Wisconsin-Madison Üniversitesi’nde felsefe profesörü olan Steve Nadler’in Alfa Yayınları’ndan çıkan Mümkün Dünyaların En İyisi adlı kitabı 17. yüzyılın ikinci yarısında, Leibniz, Arnauld ve Malebranche arasında geçen teodise (1) tartışmasına odaklanıyor. Tanrı her şeye gücü yeten, her şeyi bilen ve mükemmel (en yüksek iyi) varlıksa, o halde bu dünyada kötülük neden vardır? Eğer Tanrı her şeye gücü yeten bir varlıksa, istemediği bir şeyin (kötülük) var olması mümkün müdür; eğer kötülüğü Tanrı istediyse, Tanrı iyiliği temsil edebilir mi?
Leibniz bu sorunu, Tanrı’nın yarattığı dünyanın sonsuz sayıda olası dünyalar arasındaki en mükemmel dünya olduğunu ve bu dünyada zorunlu olarak kötülüğe de yer olduğunu öne sürerek açıklamaya çalışır. Leibniz, Tanrı’nın yarattığı mükemmel dünyanın, her şeyin güllük gülistanlık olduğu bir dünya değil, en optimum dünya olduğunu söyler; optimizmin gerçek anlamı bu optimumluktur. Burada optimumdan kasıt, mümkün dünyalar arasından en dengeli olanını seçmektir. İyiliğin, doğruluğun, güzelliğin kendini gerçek ve tam anlamıyla gösterebilmesi için, Tanrı’dan değil, insanın yetersiz algı ve kavrayışından kaynaklanan kötülük, yanlışlık ve çirkinlik belirli oranda gereklidir.
Teodise ve kötülüğün kaynağı tartışmasına Leibniz’in çevresinden Fransız filozoflar Antoine Arnaud ve Nicholas Malebranche da katılır. Nadler’in kitabı daha çok bu üç düşünürün kendi aralarındaki tartışmaya odaklanıyor. Malebranche’a göre kötülük bir gerçekliktir ve bizzat Tanrı’dan kaynaklanmaktadır, zira filozofun aranedenciliğe (okasyonalizm) dayanan düşüncesine göre Tanrı dışında etkin bir neden yoktur. Tanrı’nın yarattığı dünya ise, en mükemmel dünya değil, Tanrı’nın mükemmelliğini gösteren en sade yasalara dayanılarak yaratılmış bir dünyadır. Tanrı yalnızca genel iradeye göre hareket etmekte ve istese engelleyebileceği tekil eylemlere müdahale etmemektedir, çünkü böyle bir müdahale, daha karmaşık bir yasa düzeneği gerektirecek, bu da Tanrı’nın bilgeliğini yansıtan en sade ve optimum dünya yaratma ilkesini engelleyecektir. Hem Leibniz’e, hem de Malebranche’a karşı çıkan Arnauld ise, Tanrı’nın her tekil eylemde parmağı olduğunu, yalnız genel iradeye değil, tekil iradeye göre de hareket ettiğini, ancak kötülük diye bir şeyin yalnızca bizim için olduğunu, “büyük resme” baktığımızda kötülük diye bir şey olmadığını ve Tanrı’nın böyle bir şey isteyemeyeceğini savunur.
Mümkün Dünyaların En İyisi, burada ana hatlarıyla ifade edilen farklı görüşlerin 17. yüzyılda hangi bağlamlar çerçevesinde tartışıldığını ayrıntılarıyla anlatıyor. Teodise ve kötülük problemi konusunda kitabın tarihsel anlamda sınırlı bir bakış açısını yansıttığı söylenebilir. Örneğin “mümkün dünyaların en iyisi” kavramının yüzyıllar önce Gazzâlî tarafından dile getirildiğini, kötülük sorunun da teolojik bir çerçevede İbn-i Sina ve İbn Rüşd gibi filozoflarca detaylı ve orijinal bir şekilde ele alındığından söz edilmiyor.(2) Yine aynı şekilde, örneğin Schelling’in İnsan Özgürlüğünün Özü Üzerine adlı metninde teodise ve kötülük konusuna getirdiği radikal yenilikçi görüşlerden ya da çağdaş kötülük kuramlarından da söz edilmiyor. Bu nedenle kitap, Tanrı ve kötülük konusu üzerine detaylı bir tarihsel bilgi edinmek isteyenleri tatmin etmeyebilir. Öte yandan yazar, ele aldığı dönemdeki hararetli felsefi tartışmayı son derece canlı ve akıcı bir üslupla anlatıyor, kitabın arka kapağındaki “roman tadında” deyişinin hakkını veriyor. Ayrıca kitap, felsefe ve teolojik bir problemin filozoflar ve teologlarca nasıl ele alındığını ve bunun yarattığı toplumsal etkileri de belgeliyor. Günümüzün Müslüman toplumlarında da Tanrı ve din bağlamında kötülük probleminin filozoflar ve teologlar aracılığıyla yeniden kamusal alanda tartışılmasının ne kadar gerekli olduğunu herhalde söylemeye gerek yok. Böyle bir tartışmanın önemini ve etkilerini görmek açısından da faydalı bir kitap Mümkün Dünyaların En İyisi.
– Mümkün Dünyaların En İyisi, Steven Nadler, 2010, İng. Çev. Abdullah Yılmaz, Alfa Yayıncılık, 2016, 370 s.
Dipnotlar
1) Yunancada Tanrı ve adalet-hak anlamına gelen theo ve dike sözcüklerinin birleşiminden oluşan ve dünyadaki kötülüğün Tanrı’yla olan ilişkisini açıklamaya çalışan teodise kavramını ilk olarak Leibniz popülerleştirmiştir. “Tanrı’yı haklı çıkarma sanatı” olarak da nitelendirilebilir.
2) Bu konuyla ilgili detaylı bir tartışma için bkz. Prof. Necip Taylan’ın Düşünce Tarihinde Tanrı Sorunu adlı kitabı, Mahya Yayıncılık, 2015.