Evler, sokaklar, şehirler ya da gün gelip farklı bir gezegende oluşturulabilecek ultra-fütüristik yaşam alanları, insan türü için “göz ile mekân” arasındaki bir etkileşime dayanır. Bu işleyiş,mekân ile etkileşim yönünden homolog organlar içeren farklı türler için de ciddi benzerlikler taşır. Öyle ki, türlü hayvanlardan farklı gözüktüğümüzü ispatlamak uğruna nedenlerimizin içine bilişsel soslar ekliyor olsak da, mekân algımız büyük oranda dürtüseldir. Beden bütünlüğümüzün geleceğe yönelik güvenliği için, sinir sistemimiz mekân aşinalığı üzerinden uyanık olma eğilimindedir.
2014 yılının Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü, nörobilim alanındabirbirini tamamlayan iki ayrı çalışmaya takdim edildi.“Beyinde, konum sistemini oluşturan özelleşmiş hücrelerin keşfine yönelik olarak alan hücreleri üzerine çalışmalarından dolayı” John O’Keefe ve şebeke hücreleri konusunda May-Britt ve Edvard I. Moser çifti ödüle layık görüldü. Nobel Komitesi ödülü takdim ederken şu ifadeleri kullanmayı uygun bulacaktı: “Üç biliminsanı yüzyıllar boyunca filozofları ve bilimle uğraşanları meşgul eden bir problemi çözdüler. Beynimizin bulunduğumuz yerin haritasını nasıl çizdiğini ve ulaşacağımız yerin yolunu nasıl bulup, gidebildiğimizi keşfettiler.”
Göz ile mekân
Koyu karanlık bir gecede,bulutsuz bir gökyüzüne bakanlaryıldız haritasının düzenini hayranlıkla izlemekten kendini alamayacaktır. Biraz gök atlası bilgisi varsa, yıldız kümelerinin ve parlak yıldızların isimlerini hatırlamaya çalışacak ve bunu yaparken de bu karanlık dairesel düzlemde parlak noktaların belirgin yerleşimlerini ve birbirlerine göre konumlarını referans olarak kullanacaktır. Kâğıt üzerinde tanıdığı noktaları bu sefer parladıkları noktalarda tayin ederek hatırlamaya gayret gösterecektir. Merak ile gezdirilen gözler, tanıdık ve güvenilir bir izin peşinde gibidir adeta. Güvenle barınabileceği, nefes alma, yeme ve içme sorunu yaşamayacağı, sınırları belli mekânlar peşindedir bir yandan. Evler, sokaklar, şehirler ya da gün gelip farklı bir gezegende oluşturulabilecek ultra-fütüristik yaşam alanları, insan türü için “göz ile mekân” arasındaki bir etkileşime dayanır. Bu işleyiş, en basit açıklamayla mekân ile etkileşim yönünden homolog organlar içeren farklı türler için de ciddi benzerlikler taşır.
Öyle ki, türlü hayvanlardan farklı gözüktüğümüzü ispatlamak uğruna nedenlerimizin içine bilişsel soslar ekliyor olsak da,mekân algımız büyük oranda dürtüseldir. Beden bütünlüğümüzün geleceğe yönelik güvenli sağ kalabilmesi için sinir sistemimizmekân aşinalığı üzerinden uyanık olma eğilimindedir.Gök atlasında yıldızların birbirine göre konumları meraklısı için bütün bir manzaranın zihinde canlandırılması için olmazsa olmazdır. Benzer bir durum, kendi küçük mekânlarımızı zihnimizde yeniden canlandırırken de geçerlidir. Mesela çalışma masamızın koltuğa, koltuğun televizyona, televizyonun kapıya ve her bir öğenin öteki öğelere uzaklıkları ve pozisyonlarını biliriz. Öte yandan odanın sınırlarına da aşinayızdır. Ölçülerini sayıya dökemesek de, farklı odaları kendi odamızın büyüklüğüyle karşılaştırabilecek düzeyde temel bir algıya sahibizdir. Zaten çevremizi sayılar olarak görmeyiz, daha çok nesne ve sınırları birbirleriyle ilişkileri içerisinde düşünürüz.
