Ana Sayfa Dergi Sayıları 149. Sayı Sinirbilimsel yaklaşımla oyunun vazgeçilmezliği

Sinirbilimsel yaklaşımla oyunun vazgeçilmezliği

1050
0

İnsan beyni diğer canlılardakinden farklı bir gelişim çizgisi izlediği için oyun ve sinirsel süreçler arasındaki ilişki de ayrı bir önem kazanmıştır. Bu nedenlere bağlı olarak oyunda gerçekleşen değişimleri anlamak için nörolojik bilimlere de gereksinim olmuştur. Ne ilginçtir ki rüyalara ya da bilinçdışına çoktandır el atan nörobilim, oyunu daha yeni konusu haline getirdi.

Oyun (1), canlıların var olmasıyla başlamıştır. Gerek evcil gerekse vahşi doğadaki hayvanlar izlendiğinde oyun oynadıkları görülür. Fakat oyun özellikle memeli hayvanların ve kuşların belirgin yaşamsal etkinliklerinden biridir.

Hayvanlarda oyun temel bir itki olarak vardır ve gerçek yaşam etkinliklerine hazırlık, avlanma egzersizi gibidir.

Huizinga’nın dediği gibi, “Oyunun bütün temel çizgileri, hayvan oyunlarında çoktan gerçekleştirilmiş durumdadır. Bütün bu çizgileri gözlemek için, yavru köpeklerin neşeli oynaşmalarını dikkatlice izlemek yeterlidir. Bir tür ayini andıran tavır ve jestlerle birbirlerini oyuna davet ederler. Yavru köpek, oyun oynadığı arkadaşının kulağını ısırmayı yasaklayan kurala uyar. Isırır gibi yapar. Sanki korkunç öfkeliymişler gibi davranırlar, ama bütün bunların içinde, özellikle, aşırı ölçüde zevk almakta ve eğlenmekte oldukları açıktır.” (s.17) Gözlerini birbirlerinden ayırmazlar. Aralarında yüz yüze etkileşim vardır. Hayvanlarda oyun temel bir itki (güdü) olarak vardır ve bir çeşit gerçek yaşam etkinliklerine hazırlık, avlanma egzersizi gibidir.

Hayvanlarda bir itki olarak oyunun varlığı, doğuştan nörobiyolojik mekanizmaların varlığına işaret ettiği gibi, aynı mekanizmaların insanlarda da kalıtsal bir şekilde var olduğuna kanıt oluşturur. Ancak insanlarda oyun etkinliği önemli bazı farklar içerir. Oyun insanlarda hem biçim hem içerik açısından geniş ölçüde değişmiştir. Çok çeşitlenmiş, sembolik içerikler kazanmıştır.

Oyunun insanın var oluşundaki ve yaşamındaki önemi büyüktür. Oyun toplumsal yaşamda gerçekleşen gelişmelere bağlı olarak antropolojik, sosyolojik, tarihsel ve psikolojik/psikodinamik boyutlar kazanmıştır. İnsan olmanın önünü açan bir etkinliktir. Johan Huizinga, Homo Ludens’te kolektif hayatın bütün önemli biçimlerinin -ibadet, şiir, müzik, dans, bilgelik, bilim, hukuk, mücadele ve savaş- ortaya çıkışında oyunun son derece etkin bir rol oynadığını, Doğu ve Batı dünyasına ilişkin zengin tarihsel bilgi ve belgelere dayanarak gösterir. Fakat modern çağlarla birlikte oyun (haz ilkesi) ile çalışma (gerçeklik) arasındaki çelişki uzlaşmaz ve bu nedenle de dayanılmaz bir hal almış, oyun yaşamda kendine daha az yer bulmuş; katlanılması daha güç, renksiz ve tekdüze hayatlar ortaya çıkmıştır.

