Ana Sayfa 150. Sayı Kitapçı Rafı – 150

Kitapçı Rafı – 150

580

Yaşam Neden Var?

Nick Lane, 2015, İng. Çev. Ebru Kılıç, Koç Üniversitesi Yayınları, 2016, 317 s.

Gezegenimizdeki yaşamın tarihi hakkında epeyce şey bilsek de, biyolojinin en büyük sorularını henüz yanıtlayabilmiş değiliz. Yaşam tuhaf ve karmaşık bir süreç; ilk kez 4 milyar yıl önce bir bakteri hücresi olarak ortaya çıktığı ve bu hücrenin, neredeyse bugün yaşayan bir insanın hücreleri kadar incelikli olduğu düşünülüyor. Hücrelerin yapısı ve milyonlarca yıl içindeki evrimi hakkında çok şey öğrendiysek de, genom çalışmalarıyla ortaya çıkarılanlar çok heyecan verici olsa da, cansızdan canlıya geçişin nasıl gerçekleştiğini hala pek bilmiyoruz. O günden bugüne gelene dek yaşamın izlediği karmaşık yolun nasıl belirlendiğini, tuhaf görünen tercihlerin neden yapıldığını, başka türlü yapılsa neler olacağını da tam olarak bilmiyoruz.

Yaşam Neden Var?’da biyolojinin temel sorularına yanıt arayan Nick Lane, yaşamın evrilişindeki anlaşılmaz noktalara bakarken, hücrelerin enerji sağlama biçimlerini bir yol gösterici olarak kullanıyor. Enerjiyle yaşam arasındaki ilişkinin başlangıca dek uzandığını öne sürdükten sonra, yalnızca yaşamın kökeni değil, sağlık ve ölüm üzerine de yeni fikirler geliştiriyor.

Yaşam Neden Var? enerjiye ve yaşama yeni bir bakış açısı sunmaya çalışıyor.

Keşfetmenin Hazzı

Richard P. Feynman, 1999, İng. Çev. Alfa Yayınları, 2016, 240 s.

20. yüzyılın son büyük fizikçilerinden biri olan Richard Feynman’ın savunduğu bilimsel yöntem dogmaları reddeder, sonuna kadar kuşkucudur. Feynman, sadece eğlenceli değil, aynı zamanda insanlığa değerli katkılar sunabilen bir bilim anlayışına inanırdı ve kendi hayatında da bunu uyguladı. Bütün büyük bilim insanları gibi Feynman da doğanın yasalarına dair fikirlerini meslektaşları kadar meslekten olmayan insanlarla da paylaşmayı çok severdi. Feynman’ın bilim için hissettiği tutkuyu, kısa çalışmalarının toplandığı bu kitapta bulmak mümkün.

Kuantum Çağı: Yeni Fizik Bize Nasıl Bir Gelecek Vaat Ediyor?

Brian Clegg, Say Yayınları, 2016, 280 s.

Kuantum fiziği sayesinde gündelik hayatımızda bilgisayarlar, akıllı telefonlar, lazer cihazları ve MR tarayıcılarından faydalanıyoruz. Peki, bu yeni fizik bize yakın gelecekte neler vaat ediyor? Saatte 1000 km hızla yol alabilen trenlerle yolculuk etme; devletlerin dinlemesine takılmadan özgürce haberleşme; radyoaktif atık yaratmayan çevre dostu nükleer enerji üretme; doğayı mahveden barajlar yerine süperiletken bobinlerle enerji depolama; gün ışığını yavaşlatarak geceleri gündüze çevirme ve ışıktan hızlı iletişim kurma imkânı… Bütün bunlar hayal ya da bilimkurgu değil! Kuantum fiziği!

Peki, nedir bu kuantum fiziği? En basit yanıt şu: Atom, elektron ve foton gibi parçacıkların davranışlarını inceleyen bilim. Clegg bilim insanlarının bu parçacıkların davranışlarının gizemini tam olarak çözemediklerini ama geliştirdikleri modeller sayesinde insanlığın hizmetine pek çok teknoloji verdiklerini belirtiyor.

