zamanda fırsat verildiğinde, fazla miktarlarda alkol alımına artmış bir eğilim de gözlenmiştir.

Buna bağlı olarak D1 reseptörleri kısmen bloke edildiğinde alkol içme eğiliminin azaldığı izlenmiştir. Ancak D2 reseptör blokajının etkisinin olmadığı da belirlenmiştir. Böylece aslında tedavide nöron odaklı bir yaklaşıma gidilip daha başarılı sonuçlar alınabilecektir.

Bu çalışma aynı zamanda Amerikan “Ulusal Alkol Kötüye Kullanımı ve Alkolizm Enstitüsü” (NIAAA) tarafından da desteklenmiştir. Wang amaçlarının, bağımlılıkta beynin nasıl işlediğini keşfederek kişiyi içine düştüğü kısırdöngüden kurtarmak olduğunu belirtiyor.

Çeviren: Dr. Ebru Oktay

Kaynak: http://www.sciencedaily.com/releases/2015/09/150902155642.htm

 

 

 

 

Önceki İçerikDüğümlerin mekaniğini sadeleştirmek
Sonraki İçerikSoykırımdan kurtulanlar acılarını genlerle aktarıyor mu?