Ana Sayfa Bilim Gündemi DNA çalışmaları, eski göçlerin dili ve tarımı nasıl şekillendirdiğine odaklandı

DNA çalışmaları, eski göçlerin dili ve tarımı nasıl şekillendirdiğine odaklandı

1182

Geniş çaplı DNA araştırmaları, eski dönem göçlerinin günümüz Güney Asyalılarının genetiğini çeşitli yollardan etkilediğini ortaya koydu. Uzun yıllar önce düzlüklerden ve vadilerden geçerek gelen insanların Hindistan ve Pakistan’da bugün bile konuşulan dillere şekil vermiş olabileceği düşünülüyor. Ancak bazı araştırmacılar, genomun bu türden özellikler hakkında kesin yargılar belirtmek için kullanılmasının hatalı sonuçlarının olabileceğini de ifade ediyorlar.

Bu araştırma iki tartışmalı konuya değiniyor. İlki, kimin Güney Asya’ya tarımı getirdiği sorusu. Genetik karşılaştırmalara göre tarım, ya yerel olarak avcı-toplayıcılar tarafından başlatıldı ya da bugünkü Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyayı kapsayan Yakın Doğu bölgesindeki çiftçilerin bilgisi bir şekilde aktarıldı. Çalışmada, Avrupa’ya da tarımı getirdiği iddia edilen bu çiftçilere dair DNA işaretlerine rastlanmadı. İkinci olarak, “Yerel dillerin kökeni ne?” sorusu araştırıldı. Yeni DNA kanıtları, Hint-Avrupa dillerinin Yakın Doğu çiftçileri yerine Avrasya’nın göçebe çobanları tarafından Güney Asya’ya getirildiğine işaret ediyor.
Antik DNA sonuçları Hint-Avrupa dillerini konuşan, Yamnaya adı da verilen Avrasyalı çobanların 5000 yıl önce erken Tunç çağı dönemlerinde Avrupa’ya ulaştığını gösterdi (Science News 15/9/2017). Yamnaya ilişkili genetik işaretler, Güney Asyalılarda 3500-3900 yıl önceye tarihlendi (Science 6/9/2019).

DNA çalışmaları biyoloji ve kültür arasında bazen şüpheli, hatta tehlikeli çıkarımlar yapabiliyor.

Washington Üniversitesi’nden Michael Frachetti’ye göre erken Tunç çağında insan göçleri Asya’daki genetik havuzu karıştırıyordu. Frachetti, Harvard Tıp’tan ve Viyana Üniversitesi’nden araştırmacılarla bu araştırmayı yürüttü. Öne çıkan sonuçlardan biri de Güney Asya’nın gelişmiş merkezlerine gelen Avrasyalı çobanların sayısının pek fazla olmamasıydı. Bu nedenle Hint-Avrupa dillerinin Güney Asya’da yayılması çobanların gelmesi yüzünden olamazdı. Dildeki değişimlerin bilimsel senaryosu genelde bütün bir popülasyonun bir yere göç edip oradaki dili değiştirmesi üzerinedir. Bu noktadan hareketle araştırma ekibi, Orta Asya ve Güney Asya’nın kuzey taraflarında ortaya çıkarılan 523 iskelete DNA analizi yaptı. Buluntular 2000 ile 12000 yıl öncesi arasında değişiyordu. Karşılaştırmalar daha önce bulunan Avrasyalı antik DNA’lar ile günümüz insanları arasında yapıldı. Genetik kanıtlara göre Yakın Doğu çiftçileri kuzeye doğru Asya dağlarından ve vadilerinden bugünkü İran’a doğru yürüdü. Çiftçilik araçlarını gösteren arkeolojik buluntular 5000 yıl önceye tarihlendi. Aynı zamanda, step çobanları aynı dağ koridorlarından güneye doğru yürüyerek aynı bölgeye ulaştı.

