Ana Sayfa Bilim Gündemi İnsanın evrimdeki rolü: Kentleşme hızlı evrimleşmeye neden oluyor

İnsanın evrimdeki rolü: Kentleşme hızlı evrimleşmeye neden oluyor

231

İnsanların ve yarattığı kentsel alanların evrim üzerinde önemli, şaşırtıcı ve süreğen bir etkiye sahip olduğundan ve küresel ekosistemler üzerinde önemli etkileri olabileceğinden uzun zamandır şüpheleniliyor.

1600 küresel fenotipik -büyüklük, gelişme ya da davranış gibi türlerin gözlemlenebilir özelliklerini değiştiren- değişim örneğini inceleyen Washington Üniversitesi öncülüğündeki yeni bir çoklu kurum çalışması, kentleşmenin genetik yapıyı etkilediğini her zamankinden daha açık bir şekilde gösterdi: Ki ele alınan türler, ekosistem sağlığı ve başarısı için hayati önemi olan türlerdi.

Ulusal Bilimler Akademisi Bildiriler Kitabı’nda yayımlanan araştırmanın başyazarı, kentsel tasarım ve planlama profesörü ve UW Yapı Ortamları Koleji’ndeki Kentsel Ekoloji Araştırma Laboratuvarı’nın yöneticisi Marina Alberti. Alberti, “Fenotipik değişimin açık bir kentsel sinyali olduğunu bulduk; kentleşmeyle ilgili sistemlerde, doğal, kent dışı antropojenik veya insan tarafından yaratılmış sistemlere kıyasla daha fazla fenotipik değişim olduğunu gösterdik” diyor.

Alberti, bulgularının insanların Dünya’nın evrimindeki rolü hakkındaki anlayışımızı geliştirmek için yeni fırsatlar yarattığını söylüyor: “Kentsel gelişmeyi, ekosistem işlevini etkileyen kalıtsal özelliklere açıkça bağlayarak, insan kaynaklı özellik değişikliklerinin ekolojik ve insan refahı için etkilerini haritalamaya başlayabiliriz.”

Araştırmacılara göre hızlı kentleşme, türler için yeni meydan okumalar getiriyor; bazılarının nesli tükenecekken, bazıları uyum sağlayacak veya onların yerlerine yerleşecek. Bu çalışmayla, insan kaynaklı değişim belirtilerinin, dünya çapındaki kentsel ekosistemlerde türler arasında tespit edilip edilemeyeceği ve insanların, kentlerimizin ve toplumlarımızın bu değişiklikleri ne derece hızlandırabileceği öğrenilmeye çalışılmış.

İnsan kaynaklı sinyaller, birden fazla bölge ve ekosistem üzerinde, doğal hatlar ve “şehir dışı etkenler” arasında ayrım yapmak isteyen yeryüzü-referanslı bir veri tabanında, fenotipik değişimin gözlemlenen 1600’ü analiz edilmiş.

Ayrıca, göl habitatlarının asitlenmesi ve kirlenmesi, hayvanların taşınması, santral ile ilişkili ısı ve atıklar, bazı şifalı bitkilerin uzun süreli hasat edilmesi gibi insan kaynaklı “kentsel bozulmaların” göreli etkileri de değerlendirilmiş: Küresel ısınmanın kuşların üreme modelleri üzerindeki belirgin etkileri de dahil.

Araştırmacılar, “Kent odaklı çağdaş evrim”in, kentsel ekosistem seviyesinden gezegen ölçeğine kadar sürdürülebilirliği etkileyeceğini öngörüyorlar. Alberti, “bu değişimlerin öneminin, ekosistemlerin işleyişini etkiliyor olmaları” olduğunu söylüyor. “Tohumların dağılmasını, bulaşıcı hastalıklara maruz kalmalarını veya hatta bazı türlerin göç biçimlerini değiştirme kabiliyetlerini engelleyebilirler” diye ekliyor.

