Cumhuriyet Bilim Teknoloji’nin işlevi neydi? Türkiye bilim yayıncılığına ve bilim yaşamına nasıl katkıda bulundu? Yeni bilim yazarları yaratabildi mi? Okunma oranı neydi? Yoluna devam edecek mi, nasıl? Dergiyi 30 yıl boyunca yöneten Orhan Bursalı bu vb. sorularımızı yanıtladı…
– Cumhuriyet Bilim Teknoloji dergisi (CBT) 30 yıldır, her hafta hiç aksamadan yayımlanan bir ekti. Her yayına nasip olmaz. Sizce CBT’nin nasıl bir işlevi vardı? Türkiye bilim yayıncılığı alanında hangi boşluğu doldurmuştu?
– Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji dergisi (CBT) adeta günlük bir bilim haberciliği yaparak, toplumda kendine yer edindi. Haftalık dergiydik, ama Türkiye ve bilime meraklı kitleler için bu periyot günlük bile sayılabilir demek istiyorum.
Haftalık olunca, güncel bilimi çok yakından izliyorsunuz. Dikkatleri doğrudan buna çekiyor ve insanlarda siyasi ve magazin haberleri günlük izleme alışkanlığının yanında, başka bir alışkanlık, bir önem yaratıyorsunuz. Tabii ki müşterisi varsa. Bir gazetenin eki olması nedeniyle sanki böyle bir müşteri, okur kitlesi oluştu. Tabii bunu test etmek gerekir.
CBT ayrıca akademik dünyada bir tartışma dergisiydi. Üniversite sorunları, bilim sorunları, çok geniş kapsamda tartışılıyordu. Tabii bilim politikaları da. Sadece bilim politikaları değil, teknoloji üretme ve bu yeteneğini artırma bakımından ekonomi politikaları da. Bilim “ekenomi üreten bir sektör”dür aynı zamanda. Hep böyle olmuştur ve bilimi ekonomiden, teknolojiye dönüşme bakımından ayıramazsınız. CBT benim için ciddi bir alternatif ülke politikası oluşturmak anlamına geliyordu. Pek çok açıdan bilimin sorun çözücü niteliğiyle, 30 yıl içinde böyle bir misyon geliştirdik.
– CBT’nin başından beri yayın yönetmeni olarak bu 30 yıla kuşbakışı göz atarsanız, CBT hangi başarıları kazandı? “Gündeme CBT getirdi” veya “açıklığa kavuşturdu” dediğiniz konular oldu mu? Hangi noktalarda zayıf kaldı?
– Sorunuz yukarıdaki yanıt ile bağlantılı, oradan devam edeyim. CBT aynı zamanda bir bilim-düşünce, bilim-kültür dergisi de oldu. Politikanın bilimsel düşünce temelinde yapılmasına katkıda bulundu mu, Türkiye’de belki de yeni sayılabilecek bir durum bu, bilmiyorum. Ama bana çok bulundu! Belki yüksek politikayı bu açıdan etkileyebildiğimizi söyleyemem, çünkü Türkiye’nin hali ortada! Ama birey temelinde buna yardımcı olduğunu sanıyorum.
Bilim ve teknoloji politikalarını gündeme getirdik ve tartıştırdık. Bu ülke için, konuyu gündeme taşımak ve ilgili çevrelerde tartıştırmak bakımından yeni sayılabilir. Yani bir politika olarak bilim-teknoloji. Bu konuya damardan girdik hep. Türkiye’de bu açıdan bir gündem yaratmaya çalıştık.
Bu şu demek: Bu derginin bir derdi var! İyi ve nitelikli bilim üretmek, araştırma yapmak, nitelikli eğitim verilmesi, evrensel bilim değerlerine ulaşmak, gençleri teşvik etmek, liyakatı esas almak vb. Bunlar ülkemizde eksik olan şeyler. Sizin gibi aylık popüler bilim dergileriyle, özellikle bilim tarihi bakımından kesiştiğimiz çok konu oldu.
Bilim ve teknoloji, her zaman bir ekonomik güç demektir daha önce belirttiğim gibi. Bu açıdan ülkenin ulusal varlığını güçlendirmesine, bunun önemini bilerek katkıda bulunmaya çalıştık. Üniversitelerde ve öğretim üyeleri arasında başarım listeleri yayınlayarak, daha çok bilim ve belki de teknoloji üretilmesine, rekabetçi açıdan katkıda bulunmuş olabiliriz. Dergiler yayın yapar, ne konuda başarısız olduğunu okur belirler. Sorunuzun bu yönünün muhatabı ben olamam.
