Ekim Devrimi’nin lideri Lenin’in, 24 Aralık 1922’de, ağır hastayken dikte ettirerek yazdığı “Kongre’ye Mektup” başlıklı makalesi, onun vasiyetnamesi sayılır. Lenin, kongre delegelerine hitaben yazdığı bu mektubun, ölümünden sonraki parti kongresine iletilmesini istemişti. İsteğine uygun olarak, mektup Komünist Parti’nin Mayıs 1924 tarihli 13. Kongresi’nde delegelere okundu. Fakat o tarihte yayımlanması uygun bulunmadı. Lenin’in vasiyetnamesi, ancak 1956 yılında yayımlanabilmiştir. Görüldüğü gibi, bazen liderlerin yazıları bile yayımlanmak için onlarca yıl bekleyebiliyor.
Peki, bu ünlü mektupta neler yazılıydı? Lenin, “Kongreye Mektup”ta, partinin önde gelen yöneticileri hakkındaki kişisel düşüncelerini aktarmıştı. Stalin, Troçki, Zinoviev, Kamenev ve Buharin hakkında…
Daha nazik birini genel sekreter yapın
Lenin, partinin iki liderinin, Stalin ve Troçki’nin kişisel özelliklerinin, partide bölünmeye yol açabileceğinden kaygılıydı. Genel sekreter Stalin’in elinde sınırsız yetki topladığını ve bu yetkiyi her zaman yeterli dikkat ve ihtiyatla kullanacağından kuşkulu olduğunu söylüyordu. Stalin’in aşırı kaba bir insan olduğunu vurguluyor, bu nedenle genel sekreterlikten alınmasını öneriyordu. “Stalin’e oranla bir tek üstünlüğü olan, yani daha hoşgörülü, daha sadık, daha saygılı, daha nazik ve daha az kaprisli birinin” bu göreve getirilmesini istiyordu.
Lenin, Troçki’yi ise şöyle değerlendiriyordu: “Kişisel yetenek açısından bugünkü Merkez Komitesi’nin belki de en güçlü, en üstün yetenekli üyesidir; ne var ki, o da kendine aşırı güven göstermiş ve işlerin sadece idari yönüne aşırı ölçüde önem vermiştir.”
Lenin, Ekim 1917’de, devrimden birkaç gün önce, hazırlanan silahlı ayaklanmayı bir Menşevik gazetede açığa vuran Zinoviev ve Kamenev’in bu tutumlarının rastlantısal olmadığını söylüyor, ama bu nedenle suçlanmamalarını istiyordu.
“Sadece partinin en değerli ve belli başlı kuramcısı olmakla kalmayıp, aynı zamanda partinin en sevilen üyesi” olarak nitelediği Buharin hakkında ise Lenin şu eleştirileri getiriyordu: “Ne var ki Buharin’in kuramsal görüşlerini bütünüyle Marksist olarak nitelerken çok ihtiyatlı davranmak gerekir, çünkü Buharin’de skolastik bir yan vardır. Hiçbir zaman diyalektiği incelememiş ve sanırım hiçbir zaman da diyalektiği yeterince kavramamıştır.”
Devrimin gerçek sahipleri merkez komiteye
Fakat asıl önemli olan, Lenin’in partinin bölünmesi ve yozlaşması tehlikesine karşı önerdiği tedbirdir. Bizler gençliğimizde, daha çok Lenin’in parti önderleri hakkındaki kişisel değerlendirmeleri üzerinde durmuş ve tartışmıştık. Belki de böylesi bize daha çekici gelmişti. Oysa şimdi, Lenin’in tedbir önerisinin çok daha önemli olduğunu ve geleceğe ışık tuttuğunu kavrıyorum.
Lenin “Kongre’ye Mektup”ta, Merkez Komite üye sayısının 100’e çıkarılmasını ve çok sayıda işçinin komiteye alınmasını öneriyordu. Şöyle yazmıştı:
“Merkez Komitesi’ne alınacak işçiler Sovyet örgütlerinde uzun süre çalışmış olanlar arasından seçilmemelidir, çünkü bu işçiler, mücadele edilmesi gereken geleneklere ve önyargılara alışmış durumdadırlar. Merkez Komitesi’nin işçi sınıfından seçilecek üyeleri son beş yıl içinde Sovyet örgütlerinde çalışma düzeyine çıkmış olanlardan daha alt tabakadaki işçiler olmalıdır; bunlar sıradan işçi ve köylülere daha yakın, ama dolaylı ya da dolaysız sömürücü kategorisine girmeyen kişiler olmalıdır.”
Devrimin lideri, hasta yatağında, devrimin sürmesini ve işçi iktidarının korunmasını garanti altına alabilmek için böyle bir öneri geliştirebilmişti: Yönetimde, devrimin gerçek sahiplerinin ağırlığını artırmak.
Lenin’in vasiyeti, Sovyetlerde ne ölçüde uygulandı, bilmiyorum. Stalin’in genel sekreterliği devam etti. Parti bölünmedi. Çünkü Stalin bütün “bölücü” unsurları, Lenin’in de dikkat çektiği kendine özgü yöntemlerle zaman içinde halletti!
(Kaynak: Lenin, Son Yazılar Son Mektuplar, Ekim Yayınları, Ekim 1977)