Ana Sayfa 147. Sayı İnsan kurban etme, sınıflaşmanın keskinleşmesine yardım etmiş olabilir

İnsan kurban etme, sınıflaşmanın keskinleşmesine yardım etmiş olabilir

585
Hawai Adalarında yaşayanlar da dahil olmak üzere, birçok geleneksel kültürlerde bulunan dinsel töreler, insan kurban etme gibi maliyetli adakları bünyesine katmıştır.

Yeni bir araştırmada biliminsanları, bazı uzmanlar ikna olmamış olsa da, törensel insan kurban etmenin (Tanrıyı yatıştırma niyetiyle), Güneydoğu Asya ve Güney Pasifik deniz kıyısında sınıflaşmanın gelişimini teşvik etmiş olabildiğini buldular.

İnsan kurban etme, yerküre boyunca bir ev ya da gemi inşası veya bir liderin ölümü gibi önemli olayları işaret eden geleneksel kültürlerin parçasıydı. Hindistan ve Pasifik Okyanusu adalarında, güçlü şefler ya da rahipler genellikle katı töreleri yerine getirerek, güçsüz bireyleri (genellikle köleleri) başlarını keserek, döverek ya da kanoyla ezerek öldürdüler.

Bu korkunç eylemler, toplumun en azından bazı üyeleri için birtakım çıkarlara hizmet etmiş olabilir. “Sosyal kontrol hipotezi” olarak bilinen kurama göre, sosyal elitler insan kurban etmeyi, güçlerini sürdürmek, dolayısıyla statülerini sağlamlaştırmak için doğaüstü bir varlıktan onay aldıklarını iddia ederek uygulamış olabilir. Auckland Üniversitesi’nden psikolog Joseph Watts, “İnsan kurban etmenin, popülasyonları sürdürmek ve kontrol etmek için kullanıldığını gösteren dünyanın diğer bölgelerinden kişisel anlatılara dayalı kanıtlar vardır. Ancak, bu günümüze kadar sistematik olarak test edilmemiştir” açıklamasında bulunuyor.

Bu yüzden, Watts ve meslektaşları bu boşluğu doldurmak için 93 geleneksel Avustronezyalı toplulukları analiz ettiler. Ortak bir atasal dili paylaşan Avustronezyalılar, Tayvan’dan çıkıp Madagaskar’dan daha doğu adalara, Hindistan ve Pasifik Okyanusları boyunca Yeni Zelanda’ya kadar yayıldılar. Araştırmacılar, tarihsel ve etnografik hesapları birleştirerek, kültürlerin insan kurban etmeyi modern sanayileşmiş uluslarla temaslarından önce uyguladıklarını tanımladılar. Ayrıca sosyal tabakalaşmanın (stratifikasyon) her bir toplumsal düzeyini, “eşitlikçi”, “orta düzeyde tabakalaşmış” ve “yüksek düzeyde tabakalaşmış” şeklinde sınıflandırdılar. Eşitlikçi kültürlerde rütbe ve güç, kuşaklar boyunca aktarılmadı. Orta düzeyde tabakalaşmış toplumlar, aktarılan statüye ancak belirgin sosyal sınıf ayrışması olmaksızın izin verdiler. Yüksek düzeyde tabakalaşmış toplumlarda ise, sınıf farklılıkları, keskin, sınırlandırılmış sosyal eyleme sahip ve yüksek düzeyde aktarılmış itibara (statür) sahipti.

Dilsel ipuçlarına dayanarak biliminsanları aile ağaçlarını, Avustronezyalı toplulukların evrimleşmelerinin ve birbirleriyle ilişkilendirilmelerinin nasıl olduğunu göstermek için oluşturdular. Araştırma grubu bu tekniği, doğaüstü bir varlık tarafından cezalandırılma inancının, politik karmaşıklığı yürüttüğünü öne sürmede kullanmıştır. Aile ağaçları, insan kurban etme ve sosyal tabakalaşmanın aynı yerde doğduğunu göstermiştir. Bunlar ayrıca, ölüm ritüellerinin sınıfsal bölünmelerde değişimlere neden olduğunu tahmin etmeye de izin vermiştir.

Sosyal tabakalaşmanın her bir düzeyinde bulunan birtakım kültürler, insan kurban etmeyle ilgilenmişlerdir. Ancak, keskin bir şekilde bölünen yüksek düzeyde tabakalaşmış toplumlarda insan kurban etme daha yaygındı: Araştırmacılar Nature’de yayınladıkları makalede, eşitlikçi toplumların yalnızca dörtte birinin ölüm ritüellerini uygulamasına rağmen, yüksek düzeyde tabakalaşmış toplumlarda üçte ikilik kısmın bunu yaptığını raporlamışlardır. Aile ağaçları, insan kurban etme ve sosyal tabakalaşmanın birlikte evrimleştiğini göstermiştir. İnsan kurban etme başta olmak üzere davranışların evrimsel zamanlaması, kültürlerin sınıfsal bölünmelerinin daha muhtemel olduğunu ileri sürmektedir.

Watts “İnsanlar sıklıkla dinin ahlaksal temeli oluşturduğunu iddia etmektedirler. Ancak bu çalışma, ilahi inanışın bir diğer özelliğini belirtmektedir ve dinin nasıl sosyal elitler tarafından kendi çıkarları doğrultusunda kullanılabildiğini göstermektedir” açıklamasında bulunmuştur.

İnsan evrim antropoloğu Joseph Henrich, bunun bir dayatmacı sonuç olduğunu, kültürel çalışmaları yorumlamak için dil ağaçlarını kullanmada şüpheci bir tavır sergilenmesi gerektiğini belirtmiştir. Henrich, uygulanan metodun, davranışların komşu kültürler arasında yayılmış olabilme ihtimalini göz ardı ettiğini belirtmiştir. Örneğin, bu durum bir toplum bir diğerini fethettiğinde meydana gelmiş olabilir.

Heinrich, kültürel alışkanlıklar ve Avustronezya aile ağaçları arasındaki bağlantıyı desteklemek ya da çürütmek için “kanıt olmadığı” açıklamasında bulunuyor. Ayrıca bu ilişkiyi doğrulamanın yolunun, evrimi bilinen bir davranışı örnek vaka olarak analiz etmek olduğunu da sözlerine ekliyor. Avustronezya kültürü ve dili bağlantılıysa, sonrasında aile ağaçları tahminleriyle  tarihsel kayıtların uyuşmasının gerektiğini söylüyor.

Ancak, uzmanlar din ve kültür üzerine yapılan araştırmalar içerisine gelişmiş istatistiksel tekniklerin sokulmasını sıcak karşılıyorlar. Bir insan davranış ekoloğu olan Richard Sosis, “Din çalışmaları, güçlü nicel testlerinin azlığı ve düşüncelerin çokluğu ile birçok şekilde sorun oluşturmaktadır. İstatistiksel metotlar güçlüdür ve kesinlikle düşünceleri değerlendirebildiğimiz gelişmeleri barındırmaktadır. Bu yapboza eklenecek son parça mı? Hayır. Ancak, en azından konuşma buradan, öncesinde olmayan bir sistematikliği içererek başlayabilir” açıklamasında bulunuyor.

KaynakScıence Mag
Önceki İçerikİki dilli bebeklerin beyinleri daha aktif
Sonraki İçerikSosyalist bilimci Kenan Ateş’i kaybettik: Güneş Ülkesi’nin mutlu insanı