Görüldüğü gibi, aslında mekân ile etkileşimimizin uzun ve köklü bir geçmişi var. Nobel ödülü çerçevesinde baktığımızda, bu alandaki nörobilim çalışmalarının zaten 1970’lerin başına uzandığını göreceğiz. Çalışmaların hedeflerini kabaca sıralamakta fayda var. Tahmin edileceği gibi çevre ve beyin arasındaki etkileşimin açıklanma çabası bunların başında geliyor. Bunu açıklarken ileride daha ayrıntılı olarak ele alacağımız görsel-mekânsal sistemleri işleten bellek tanımlarına ihtiyaç duyulduğu da bir gerçek. Mekân algısında değişim ya da zafiyete neden olan nörolojik bir hastalık tablosu, örneğin beyin travması veyahut ensefalitin uzun süreli hasarlarının giderilmesine katkı sunmak gerekiyordu. Sadece bu da değil, demans ve Alzheimer türü, merkezi sinir sistemi hastalıklarınınmekân algısı üzerinde erken dönemden başlayan dramatik bir zafiyete neden olduğu da bilindik bir gerçekti. Sadece Alzheimer hastalığının ABD sağlık sistemine yükünün 160 milyar dolar olduğu(17) düşünülürse, bu hastalığı anlama ve önleme girişimlerine neden bu kadar önem verildiği de anlaşılabilir. İnsanda görsel-mekânsal belleğin işleyişine yönelik getirilecek her açıklama,bu tür hastalıkların ön teşhisini kolaylaştıracak ve vakanın seyrini anlamayı kolaylaştıracaktır. Ayrıca çevre-beyin etkileşimini anlamaya yönelik çabaların biri antropolojik diğeri teknolojik iki değerinden de bahsedilebilir. Merkezi sinir sisteminin gelişiminin evrimsel arka planını anlamak ve navigasyon teknolojilerine bakış açısını zenginleştirmek bunlardan sadece birkaçıdır.
Anatomik yaklaşım
Konuya temel teşkil eden çalışmaların gerçekleştirildiği beyin hücresi tiplerini anlamak için kısa bir anatomik açıklama yapmakta fayda var. Hikâyemiz beynin temporal lobunun bellek süreçleriyle oldukça yakından ilişkili bir çevriminde gerçekleşiyor.Hippokampal formasyon adı verilen bu oluşum, genel anlamda korteks altındakiAmmon boynuzu, dentate girus, subiculum ve enthorinal korteks yapılarından oluşmaktadır. Özellikle hippokampus adını alan ve Ammon boynuzu ve dentate girusun kenetlenmesi ile oluşmuş yapı önemlidir. Kısa süreli bellek ve uzun süreli belleğin yerleşikleşmesi, mekânsal oryantasyon gibi konularda limbik sistem ile yoğun işbirliği içerisinde çalışır. Limbik sistemin, duygu, davranış ve motivasyon durumları ile bellek sisteminin işletilmesinde can alıcı önemde olduğu da bilinmektedir. Bunun dışında hippokampal formasyon, alan hücrelerinin (place cell) yanı sıra başın yönelimine katkı sunan özelleşmiş hücreler, şebeke hücreleri (grid cell) ve sınır hücrelerine (boundary cell) ev sahipliği yapmaktadır. Buradaki hücreler piramidal ve granüler özelliktedir. Yani katmanlı ve korteks benzeri bir hücre mimarisi ile karşılaşıyoruz. Hippokampusun işlevsel özelliklerinden öne çıkanlar arasında, yakın bellek ve sözel sembolizasyon da bulunur. Ayrıca kısa süreli belleğin uzun süreli bellek olarak yerleşik hale getirilmesinde görev aldığını bilmekteyiz. Forniks adı verilen götürücü lif yukarıda bahsedilen limbik sistem yapılarına bağlantısını sağlamaktadır. Bu bölgenin ortadan kalkması, yahut farklı şekillerde uyarıma maruz kalması davranışta, hatta hormonal düzende çeşitli değişikliklere neden olabilir. Kısaca özetlemek gerekirse, başta hippokampus olmak üzere hippokampal formasyon adını verdiğimiz yapının, mekâna özgü özelleşmiş hücreler ile öğrenme ve bellek dışında mekânsal adaptasyon ve farkındalığı kapsadığını artık bilmekteyiz. Peki hippokampal bellek ne demektir? Bunun yanıtını vermeden önce, araştırmacılara Nobel ödülü kazandıracak düzeydeönemli olan beyin hücresi tipleriniele almakta fayda var.
