Ana Sayfa Dergi Sayıları 139. Sayı İnsan evriminde karbonhidrat diyetinin önemi

İnsan evriminde karbonhidrat diyetinin önemi

1727

Yukarıda, karbonhidrat içeren kimi besinler görülüyor.

İnsan beyninin neden ve nasıl bugünkü büyüklüğüne erişecek şekilde evrimleştiğini anlamak insan evrimi çalışmalarının belki de en önemli parçası. Bilim dünyasında genel kabul gören görüşe göre, beyin boyutlarımızdaki büyüme özellikle son 3 milyon yıldır değişen beslenme biçimimizle yakından ilişkili; et tüketimimizdeki artış ile pişirme konusundaki yeteneklerimizin beynimizin büyüme hızı üzerindeki etkileri biliminsanlarının ilgisini üzerine çekiyor.

Fakat Dr. Karen Hardy ve ekibinin Quaterly Reviev of Biology Dergisi’nde yayımlanan yeni çalışmasında arkeoloji, antropoloji, genetik, fizyoloji ve anatomi alanlarında toplanan veriler bir araya getirilerek gerçekleştirilen analize göre -özellikle nişasta formunda- karbonhidrat tüketimi de, son 1 milyon yıl boyunca insan beynindeki büyümenin hızlanarak artmasında kritik bir öneme sahip. Sonuçlar karbonhidrat tüketiminin hem tükürük-amilaz (tükürükte bulunan ve nişastayı denstrin ve maltoza çeviren bir enzim) genlerindeki kopya sayısı (CNV) ile hem de ateşin pişirme eylemi için kullanılmasıyla eşzamanlı evrildiğini gösteriyor.

Obezite ve beslenmeyle ilişkili metabolizma hastalıklarındaki küresel artışla birlikte, taş devrine ait beslenme şekilleri üzerindeki ilgi yoğunlaştı. Bunun sebebi insan fizyolojisinin evrim sürecimizdeki beslenme profiline uyumlu şekilde gelişmiş olması. Bugüne kadar hayvansal proteinler ve yiyecekleri pişirerek yemenin son 2 milyon yılda insan beyni üzerinde yarattığı etkiler üzerine yoğunlaşıldı ve özellikle nişasta zengini bitkisel besinlerde bulunan karbonhitratların önemi çoğunlukla göz ardı edildi.

Hardy ve ekibi karbonhidrat temelli beslenme biçiminin büyük beyinli modern insanın evreminde kritik bir yere sahip olduğu senaryosunu oluşturken, aşağıdaki gözlemlerin altını çiziyor:

1) İnsan vücudunda toplam enerji bütçesinin yüzde 25’i, kandaki glikozun ise yüzde 60 kadarı beynin ihtiyaçları için kullanıyor. Glikozun -doğrudan glikoz barındıran besinleri yeterince tüketmeden- diğer kaynaklardan sentezlenmesi mümkün olmasına rağmen, bu yöntem son derece verimsiz ve bu yüksek glikoz talebinin düşük karbonhitratlı beslenme yöntemiyle karşılanması pek mümkün değil,

2) İnsan vücudu hamilelik ve emzirme dönemlerinde normalden daha fazla glikoza ihtiyaç duyar ve anneliğe özgü kandaki düşük glikoz seviyeleri, hem annenin hem de yavrusunun sağlığı için bir risk oluşturur,

3) Atalarımız nişastastayı tohum, bazı meyveler ve cevizden olduğu kadar yumru köklerden de elde etme imkânına sahiptir,

4) Çiğ nişasta insan vücudu tarafından ancak zayıf bir şekilde sindirilebilirken, pişirildiğinde kristalize yapısını kaybeder ve sindirimi büyük ölçüde kolaylaşır,

5) Tükürük-amilaz genleri insanda birçok kopya (ortalama 6) halinde görülürken, diğer primatlarda sadece 2 kopya halindedir. Bu durum üretilen tükürük-amilazın miktarını ve böylece nişastayı sindirme kabiliyetini arttırır. Tükürük-amilaz genlerinin çoğaldığı dönemin ne zamana karşılık geldiği belirsizliğini koruyor, fakat genetik veriler bu dönemin son 1 milyon yıl içersinde olduğuna işaret ediyor.

Hardy’e göre pişirerek beslenmek yaygınlaştıktan sonra, pişirme ve tükürük-amilaz genlerindeki kopya sayısının birlikte evrimi, glikoz bazlı ilkel beslenme biçimlerini beyin ve fetüs ihtiyaçlarını karşılamaya uygun hale getirdi ve bu durum 800 binyıl boyunca beyin boyutumuzun hızlanarak artmasına olanak tanıdı.

Sonuç olarak et tüketimi bugünkü büyük insan beyninin evriminde bir mihenk taşı olabilir, fakat pişirilmiş nişasta bazlı besinler artan tükürük-amilaz genleriyle birlikte bizi daha zeki canlılar yapmaya hâlâ devam etmekte.