Günümüzdeyse oyun hayatın bütünlüğünden dışlanıp, ticari bir sektör halini almıştır. Hâlbuki: “Oyun düzen yaratır, oyun düzenin ta kendisidir. Dünyanın mükemmel olmaması ve hayatın karışıklığı içinde geçici ve sınırlı bir mükemmellik yaratır.” (s.27) Yaşamın bu en anlamlı boyutu daha zenginleştirilmiş bilimsel bir yaklaşımı hak etmektedir. Ayrıca insan beyni diğer canlılardakinden farklı bir gelişim çizgisi izlediği için oyun ve sinirsel süreçler arasındaki ilişki de ayrı bir önem kazanmıştır. Bu nedenlere bağlı olarak oyunda gerçekleşen değişimleri anlamak için nörolojik bilimlere de gereksinim olmuştur. Ne ilginçtir ki rüyalara ya da bilinçdışına çoktandır el atan nörobilim oyunu daha yeni konusu haline getirmiştir.

Oyun ve beyin

Normal beyin gelişimi normal oyun gelişimi için temel bir önkoşuldur. Beynin gelişim bozukluklarında oyun etkinliği de nitelik ve nicelik olarak bozulur: Zihinsel engelli çocuklar, otizmi ve dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar oyun oynama açısından ciddi sorunlar gösterirler. Düzensiz ve kuralsız oyunun (rough & tumble play) gelişen organizmalar üstünde olumlu etkisi vardır. Oyun oynayan sıçanlarda, “brain derived neurotrophic factor” gen ifadesi, amigdala ve dorsolateral frontal kortekste anlamlı şekilde yükselmiştir. Yani oyun, duygusal davranışı düzenleyen beyin bölgelerinde düzenin kurulmasına yardımcı olmaktadır. Öte yanda çocuğun oyun oynamaktan mahrum kalması da beyin gelişimini bozabilir. Örneğin oyundan mahrum bırakılan ve sadece erişkinlerle yaşayan sıçanların sinir hücreleri arasındaki bağlantılar normal büyüyenlerinkine göre daha az olgunlaşmıştır. Medial prefrontal korteks oyunla ilgili sinirsel devrelerin koordinatörüdür. Bu sıçanlar sosyal dünyaya incelikli uyumda da daha az başarılı olmuşlardır.

Gelişimsel perspektiften beyin / sinir sistemi ve oyun

Sinir sisteminin gelişim kronolojisi açısından bölgeler arası farklılıklar vardır. Beynin bazı yapıları doğuma kadar gelişimlerini geniş ölçüde tamamlar. Bazı beyin yapıları, özellikle yüksek düzey işlevleri olan kortikal yapılar doğum sonrası gelişir ve insan beyni bu açıdan gelişimine en uzun süre devam eden beyindir. Doğum sonrası, yeni görevlere yanıt olarak  nöronlar arası yeniden bağlantıların kurulduğu dinamik bir süreç söz konusu olur. Hatta önce çok fazla sayıda bağlantının oluşup ardından budandığı süreçte, beyinde dengeler değişir. Beyindeki tüm bağlantılar yeniden biçimlenir ve dengelenir. Beynin ileri düzey gelişiminde neokortikal alanlar dikkati çeker; sosyal etkileşim ve kültür bu bölgelerin gelişimi üstünde başlıca rolü oynar. Burada ana tema şudur: Birçok beyin devresi özgül uyaranlarla etkinleşir ve gelişir, geliştikçe daha üst görevler için aktive olmaya hazır hale gelir.

Zihinsel işlevlerin gelişimi beynin çevresel etkiler altında gerçekleşen gelişimine bağlıdır. Öte yandan zihinsel gelişime bağlı olarak daha karmaşık oyun formları için zemin hazırlanmış olur; daha karmaşık oyunlar oynamak da beyni geliştirir. Bunlar diyalektik sarmal bir ilişki içindedirler. Fenomen (zihin, psike ve davranış) ile mekanizma (sinir sistemi) arasında diyalektik sarmal ilişki vardır.