Alan hücresi
Sıçan türü hayvanlar üzerinde yapılmış deneyler göstermektedir ki, hippokampusta sınırları olan mekânlarda konuma bağlı aktive olan birtakım özel hücreler bulunmaktadır. Nöronal aktivasyonun kapsamı, alanın genişliğine yani ölçülerine göre değişmektedir.(1) 1971 yılında O’Keefe ve Dotrovyski’nin ilk olarak gözlemlediği bu hücrelere alan hücresi adı verilmiştir (Şekil 1). Sonraki çalışmalar da göstermiştir ki, bu tip hücreler belirli lokasyonların görsel-mekânsal bilişsel temsili düzeyinde etkinlik göstermektedir. Çalışma, hayvanın hippokampusuna elektrofizyolojik ölçüm alan elektrot yerleştirilmesi suretiyle kayıt alınması esasına dayanmaktadır. Örneğin silindirik kapalı bir alana yerleştirilen sıçan ilk kez karşılaştığı bu ortamı tanımak için kendi doğasına özgü tanıma yöntemlerini kullanmaya başlıyor. Sıçanların memeliler içerisinde dikkat çeken düzeyde öne çıkan koku ile tanıma yeteneği oldukça gelişmiştir. Bunu, olfaktör bulbus (koku soğanı) adı verilen ve limbik sistemin bir nevi öne uzantısı olan duyum aracığıyla sağlarlar. İnsandakinden katbekat gelişkin olan bu anatomik özellik sayesinde, ortamın kokularına yönelik belirgin bir tanıma yeteneği de görülmektedir (İnsan türünde iki ayak üzerinde hareket etme yeteneği kafanın toprak zeminden uzaklaşmasıyla daha yüksek bir görüş alanı sağlamış olmak gibi bir avantaj yaratsa da, beraberinde kokunun önemli bir kaynağı olan topraktan uzaklaşmayla birlikte koku duyusunun nispeten zayıflamasına neden olmuştur).Yeni bir ortama giren sıçan ayrıca, bıyıkları, gözleri ve denge organından gelen bilgiler ile yerel alanın fiziksel özelliklerine ilişkin bilgileri mekânı dolaşarak toplamaktadır. Belirli bir süre sonra aynı ortama yeniden sokulan bu hayvan,mekâna dair önceki tecrübelerini kullanmaktadır. Örneğin sıçan yeni ve açık bir mekâna giriş yaptığında, normalde aktif olmayan hücre grupları aktive olmaktadır.(2)Mekânın belirli noktalarında,hippokampusun alan hücrelerinde yoğun bir ateşleme düzeni gözlemlenmektedir. Bu gözlem mesela köşeleri ya da belirgin kıvrımları olan mekânlar için daha da çarpıcı sonuçlar vermektedir. Alan hücrelerinin tümü birden “konumsal” olarak ateşleme örüntüsü ile bilişsel bir harita formundadır.(3) Peki bilişsel harita nedir?
1948 yılında Edward Tolman tarafından tarif edilmiş olan bu zihinsel sistem, bireyin bilgiyi toplaması, kodlaması, depolaması ve gerektiğinde geri çağırması süreçlerini kapsamaktadır. Ayrıca mekânsal çevrenin sembolleri ve bununla benzerlik ya da ilişki oluşturabilecek konumlara ilişkin bilginin kodlarının çözülmesi süreçlerini kapsamaktadır. Bu kavram “zihnin gözü” olarak da anlaşılabilir. Bilişsel harita sisteminin hippokampustaki alan hücreleri ile enthorinal korteksteki şebeke hücreleri olduğu yorumu getirilmiştir.
