Ana Sayfa 145. Sayı ‘Hafif’tir diye okumaya kalktım ama…

‘Hafif’tir diye okumaya kalktım ama…

356

 

Birkaç aydır UNESCO’nun çok ciltli History of Humanity yayınının, “İnsanlık Tarihi” başlığıyla yayınlanacak çevirisinin 2. cildini, İngilizcesi ile karşılaştırarak okumaktan başka okuma yapamıyordum. “Son aylarda neler okudunuz?” sorusuyla karşılaşınca, arada birkaç kısa kitap okuyabildiğimi anladım.

Onlara geçmeden önce çevirisine baktığım 2. cilt hakkında birkaç söz etmek isterim. Çift sütun üzerinden büyük boy 650 sayfalık bu ciltte, insanlık tarihinin MÖ 3000-700 arasının dünyanın her bölgesindeki kültürel evrimi ele alınıyor. Batıcı, dinci, ulusçu hatta sınıfçı tarih anlayışlarına karşı, her çağın, her bölgenin, her halkın, her kültürün insanlığın kültürel evrimine etkileri ve katkıları oranında tarihi özetleniyor. Tüm dünyada konularının uzmanı yüzlerce yazara ısmarlanan bu tarih yapıtı, Türkçede de bilimsel çalışmalar için standart başvuru kaynağı olmaya aday.

Arada okuma fırsatı bulduğum kitaplardan biri, Paul Lafargue’nin Tembellik Hakkı (çev. Ayşe Meral, Alfa Yayınları, 2015) öteki ise Stefan Zweig’ın Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat (çev. Mahmure Kahraman, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015).

İkisinin, kısalıkları dışında ortak yanı da, her iki yapıtın yazarının, biri toplumsal/sınıfsal ötekisi bireysel/psikolojik sorunlarla otuz yıl arayla (1911’de ve 1942’de) eşleriyle birlikte canlarına kıymayı seçmiş olmaları!

İkisinin de altında yatan asıl neden, burjuva kapitalist düzenin, insanlar üzerinde kurduğu, ölümü bir kurtuluş olarak görmelerine yol açacak denli ağır tutsaklık koşulları.

Zweig, insanın duygu ve isteklerinin emek dökmeden kazanma olanağı sunulan bir toplumda, duyguları tutkulaştırıp, ilişkileri yozlaştırıp, yıkıcı süreçlere dönüştürücü, insan-insan ilişkilerinde sevgi ve dayanışma duygularını sömürücü “kumar tutkusu”nu irdelerken, kapitalizmin yaşamı, güvenlik yerine “riske atan” niteliğini yakalamış görünüyor. Hiç değilse yapıtı ben böyle anladım.

Tembellik Hakkı yapıtına gelince, Marx’ın kızlarından biriyle (Laura ile) evlenen Küba doğumlu, Fransızca eğitimli, komünist dünya görüşlü Lafargue, Marksist dünya görüşünde “özgürleştirici” ve “kurtarıcı” bulunan emek ve çalışma kavramlarına, karşıdan, kapitalist toplumu ve burjuva değerleri açısından bakmakta. O zaman, “çalışma ahlakı” olarak dayatılan değerlerin, “ne için çalışma?” olduğuna bakılmadığında, dünyanın doğumdan ölüme bir “çalışma kampı”na dönüştürülmesine götürdüğü gerçeğini kavramakta. Biraz da bu gerçeğe dikkat çekmek için, “tembellik hakkı” kavramını kullanmakta.  Bununla kastı elbette “aylaklık” değildir. Başkaları için ve aşırı “çalıştırılma”nın bulunmayacağı geleceğin toplumunda, tarihinin en kötü kölelik türü olan “işçilik” konumunun sona erdirilmesi isteğidir. Ağır ve uzun işlerin makinelerle yükleyerek üretim dışı insan-insan, insan-doğa ilişkilerinin geliştirileceği, insanların bol bol boş zamana sahip olabilecekleri kadar (günde ortalama üç saatlik) çalışmadır. Bana göre burjuvaların, onların ideologları dincilerin ve burjuva felsefecilerinin, emekçilerin kafasına sokup benimsettiği “çalış, çalış” ahlakı insanı “gönüllü kölelik” denebilecek noktaya getirmektedir. Ve gönüllü kölelik, sizi her an denetleyebilen efendi kafanıza sokulduğu için köleliklerin en kötüsü, en ağırıdır.

Yakın zamanda “hafif” diye okumaya kalktığım bir başka kitap, Bilim ve Gelecek dergisinin yıllık abonelere armağan ettiği hiç de hafif çıkmayan çizgi roman biçimli “çizgi bilim” denebilecek yapıt Logicomix. Yazar/çizerleri Apostolos Doksiadis-Hristos H. Papadimutriu, Akeksos Papadatos ve Annie Di Donna’nın kolektif ürünü. (İngilizceden çev. Özge Özgür, Albatros Yayıncılık, 2012)

Çizgi roman yazar ve çizerleri ile bir matematikçi akademisyenin kafa ve el emeği ürünü olan bu yapıt çok boyutlu. Üstün resim estetiği yanı sıra matematik, mantık, felsefe sorunsalları tarihçesi niteliği taşıyor. Bu konularda katkıda bulunan bilginlerin, odağında Bertrand Russell olmak üzere, yaşam öyküleri yapıta ekli “not defteri” içinde veriliyor. Buradan, baskılar sonunda kısırlaştırılmasını kabul ettikten sonra (1954’te) canına kıyan bildik Turing trajedisi yanı sıra öteki canına kıyan ya da akıl hastanelerinde ölen bilginlerin ve çocuklarının dramlarını da öğreniyoruz. Kimlerin? Onu da merak edip okuyarak okuyucu bulsun. Burada, meraklarını artırmak için işlenen sorunsalların, konuların ve düşünürlerin listesini aktarmakla yetineceğim:

Aiskylos, Aksiyom, Algoritma, Aristoteles, Athena, George Bole, Georg Cantor, Eksiklik Teoremi, Euklides, Gottloh Frege, Kurt Godel, David Hilbert, İspat, Kendine referans, Kümeler Kuramı, Gottfried Leibniz, Mantık, Matematiğin temelleri, Oresteia, Guiseppe Peano, Henri Poincare, Bertrand Russell, Russell paradoksu, Sezgicilik ve Luitzen Egbertus Jan Brouwer, Tractatus Logico-Philosophicus, Alan Turing, Viyana Çevresi, John von Neumann, Yüklemler hesabı, Alfred North Whitehead, Ludwig Wittgenstein.

Önceki İçerikBadiou’nun Küçük Panteon’u
Sonraki İçerikKitapçı Rafı – 145