Ana Sayfa Sorularla Bilim Dünyada deprem sayısı artıyor mu?

Dünyada deprem sayısı artıyor mu?

3996

Bir bölgede küçük deprem (mikro-deprem) etkinliğinin artması orada büyük deprem olacak anlamına gelmez. Benzer biçimde deprem bakımından sessiz bir dönem veya depremlerin azalması büyük bir depremin geleceğini göstermez. Bir bölgenin depremselliği zaman zaman artar veya azalabilir. Bu jeolojik bir olgudur. Diri fay kuşaklarında deprem sayı ve dağılımını çeşitli yönetemlerle izlenip değerlendirilir. Bu değerlendirmeler istatistiksel veya örüntü tanıma (pattern recognition) yöntemleriyle yapılmaktadır. Örüntü tanıma yoluyla bazı depremlerin öngörüsünde başarı sağlanmış gibi gözükmekle birlikte bu yöntemin birçok olayda başarılı olamadığı da bilinmektedir. İstatistiksel yönteme ve uygulamalarla ancak geniş bir zaman aralığında yanılma payı çok yüksek olan tahminler yapılabilmektedir. Tarihsel olarak çok sayıda büyük deprem üretmiş fay kuşaklarında uzun süre büyük deprem olmaması gerilme birikiminin arttığı dolayısıyla deprem olasılığının arttığı bir durum olarak yorumlanabilir. Ancak bu durum depremin fay kuşağı üzerinde ne zaman olacağını öngörmeyi sağlayamamaktadır. Örnek olarak, Türkiye’de 17 Ağustos 1999 Kocaeli ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinden sonra büyüklüğü 7 ve daha büyük bir deprem yaşanmamıştır. Onuncu yılı tamamlanan bu ‘büyük deprem olmayan’ dönem, Türkiye gibi önemli bir deprem kuşağındaki ülke için biraz uzun bir sessiz dönem sayılabilir. Türkiye, son on yıldır büyük deprem olmama şansını kullanmaktadır.

Depremlerden dolayı her yıl binlerce insanın ölüm haberleri, insanı sarsan kayıp manzaraları yayın organlarına ve TV ekranlarına yansıyınca ister istemez ‘acaba depremlerin sayısı artıyor mu?’ sorusu aklımıza geliyor. İletişim kanallarının sayısının ve çeşitliliğinin artması, teknolojinin olayları çok hızla ve tekrarlı olarak insanlara ulaştırmasıyla doğal afetlerin etkilerinin insanlar üzerinde çok önemli etkiler bıraktığına tanık oluyoruz. Yerküremizde deprem sayısında ve kayıp değerlerinde bir artış var mı gerçekten?  Bu sorunun yanıtını deprem bilimciler (sismolog) de merak ettikleri için araştırmalar yapmışlar ve çeşitli dönemsellik süreleri içerisinde deprem sayılarını, neden olduğu kayıp değerlerini ve deprem büyüklüğü-deprem oluş sayısını incelemişlerdir. Bu konuyla ilgili teknik araştırmaların yanısıra, herkesin bilgilenebileceği yayınlar yapılmış ve internet dosyaları hazırlanmıştır.

Depremlerin cihazlarla (sismograf) kaydedilmesi ancak 1900’den sonra başlamış olduğundan bu tarihten önceki deprem bilgileri (tarihsel dönem depremleri) ancak tanıma dayalı kaynaklardan elde edilebilmektedir. Güvenilirliği oldukça sınırlı  olan tarihsel deprem bilgileri ile ‘deprem istatistiği’ yapmak çok sağlıklı olmayacaktır. Ayrıca 1900 sonrası deprem bilgilerinin, özelliklede küçük depremlerin güvenilirlikleri o yıllardan günümüze kadar aynı değildir. 1900’lü yıllardan günümüze kadar yeryüzündeki deprem istasyonu sayısının artışına bağlı olarak depremlerin yer, büyüklük ve etkileri ile ilgili bilgiler de daha güvenilir düzeye erişmiştir. Özellikle 1950’lerden sonra gelişmeye başlayan Dünya Standart Sismograf Ağı (WWSSN) aracılığıyla dünyanın hemen her yerindeki deprem olayları ilgili değiştirgenler daha sağlıklı olarak elde edilebilmiş, 1960’lardan sonra dünyada büyüklüğü 4 ve üzerindeki hemen her deprem kaydedilmeye başlanmıştır. Günümüzde sayıları binlerceyi bulan ve çok gelişmiş deprem istasyonları ile özellikle karalarda büyüklüğü 3 olan depremler kaçırılmamakta, okyanusların uzak köşelerinde ise biraz daha büyük depremler kaydedilebilmektedir.  Deprem istasyon sayısı arttıkça kaydedilen küçük deprem sayısı artmakta, bu durum sanki eski yıllarda bu depremler olmuyormuş gibi bir kanı oluşturmaktadır. 1931 yılında dünyada 350 adet deprem istasyonu varken günümüzde bu sayı 4.000 sayısına ulaşmıştır. Bu nedenle artış veya azalış ile ilgili sağlıklı sonuçlar depremlerin sayıdan çok enerji düzeylerini incelemekle elde edilebilir. Eğer bugüne kadar kaydedilen ve büyüklüğü 5 ve daha fazla olana depremleri kullanarak bir grafik çizmek istersek Şekil 1’de görülen dağılımını elde ederiz. Bu şekil bize büyüklüğü 5 ve daha fazla olan depremlerin sayı olarak geçmiş yıllardan çok farklı olmadığını göstermektedir.

