Eğlence, popüler kültürün ana kaynaklarındandır. Popüler kültür ise toplumsal değişimin ana sahasıdır denebilir. Sebepleri muhtelif. Her şeyden önce eğlence, toplumsal normların dışına çıkma eğilimini doğası gereği içinde barındırdığından ahlaki ve toplumsal baskılarla karşı karşıya gelir ekseriya. Bu baskıyı katlanır kılmak için de kendi mekânlarını yaratır. Bu mekânlar toplumun “göz yumduğu” alanlardır. Ama toplumun her katmanından bireyler kendi meşreplerine göre bu alanlarla ilişki haline girer. İkinci bir sebep ise eğlencenin her tür yeniliğe açık olmasıdır. Eğlenceye hizmet ettiği sürece her yenilik hızla, kimi zaman doğrudan kimi zaman dönüştürülerek eğlence potası içinde eritilir, zaman ve mekân bağlamında yeniden üretilir. Eğlencenin kendine has bu özeliklerinden dolayı da toplumsal değişimi eğlence alışkanlıkları üzerinden incelemek verimli bir alandır.
Eğlenirken Modernleşmek kitabı da tam bunu yapıyor. 19. yüzyılın sonlarından başlayarak İstanbul’u merkez alarak eğlence mekânlarının dinamiklerini ve değişim süreçlerini araştırıyor. Araştırmanın en önemli tezlerinden biri, eğlence mekânlarının oldum olası cinsellikle iç içe geçmiş olması. Dolayısıyla eğlence mekânlarının değişiminin aynı zamanda kadınların toplumsal hayattaki görünürlüğünü de belirlemiş olduğu. Bu değişimi incelemek için de kitap sıfır noktası olarak meyhaneden başlıyor. Bugünün meyhane algısı ile oldukça çelişen bir meyhane kültürü anlatıyor kitap. Kadınların kamusal alanlardan bütünüyle yalıtıldığı bir dönemde, meyhanenin erkek egemen bir raconlar dünyası olmanın ötesinde, en makbulleri Sakızlı Rum oğlanları olan, işlevlerine göre sınıflandırmaya ve isimlendirmeye (muğbeçe, pedimu, palikar, tavşan oğlanı vs.) tabi tutulmuş seks işçileriyle birlikte kurgulandığını ve içkinin yanında fuhuş hizmeti de sunduğunu öğreniyoruz. Her meyhanenin arka tarafında mutlaka seçkin müşteriler için birkaç odanın bulunduğunu… Ahmed Rasim, Sermet Muhtar Alus ve tabii Reşat Ekrem Koçu gibi dönemin eğlence âlemini detaylarıyla kayda geçirmiş isimlerin eşliğinde, meyhanenin işret ile fuhuşun ortak alanı olduğunu keşfediyoruz.
Sadece erkeklerden karma mekânlara doğru…
Şehrin kozmopolit yapısı, Batılılaşma serüveni ve Tanzimat’ın etkisiyle üst sınıflarda yaygınlaşmaya başlayan balo, alt sınıflarda baloza dönüşür. Meyhane ile balozun arasındaki dramatik fark gayrimüslüm kadınların bu mekânlarda “sermaye” olarak yer almalarıdır. Meyhane dinamiği pek değişmemekle birlikte isim değiştirmiş, racon değiştirmiş ama kadınlar eğlence mekânlarında “seks işçisi” olarak da olsa ilk defa görünür olmuştur. Balozlar bugünkü anlamıyla pavyonların prototipidir denebilir.