Alan hücreleri bunun dışında, konumdan konuma yeni bir ateşleme örüntüsü oluşturmaları açısından tekrar haritalandırma sistemine sahiptir. Burada çekici dinamikler etkindir, yani mekândaki uyaran girdisindeki küçük değişikliklere direnç gösterirken, büyük değişimlere yeni yanıtlar üretebilmektedir. Her ne kadar duyum-dışı kortikal sistem olsa da, duyum inputlarına duyarlıdır. Bölgenin belirli koordinatlarında ateşlenen alan hücreleri, bu anlamda belleğin görsel-mekânsal formasyonu ve geçmiş deneyimler için önemli olmaktadır.(4) “Görsel-mekânsal farkındalık” ve “görsel bellek” devresinin bir parçası olarak mesela yeni ve farklı bölgelerde gezinirken benzer ateşlemeler olsa da sınırlandırılmış bir bölgede yöne bağımlı ateşlemeyi de gerçekleştirebilmektedir. Sonuçta bu hedefe yönelik bir davranışın (yön belirleme yeteneği) bir göstergesidir.(9)Önceki bölümde bahsettiğimiz duysal girdilerle yoğun ilişkisi gözlenen alan hücrelerinin,mekânsal bağlamı inşa ederken basit (yere bağlı) ve kompleks (spesifik nesneye bağlı) tipte olmak üzere çalışıyor olması dikkate değerdir. Örneğin sıçan, bir duvarla karşılaşırs,a duvarın yüksekliği ve genişliği gibi görsel ipuçları çevre kayıtlarında etkili olabilir. Peki spesifik bilgi yoksa, hayvanın duvara “çarpışı” alan hücrelerini aktive eder mi? Burada da “motor girdinin” kritik bir role sahip olduğu görülmektedir.(10)Kaç adımda, ne kadar bir hızda, ne şiddette çarpma gerçekleşmektedir? Mesafe ve hız, bilginin kodlanmasında temel araçlar haline gelivermektedir. Bu arada alan hücreleri, tersine bir süreç ile mekândan kaybolan (misplace) nesnelere ilişkin olarak da bir nöronal farkındalık özelliğindedir.
Şebeke hücresi
İsminden de anlaşılacağı gibi şebeke hücresi alan hücresinden farklı olarak geometrik bir düzen içinde nöronal aktivasyon göstermektedir. Alan hücresiyle benzer özellikleri, canlı türünün mekân algısının bir parçası olması ve şimdiye kadar benzer türde hayvanlar üzerinde uygulanmış olmasıdır. Artık burada nesne ve yüzeylerin mekândaki yerinden ziyade organizmanın mekân içerisindeki pozisyonunun anlaşılmasına yönelik bir bilgi türü vardır. Alan hücreleri nesneye özel dağınık bir ateşleme düzenine sahipken şebeke hücreleri tamamıyla Öklid geometrisine özgü üçgen dilimlerin köşelerinde yer alacak şekilde ateşleme düzenine sahiptir (Şekil 2). Yani Öklid uzayının bilişsel bir temsili ile kodlandığını söylemek yerinde olur. Komşularından eşit uzaklıklardaki mekânsal ateşlenen nöronlara ait bir düzendir bahsi geçen.Mekânın önce yapısal bir kopyası nöronal düzeyde işlenmelidir ki, organizmanın bu koordinat düzlemindeki pozisyonu belirlenebilsin.
2005 yılında Moser çifti ve üç öğrencisi tarafından keşfedilen bu hücre tipi, beynin navigasyonel sisteminin en önemli bileşenlerinden biridir. Hippokampusla sürekli bağlantı halinde olup örneğin sıçan serebral korteksinden (bahsedilen bölüm dorsomedyal enthorinal korteks) alınan elektrofizyolojik hücre kaydı ile ölçülen aksiyon potansiyeli, mekânda hareketle oluşan nokta kümelerinin bir mimarisini vermektedir (Şekil 3). Birçok tür için mekânın içerisinde nerede olduklarını anlamalarına izin veren nöron tipidir. Aslında bu keşif, konum ve yöne bağlı olarak organizmanın kendi bulunduğu yerin sürekli, dinamik hesaplamasına ait mekanizmanın keşfini göstermektedir!
