Gıdıklananların iyi bildiği üzere, sadece kıpırdayan parmak hareketleri ile birinin yaklaşması ciyaklamaya, hatta çığırmaya kadar götürebilir. Bunun sadece insanlara özgü olmadığı ortaya çıktı. Fareler üzerinde yapılan bir çalışma memeli beynindeki gıdıklanma merkezini keşfetti. Bu çalışmaya göre gıdıklanma merkezindeki nöronların uyarılması, farelerde, insan gülmesine eşlenik ultrasonik sesler çıkmasına sebep oluyor.
Aristotales’in “Neden bazı insanlar kendini gıdıklayamazlar?” sorusunu sormasından bu yana gıdıklanma, bu alanda çalışan biliminsanlarının kafasını kurcalayan bir olguydu. Bu kadar uzun zamandır gıdıklanmayı araştırmak için önemli nörolojik ve psikolojik nedenler mevcut. Örneğin, şizofreninin belirtilerinden biri kişinin kendisini gıdıklayabiliyor olması. Berlin Humboldt Üniversitesi’nden bir sinirbilimci olan Shimpei Ishiyama’ya göre, gıdıklanma aynı zamanda iyi hissetme, gülme ve oyun oynama yeteneğiyle de bağlantılı. Ishiyama, “Sinirbilimciler kaygı ve depresyon gibi kötü hislere o kadar yoğun çalışıyorlar ki, iyi hisler üzerine makale bulmak şu an oldukça zor” diyor.
İnsanların gıdıklanması üzerine yapılan eski çalışmalar, gıdıklanma tepkisini veren beyin bölgelerinin mozağini ortaya koyabiliyor. Bu bölgelerden biri olan somatosensoryal korteksin sadece gıdıklanma hissini işlediği, ancak takip eden kahkahayı tetiklemediği düşünülüyordu.
Çalışmanın içinde olmayan bir araştırmacı olan Fribourg Üniversitesi’nden Elise Wattendorf Science’da yayımlanan bu makale ilk defa, gülmenin, bilinen şekliyle duygusal devrelerin işlemesi ile değil, beyin hücrelerinin uyarılması ile ortaya çıkıyor olabileceğini ortaya koydu.” diyor.
Daha önceleri farelerin gülen bir canlı olduğu düşünülmüyordu. Ancak artık farelerin insan gülmesini çalışmak için iyi bir model olabileceğini gösteren birçok çalışma yayımlanmış durumda.
“İlk başta bu fikir çok cüretkâr bir fikir gibi duruyordu. Ancak bugün görüyoruz ki, fareler çalışmalardan oldukça hoşlanıyor. Diğer çalışmalar gösteriyor ki, farelerin çıkardıkları ultrasonik sesler, zevk aldıklarına delalet ediyor. Fareler gıdıklandıkları yere sürekli geri dönüyorlar. Bu durumlarda ödülle ilişkili beyin devrelerinde nörotransmitter dopaminin tetiklendiğini de gözleyebiliyoruz. Hepsinden öte köpekler, tilkiler, koyunlar ve insan çocukları gibi birçok türde görülen, bacakları birlikte tutarak havaya sıçrama hareketi olarak tanımlanan ‘sevinç sıçrayışı’ fareler tarafından da gerçekleştiriliyor” diyor Ishiyama.
Bir fareyi gıdıklamak uğraş ve alışmışlık gerektiren bir iş. Ancak Ishiyama bu konuda uzmanlaşmış. Oyun oynamaya çok açık olan yavru erkek farelerle iki hafta geçiren Ishiyama, farelerin sırtlarından ve bellerinden gıdıklanmaya alışmasını sağlıyor. Ishiyama, “Tıpkı kediler köpekler ve çocuklar gibi, zamanla fareler de bu kocaman el ile oynamanın keyifli birşey olduğunu anlayıp, eli takip etmeye ve onu bir oyun arkadaşı olarak görmeye başlıyorlar” diyor.
Eğitim süreci tamamlandıktan sonra, gıdıklanma sırasındaki sinirsel aktiviteleri kaydedebilmek için araştırmacılar tarafından farelerin somatosensor kortekslerine elektrodlar yerleştirildi. Şaşırtıcı bir şekilde, hem fiziksel gıdıklanma uyarısı sırasında, hem de farenin uyarılma sonrası gıdıklayan eli kovalaması ve ‘kıkırdaması’ sırasında hücrelerin ateşlenme oranlarının arttığı gözlemlendi. Ishiyama bunun, somatosensor korteksin sadece duyu bilgisini işlediği ve diğer davranışları tetiklemediği bilgisiyle çeliştiğini belirtiyor.
Daha da şaşırtıcı olan şey ise şu: Araştırmacılar aynı hücrelere bir miktar elektrik akımı verdiğinde, farelerin aynı sevinç seslerini yine verdiği gözlemlendi. Ishiyama, “Bu, hücrelerin aktivitesinin gıdıklanmadan sorumlu olduğunun çok önemli ve açık bir kanıtı” diyor.
“Gıdıklanma ile ilgili büyüleyici şeylerden biri, ruh haline oldukça bağımlı olmasıdır. Darwin bile, bir yabancı tarafından gıdıklanan çocukların gülmekten çok çığlık atacağını gözlemledi.” Bu gözlemi farelerde de test etmek için araştırmacılar fareleri yüksek bir platformda parlak ışık altına yerleştirdi. Farelerin bu hoş olmayan durumda hem fiziksel hem de elektriksel uyarılara daha az tepkili olduğu, dolayısıyla da daha az gıdıklandıkları gözlemlendi.
“Sonuçlar, somatosensor kortikal nöronlar ile gülmeyi tetikleyen nöronlar ve gıdıklayan bireyin tanıdık ya da yabancı olduğuna karar veren nöronlar arasındaki bağlantının yaşamın erken dönemlerinde oluşması gerektiğini göstermektedir. Bu açıdan çalışma, olağanüstü bir sonuca ulaşıyor” diyor Wattendorf.
Bu gelişme bir başka gözleme de ön ayak olmaktadır: Eğer insanlar ya da fareler gençken gıdıklanmamışlarsa, yetişkin olduklarında da gıdıklanmaktan hoşlanmıyor. Bu da hayatını gıdıklanan fareler ve onları gıdıklama üzerine inşa etmiş bir adam olan Ishiyama’nın gıdıklanmaktan nefret etmesini açıklar nitelikte bir sonuç.
Araştırmanın videosunu izlemek için:
https://goo.gl/k7yVCP