Şekil 1: 1990-2010 yılları arasında dünyada kaydedilmiş ve büyüklükleri 5 ve daha fazla olan depremlerin dağılımı. Renkler depremlerin odak derinliklerine göre sınıflanmıştır. Sığ depremlerin sayısının derin depremlerden daha fazla olduğu gözlenmektedir.

Şekil 2’de 1900-2010 yılları arasında dünyada büyüklüğü 6 ve daha fazla olan depremlerin açığa çıkardığı sismik enerjinin (büyüklükle üstel olarak artar) yıllık ortalaması verilmiştir. İçi taranmış alan yıllık maksimumları, siyah eğri ise 7 yıllık kayan ortalamaları göstermektedir. Bu şekilden anlaşılacağı gibi sismik enerji salımı (büyük deprem sayısı) 1900-1910 yılları arasında çok artmıştır. 1930-1950 arası yeniden bir artış başlamış, 1950 den sonra büyük deprem sayısı hafifi bir azalma dönemine girmiştir. 1990 yıllarından sonra 6 ve daha büyük depremlerin açığa çıkardığı sismik enerji miktarı artmıştır. 2004 yılından sonra sismik enerji salımında bir azalma görülmektedir. Bu değişimin nedeni şu anda kesin bilinmemektedir. Depremler yerin iç dinamizmini, jeofiziksel süreçlerini ve onu yeryüzünde yansıtan yer kabuğu hareketlerinin sonuçları olduğundan bütün bu süreçleri ve fiziksel mekanizmayı anlamadan sismik enerjinin bu değişimini de açıklamak zordur.

Şekil 2:1900-2010 yılları arasında büyüklüğü 6 ve daha fazla olan depremlerin açığa çıkardığı sismik enerjinin yıllık değişimi. Gri çizgi 7 yıllık ortalama değerleri gösterir. Sismik enerji ölçeği 8 büyüklüğündeki depremin enerjisi baz alınarak çizilmiştir.

Şekil 2 ve Şekil 3’ü karşılaştırdığımızda dikkatimizi çeken olgulardan biri de şudur: 1920-1930 ve 1970-1980 arasında dünyada açığa çıkan sismik enerji azalmakla birlikte ölen insan sayısı önemli değerlerde artış göstermiştir. Benzer şekilde 1990 yılından önceki ve sonraki beş yılda da deprem enerjisi az olmasına rağmen ölümlerde artış gözlenmiştir.  Bunun nedenlerinden biri de depremlerin nüfusu yoğun, plansız ve denetimsiz yapılaşmaların olduğu yerleşmelere yakın yerlere raslaması, dolayısıyla önemli kayıplara neden olmasıdır. (8-8.5 büyüklüğünde olup yakın çevresinde yerleşmeler olmayan depremler hiç bir hasar ve kayba neden olmamaktadır. Örneğin çok büyük olmayan (M=7) Haiti depremi 230.000 kişinin ölümüne neden olmuştur. Nitekim bu konu, UNESCO’nun ve benzeri kuruluşların deprem tehdidi ile karşı karşıya bulunan ülkelere sıkça uyarıda bulundukları bir konudur. Göçlerin, plansız ve denetimsiz yerleşmelerin yoğun olduğu 3.Dünya ülkelerinde veya gelişmekte olan ülkelerde deprem kökenli riskler giderek artmaktadır.

Şekil 3: 1900-2010 yılları arasında depremler nedeniyle dünyada bir milyon nüfus başına düşen ölüm sayısı. Koyu renkli eğri değerlerin yuvarlatılmış şeklidir.

Deprem istatistiği, depremlerin karakterlerini daha iyi tanıma ve onların zararlarını azaltma konularında önemli ipuçları veren değerli bir araçtır. Tehlikeli deprem kuşakları üzerinde yaşayanlar her zaman büyük depremlerle karşılaşma olasılığı çok yüksektir.  Depreme ve onun etkilerine dayanıklı ve güvenli yapılarda barınmak ve yerleşmeleri bu açıdan planlamak en iyi ve en kestirme çözümdür.

Kaynak: Haluk Eyidoğan, 50 Soruda Deprem, Bilim ve gelecek Kitaplığı, Ekim 2012 2. Baskı, s.132-137