İstanbul eğlence hayatı 1. Dünya Savaşı’nın toplumsal çalkantısı, Batılı olmanın bir arzuya dönüşmesi ile yeni değişimlere gebedir. Kaçak genelevlerin, dönemin en liberal yasasıyla denetim altına alınması ve yasallaştırılmasıyla birlikte, fuhuş ile işret mekânları bir ölçüde ayrışmaya başlar ama, asıl değişim Batılı tarzda kafeşantanların ortaya çıkışıyladır. Bu mekânlar ilk defa “müşteri” kadınları ağırlamaya başlar. Kadın bir birey olarak eğlenceye katılmaktadır artık. Tabii bunun toplum genelinde hoş karşılanması için epey vakit geçmesi gerekecektir, ama eğlence mahalle baskısına karşı direnç noktalarından biridir. Bu dönemi kadınların öncülük ettiği “müsavat-i tamme” (kadın-erkek eşitliği) hareketleriyle de paralel okumak gerekiyor. Kafeşantanları takiben birbiri ardına peydah olan cafe’ler, gazinolar ise artık kadınların iyice görünür olduğu döneme denk düşüyor.
Mütareke yılları ise bir başka çalkantıdır tabii. Fransız, İngiliz, İtalyan askerlerinin yarattığı nüfus ve ekonomiyle birlikte, eğlence mekânları deyim yerindeyse çığrından çıkar. Aynı yıllarda İstanbul’a sürgün hayatına gelen yüz elli bin civarında Beyaz Rusla birlikte açılan içkili lokantalar, pastanelerle “haraşo” fırtınasını taşır. Rus kadınlarının kâh seks işçisi, kâh konsomatris, kâh metres olarak İstanbul eğlence dünyasını tepeden tırnağa silkelemesini takip ediyoruz.
Cumhuriyet ve eğlence sorunu
Ve geliyoruz son durak olarak Cumhuriyet döneminde resmi ideoloji ile eğlence yerleri arasındaki çatışmaya. Bu noktaya kadar, Eğlenirken Modernleşme kitabı rahat okunur dili, geniş kaynakları ile oldukça teferruatlı bir gündelik hayat manzarası çizerek kamusal alanda cinsel kimliklerin ne tür değişimlerle su yüzüne çıktığını göstermişti bize. Toplumsal değişimin eğlence özelindeki aksini canlandırmıştık zihnimizde. Bu son bölümde ise yazar, bu veriler ışığında Cumhuriyet ideolojisinin modernite algısını okumaya çalışıyor ama, önceki bölümlerin aksine oldukça zayıf ve itiraz edilebilir sonuçlara ulaşıyor. Her şeyden önce İstanbul özelinde ve içkili mekânlar bağlamındaki bir araştırma, Cumhuriyet’in modernite algısını anlayabilmek için yeterli bir kapsam değil. Hatta denebilir ki İstanbul özelinde bile geniş bir eğlence âlemi manzarası çizebilmek için politik ve toplumsal bağlantılarıyla birlikte uyuşturucu âleminin de kapsama dahil edilmesi gerekirdi. Bu konuda yapılmış en kapsamlı, ama nedense 2004’ten beri baskısı olmayan Overdose Türkiye kitabını hatırlamamız gerekiyor. İkinci sorun ise, Cumhuriyet’in modernite algısının çok kısıtlı bir kaynak üzerinden okunması. Kapsamın ve kaynağın kısıtlı olması bu bölümün, Cumhuriyet’in İstanbul ile olan derdininin karmaşıklığını eğlence ile olan derdine indirgemesiyle sonuçlanıyor.
Bu zayıf toparlamaya rağmen Eğlenirken Modernleşmek asıl kapsamı içinde oldukça yetkin bir kitap. Özelikle kadın kimliğinin görünürlüğünü eğlence mekânları üzerinden okumasıyla da çarpıcı. Son olarak bu kitabın yanında iyi gidebilecek iki öneri:
– Türkiye’de Kadın Özgürlüğü ve Feminizm (1908-1935), Zafer Toprak, Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
– Overdose Türkiye, Türkiye’de Eroin Kaçakçılığı, Bağımlılığı ve Politikalar, Cengiz Erdinç, İletişim Yayınları.
– Eğlenirken Modernleşmek -Meyhaneden Baloza, İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e İstanbul-, Murat Can Kabagöz, Heretik Yayınları, 2016.