Oyun, içsel olarak güdülenen, gerilim ve eğlence duygularını içeren, zevk unsuru taşıyan davranışlardan oluşan bir etkinliktir.

Beyin ve oyun birbirini geliştirir. Oyun aşamalarının beyinde gelişimsel karşılığı vardır. Erken çocuk oyunları daha basit ve bedenselken, ilerleyen yaşla birlikte oyunlar daha zengin bir içerik ve biçim kazanır. Bu gelişme beyindeki değişikliklerle birlikte olur. Erken çocukluk dönemi çeşitli travmaların bilinçdışında uyandığı, iz bıraktığı ve infantil amnezi denen döneme denk düştüğü için anımsanmadığı süreçleri içerir. Bu dönemde gelişen beyin yapıları travmanın nihai ve kalıcı etkilerine maruz kalırlar. Doğumdan önce gelişimini tamamlayan yapılardan biri heyecanların oluşumunda etkili olan, tüm iç organların işleyişini etkileyen otonom sinir sistemidir. Benzer şekilde erkenden gelişimini tamamlayan bir başka beyin bölgesi, duygu durum, uyanıklık ve bedenle ilişkileri düzenleyen yapıların yer aldığı beyin sapıdır.

Oyun heyecandır, aktivitedir. Sempatik sinir sistemini önce harekete geçirmeyi, daha sonra bunu düzgün bir süreçte azaltarak düzenlemeyi içerir. Oyun, içsel olarak güdülenen, gerilim ve eğlence duygularını içeren, zevk unsuru taşıyan davranışlardan oluşan bir etkinliktir. Köpek ve kedi gibi evcil hayvanlarla temas ve oynaşmanın insanlar üstündeki terapötik rolü otonom sinir sistemi üstünde oluşturduğu düzenleyici etkiye bağlıdır.

Oyun, beyinde temel, kurulu duygusal sistemlerden biridir. (2) Oyun oynama çocuğun afektif gelişimini etkiler. İçten gelen bir itkidir ve zaman zaman da en güçlü itkidir. Hemen diğer tüm sistemleri olumlu anlamda etkiler. Sosyal keyif anlamına da gelir.

Kuralsız ve düzensiz (rough and tumble) oyun çok erken başlar, çok keyif verir ve yaşam boyunca devam edebilir. Subkortikal yapılar doğumu takip eden aylar içinde daha baskındır. Görsel ve duygusal ağırlıklı çalışan sağ hemisfer dille ilgili sol hemisferden daha önce olgunlaşır ve ilk birkaç yıl daha etkindir. Görsel ve işitsel bilgiyi işleyen posterior serebral alanlar, yürütücü işlevleri sağlayan frontal alanlardan daha erken olgunlaşır. (Casey ve ark., 2005) Buna bağlı olarak kuralsız- düzensiz oyun öncelik kazanır. Bu nedenle bebek oyunları bilişsel içerik açısından fakirdir. Bedensel bir karakteri vardır.

İnsanlarda bebeğe dokunulması, gıdıklanması, güldürme, havaya atıp tutma ilk oyun şekilleridir. Daha sonra güreşme, itişip kakışma, boğuşma da ilk birkaç yaş içinde görülen davranış formlarıdır. Bu oyun genellikle ebeveynle başlar. Yerde, yatakta ya da banyoda oynanır. Çocuklar bundan hoşlanır. Bir beden kuramı geliştirirler. Bu bedensel etkinlikleri pozitif afektlerle karşılarlar. Oyun oynama arzusu içten geldiği için, bu itkilere afekt uyarlaması (attunement) sağlamak için ebeveynler çocuklarıyla oynamalıdır.

