Ana Sayfa 179. Sayı Yeryüzünün Yeşil Bulutları: Ağaçlar (II) Türkiye’nin Ağaçları Albümü

Yeryüzünün Yeşil Bulutları: Ağaçlar (II)
Türkiye’nin Ağaçları Albümü

405

Kumdan Kale Yayınları’nın kitaplarını incelediğinizde, kendi tadını ve rengini oluşturabilmiş bir yayın dizisi olduğunu fark edebiliyorsunuz. Bahsettiğim tat ve renk vurgusu Türkiye’nin Ağaçları Albümü’nde de fazlasıyla mevcut. Albüm Türkiye’deki ağaçların sıklığına göre hazırlanmış ve aynı zamanda da bu sıklığa oranla sıralanmış. Bu çalışma disiplini öncelikle sınırları çiziyor aslında. Giriş kısmında, abartılı bir ifadeyle, ağaç seçiminin ve sıralanışının “insan eli değmeden” üretilmiş olduğuna vurgu yapıyor. Albüm kategorileri teknik sınırlarla belirlenirken diğer bir taraftan da renkli ve hoş ağaç çizimlerini içeriyor, yani tam olarak insan eli olan ürünleri. Albümü açan okurların karşılaşacağı manzara da bu: Çizimlerin naifliğiyle yumuşayan teknik bilgiler.
Albümün dikkatimi çeken yanı ağaçların Türkiye’dekilerle sınırlandırılmış olması. Bu sınırlamanın basit nedenleri var elbette. Ancak kaçırılmaması gereken noktanın da ağaçlara tayin edilen kimlik olduğunu düşünüyorum. Bu düşünce, bir yandan da Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan Yemek ve Ulusal Kimlik adlı kitabın önemini vurguluyor. Çünkü bitkiler ve ağaçlar, şüphesiz bir biçimde beslenme zincirimizin başlıca unsurlarını oluşturuyor. Bu zincir ise aynı zamanda yerli ve mutlak bir kimliğe sahip(1). Dolayısıyla, ağaçların ve yemeklerin kimliği birbirinden ayrı düşünemeyeceğimiz konular. İfade ettiklerimi özetleyebilecek ancak kimin söylediğini hatırlamadığım bir hikâyeden bahsedeyim: Uluslararası bir konferansın konuşmacılarından birine nereli olduğu sorulur. Malum, insanlar o bilgilerin- ürünlerin nerede yetiştiğini, büyüdüğünü bilmek ister. Ama konuşmacı kendisinin “dünya vatandaşı” olduğunu ifade eder. Yani nereli olduğunu söylemek istemez. Bu ifadesinden sonra da, öğüt niyetine, dünya vatandaşı olmakla alakalı bir iki cümle daha ekler. Ama ısrarcı katılımcı, soruyu değiştirir ve yine sorar: “Peki ya bir ağaç olsanız, kökleriniz nerede olurdu?”
Bu diyaloğun aklımda kalmasına sebep olan şey elbette sorunun kıvraklığı ama biraz da esprili bir ifadeyle, sorunun ardında Ahmet Kutsi Tecer’in “Orada Bir Köy Var Uzakta” şiiri tadında bir düşünce mevcut. Yani bir köy var uzakta, o köy senin köyün… Diğer bir deyişle, soruyu soran diyor ki, gitmesen de görmesen de o köy senin köyün. Aslında hem şiirin hem de soruyu soran kişinin ortak düşüncesi bitkiler için çok gerçekçi bir temele işaret ediyor. Bu metnin ilkinde de belirttiğim gibi(2), bitkiler hareket edemiyor. Uzuyor, eğiliyor, besliyor, kuruyor ve canlanıyor ama gene de yerli yerinde kalıyorlar. Hatta bir diğer şair Enver Ercan’ın Türkçenin Dudaklarısın Sen’3de hatırlattığı gibi “ağaçlar ayakta ölür”(4). Ağaçların doğduğu ve öldüğü yerin değişmemesi insanlar için ne kadar geçerli olduğu tartışılabilecek bir konu. Ama albümlerin başlığı üzerine düşünürken geldiğim bu noktanın kıymetli olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye’nin Ağaçları Albümü de bu bağlamda “kökteş” ağaçları sıralıyor ve tanımamıza imkân veriyor.
