Ana Sayfa 127. Sayı Güneş Sistemi’nin dışından ziyaretçilerimiz var

Güneş Sistemi’nin dışından ziyaretçilerimiz var

1577
Stardust kapsülüyle kuyrukluyıldız ve yıldızlararasından gelen toz içeren kutu açılırken. Fotoğraf: Douglas C Pizac/AP

Stardust uzay aracının 2006’daki araştırmalarında yakalanan parçacıklar yıldızlarası uzaydan köken almış olabilir. Yaklaşık on yıl önce bir uzay aracı tarafından Dünya’ya getirilen tozdaki yedi parçacık, Güneş Sistemi’mizin dışından gelmiş gibi görünüyor; belki de gezegenimizdeki en egzotik materyaller. Zerrecikler, yıldızlarası ortamda yaratılmış olmanın bütün izlerini taşıyorlar.

Biliminsanları, NASA’nın 1999’da fırlatılan Stardust uzay aracındaki dedektörler tarafından yakalanan ve yıldızlararası uzaydan ve kuyrukluyıldız Wild-2’nin kuyruğundan gelen, kabarık kar tanelerine benzeyen küçük toz zerrecikleri buldu. Dedektörler, Stardust uçmaya devam ederken, 2006’da paraşüt ile Dünya’ya bırakıldı. Her bir dedektör uçan kozmik kâğıt gibi çalışmış ve uzay aracı hızla hareket ederken parçacık toplamıştı. Bu tozlar, milyonlarca yıl önce meydana gelen bir süpernova patlamasında oluşmuş ve uzayın aşırı sert koşullarına maruz kalarak şekillenmiş olabilir. Berkeley Kaliforniya Üniversitesi’den, tozlar üzerinde çalışan fizikçi Westphal, “Bunlar çok önemli parçacıklar” diyor. En geniş ve kabarık iki parçacığın, olivin olarak adlandırılan, yıldızların etrafındaki diskten geldiği ve yıldızlararası ortamda şekillendiği düşünülen magnezyum-demir-silikat minerallerinin kristallerini içerdiğini söylüyor Westphal.

Yer ya da uzay temelli teleskoplar sayesinde, gözlemlerden gelen bilgilerle yıldızlararası toz hakkında neredeyse her şeyi biliyoruz. Westphal, “Bu materyallerden yalnızca astronomik gözlemlerle araştırılması imkânsız olan yıldızlarası tozların şaşırtıcı çeşitliliği hakkında ilk belirtileri alıyoruz” diye ekliyor Westphal.

En büyük parçacıklar yalnızca bir milimetrenin birkaç binde biri boyunca sıralanıyor, noktadan bir hayli küçük. Zerreciklerin çoğu bir gramın birkaç milyonda milyonda biri kütlesinde. Keşfedenler tarafından Orion ve Hylabrook olarak adlandırılan iki parçacık, ultra ışıklı ve gözenekli materyal olan aerojelden yapılma dedektörde bıraktığı izlerden bulundu. Biliminsanları, aynı yönde hareket eden üçüncü bir parçacık daha keşfetti, fakat belliki epey hızlı hareket ediyormuş, buharlaştırıcı etkisi olan saniyece 15 km’den yüksek bir hızla. Detektördeki ince alüminyum folyoda oluşan çukurların altında, yıldızlararası tozla birlikte 4 parçacık daha keşfedildi. “Biraz sıçramışlar, ancak parçacıkların büyük kısmı hâlâ açılan kraterin altında” diyor Washington DC’deki Naval Araştırma Laboratuvarı’ndan Rhonda Stroud. Yıldızlararası uzaydan geldiğini kabul ya da red etmek için parçacıklar üzerinde daha pek çok test yapılması planlandı.

Londra’daki Doğa Tarihi Müzesi’nde mikroanalist olarak çalışan Anton Kearsley yıldızlarası tozları tanımlayabilmenin önemli bir teşvik edici olduğunu söylüyor. “En sonunda dünyanın dört bir yanındaki 30.000 insan, toplayıcının ana parçasının, aerojelin ve nihayetinde yıldızlararası tozları içeren zerreciklerin bulunduğu binlerce dijital mikroskopik fotoğrafın üzerinde çalışmaya başladı” diyor Kearsley. “Sonuç gösteriyor ki, tozlardaki parçacıkların sayısı ve büyüklüğü umduğumuz gibi değil; pek çoğunun ilginç yönlerden gelmiş olduğu görülüyor” diye ekliyor Kearsley. “Araştırmacıların etki yönleri üzerinde yaptığı çok dikkatli işaretlemelerde, Güneş Sistemi dışından gelen yalnızca 7 parçacık tanımlandı.”

KaynakThe guardıan
Önceki İçerikBilgi Üniversitesi’nden “CERN Bilimi Hızlandırıyoruz” sergisi
Sonraki İçerikEvrenin genişleme hızını doğrudan ölçen yeni bir yöntem