Ekmek Yoksa Abur Cubur Yesinler

– Robert Albritton, 2009, İng. Çev. Ramazan Güngör, Otonom Yayıncılık, 2016, 328 s.

Bugün, Marie Antoinette’in yerini dev gıda şirketleri ve onların etkisi altındaki devletler almış bulunuyor. Dünya nüfusunun dörtte biri “fazla kilolarıyla” savaşırken diğer dörtte biri açlıkla boğuşuyor. Yani dünya nüfusun yarısı kötü besleniyor. Kötü beslenmenin ötesinde zehirleniyor. Sofraları şeker, soya, katkı maddesi ve tarım ilacı kalıntılarıyla dolu, GDO’lu yiyecekler dolduruyor. Reklamlarla manipüle edilen insanlar, özellikle de çocuklar, fast-food bağımlısı oluyor. Obezite “salgını” büyüyor, kanser oranı artıyor. Küçük çiftlikler ortadan kalktıkça dev tarım arazileri ve vahim durumdaki besi çiftlikleri yayılıyor. Ormansızlaşma, çevre kirliliği, toprak verimsizliği, zehirlilik artarken tür çeşitliliği azalıyor ve doğaya geri dönüşü olmayan hasarlar veriliyor. Doğanın bir parçası olan bedenimizin ekolojik dengesi bozuluyor. Küresel gıda krizi her yönüyle alarm verirken şirketler kârlarını artırmaya devam ediyor. Yazar bütünlüklü bir bakışla bu tezatlar arasındaki ilişkilere dikkat çekiyor.

Nazi Almanyası ve Yahudiler

– İmha Yılları: (1939-1945), Saul Friedlander, 2007, İng. Çev. Ali Selman, İletişim Yayınları, 2016, 748 s.

Eski Yunanca “yanmış bitmiş kül olmuş” mealindeki Holokost kelimesiyle de karşılanıyor. Yahudiler arasında Shoah diye anılıyor; İbranicede “belâ” anlamına gelen, İncil’de bir halkı topyekûn mahveden tarihsel ve doğal âfetleri anlatan kelimeyle… Yahudi Soykırımı, insanlık tarihinin en korkunç, en utanç verici suçlarından biri. Onca gaddarlık, onca kötülük arasında onu ayırt eden özelliği: sadece modern teknoloji ve endüstrinin imkânlarıyla değil, modern rasyonalitenin serinkanlılığıyla işlenmiş olması.
Tarihçi Saul Friedländer, kitabının Nazi iktidarının “İmha Yılları”nı ele alan bu ikinci cildinde, soykırımın mantığını ve işleyiş mekanizmasını anlatıyor. İlk ciltte olduğu gibi, hem Nazilerin hem kurbanların zihniyet dünyasına nüfuz ederek… İktidarın üst katlarından, soykırımı disiplinle icra eden “memurlara”, gündelik hayattaki “yalın” görünümlerine kadar, bütün suretleriyle…

21. Yüzyılda Durkheim

– Durkheim Sosyolojisinin Modernite ve Postmoderniteye Uygulanması, 1991, Stjepan G. Mestrovic, MATBU, 2016, 284 s.

İlk olarak 1991 yılında yayınlanan bu kitap, Durkheim sosyolojisinin modernite ve postmodernizm tartışmaları ile ne derece ilişkili olduğunu gösterme gayretinde. Bunu da Durkheim’ın fikirlerinin mevcut sosyal bilimlere nasıl uygulanabileceğini sorgulamak ve uygulamak yoluyla yapıyor. Yazara göre Durkheim’ın kitaplarını yayınlamaya başladığı 1890’ların toplumsal bağlamı ile bugün arasında oldukça çarpıcı benzerlikler var. Bu kitap sosyoloji ile felsefenin, psikoloji ile kültürel çalışmaların ve tarih ile sosyolojinin bağlantılı alanlarında çalışma yapan okuyucular için önemli bir kaynak.

Türk Sosyolojisinin 100. Yılında Ziya Gökalp

– Ed. Serdar Sağlam, Türk Yurdu Yayınları, 2016, 606 s.  