Her iki hücre tipinin işleyişi de nöron aksiyon potansiyelinin kaydedilmesi ile elde edilmektedir. Alan hücreleri düzensiz kümeler halinde aktivasyon oluştururken şebeke hücreleri hekzagonal örgü düzeninde kodlama gerçekleştirir. Mekân içerisinde önceki konumlarda gezinti sırasında aktiflenen alan hücreleri, yeni bir nesne eklendiğinde aktivasyon göstermez.(6) Benzer şekilde aşina olunan mekân için şebeke hücreleri ancak mekânıngenelinde gerçekleşecek büyük bir değişim için görsel bilgi gerektirir, aksi takdirde görsel bilgiye ihtiyaç duymamaktadır. Bununla birlikte güncel çalışmalar, belirli bölgeler için alan ve şebeke hücrelerinin konuma özel örtüşen türde ateşleme örüntüsü oluşturduğunu göstermiştir.(7)Yani çevresel işaretler ile çevresel sınırların koordinasyon içerisinde belirlenmesinden söz ediyoruz. Şunun altını bir kez daha çizmekte fayda var: Bu tip hücrelerin başta belirttiğimiz gibi hippokampal formasyon içerisinde yer alıyor olmaları, hippokampusu merkeze alarak konuştuğumuzda mekâna ait olmayan bilginin kodlandığı bir yerden bahsetmemiz açısından önem arz etmektedir. Bu durum görsel-mekânsal bellek dışı farklı bağlamsal yapıların aynı konteks içerisinde birleştirilmesine yol açabilir.(8)Yani anatomik yerleşimdeki yakınlık, ortak bağlantılar sayesinde işlevsel işbirliğine de kolaylık sağlamaktadır.
Sınır hücresi
Sınır vektör hücresi olarak da bilinen nöron tipi, önceki iki hücre tipine benzer şekilde mekân algısına yönelik işlemektedir. Yine yerleşim yeri olarak hippokampal formasyon söz konusu olup canlının çevrenin sınırlarından ne kadar uzaklıkta olduğu bilgisi ile birlikte sınırlara göre duruşunun bilgisi kodlanmaktadır. Şebeke hücreleriyle benzer anatomik bölgeye ek olarak subiculum ve presubiculumda yer almasına rağmen aktivasyonu açısından alan hücreleri gibi düzensiz ateşleme oluşmaktadır. Mekân içerisinde belirli nesnelere özgü hücrelerin aktivasyonu alan hücresi olarak yorumlanırken, benzer ateşleme düzeni enthorinal korteks düzeyinde gerçekleşiyor ise sınır hücrelerinden söz edilebilir. Canlının kendisi ve nesneler ancak sınırlara bağlı olarak mekânsal koordinatlara sahip olabilir.
Yukarıda hippokampusun belleğin oluşturulmasında görsel-mekânsal bilginin dışında, zaman kavramıyla birlikte olaya özgü öznel duyumsal tecrübeleri barındıran bilgileri eşzamanlı olarak işleyebildiğinden bahsetmiştik. Bu olaya özgü olaysal bellek türünün belirli antiteler ile kodlanması açısından önemlidir. Bilgi geri çağırılırken, görsel-mekânsal bilgi parçalarıyla birlikte zihnin uzay-zaman sisteminde yeniden sergilenebilmelidir.
Örüntünün tamamlanması
Burada bir parantez açıp bu süreçlerin nasıl gerçekleştiği ayrıntılandırılabilir. Her ne bağlama dönük olursa olsun, bilginin bellekten geri çağrılması sürecinde kısıtlı duysal ipuçları ile olaya özgü belleğin geri çağırılması ve saklı bir bilgiden spesifik bir bilginin farkının ayırt edilebilmesi söz konusudur.(11)Nesne-mekân ilişkisinde mekânsal bağlam nesneyi hatırlamakta, nesne de mekânsal bağlamı hatırlamada kullanılmaktadır.(12)
Tedaviden yeni teknolojilere
Görsel-mekânsal bellek sorunları Alzheimer hastalığının önemli belirtilerindendir.(15) Örneğin Delpoyi ve Rankin’in, 13 hafif düzeyde Alzheimer, 21 hafif bilişsel hasar ve 24 normal bireyde yaptıkları çalışma, bu hastaların haritadaki konum ve işaretleri yüzde 50 düzeyinde bulamadığını ortaya koymaktadır. Belki dealan hücrelerinin işlevsel kayıpları hastalığın başlangıç belirtisi olabilir. JohnO’Keefe’in bu konudaki şu ifadesi dikkat çekicidir:“Davranışlardaki değişimden önce hücre fonksiyonlarındaki değişim görülebilir.”(7)
Yapılan çalışmaların insanın da dahil olduğu memeliler sınıfı için evrensel nitelikte olduğu görülmektedir. Bu nedenle de evrimsel açıklamalara katkı sunacağı ortadadır. Bu çalışmalar sayesinde, beyindeki bilişsel haritalandırılmada önemli bir halka da tamamlanmış olacak. Üstelik tüm bunlar, çevre-beyin etkileşim şemasının oluşturulması ile birlikte navigasyon teknolojilerinde bakış açısının zenginleşmesini sağlayabilir.
