Adlarını bugün saygıyla andığımız bazı Aydınlanma dönemi düşünürleri ırkçılık konusunda fena halde sabıkalıdır. Burjuva aydınlanmasının sınırlılıklarını gösteren ibret verici örneklerdir bunlar.
‘Yasaların ruhu’ beyaz
Örneğin güçler ayrılığı kuramıyla ve mutlak monarşiye karşı mücadelesiyle bilinen ünlü Fransız düşünür Montesquieu, “Yasaların Ruhu” adlı yapıtında şöyle yazmış: “Tanrı’nın iyi bir ruhu simsiyah bir bedene yerleştirebileceğini sanmıyorum.” Dönemin “yasalarının ruhunu” anlamak için çok öğretici bir cümle doğrusu…
Kant’ın aklı beyaz derili
Amerikalı bilimci, düşünür ve devlet adamı Benjamin Franklin ise “zenci mümkün olduğu kadar çok yiyen, buna karşılık çok az çalışan bir hayvandır” diye tanımlamış siyahları.
Ünlü Alman filozof Immanuel Kant ise siyahları doğuştan “eksik akıllı” buluyormuş. İnsan aklının neyi başarıp neyi başaramayacağı sorusunun yanıtını yaşamı boyunca düşünen Kant’ın “akıl”dan kastettiği “beyaz bir akıl” anlaşılan…
Sen de mi Voltaire!
İngiliz filozof David Hume da Kant’tan aşağı kalmamış: Tarihte beyazınki dışında bir uygarlık görülmediğini, beyazlar dışında hiçbir ırktan önemli bir eylem, düşünce, sanat, bilim insanı çıkmadığını buyurmuş Hume.
Ünlü Voltaire ise, “Tarih Felsefesi” adlı yapıtında, yassı burunları, düşük zekâlarıyla siyahları öteki insanlardan apayrı bir tür olarak tanımlamış.
‘Önce beyazım, sonra sosyalistim”
Sıra kendisini sosyalist olarak niteleyen ve yapıtlarını hâlâ zevkle okuduğumuz Jack London’da. London, dikkatli eleştirmenlerden, yapıtlarının başkahramanlarını hep beyazlardan, hatta Nordik sarışınlardan seçtiği, beyaz adamın dünyaya uygarlığı gerekirse zorla yayma görevinin bulunduğundan söz ettiği, siyahları ve öteki renkli derilileri sürekli aşağılık karakterler olarak çizdiği yönünde eleştiriler almış.
Jack London katıldığı Sosyalist Parti kongresinde, ırkçı görüşlerinden dolayı eleştirildiğinde de şu yanıtı vermiş: “Ben önce bir beyazım, sonra sosyalistim.”
Büyüklük bizde kalsın…
Böyledir burjuva aydınlanması hatta burjuva sosyalizmi… Eşitlik, özgürlük, kardeşlik, insan hakları, laiklik kavramları, toplumun egemen, yönetici, elit kesimleriyle sınırlıdır. Emekçi sınıflara, ezilen halklara, siyahlara, kadınlara gelindiğinde ise, gericiliğe, ortaçağ karanlığına, despotizme, yıkıma, talana, köleliğe, sömürüye dönüşürler.
Yine de insanlığa kattıklarından dolayı saygıyla anıyoruz onları. Büyüklük bizde kalsın… Ama arada bir utanmalarını da sağlamak lazım.
Kaynak: A. Şenel, Irk ve Irkçılık Düşüncesi, Bilim ve Sanat Yayınları, 2. baskı, Ankara, 1993.