Ziya Gökalp, sosyolojinin ülkemize girişi, kurulması ve yaygınlaşmasını sağlayan en önemli isimdir. O sosyolojiyi Osmanlı devletinin ve toplumunun içinde bulunduğu durumu anlamak ve çözebilmek üzere bir imkân olarak değerlendirmiştir. Gökalp, dönem içerisinde Türkçülük olarak adlandırılan Türk milliyetçiliğinin de öncü düşünür ve teorisyenlerindendir.

1914-1915 öğretim yılında Ziya Gökalp’ın öncülüğünde İstanbul Darülfünu’nu edebiyat şubesi’nin ders programlarına “İlm-i İçtima-i” (sosyoloji) dersi konulmuştur. İdrak etmekte olduğumuz sene Türk sosyolojisinin 100. yılına tekabül etmektedir.
‘Türk Sosyolojisinin 100. Yılında Ziya Gökalp – Türk Yurdu Yazıları’ adını verdiğimiz bu kitap Türk Yurdu dergisinin 104 yıllık külliyatı arasından derlenmiş.

Foucault: Öznenin Yitiminden Yeniden Doğuşuna

– Eric Paras, 2006, Fr. Çev. Yunus Çetin, Kolektif Kitap, 2016, 292 s.

Foucault: Öznenin Yitiminden Yeniden Doğuşuna bu can alıcı soruyu odağına alarak Foucault’nun düşünsel evreninin farklı uğraklarına hakim olan arkeoloji, soybilim, söylem, disiplin, iktidar, bilgi ve yaşama sanatları kavramları arasındaki geçişleri aydınlatıyor.
Foucault’nun Collège de France’ta verdiği dersleri bütünüyle ele alan ilk geniş çaplı tarihsel çalışma özelliği taşıyan bu kitap, yayımlanmış söyleşileri, makaleleri ve konuşmalarını derleyen kapsamlı bir arşiv araştırması sunuyor. Foucault’nun düşünsel evrimini, tutarsızlık iddiaları  temelinde değil tarihsel koşulları içinde ele alan Eric Paras, Sartre’la giriştiği öznellik tartışmasının, 68 olaylarının ve 1979 İran Devrimi’nin Foucault’nun düşünce sistemine etkilerini tartışıyor.

Neoliberal Kent Politikaları ve Fener-Balat-Ayvansaray

– Ed. Zeynep Ahunbay, Çiğdem Şahin, İclal Dinçer, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2016, 472 s.

1998’de UNESCO, AB ve Fatih Belediyesi’nin işbirliğiyle hem bölgedeki mimari dokunun hem de sakinlerinin birlikte korunmasını öngören bir koruma projesi başladı. Bu projeden önce Fener, Balat ve Ayvansaray adlarını ancak sakinleriyle meraklılarının bildiği, gözden uzak kalmış, çok katlı ve cumbalı küçük evlerinde kendi halinde insanların yaşadığı tarihi semtlerdi.

Bu kadim semtlerin tarihine, bugününe ve geleceğine dair akademik makalelerin yer aldığı bu kitap, bölgenin tarihi ve sosyal değerlerini daha görünür kılarak, buralara yönelik kentsel yenileme projelerindeki sorunlu yaklaşımlara dikkat çekme yolunda bir adım.

Sosyolojik Tahayyül

– C. W. Mills, 1959, İng Çev. Ömer Küçük, Hil Yayınları, 2016, 318 s.

“Sosyalbilimsel problemler, uygun bir şekilde formüle edildiklerinde hem kişisel sıkıntılara hem toplumsal sorunlara, hem biyografiye hem tarihe ve bunların karmaşık ilişkilerinin kesişim bölgesine yer vermelidir. Bireyin yaşamı ve toplumların inşası bu kesişim bölgesi dahilinde meydana gelir; ve sosyolojik tahayyül gücü, zamanımızda insan yaşamının niteliğinde bir fark yaratma fırsatını bu kesişim bölgesi dahilinde yakalar.” ABD’nin aykırı sosyoloğu Mills kitabında sosyolojinin konuları ve bu konuları ele alış, açıklama yöntemiyle ilgili başlıca tartışmaları sıralayarak kendi yaklaşımını ortaya koymaya çalışıyor. Yıllardır Ünsal Oskay’ın çevirisinden okumaya alışık olduğumuz kitap yeni bir çeviriyle karşımızda.

