Çocuğun kaşını, gözünü, boyunu kimden aldığını yorumlamak kolay da söz konusu davranış kalıpları olduğunda iş belirlenimcilikten özcülüğün reddine varan geniş bir anlamlar yelpazesinde tartışılır oluyor. Doğa mı çevre mi ikiliğinde ele alınagelmiş bu konu yine de bilim insanlarının dönüp dolaşıp uğramaktan kendilerini alamadıkları bir durak. Bu çalışmaların malzemesi ise hemen her zaman kardeşler. Penn State Üniversitesi araştırmacılarının kimi tek yumurta veya çift yumurta ikizi, kimi tek ebeveyni ortak 720 kardeş çiftinde yürüttüğü geniş kapsamlı son araştırma da bunlardan biri. Bireysel inançlarımız ve benimsediğimiz değerler genlerimizden mi çevreden mi kaynaklanıyor sorusuna cevap arayan çalışmanın ulaştığı yanıtı hepimiz az çok tahmin edebiliriz: Her ikisi de. Ancak yine de insan tam olarak hangi verilerin elde edildiğini merak etmeden yapamıyor.
Behavior Genetics’in son sayısında yer bulan çalışmanın can alıcı noktası, sıklıkla ebeveyn terbiyesi ile ilişkilendirilen fakat genetik miras alanına pek de alınmayan bir tutumu, erdemi ele alıyor olması. Çalışmanın yürütücüsü Amanda Ramos genetik miras etkisinin sanıldığı kadar önemsiz olmayabileceği düşüncesinden yola çıkmış. Nitekim çalışma sonuçları pek de yanılmadığını göstermiş. Çalışma tamamen aynı çevreyi ve aynı ebeveyni paylaşan kardeşlerden, anne babası boşanmış tek yumurta ikizlerine ve hatta kardeş çiftlerin anne babalarına kadar ilişkisellik düzeyinin farklı derecelerde seyrettiği geniş bir yelpazede yürütülmüş. Kardeşlerin sorumluluk ve vicdan gibi erdem kategorisinde değerlendirilebilecek davranış kalıpları ilki 12-14 ikincisi 25-27 olmak üzere iki ayrı yaş aralığında incelenmiş. Sonuçlar ebeveynlerinden pozitif yüreklendirme gören çocuklarda söz konusu davranışların daha görünür olduğunu ancak DNA düzeyi bakımından birbirine daha yakın kardeşlerde ilişkinin istatistiksel açıdan daha da güçlendiğini gösteriyor. Örneğin öz kardeşler arasındaki davranışsal benzerlikler veya bunların ebeveynleri ile benzerliği aynı evde büyüyen üvey kardeşlerinkine göre çok daha güçlü. Bu da ebeveynin sağladığı çevre kadar genetik etkinin de belli bir rolü olduğunu gösteriyor. Araştırmacılar erdemli ebeveynlerin çocuklarının yetiştirilme şeklinden bağımsız olarak, mutlaka erdemli olacağı gibi bir iddia taşımıyor; ancak bu terbiyeyi özümseyecek belli bir eğilimin çocukta genetik düzeyde var olduğundan söz ediliyor.
Elbette erdemin nasıl tanınmlandığı, vicdan ve sorumluluğun sınırlarının nereye dayandığı gibi meseleler bu gibi çalışmaların sonuçlarını, binlerce kardeş çiftini içerecek bile olsa tartışmalı kılacaktır. Üstelik kişinin genel genetik yapısının, taşıdığı şu veya bu gen üzerindeki etkisi de biyoloji dünyasında kabul edilen bir gerçek. Örneğin kistik fibroz hastalığına neden olan mutasyonu taşıyan iki kişi düşünün. Hastalığın hangi gene bağlı olarak ortaya çıktığını biliyorsunuz ama bu semptomların kimde nasıl seyredeceğini tahmin etmeye yetmiyor. Genetik background denen ve bir nevi genetik kimlik olarak tasvir edebileceğimiz genel çerçeve şu veya bu özelliğin ya da hastalığın seyrinin belirleyicisi olabiliyor. Kalıtımsal bir akciğer hastalığı olan ve kişinin genetik yapısına göre çeşitli düzeylerde seyredebilen kistik fibroz gibi daha yüzlerce, binlerce özellik var. Dolayısıyla bizi diğerlerinden ayıran ortalama %0.2’lik DNA farkının kalan devasa kısımdan nasıl etkilendiğini de hesaba katmak gerekiyor. İnsan söz konusu olduğunda bunu yapmak daha güç. Tam da bu yüzden Toronto Üniversitesi araştırmacılarının, sonuçları 15 Şubat’ta PNAS dergisinde açıklanan çalışmalarının ana malzemesi, çok daha küçük ve basit yapıdaki DNA’sı ile maya olmuş. Genetik background etkisi insanda olduğu kadar mayada da geçerli fakat bu etkinin takibini onlarda yapmak çok daha kolay.
Bunun için araştırmacılar aralarındaki fark DNA düzeyinde % 0.2’ye karşılık gelen, bu anlamda iki insan arasındaki ortalama genetik fark miktarıyla da örtüşen iki maya soyu kullanmışlar. Varlığı mayada hayati öneme sahip olduğu daha önceden tespit edilmiş 57 genin iki soy arasında sergilediği etki farkı, bu genlerin hangi yapılarla ilişkili olduğuna bakılarak anlaşılmaya çalışılmış. Bu noktada çalışmadaki genlerin ve onları belirleyen yapıların detayları konumuz açısından önemli değil. Bizim açımızdan aslolan, çalışma sonuçlarının da ortaya koyduğu üzere, temel genlerin dahi bazen kromozom düzeyindeki bazen de kromozom dışı yapılar tarafından etkileniyor olduğu gerçeği. Elbette genetik düzeydeki bu etkileşimleri saptamak hastalıklarla ilişkili fiziksel göstergelerin değerlendirilmesi bakımından önemli. Fakat biz asıl konumuza geri dönecek olursak, kendini davranış düzeyinde gösteren “erdem” gibi bir özellikteki farkların da belki bu tür bir etkileşimler zincirinden etkileniyor ve tüm çevresel koşullar yerine gelse dahi belli bir sapma gösteriyor olduğu düşünülebilir. Elbette bizimki sadece spekülasyon; gerçeği yine bilimsel araştırmalar gösterecek.
Kaynak
1) “Some personal beliefs and morals may stem from genetics”, PennState News, 25 Şubat 2019.
2) “How genetic background shapes individual differences within a species”, University of Toronto News, 25 Şubat 2019.