Kimi örnekler şunlar:

  • İnsan kaynaklı küresel ısınma, Batı Avrupa’daki 65 göçmen kuş türünde üreme mevsiminin başlangıcının daha erkene çekilmesini teşvik ediyor.
  • Galvanizli (çinko kaplı) iletim kulelerinin kullanımı, çoklu bitki türlerinde yüksek çinko toleransı ile karakterize edilen “yeni yaşam alanları” yaratıyor.
  • Kahverengi alabalık boyutu, balık merdivenlerinden etkileniyor; bu durum daha sonra yırtıcıları ve avcıları etkiliyor.

kahverengi alabalık

Kahverengi alabalığın boyutu balık merdivenlerinden etkileniyor, bu durum daha sonra yırtıcıları ve avcıları etkiliyor.© Fotolia

Alberti’nin araştırma ortağı John Marzluff, çevre ve ormancılık profesörü olup Victoria Hunt Kentsel Tasarım ve Planlama Bölümü’nde çalışmakta. Marzluff, “Birçok bitki ve hayvandan gelen, gittikçe artan bir kentsel dünyada yaşamanın zorluklarına hızlı ve büyük oranda uyum sağlama bulguları; yaşadığımız, çalıştığımız, ibadet ettiğimiz ve oynadığımız yerlerde görülen doğal seleksiyonun gücünü ortaya koyuyor” diyor. Ancak araştırmanın, biyolojik çeşitliliğin korunmasıyla ilgilenenlerin umudunu da dile getirdiğini sözlerine ekliyor: “Kesinlikle birçok tür, insan eylemleri yüzünden tükendi ve tükenecek, ancak kimi türlerin insanlarla bir arada yaşaması için gerekli stratejileri ve fiziksel özellikleri nasıl geliştirdiklerini ortaya koyduk.”

Alberti, evrimsel biyologlar, koruma biyologları ve kentle ilgili biliminsanlarına, insanların evrim süreçlerini nasıl etkilediğini daha iyi anlamak ve bu değişiklikleri arzu edilen bir geleceğe yönlendirecek koruma stratejilerini oluşturmak üzere yeni bir işbirliği çağrısı yaptı.

Şu isimler çalışmaya katıldı: Universidad Austral de Chile’den Cristian Correa, McGill Üniversitesi’nden Andrew Hendry; Santa Cruz Kaliforniya Üniversitesi’nden Eric Palkovacs ve Travis Apgar; Cambridge Üniversitesi’nden Kiyoko Gotanda ve Iowa Eyalet Üniversitesi’nden Yuyu Zhou. Araştırma, Şili’deki MacArthur Vakfı’nın yanı sıra Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Ulusal Komisyonu ve Bilimsel ve Teknolojik Gelişme Ulusal Fonu tarafından finanse edildi.

Araştırma ekibi aynı zamanda, Kraliyet Bilim Topluluğu’nun Felsefi Zabıtları’nda bir inceleme makalesi yayımladı. Makale, Charles Darwin’in evrim hakkındaki yüzyıllık yorumunu hatırlıyor: “Biz süreç içinde yavaş değişimleri görmeyiz, taa ki, zamanın eli çağların uzun süreli geçişini işaretleyene dek.” Yazarlar artık bu durumun aksinin söz konusu olduğunu belirtiyorlar: “Ancak şimdi tamamen farklı bir görüşe sahibiz, hızlı evrim her zaman hepimizin yakınında yaşanıyor. Hızlı evrimin en uç örneklerinden birçoğu, insan etkileri ile bağlantılı. İnsanların “dünyanın en büyük evrimsel gücü”nun insan olduğunu tekrar tekrar iddia ediyoruz.”

 

Çeviren: Bünyamin Tan

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniv. Klasik Türk Edebiyatı YL

 

Dergi referansı: Marina Alberti, Cristian Correa, John M. Marzluff, Andrew P. Hendry, Eric P. Palkovacs, Kiyoko M. Gotanda, Victoria M. Hunt, Travis M. Apgar, Yuyu Zhou; “Global urban signatures of phenotypic change in animal and plant populations”, Proceedings of the National Academy of Sciences, 2017; 201606034 DOI: 10.1073/pnas.1606034114

 

Kaynak: https://www.sciencedaily.com/releases/2017/01/170103152500.htm

 

 

Önceki İçerikSibirya’da eski bir çene kemiği keşfedildi
Sonraki İçerikDünyanın çekirdeğindeki ‘kayıp element’ keşfedildi mi?