Teknoloji, İletişim, Yeni Medya ve Etik

– Gözde Dedeoğlu, Sentez Yayım Ve Dağıtım, 2016, 292 s.

Daha önceleri belirli ölçülerde mesleğin yerine getirilmesinde rolü olan teknoloji, küresel nitelikte bilgisayar ağlarının oluşması ve işlerlik kazanmasıyla sadece gazetecilik işlevini gerçekleştiren profesyonelleri değil, bilgisayar ve mobil teknoloji kullanan herkesi kapsayarak yeni bir iletişim ortamı doğurmuştur. Gelişen teknolojinin sunduğu olanaklarla oluşan bu elektronik iletişim ortamı yaygın biçimde “yeni medya” olarak adlandırılmaktadır.

Etik meseleler doğurma potansiyeli taşıyan insanlar arası iletişimin önemli bir bölümü günümüzde elektronik ortamda yapılmaktadır. Bilgisayar ya da cep telefonları ile kişi ve/ya gruplar arasında gerçekleşen iletişimin yanısıra, gazete ve televizyonlar da bu ağın ve işleyişin içinde yer almaktadırlar. Dolayısıyla, daha önceleri de olup farklılaşan ya da farklı yeni etik sorunların ortaya çıktığı görülmektedir. Yeni dijital medya etiği ile ilgili çalışmaların bir örneği olarak bu kitap da benzer meseleleri irdelemekte, sorunların çözümü yönündeki bakış açılarını ortaya koymayı amaçlamaktadır.

İslam Bilim Tarihi

– Ahmed Cebbar, Çev. Fevzi Lütfi Topaçoğlu, Küre Yayınları, 2016, 272 s.

Bu kitap, İslâm Medeniyetinde ilk bilimsel çalışmalardan 15. asrın ortalarına kadar yapılan etütler üzerine bütünlüklü bir röportajlar dizisi olarak hazırlanmış. Bu medeniyette gerçekleşen bilimsel etkinliklerin aslî yönlerine ilişkin senteze dayalı genel bir çerçeve sunan bu kitap aynı zamanda bu alanda son elli yıl içinde yapılan araştırmaların bir özetini veriyor. Bu anlamda, hem yeni bilgi ve yorumlar ihtiva ediyor hem de mevcut literatürün eleştirel bir değerlendirmesini sunuyor. Kitapta yer alan soru ve cevapların odak noktası sadece Doğu İslâm coğrafyasının bilim merkezleriyle sınırlı olmayıp başta İspanya ve Mağrip olmak üzere diğer merkezlerin katkılarına da işaret edilmekte.

Bilgi Toplumunda Teknoloji, Medya ve Siyaset

– Tolga Yazıcı, Volga Yayıncılık, 2016, 230 s. 

Dr. Tolga Yazıcı ve Dr. İhsan Karlı tarafından yayımlanan kitapta 21. Yüzyılla birlikte, bilgi toplumu perspektifinden teknolojinin gelişmesiyle beraber medyadaki yenileşme, dönüşümler ele alınıyor.

Kitapta, gelişen teknolojiler ve bilgi toplumuna geçiş, internetin yaygınlaşmasıyla beraber iletişim teknolojilerindeki değişim, geleneksel medyadan yeni medyaya geçiş, yeni bir iletişim aracı olarak sosyal medya, yeni iletişim teknolojilerinin siyasal iletişime etkisi, yeni medyanın siyasal yapıya ve demokrasiye etkileri v.b. konular inceleniyor.

Önceki İçerik“Halil Bey”
Sonraki İçerikDarwin devrimi – 5: Nihai genetik varyasyon (DNA) düzeyi