Görsel açıklaması: Dünya’dan çok uzakta oldukları için, en büyük teleskoplarla dahi bakıldığında “centaur”lar (kuyrukluyıldızlar) nokta kadar bir parıltı şeklinde görülür. Fotoğraftan hareketle, Satürn’ün 200 km çapındaki uydusu Phoebe geçmişte gezegenin yerçekimine yakalanan bir kuyrukluyıldız olabilir. Uzay araçları diğer kuyrukluyıldızları ziyaret etmek üzere gönderilmeye başlanana kadar, onların nasıl göründüklerine dair fikrimiz Satürn’ün yörüngesindeki Cassini insansız uzay aracı ile elde edilen bu fotoğrafla sınırlı kalacak. Kaynak: NASA/JPL-Caltech/Space Science Institute.
Armagh Gözlemevi ve Buckingham Üniversitesi’nden bir grup gökbilimcinin bildirdiğine göre, geçtiğimiz 20 yılda gezegen sisteminin dışında yüzlerce devasa kuyrukluyıldız keşfedildi ve bu nesneler yeryüzündeki yaşamı diğer küçük gezegenlerden (asteroidler) daha fazla tehdit ediyor. Buckingham Üniversitesi profesörleri Bill Napier ve Duncan Steel, Armagh Gözlemevi’nden Prof. Mark Bailey ve Dr. David Asher güncel araştırmalarının derlemesini Kraliyet Astronomi Derneği’nin yayını olan Astronomy and Geophysics’in Aralık sayısında yayımladılar.
“Centaurs” olarak adlandırılan dev kuyrukluyıldızlar Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün gibi devasa dış gezegenlerin yörüngelerinden geçerek değişken yörüngelerde hareket ediyor. Kimi zaman, gezegenlere ait yerçekimi sahaları bu nesnelerin Dünya’nın yörüngesine doğru sapmasına sebep olabiliyor.
Dev kuyrukluyıldızlar genellikle 50 ila 100 km çapında ya da daha büyük olurlar ve tek başına böyle bir gövde, dünyanın yörüngesinden geçen asteroidlerin tümünden daha fazla kütle içerir. İç Güneş Sistemi’ne giren dev kuyrukluyıldızların oranlarına dair hesaplar gösteriyor ki, her 40.000-100.000 yılda bir İç Güneş Sistemi’ne giren bir kuyrukluyıldız, dünyanın yörüngesinden geçen yola doğru sapma yaşar. Bu süre içinde de yakın uzayda toz ve daha büyük parçalara ayrılan kuyrukluyıldıza ait parçaların İç Güneş Sistemi’ne taşması beklenir ve bunun gezegenimiz üzerinde kaçınılmaz etkileri vardır.
Karasal düzlemde yaşandığı bilinen şiddetli yıkımlar ve antik medeniyetlerin ilerleyişinde meydana gelen kesintiler bizim yakın uzaydaki bilgi birikimimizle birleştiğinde; böyle bir kuyrukluyıldızın gelişinin 30.000 yıl önce yaşandığı çıkarımını yapılabilir. Bu devasa kuyrukluyıldız, boyutları toz zerreciği ile kilometrelerce genişlikteki yüzeyler arasında değişen kalıntıları İç Güneş Sistemi’ne yaymış olabilir.
Yerbilimciler ve fosilbilimciler tarafından tanımlanan, MÖ 10.800 ve 2300 dolaylarında yaşanan belirli çevresel değişim aşamaları, bu yeni kuyrukluyıldız popülasyonu anlayışıyla tutarlılık gösteriyor. Uzak geçmişteki büyük çaplı kitlesel yok oluşların bazıları, mesela dinozorların soylarının 65 milyon yıl önce tükenmesi bu dev kuyrukluyıldız hipoteziyle ilişkilendirilebilir.
Prof. Napier’in duruma yönelik yorumu şu şekilde: “Geçtiğimiz 30 yılda bir asteroidin Dünya’ya çarpma riskini takip ve analiz etmek için çok çaba sarf ettik. Çalışmamız yakın çevrenin ötesine bakmayı ve kuyrukluyıldızları saptamak için Jüpiter’in yörüngesinin de ötesini gözlemlemeyi gerektiriyor. Eğer haklıysak, bu uzak mesafedeki kuyrukluyıldızlar dünya için ciddi bir tehlike olabilir. Şimdi onları daha iyi anlamanın zamanı.”
Ayrıca grup, farklı bilim dallarından da kendi çalışmalarını destekler nitelikte bulgular meydana çıkardı. Mesela Apollo programıyla Ay’ın yüzeyinden alınan taşlara bakılarak yapılan tanımlamalara göre 1 milimetreden küçük olan kraterlerin neredeyse hepsi 30.000 yıldan daha genç ki, bu da o zamandan beri süregelen İç Güneş Sistemi’ndeki toz oranının artışına işaret ediyor.
Çeviren: İlayda Öncü
Kaynak: http://www.sciencedaily.com/releases/2015/12/151222082339.htm