Beyindeki oyun devresi

Panksepp’e göre oyun davranışı beyin içinde temel duygusal sistemlerden biridir. Sıçanlarda talamik çekirdeklere ulaşan somatosensoryel bilgi, tüm vücut motor etkinliği için gereklidir. (3)

Somatosensoryel bilginin bir formu olan dokunma, oyunu başlatan ve sürmesini sağlayan en önemli duysal modalitedir. Boyun ve omuzların lokal anestezisi küçük yaştaki sıçanlarda oyunun gelişmiş bir formunu (pinning) azaltır, fakat oyun oynama motivasyonu azalmaz. Sıçanlarda, laboratuar bulgularına dayanarak, dokunulduğunda sinir sistemine oyun sinyalleri gönderen belli özelleşmiş cilt bölgeleri saptanmıştır. Yani hayvanlarda oyunsal amaçlı iletişimi başlatan, beynin özelleşmiş kısımlarına bilgi yollayan özelleşmiş reseptörlere sahip oyun ya da gıdıklanma cilt bölgeleri gösterilmiştir.

Oyun (oynama eğilimi, arzusu) ortabeyin, talamus ve korteks tarafından işlenen somatosensoryel bilgiyle yakından bağlıdır. Talamus içinde somatosensoryel bilgi iki yöne projekte olur: Bedene ait duyumların işlendiği parietal kortekse ve oyun oynama motivasyonunu sağlayan non-spesifik talamik çekirdeklere. Oyun devresinde yer alan talamik bölgede bilateral hasar oyun davranışlarını azaltır ve bu bölgede lezyonu olan hayvanlar oyun oynama motivasyonu duymazlar. Korteksi alınmış hayvanlarda ise oyuna eğilim ve kaba oyun davranışı sağlam kalır fakat “pinning” davranışı yani oyun oynamanın daha gelişmiş şekli yarı yarıya azalır. Oyunun da korteks üstündeki etkisi güçlüdür. Gençlerin oyunu değişik kortikal işlevlerin programlanmasını içerir.

Oyunun diğer afektif sistemlerle ilişkisi

Oyun etkinliği, diğer afektif sistemlerin, özellikle sosyal olanların ya da sosyal bağlamda etkili olanların (yani bakım, arama, haz sistemleri) kişinin kendini rahat hissedeceği ve risk taşımayan bir ortamda prova edilmesini sağlar. Oyun, oynayanın önce bedenini, sonra çevresindeki nesneleri, daha sonra türünün diğer bireylerini keşfetme davranışı ile sıkı sıkıya bağlantılıdır: Özellikle bağlanma süreçleri ve Zihin Kuramı gelişimi oyun etkinliği içinde pekişir. Oyun, özellikle yaşıtlarla bağlanma ilişkisi oluşturmanın bir parçasıdır.

Oyunun zihinsel işlevlerle ilişkisi

Vygotsky’e göre oyun, zihinsel mekanizmaların işlemesine en uygun ortamı sağlar ve çocuğun hayali durumlarda çözüm bulma yaratıcılığını geliştirmesine neden olur. Oyun oynarken birçok zihinsel işlev devreye girer. Dil işlevi, yürütücü işlevler, semantik-pragmatik yetiler (başlıca Zihin Kuramı), bellek, motor işlevler (beceriler), çeşitli algılama becerileri (ne ve nerede sistemi) ile oyun oynarız ve bunlar oyun aracılığı ile de gelişirler.

Oyun, sosyal keyif anlamına da gelir.

