Hiçbirimiz fark etmedik. Hiçbir gazetede okumadık. Hiçbir televizyon kanalında bahsi geçmedi. Ama evet, oldu. 2016 yazında İstanbul’un güneyinde büyük bir deprem oldu. Bildiğimiz depremlerden farkı çok ama çok yavaş gerçekleşmesiydi. Marmara Denizi altında meydana gelen ve 50 günden uzun süren deprem, Türkiye’den AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı), Almanya’dan Yerbilim Araştırmaları Merkezi ve ABD’den UNAVCO Enstitüsü araştırmacılarının ortaklaşa geliştirdiği, özel bir gerinimölçerden toplanan çıktılara uygulanan yeni bir veri işleme tekniği sayesinde tespit edildi. Sonuçlar Earth and Planetary Science Letters dergisinin 15 Mart sayısında yayımlanacak.
Çalışmanın kısa ön raporuna göre Marmara Denizi’nin doğu kesiminin güney kıyılarından toplandığı söylenen sinyaller yer kabuğunun 62,5 metre derinliğinde yoğunlaşmış ve Armutlu yarımadasındaki Kuzey Anadolu Fayı Jeofizik Gözlemevi’nin (GONAF) yerleştirdiği gerinimölçerlerden Esenköy sahasındakinin radarına takılmış. Yaklaşık 2 ay uzunluğundaki depremin başlangıcı ise 25 Haziran 2016’da Yalova açıklarında gerçekleşen 4,4 büyüklüğündeki depremle çakışıyor.
Sinyallerin yoğunlaştığı bölge Avrasya’yı Anadolu levhasından ayıran Kuzey Anadolu Fayı’na dahil. Burası aynı zamanda büyük ve yıkıcı depremlere neden olan, son derece hareketli bir tektonik levhanın tam sınırında kalıyor. Nitekim bu hat üzerinde gerçekleşen 1999 İstanbul depremi binlerce insanın canına malolmuştu. Fayın bir kısmı da İstanbul’un güney kesiminin altından geçiyor. Deprem uzmanlarının birkaç ayda bir tekrar ettikleri felaket uyarıları, işte bu fay kısmında gerilim birikiminin sebep olduğu sismik boşluk denen olguyla ilişkili. Levha hareketinden kaynaklanan tektonik yükün boşalttığı enerjinin bu fay hattı üzerinde günbegün biriktiği doğru, ancak üzerinde daha az durulan bir ihtimal daha var: Depolanan bu enerji deprem şeklinde hissedilen, sismik bir hareketle de salınabilir; derinlerde yavaş hızda gerçekleşen ve sismik olmayan bir deformasyonla da… Görünüşe göre 2016 yazında Yalova açıklarında yaşanan deprem ikinci kategoriye giriyor.
Çalışmanın ilk isimlerinden Patricia Martinez-Garzón’un ifadesine göre gerinimölçerin tespit ettiği yavaş kayma, bu türden sinyallerin en şiddetlisi olarak kayıtlara geçen San Adreas Fayı’ndaki (California) ile eşdeğer şiddette. Söz konusu sismik-olmayan deformasyon sinyaliyle eşzamanlı olarak yer kabuğunun daha sığ bir noktasından gelen ve bizlere orta şiddette depremler olarak yansıyan cevaplar (zira 4,4’lük Yalova depremi hem 2008’den beri bölgede yaşanan en şiddetli sarsıntıydı hem de bunu 3,5’un altında, çeşitli büyüklüklerde 8 sarsıntı izlemişti) derindeki deformasyonla yüzey arasındaki ilişkiyi yansıtıyor.
Mart’ta yayımlanancak çalışmanın yazarlarından ve GONAF gözlemevinin araştırmacılarından Marco Bohnoff’un ifadesiyle bu ilişkiyi ayrıntısıyla anlamak, hele de mevzubahis İstanbul gibi 20 milyonluk bir metropolün burun buruna olduğu bölgesel bir sismik riski ilgilendiriyorsa, hayati önem taşıyor.
Kaynak:
Helmholtz Centre Potsdam GFZ German Research Centre for Geosciences, “Ultra-Slow Earthquake”, News, 29 Ocak 2019