Ana Sayfa 156. Sayı Stoacı İmparator

Stoacı İmparator

857

Fenomen

Adını zikretmeden asla geçemediğimiz
Zeus ile başlamamıza izin verin.
Her cadde her pazar yeri Zeus’la
doludur.
Deniz ve limanlar bile bu tanrı ile
doludur.
Yedi iklim dört bucak ve tüm insanlık
ona minnettardır.
Çünkü biz onun evlatlarıyız.

Aratus – Phaenomena(*)

Aratus yaklaşık 2300 yıl önce yaşamış gökbilimci ve ayrıca bir şairdir. Yazdığı şiir bir yana dursun, Aratus Stoacılığın kurucusu Zenon’un okulunda öğrencilik etmiş ve bu felsefenin ilkelerini benimsemiştir. Marcus Aurelius’un kitabına yazdığı görüşlerin çoğu bu şiir ile epey ilişkilidir. Öncelikle şiirin bize kitap bağlamında neler söylediğini inceleyelim. Ardından Stoacı felsefesinin temellerine kısaca göz atıp Marcus Aurelius’un eserinde yazdıklarını daha da açık hale getirelim. Çünkü söyledikleri direkt olarak Stoacılık zemininde okunması gereken ifadeler. Aratus şiire Zeus ile başlıyor. Zeus’u tek Tanrı olarak kabul ettiği üzerine düşünürsek bir şeye Tanrının adıyla başlamanın önemi nedir diye sormalı mıyız?

Ardından gelen dize Zeus’un her yerde olduğunu, her yere sindiğini ifade ediyor. Aynı zamanda herkes de ondan bir parçaya sahip. Her detayın Zeus parçası barındırması onun tüm güçlülüğünü ve varlığının tekliğini ifade ediyor. Son dize ise Zeus’un yavruları olduğumuzu, onun dölünden olduğumuzu söylüyor bizlere. Tabii aynı zamanda bu bağlamda bizler, yani hepimiz, kardeş olmuş oluyoruz. Aurelius’un adı bazı konularda Platon ile birlikte sık anılsa da Stoa felsefesinin Platonizmin Tanrı anlayışı ile taban tabana zıt olduğunu söylemek gereklidir. Platon’un ideal devlet liderinin özellikleri bir filozof olmayı gerektirdiğinden Aurelius da bu açıdan Platonizme yakın görülmüştür. Fakat Stoacı felsefe bize ideal bir dünya modeli çizmez. Tanrı doğanın içinde vardır ve dünya tek bir maddesel özden oluşmuştur. Seneca depremlerin, felaketlerin ve köleliğin Tanrının cezası olmadığını hatta doğa yasasına boyun eğip kabullenildiği takdirde bu yolun kişiyi özgürlüğe götürebi leceğinden bahsediyor. Tekrarlayacak olursak; Tanrı doğada ve her insanın içinde vardır. Tanrıya da “baba” denir. Kitaba dönelim; Marcus Aurelius’un yazdığı kitap kendi iç konuşmalarını içeriyor. Kitabın içerisinde Aurelius’un hayata karşı duruşunu, yetiştiği çevreyi okuyabiliyorsunuz. Aureilus yetiştiği çevreden bahsetmekle kalmayıp kişiliğini oluştururken beslendiği, örnek aldığı insanları sıralıyor teker teker. Bunları okurken de imparatorun öğrenme arzusunun ne kadar ateşli olduğunu fark edeceksiniz. Aurelius büyükbabasından kolay öfkelenmeyen biri olmayı, annesinden dindarlığı, babasından ise iyice düşündükten sonra verdiği kararlarda direnç göstermeyi öğrendiğini ifade ediyor. Gene burada öğrenme konusunda Aurelius’un öğrendiklerinin “bir şey hakkında bilgi edinmek” olmadığını, öğrendiği şeye temas ettiğini yani yakından deneyimlediğini görüyoruz. İmparator olacağı bilindiği için hiçbir masraftan sakınılmıyor.Kitabın önemini  kavrayabilmemiz için Stoa felsefesi öğretilerini okumanın bir ön şart olması gerektiğini hatırlatalım. Çünkü kitabın önemli bir özelliği de tıpkı bir kutsal kitap biçiminde olmasıdır. Aurelius yazdığı eserde herhangi kutsal kitabı okuyormuşçasına hava yaratıyor kitapla okuyucu arasında. Yani Kendime Düşünceler Stoa felsefesi temelinde kendi başına bir ahlak kitabı olarak görülebilir. Bu eser on iki kitaptan oluşuyor ve günlük yaşamın içinde insanın ne şekilde var olması gerektiğinin tarifini sunuyor.“Her sabah uyandığımda kendi kendime şöyle söylemeliyim: Bugün de meraklı, hayırsız, kaba, kıskanç ve bencil insanlarla karşılaşacağım. Bütün bu kötülüklerin nedeni insanların iyiyi ve kötüyü ayırt edememeleridir. Ancak kötünün ne olduğunu bilen, onun yanlış olduğunu kavrayan insanlar, yanlış yapan insanların doğasını anlayabilirler. Bu insanlar benimle aynı kandan, aynı tohumdan geldikleri için değil, benimle aynı aklı, aynı Tanrısal parçayı paylaştıkları için akrabamdırlar.”