Kanıtlara göre Yakın Doğu çiftçileri batı İran’dan daha öteye geçmedi, Güney Asya’nın batı yamaçlarından yaklaşık 1500 km uzaklaştılar. 4000-5300 yıl önce yaşamış, İran ve Türkmenistan’da bulunan 11 kalıntıda çiftçilere dair hiçbir genetik iz bulunamadı. Aksine, soyları eski İranlılardan ve Güneydoğu Asyalı avcı-toplayıcılardan geliyordu.
Kuzey Hindistan’da bulunan 4000-5000 yıllık bir bedenin İndus Vadisi Uygarlığına (Harappan Uygarlığı) ait olduğu saptandı (Cell 5/9/2019). Bu genetik çalışma ile kalıntıları bulunan 12 insanın daha Harappanlara dahil edilebileceği gösterildi. Sonuç olarak, bugünkü Güney Asyalıların büyük çoğunluğunun atası İndus Vadisi Uygarlığı idi. Harappan DNA’sı çiftçi gruplarından hiçbir iz içermiyordu. Buna göre, ya kendileri tarım tekniklerini icat etti ya da başka yerlerden edindiler.

Yamnaya çobanları Güney Asya’ya da göç etti. DNA sonuçlarına göre çobanlar 3000-4000 yıl önce Güney Asya’nın kuzey kısımlarına gitti. Az sayıdaki Hint-Avrupa dillerini konuşan göçmen, Güney Asya’ya evlilik ya da metal işleme gibi işler için gitti. Yeni karıştıkları toplumda belki de Hint-Avrupa dillerinin yeni çeşitlerini ortaya çıkardılar. Bu göçler, neden bazı Avrupa ve Güney Asya dilleri arasında benzerlikler olduğunu açıklayabilir. Güney Asya’da Yamnaya genetiği, bugün rahip statüsünde olan insanlar arasında yüksek oranda gözlemleniyor. Örneğin, erken Hint-Avrupa dillerinden olan Sanskritçe dini yazılar Brahminler tarafından korunuyor. Science dergisinde yayınlanan bulgular göçebe çobanların Güney Asya soylarını ve dillerini etkilediğini gösteriyor. Fakat yine de Hint-Avrupa dillerinin kökeni tartışmalı olarak kaldı. Yamnaya çobanları Güney Asya’ya, Avrupa’ya kıyasla, çok daha az DNA katkısı verdi. Yani, Yamnaya insanları dilleri Avrupa’ya taşımış olsalar da eski İranlılar, yaklaşık 6000-7000 yıl önce bu dilleri Güney Asya’ya getirmişti.

Yine de bazı araştırmacılar DNA araştırmalarına şüphe ile yaklaşıyor. Cambridge Üniversitesi’nden Marc Vander Linden’e göre DNA çalışmaları biyoloji ve kültür arasında bazen şüpheli, hatta tehlikeli çıkarımlar yapabiliyor. Belirli çalışmalar, genetik indirgemecilik olarak da anlandırılan görüşe destek sunacak çıktılar üretebiliyor. Bu durum, Linden’ın ifade ettiği gibi tehlikeli çıkarımların ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Almanya’nın Münih kentindeki Ludwig-Maximilians Üniversitesi’nde araştırmacı olan Philipp Stockhammer da genetik araştırmalarının arkeologların, biyolojik akrabalığın maddi kültürün veya statünün mirası ile nasıl ilişkili olduğunu sormalarına izin verecek şekilde yürütülmesi gerektiğini savunuyor ve tarihin bu büyük sorularının işbirliği ile çözülebileceğini vurguluyor. Mitokondrideki genetik çeşitliliği araştıran Stockhammer, arkeolojik kayıtlardaki bazı kültürel değişimlerin büyük göçlerden değil, kadınların bireysel olarak sistematik hareketliliğinden kaynaklanıyor olabileceğini gösterdi. Arkeolog Volker Heyd konuyu şöyle özetliyor: “Genetikçilerin gündemi belirlemesine izin vermek yerine, onlara geçmiş insan eylemlerindeki karmaşıklığı öğretmeliyiz.”

Kaynak: https://www.sciencenews.org/article/ancient-dna-how-migrations-shaped-south-asian-language-farming
https://www.nature.com/articles/d41586-018-03773-6

Önceki İçerikArkeoloji neden başlamıştır?
Sonraki İçerikEvrenle söyleşiler 20 : Bir nötron yıldızıyla söyleşi
Boğaziçi Ünv. Makine Mühendisliği Böl. Yüksek Lisans Mezunu. Notre Dame Üniversitesi’nde plazma sistemleri üzerine doktora yapıyor.