Nobel Komitesi, “Beyin çevresini nasıl algılıyor?” sorusunun cevaplandığını açıklamıştı. Ancak soru “tam olarak” cevaplanmış değil. Yine debu sorunun cevabının, görsel-mekânsal belleğin kodlanmasına yönelik olarakmekân algısına bağlı özelleşmiş hücrelerde gerçekleşen sistemli aktivasyonlarda yattığı söylenebilir.
Kaynaklar
1) Fenton A. A.,H. Y. Kao, S. A.Neymotin, A.Olypher, Y.Vayntrub, W. W.Lytton, N. Ludvig (2008); “Unmasking the CA1 ensemble place code by exposures to small and large environments: More place cells and multiple, irregularly arranged and expanded place fields in the larger space”,Journal of Neuroscience 28 (44): 11250-62.
2) Bures, J.,A.A.Fenton, Yu Kaminsky and L. Zinyuk (7 January 1997); “Place cells and place navigation”, Proceedings of the National Academy of Sciences 94 (1): 343-350.
3) Jeffery, Kathryn (2007); “Integration of Sensory Inputs to Place Cells: what, where, why, and how?”extquotedbl., Hippocampus 17 (9): 775-785.
4) Smith, David, Sheri Mizumori (June 2006);“Hippocampal Place Cells, Context, and Episodic Memory”,Hippocampus 16 (9): 716-729.
5) Binder, Marc D. (2009); Encyclopedia of Neuroscience, Springer, p.3166.
6) O’Keefe, John (1978); The Hippocampus as a Cognitive Map, Oxford: Claredon Press.
7) Moser, Edvard I.,EmiloKropff and May-Britt Moser(19 February 2008); “Place Cells, Grid Cells and the Brain’s Spatial Representation System”, Annual Review of Neuroscience 31: 69-89.
8) O’Keefe, John (3 September 1999);“Do hippocampal pyramidal cells signal non-spatial as well as spatial information”, Hippocampus 9 (4): 352-353.
9) O’Keefe, John (3 September 1999), “Do hippocampal pyramidal cells signal non-spatial as well as spatial information”, Hippocampus 9 (4): 354.
10) O’Keefe, John (3 September 1999);“Do hippocampal pyramidal cells signal non-spatial as well as spatial information”, Hippocampus 9 (4): 354-355.
11) Moser, Edvard, EmilioKropff,May-Britt Moser (2008-02-19);“Place Cells, Grid Cells, and the Brain’s Spatial Representation System”,Annual Review of Neuroscience 31: 69-77.
12) Rolls, Edmund T. (2013);“The mechanisms for pattern completion and pattern separation in the hippocampus”, Frontiers in Systems Neuroscience 7: 74.
13) Smith, Paul F.,Cynthia L.Darlington, Yiwen Zheng (29 April 2009); “Move it or lose it-Is stimulation of the vestibular system necessary for normal spatial memory?”extquotedbl, Hippocampus 20 (1): 36.
14) Smith, Paul F., Cynthia L.Darlington, Yiwen Zheng (1 March 2010); “Move it or lose it-Is stimulation of the vestibular system necessary for normal spatial memory?” extquotedbl. Hippocampus 20 (1): 37.
15) Delpolyi, A. R., K. Rankin, L. Mucke, B. L. Miller, M. L. Gorno-Tempini (4 September 2007); “Spatial cognition and the human navigation network in AD and MCI”, Neurology 69.
16) Schimanski, Lesley, A., Carol A. Barnes (6 August 2010); “Neural protein synthesis during aging: effects on plasticity and memory”, Frontiers in Aging Neuroscience 2: 10.
17) Meek P. D., K. McKeithan, G. T. Schumock; “Economic Considerations in Alzheimer’s Disease”, Pharmacotherapy, 1998;18(2 Pt 2):68-73; discussion 79-82.
18) Muller R.U., J. L. Kubie (1987); “The effects of changes in the environment on the spatial firing of hippocampal complex-spike cells”,J Neurosci 7:1951-68.