Oyun ve motor beceriler

Oyun öncelikle hareket demektir. Bebeğin hareket sistemi, yani hareket ile ilgili beyin devreleri doğumda tam gelişmemiştir. Hareket ile beyindeki ilgili yapılar olgunlaşır, bunlar olgunlaştıkça da yeni ve gelişkin hareketleri yapmanın önü açılmış olur. Hemen her oyun bedeni ve bedensel hareketleri ilgilendirir. Oyun oynayan çocuk hareket eder, beyindeki hareketle ilgili tüm merkezleri uyarır ve geliştirir. Böylece çeşitli psikomotor yetenekler gelişir; çocuk güç, denge, hız, dikkat, eşgüdüm (koordinasyon) kazanır; hareketlerine serilik ve çeviklik, vücuduna esneklik kazandırır. Alet kullanma becerisi ile el-göz koordinasyonu gelişir. Çocuğun oyun oynaması hareketle ilgili beyin bölgelerinin etkinleşmesi demektir. Serebellum, bazal ganglia, piramidal sistem, somatosensoryel sistemde nihai devrelerin oluşumu için oyunun beyni geliştirici uyarılarına maruz kalması ve bunun kritik dönemde gerçekleşmesi gerekir. Buna mukabil hareket sistemi bozuklukları, motor güç kaybı oyun oynamayı engeller. Örneğin bazal ganglia hasarı oyunu azaltır.

Oyun, dil, yürütücü işlevler ve hayal gücü gelişimi

Oyun çocuğun hayatının büyük bir bölümünü kaplar ve çocuk gerçek yaşamda olduğu gibi oyun içinde de diğer insanlarla iletişim kurabilmek için dili kullanmak zorundadır. Özellikle sembolik oyunlar, evcilik oyunları ve diğer dramatik oyunlar dil gelişimini değişik yönleriyle destekler. Grup oyunlarında ve kurallı oyunlarda düzgün bir işleyişin olması için dilin yanı sıra bellek, yürütücü işlevler ve Zihin Kuramı /semantik-pragmatik yetiler gerekir. Mükâfat sistemi iş başındadır. Yürütücü işlevlerin ve kompleks dil becerilerinin merkezi olan frontal lobun gelişimi 18 yaşına kadar sürer ve buna bağlı olarak ilerleyen yaşla kurallı oyunlar ve takım oyunları bu yaşlara doğru ve sonrasında ön plana çıkar.

Sembolik oyun (pretend play, 2-7 yaş), hayal gücünü ve temsili düşünmenin temelini oluşturmaktadır. Bebek ve oyuncaklarla oynanır ve dil gelişimine dayanır. Sembolik oyun için görsel nesne tanıma, gerçek nesneler yerine hayali nesneler koyabilme (Smith & Jones, 2011) ve nesnelerin manipülasyonu ile görsel hayal gücü/imgelem gerekir. Tematik oyun bir tiyatro gibidir; Zihin Kuramı işlevlerinin egzersizidir. Hayal gücünün ve temsili düşünmenin temelini oluşturan sembolik oyunun içeriği en ayrıntılı tarzda psikodinamik okullar tarafından incelenmiştir ve özel bir yoruma tâbi tutulmuştur. Oyuna ait yaygın kabul gören anlayış çocuğun oyunu fantezilerini doyurmak için oynadığı şeklindedir. Buna göre oyunda haz alma hedeflenir ve haz sistemi gelişigüzel çalışmaz. Çocukların duyguları, istek ve arzuları oyunda, düş ve fantezilerde ortaya çıkar. Freud’a göre “Çocuk, oyunlarında bilinç dışı istek ve zorluklarını yaşar”.

Travma ve oyun terapisine nörolojik bakış açısı

Sosyal-emosyonel travma en büyük etkisini, etkilediği anda en aktif gelişen beyin bölgesi üstünde gösterir. O sırada henüz olgunlaşmamış beyin bölgelerinin ve hızlı gelişmeyen bölgelerin etkilenme olasılıkları nadirdir. (Perry, 2000, 2001) Bu da şu demektir ki beyin sapı doğumda gelişimini tamamladığı ve ilk 1 yıl içinde çok etkin olduğu için ilk 1 yıl içindeki sosyal-emosyonel travmalar beyinsapında dezorganizasyona daha fazla yol açar. Bu da bu dönemde travmatize olmuş çocuklarda kortikal düzeyde gerçekleşen kimlik veya suçluluk sorunlarına kıyasla metabolik sorunların, arousal sorunların veya duysal-algısal sorunların daha olası olduğunu gösterir.