– CBT’nin okunma oranı neydi? Okurlarından ne gibi geri dönüşler alıyordu?
– Cumhuriyet’i satın alanlar ve böylece dergiye ulaşanlar arasında okunma oranımız nedir, bilemiyorum. İlk yıllarda yaptığımız okur anketlerine göre, dergiyi açıp bakanların oranı yüzde 90’ın biraz üzerindeydi. Tabii derginin içindekilerin okunurluğuna gelince, farklılıklar ortaya çıkıyordu. Bir kesim haber ve başlıklarına bakmakla yetiniyor olabilirdi. Bu bile önemliydi bizim için. İlginç gördüğü haberleri, değerlendirmeleri veya ilgi alanında olan konuları okuyordu bir kesim. Derginin bütününe yakınını okuyanlar da vardı. CBT’nin ekstra 5000 kadar bir okur kitlesi daha vardı. Onlar sadece Cuma günleri Cumhuriyet’i satın alıyordu. Tabii dergi dolayısıyla. Okurlardan memnuniyet dönüşleri alıyorduk. Tabii öneriler ve bazen eleştiriler de geliyordu.
– CBT’nin köşe yazarları da vardı. 30 yılda kaç köşe yazarınız olduğunu biliyor musunuz? Yeni bilim yazarları yarattınız mı?
– Hayır bilmiyorum, oturup hesap etmek gerek. Düzenli köşe yazarları açısından önerileri biz götürdük. Gelen önerileri de seçerek inceledik ve kabul ettik. Zamanla hepsi haftalık, 15 günlük veya aylık periyotlarda bilim konularını yazarak ustalaştılar diyebilirim. Tabii bunların yanı sıra, köşe yazısı bağlamında değil, ama bilim ve eğitim konularını çeşitli açılardan makale veya tartışma konusu olarak yazan, periyodik olmasa da dergiye hep katkıda bulunan yazarlarımız oldu. Bence yeni yazarlar yaratıldı süreç içinde. Dergide sürekli yazmak isteyip de olanaklarımız elvermediği için yazamayan insanlar da hep oldu.
– CBT’nin Türkiye akademi dünyası ile ilişkisi nasıldı? Bu ilişki 30 yılda nasıl iniş-çıkışlar gösterdi?
– Genellikle iyi diyebilirim. Bilmiyorum bizi ne kadar sevdiler! Biliyorsunuz “Sizi seviyoruz” diyen olur da, “Siz ne işe yarıyorsunuz, kapatın gitsin” düşüncesinde olup bunu diyen olmaz. Ben de merak ediyorum! Ama akademi dünyasıyla ilişkiye hep önem verdik, tartışma sayfalarımız bunun içindi.
Tabii tartışmalara genellikle bu konuda derdi olan, ön cephedeki biliminsanları katıldı. Bir kesim de izledi. Bir kısım ilgilenmedi. Bir kesimin, ki bunların önemli bir çoğunluk oluşturduğunu düşünüyorum, bizden haberi bile olmadı! Merak ediyorum, bugün Akademi dünyamızda CBT’nin adını duymayanların oranı nedir? Bu “Ülkemizde akademinin bilim ve araştırma derdi ne kadar var?” sorusuyla da yakından ilişkili.
– Türkiye’de bilim etkinliği ister istemez politik de bir konu. Hemen aklımıza gelen: Evrim Kuramına yönelik saldırılar. CBT bilim ile politikanın kesiştiği böyle konularda nasıl tutum aldı?
– Şüphesiz ki evrim bilimin temel eksenlerinden biri. Dolayısıyla bilim alanımızdan başlıcası. Ama tüm meselemiz evrim konularını hep işleyelim olmadı. Bilimin ciddi ve düşünsel içerikleriyle uğraşırsanız da, dolaylı olarak, bir düşünce ve eylem biçimi olarak evrim meselesiyle uğraşmış olursunuz. Bu iktidar döneminde ne yazık ki mesela evrim ve öğretmen ilişkisi, inanç temelinde evrimin aleyhinde işledi. Akademide bilimle bilimsel düşünce ile derdi olanların evrim olgusundan kaçınabileceğini hiç sanmıyorum. Tabii, iyi bilimci olup da, evrimi kendi inanç alanının dışında tutanlar da var. Öyle siyah beyaz bir konu değil.
– Bir bilim yayınının 30 yıllık yönetmeni olarak nasıl yanıtlarsınız: Türkiye’de bilim var mı?