Kumdan Kale Yayınları’ndan çıkan bu albümde Türkiye’de yer alan ağaçlar dörde bölünmüş; çiçekli ağaçlar, iğne yapraklı ağaçlar, yapraklı ağaçlar ve meyve ağaçları. Albümlerin ilk sayfaları ağaç tanımına ve yapısına ayrılmış. Son derece naif ve yumuşak şekilde ağaçların “neler yaptığını”, onların nasıl sınıflandığı anlatılmış. Sayfalar çizgili deftermişçesine düzenlenmiş, resimlerin renkleri de ağaçların kendisini merak etmek için fazlasıyla kışkırtıcı gözüküyor. Meyve Ağaçları Albümü’nde yer alan “Türkiye, ABD’den sonra Antep fıstığı üretiminde dünyada ikinci sırada yer alır” bilgisinin albümde yer almasını ilginç buluyorum. İlginç bulmamın sebebi ise bu bilginin “Türkiye kendine yeten 7 ülkeden biridir” gibi bir bilgi olmasından duyduğum endişe. Artık bu bilgilerin hızla değiştiğini biliyoruz ve her gün bu gerçekle karşı karşıya kalıyoruz. Dolayısıyla verilerin senesi ve kapsamı verilmedikçe, hızla bayatlayabilecek bu tür bilgilerin beş sene sonra albümleri tamamen kullanışsız kılacak bir yönü var. Eğer yayınevleri hızlı tüketim ürünleri üretmek istemiyorlarsa, bu bilinç şart.
Her ağaç grubunun Türkiye’nin hangi coğrafyasında yer aldığı, kaç yaşına kadar yaşayabildiği gibi bilgiler bu albümü keyifli bir ağaç rehberi haline getirmiş. İğne Yapraklı Ağaçlar Albümü’nde Lübnan’ın sembolünün sedir ağacı olduğu belirtilirken fıkra niteliğinde bir hikâyeden bahsediliyor. Hikâye Lübnan’da kendi sembolleri olan sedir ağacını haddinden fazla kesen Lübnanlılar’ın sedirin neslini tükettiği yazıyor. Ne kadar ilginç değil mi? Ülke, kendi bayrağının sembolü olan sedir ağacını keserek ağacın türünü yok ediyor.
Albüm ağaçları tanımak, birbirinden ayırt etmek için her yaş grubuna uygun temel bilgilere sahip. Temel bilgilerin yanında, bu tarz albümlerin okuru çeken ve okumaya motive eden noktası “şaşırtıcı bilgiler” kısımları. Albümler bu açıdan da yeterince iyi bir ortam oluşturmuş. Albümlerin yazarı Işıl Erverdi ve resmeden Karen Fung Türkiye ormanlarının bir özetini sunmuş bize.

Dipnotlar

1) Mesela tarçın Çin ağacı demektir. Tarçın kelimesi, oluşana kadar dar-ı çin → darçın → tarçın gibi yolculuklar geçirmiştir (Nişanyan, 2016).
2) Yeryüzünün Yeşil Bulutları Ağaçlar (I)
3) Sf. 17
4) Ağaçlar Ayakta Ölür, İspanyol yazar Alejandro Casona’nın 1949 tarihli aynı adlı tiyatro oyununun uyarlaması olan 1964 tarihli sinema filmi.

Kaynak
1)  Nişanyan, S. (2016). Elif’in Öküzü ya da Sürprizler Kitabı. İstanbul: Everest Yayınları.

 

Önceki İçerikKapitalizmin zafer çağında (19. yüzyıl) fahişelik
Madonnalar ve Magdalenler
Sonraki İçerikYılın okuru