Alt beyin bölgeleri çevresel uyaranlara, bunlar korteks üstünde etkili olmadan önce yanıt verirler. (Perry & Pollard, 1998) Bu nedenle sosyal-emosyonel travma çoğu kez alt beyin yapılarını etkinleştirir; bu da üst düzey beyin işlevlerini ketler. Çünkü travmatik yaşantılar kritik nöral sistemlerde anormal organizasyon ve işleve yol açabilir. Bu da bu sistemler aracılığı ile sağlanan duysal, motor, duygusal, kognitif ve dilsel gelişim gibi fonksiyonel kapasitelerde bozulmaya yol açar. (Middlebrooks & Audage, 2008; Perry, 2000, 2006, 2008; Perry & Pollard, 1998; Perry et al., 1991; van der Kolk, 2006) Rasyonel beyin (fail/agency) emosyonel arousalı kontrol etmede de, sabit alt beyin paternlerini değiştirmede de (van der Kolk, 2006) büyük ölçüde yetersiz kalır.

Oyuna nörolojik bakış açısı oyun terapisine de farklı bir boyut kazandırmıştır. Herhangi bir terapinin başarılı olması için terapi ile sağlanan uyarıların beynin ilgili noktalarına ulaşması ve bunların tutarlı, sebat eden bir nitelik taşıyarak beyinde değişikliklere yol açması gerekir. Bu nedenle gelişimini dil öncesi tamamlayan altbeyin (beyin sapı vb.) sözlü uyaranlardan, dolayısı ile mantık ve içgörüden doğrudan etkilenmez. Bunu kullanan tekniklerin de sınırlı etkisi olur. Bu da demektir ki ulaşılamayan beyin bölgesi değişmez de. Nihai olarak terapötik deneyimlerin doğası, zamanlaması ve süresi önemlidir. (Greenspan & Wieder, 2001; Perry, 2006). Beynin faklı bölgeleri farklı uyaranlara hassastır (Miranda, Arthur, Mahoney, & Perry, 1998; Perry & Pollard,1998) Erken dönemde kronik veya ağır travma yaşayan çocuklar alt beyin (beyin sapı ve diensefalon) dezorganizasyonu ve travmaya maruz kalmanın genel otonomik belirtilerini gösterirler. (van der Kolk, 2006) Bu çocuklar sözü edilen bu bulguları ele almayan oyun terapilerinden yararlanamayabilirler. Arousal (uyarılma) bozuklukları sıklıkla otonom sinir sistemi işleyişinin bozulması ile ilişkili olup erken çocukluk travmalarının başlıca sonucudur. Azalmış arousal, parasempatik sinir sisteminin aşırı etkinliğine bağlı olarak gerçekleşebilir. Dikkatin azalması, uykuya meyil demektir ve depresyonun belli tipleri ile ilişkilidir. Aşırı arousal ise sempatik sinir sisteminin aşırı aktivasyonuna bağlı olabilir. Panik atak, mani, hiperkinezi ve dürtü kontrol bozukluklarında görülür.

Olumsuz deneyimlerin gelişen beynin işlevsel yetilerini olumsuz olarak etkilemesi gibi başarılı bir psikoterapi de beyni olumlu etkiler. (Perry & Hambrick, 2008) Terapinin etkili ve kalıcı olması beyinde değişiklik yapması ile ilişkilidir. Gelişimsel nörobilim kavramları (resilience, vulnerability) travmatize çocuklar için etkili oyun terapi yaklaşımlarının gelişmesini ve genişletilmesini sağlayabilir. Gelişimsel süreçlere duyarlı ve biyolojik verilerle desteklenen terapötik girişimlerin kullanımı ile bu tip tedaviler daha başarılı olabilir. (Perry & Hambrick, 2008) Geleneksel olarak oyun terapileri arousal bozuklukları, afektif düzenleme veya uyaranların fiziksel modülasyonu gibi alt beyin semptomları üstünde nadiren yoğunlaşır. Bu nedenle klinisyenler travmaya verilen kronik otonomik yanıtları reorganize etme olanağını sağlayan teknikleri araştırmaya başlamalıdır. (Van der Kolk, 2006)