Alıntıda belirtildiği gibi Aurelius aklı temel alarak bize yaşamın içinden de örnekler veriyor. Bunu yaparken olan ve olabilecek tüm şeylerin Tanrıdan geldiğini kabul ederek bilgece bir tavır takınıyor. Aurelius’un bilgece tavrı doğa ile uyumlu olan her şey için geçerlidir. Yukarıdaki paragrafta belirtilen Seneca’nın sözleri Aurelius’un önemsediği, kitapta bahsettiği kişi olan Epiktetos için de geçerlidir. Epiktetos bir köledir ve Aurelius onunla aynı görüşlere sahiptir. Epiktetos’tan bahsetmenin filozof kabul edilen imparator ile kölenin aynı görüşü benimsemesinin önemini kavramak için kıymetli olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda kitapta da belirtildiği gibi bir bütünün parçası olan, kardeş olan insanlar için doğayla uyumlu yaşamak çok önemlidir. Doğaya uyum içerisinde kendine düşen görevi yerine getirmek de en temel olanıdır. Marcus Aurelius bu noktada toplumsal konumlardaki eşitsizliğe rağmen insanları kardeş yapan şeyin akıl olduğunu vurguluyor. Yani kim olursa olsun, doğadaki görevini bilmeli ve “doğaya uyum içinde yaşamak için acele etmeli”. Bu noktaya kadar Aurelius’un eserini daha da anlaşılır kılmak için Stoa felsefesinin temel düşüncelerinden ve Stoacı gökbilimci şair Aratus’un şiirinden faydalandım. Son olarak Aurelius’un Demokles’in kılıcını hatırlatan sözlerini alıntılayalım; Sanki binlerce yıl daha yaşayacakmışsın gibi yaşama. Kader, başının üzerinde bir kılıç gibi asılı duruyor. Yaşamın boyunca iyi biri olmaya çalış.

Kaynak

– AKALIN, K. H. Stoa Felsefesinde Tanrının Doğası ve İnsanın Uyumu

(*) http://www.theoi.com/Text/AratusPhaenomena.html
İngilizceden çevirisi tarafımdan yapılmıştır.

– Kendime Düşünceler, Marcus Aurelius, Çev. Furkan Akderin, Say Yayınları, 2016, 136 s.

Önceki İçerikİsrail-Arap savaşları: Sykes-Picot’dan Balkanizasyona
Sonraki İçerikViyana Kahvelerinde Bilim Tarihi: Boltzmann ve Café Jelinek