– Türkiye’de bilim var. Ama istenilen düzeyde mi, hayır. Nitelik bakımından büyük zayıflıkları var. Katma değer, düşünce veya ekonomik bakımından, yaratma özelliği az. Ama önemli biliminsanlarımız ve bunların çalıştıkları niş alanlar var. Evrensel düzeyde. Bunların yaygınlaşması ve büyümesinin desteklenmesi gerek.
– İktidarın bilimle ilişkisini nasıl görüyorsunuz?
– Aslında ekonomik bakımdan Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu üretememe çıkmazından kurtulabilmesinin, teknoloji üretiminden geçtiğinin hepsi farkında. Çaba harcıyorlar. Ama bakışları, yaklaşımları, politikaları yanlış. Bir kez ayrımcılık yapıyorlar. Yönetimde liyakata önem vermiyorlar. Sadece teknoloji üretilsin yaklaşımları var, oysa bilim bir bütündür; temel bilimlere gerekli desteği vermek zorundasınız. Bunun farkında değiller.
Kendilerine bağlı bir akamediya peşindeler, en büyük açmazları bu. GSMH içinde bilimsel AR-GE’nin payını yükseltmek istiyorlar, ama nasıl yapılacağını bilemiyorlar. Yüzde 1’e ulaşan AR-GE harcamalarının bir kısmının önemli ölçüde boşa gittiğini düşünüyorum. Dolayısıyla sonuç almaları zor.
– 30 yıl süreyle CBT’nin yayın yönetmeni olarak mutlu muydunuz? Bu iş size nasıl bir haz verdi?
– Evet mutluydum, mutluyduk. Haftalık dergi olarak ilk ve rakipsizdik. Bu biraz tembellik yaratmış olabilir! Bilimde yeni şeyleri okumak ve izlemek keyifli bir eyleme dönüştü bizim için. Valla bu konuların, kimseye olmadıysa, kişisel olarak bana çok yararı oldu! Tabii bu işin şakası, haz dediniz de!
Mesela Nobel Kimya Ödülü alan Aziz Sancar! Sancar’ın Nobel alacağını ilk kez 1996’daki “Gündem” yazısında yazdım. Sonra hep izledik Sancar’ı, sık sık yaptıklarını gündeme getirdim. Bu adam önemli izleyin dedim. Geç oldu ama, Nobel bu yazıdan 20 yıl sonra geldi!
Bu konu bilim yayıncılığında benim için en büyük haz konusudur. Nobel törenini başından sona izlemek gibi bir ödülü de oldu, ekstradan! Bunu Nobel’den önce düşünmüş ve hayatımda iyi bir olay olacak diye de planlamıştım! Almasaydı, çok üzülürdüm.
– CBT bitti mi? Yoksa farklı biçimlerde yayını sürecek mi?
– Bence bitti, Cumhuriyet’te ömrünü tamamladı. Gazeteye bunca yıl destek verdiği için teşekkür etmeliyiz. Ama dergiye ömür ve destek verenler, önemini bilen herkes, Cumhuriyet dışında bağımsız olarak yayınına devam ettirmek çabası içindeler. Ben de danışman olarak içlerindeyim. Bir bilim haberleri portalı kurma çabasındalar. Bu önemli, popüler bilim yayıncılığını böylece gerçekten de günlük düzeye çıkartacaklar. İnternette bilim haberlerinin günlük odağı olacak. Haberler, gelişmeler de akacak.
İkincisi dergiyi yeni bir isimle yine haftalık çıkarma gayreti var. Bu bir test olacak, acaba, böyle bir haftalık dergiyi para vererek satın alacak, yaşamasına katkıda bulunacak kaç kişi var? Olacak da, dergiyi yaşatabilecek sayıda olacak mı; test etmeye değer. CBT’nin geçmişi bu yaşatmayı hak ediyor. Bu açıdan okurlara destek çağrısı yapmak isterim. Portal ve dergi birbirini destekleyici olabilir. Dergi haftada bir dijital olarak da portalın içine gömülebilir. Arkadaşlar Mart ayı içinde yayına çıkmayı planlıyor.
Bu yeni yayıncılık da aslında Cumhuriyet’in 30 yıldan sonra yeni bir çocuğu olacak diye düşünüyorum. Şöyle diyebiliriz: Hadi yeterince büyüttüm seni, git kendi ayakların üzerinde dur artık! Bunu Cumhuriyet’in bizzat kendisinin yapmasını isterdim! Ama bunu gündemlerine bile almadılar. Ama Cumhuriyet bir cumhuriyet kurumudur ve doğacak olan da dolaylı olarak onun çocuğu olacaktır.