Teşekkür: Yazının sunum halinden metin haline gelişindeki yardım ve katkılarından dolayı sayın Funda Tan’a teşekkür ederim.

Dipnotlar

1) Türkçe’de “oyun” sözcüğü, başka dillerdeki, örneğin İngilizcedeki çok sayıda sözcüğün karşılığı olarak karşımıza çıkar: play, game, sport, dance. Bizim burada üzerinde duracağımız ‘oyun’, play’in karşılığıdır ve İngilizce’de play oyun oynamak, enstrüman çalmak, önsevişme gibi anlamlarda kullanılır.

2) Beyinde etkileşim içinde olan iki ana farklı düzey seçilir. Beynin subkortikal yapıları genetik olarak belirlenen, çevresel ve sosyal özelliklerle doğrudan değişmeyen, daha çok canlılığın ve türün özelliklerini içeren, fakat bireyler arası genetik farklılığın da çekirdeğini taşıyan bir altyapı sistemi oluşturur.  Daha kaba, daha hızlı, varoluş mücadelesi açısından değeri daha yüksek, güçlü ve emosyonun bağlı olduğu algı ya da fikre göre daha etkili olduğu tepki ve davranışlarla ilişkilidir. Afektif sistemler araştırma (seeking), korku (fear), üzüntü-ayrılık (grief), öfke (rage), zevk (lust), oyun (play), bakım (care) gibi duygu ve duygusal işlevlerle ilgilidir. (Panksepp, 1998) Beynin kortikal yapıları ise kültürle aktive olan ve gelişen, subkortikal sistemler için enstrümantal olan fakat subkortikal yapıları bağlantısal değişikliğe uğratarak onlara yeni bir işlevsellik kazandıran; böylece amaçlı, esnek, plastik, seçime dayalı davranışa (özgür irade) temel olan; incelikli, seçenekli; yaşam kalitesinin artması ile ilgili sistemdir.

3) Talamus beyne ulaşan tüm çevresel uyarımları işleyerek ilgili yerlere yönlendirir ve gerektiğinde keser. Bu nedenle ilgi, odaklanmış dikkat, arousal, farkındalık ve etkinlik düzeylerini belirlemede rol oynar. Talamus, kortekse ulaşan duysal bilginin moderatörüdür. Bu da oyunun duysal ve motor davranışın bütünlenmesinde oynadığı rolü gösterir.

Kaynaklar

– Johan Huizinga. Homo Ludens, (1955/1995) Ayrıntı Yayınları.

– Richard L. Gaskill and Bruce D. Perry. The Neurobiological Power of Play. Using the Neurosequential Model of Therapeutics to Guide Play in the Healing Process Creative Arts and Play Therapy for Attachment Problems, Edited by Cathy A. Malchiodi and David A. Crenshaw. Chapter 11. (2014) The Guilford Press.

– Theresa A. Kestly. The Interpersonal Neurobiology of Play, (2014) W W Norton.

– Chris Bateman,  Lennart E. Nacke. The Neurobiology of Play, (2010) ACM Future Play 2010, May 6-7, 2010, Vancouver, BC. Canada Copyright.

– Panksepp, J., and Biven, L. (2012). The Archaeology of Mind: Neuroevolutionary Origins of Human Emotion. New York: W. W. Norton & Company.

– Jaak Panksepp. Affective Neuroscience: The Foundations of Human and Animal Emotions (1998).

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz