Ana Sayfa 188. Sayı Enformasyonalizmin yükselen eliti: Netokratlar

Enformasyonalizmin yükselen eliti: Netokratlar

893

Matbaanın icadından günümüze iletişim araçlarının yaygınlaşma sürecini izleyen internet devrimiyle birlikte içerisine düştüğümüz bakış açısı, “eskiye oranla daha az zamana sahip olmamamıza rağmen özgün bir zaman eksikliği” hissiyatını beraberinde getirmiş gibi. Okunacak, görülecek veri yığını ve bunlara erişim kolaylığı karşısında zamanın gittikçe kısalıyor görünmesi, karamsar bir yetişememe tedirginliği ile kültür tüketiminde hızlanma ihtiyacını da dayatabiliyor. Türlü kanallardan durmaksızın içeri sızan böylesi “enformasyona erişimin talebi aştığı” bir durum ne anlama geliyor olabilir?

Netokratlar’da Alexander Bard ve Jan Söderqvist, geç kapitalizmin sürekli hızlanan enformasyonla tanımladıkları evresini ekonomik belirlenimci tarihsel bir analizle ele alıyor. Üretici güçlerin teknolojik belirleyiciliği eşliğinde feodalizmde kilise-kral, kapitalizmde devlet-özel mülkiyet kurumlarında vücut bulan iktidar alanının, kapitalizmin ileri aşamasında bilindik sınıfsal yapılardan farklılaşarak enformasyona dayalı bir toplumsal biçim aldığı tespitinde bulunuyorlar: Netokrasi. Netokratlar’ın temel tezlerinden biri mevcut kapitalist organizasyonda, “artık enformasyonla yaratıcı herhangi bir şeyin elde edilmesinin mümkün olmadığını” öne sürüyor. Erken kapitalist dönemde burjuvazi kendi sınıf çıkarlarını doğal evrensel değerler olarak sunarken enformasyonu kontrol aracı olarak kullanabiliyordu. Ancak bilgi akışının kontrolsüzce hızlandığı, sadece haberin çarpıtılmasının yetmediği bir durumda, halkla ilişkiler uzmanları, rıza mühendisleri vasıtasıyla bizzat hakikatin kurgulandığı enformasyon düzenine geçilerek siyasete yönelik toplumsal güveninin kaybedilmesi de kapitalist ilerlemenin doğal sonucuydu. Bu noktada yazarlar, geleneksel medyanın enformasyon bombardımanı paralelinde internetle gelişen katılım olanakları ile izleyicinin konumunu da içeren süper kaotik bir bilgi üretim tarzının git gide özelleşmiş ağlarda akan netokrasiyi çağırdığını bildiriyor. Yoğun enformasyon sağanağı altında yönetim olanaklarının yitirildiği, toplumun hiyerarşik bütünlüğünün parçalandığı, yazarlarca plurarşi kavramıyla betimlenen böylesi bir bağlam yitimi durumunda arzu edilen, “genel değerlendirme ve bağlamdır”.

“İnternette herkes kendisi gibi düşünen insanlar arar ve onlarla fiziksel uzamdaki çatışmaların bulunmadığı yeni bir sanal uzam inşa eder. Kimse hiçbir ortak noktasının bulunmadığı bir grup arayışına girmez. İronik biçimde netin (the Net) sunduğu aynı düşüncede insanlar bulma ve iletişim kurmak istemediğimiz kişilerden kaçınma imkânı, aynı zamanda neti demokrasiyi savunmanın bir biçimi olarak işe yaramaz hale getirir.”

Ulaşılabilirliği en üst düzeye çıkmış karmaşık enformasyon ortamında karar yetkinliği uzmanlık bölgeleriyle kısıtlanmış, çoğunluk adına söz söyleme hakkı imkânsızlaşmıştır. Ortaçağ loncalarına benzeyen özerk enformasyon topluluklarınca kullanılan değerlendirme ve bağlam hünerine dayalı kültürel sermaye, kapalı ağlardan (networks) enformasyonel ekonomiye hükmeden netokratik sınıfın yeni iktidar zemindir. Burada artık eski tip sınıf karşılaşmaları yerine, bilgi üretim ağlarını kültür hegemonyası ile tutan netokratlar ve içerik tüketicilerinin (tüketim proletaryası-consumtariat) ikiliği konusudur. İktisadi sermayenin geri plana atıldığı böylesi bir okumada akla gelen sorulardan biri şu oluyor: bilgi ağı derebeyliklerinde “netokratlar gerçekten de diğerlerini umursamazlar mı, yoksa bu görmezden geliş yapmacık olup diğerlerinin gözünde seçkinliklerini kanıtlamak için midir? (bariz şekilde paraya önem vermezler çünkü yeterince paraları vardır). Dahası, mal varlıklarından bağımsız biçimde, ne ölçüde ve tam olarak hangi anlamda iktidardadırlar?” (1. Slavoj Zizek, Bedensiz Organlar)

Netokratların dünya görüşü nedir? 
Kitabın beşinci bölümünde Bard ve Söderqvist daha önceki kısımlarda sınıfsal tahlilini yaptıkları netokratların felsefi temellerini araştırıyor. Felsefe tarihini kabaca “totalistik” ve “mobilistik” olarak ikiye ayıran yazarlar, totalistik adını verdikleri hattı üç durak üzerinden izliyor. Platon ilk durağınca şekillendirilen totalistik geleneğin en ayırt edici özelliği büyük sistemler inşasıdır. Bu sistemler insan ve toplum için “doğrunun” ne olduğu ile ilgili soruya verilmiş yanıttır. Totalistik felsefede soru yol, cevap hakikattir; hakikat amaçtır. Soru cevabını bulduğunda bilgelik sevgisi (felsefe) sona erer, bilgi açığa çıkar, bilgelik makamına geçilir. Platon bu hakikatlerin hâlihazırda bulunduğunu (eidos-idealar) ve onlara akıl yolu ile ulaşabileceğimizi bildirir. Yazarlara göre totalistik felsefenin ikinci durağında bulunan Hıristiyanlık öğretisi ise Platon’un bu hakikat ütopyasına katılmakla birlikte ütopyayı şimdinin dünyasında değil, geçmişte (kayıp cennet) ve gelecekte (kıyamet sonrası) kurgular. Üçüncü durak olan çağımız totalistleri için ise ütopya, ne Platon gibi hâlihazırdadır ne Hıristiyanlıkta olduğu gibi dünya öncesi-sonrasına gönderir. Ütopya, siyasi etkinlik ile dünyada kurulması gereken bir şeydir. Platon’dan günümüze idealar tanrıya; tanrı insana dönüştürülerek büyük totalistik hat çizilir. “Hem feodalizm hem de kapitalizm boyunca bütün kayda değer toplumsal güçler ve mitler totalistik bir yapı altında toplanmıştır.”

Yazarlara göre evrensel anlamda kabul görmüş totalistik düşünce artık her yönden yoğun bir saldırı altındadır. Aydınlanma sürecinde bilimsel devrimlerin yarattığı paradigma değişimiyle Dünya’nın Güneş sisteminin merkezinden kayması, burjuvazi için uzlaşılması sorun yaratacak bir gerçeklik değil, aksine “eski feodal iktidar yapısıyla mücadelede son derece kullanışlı bir silahtı.” Buna karşın insanın varoluştaki üstün konumunun sorgulanması, totalistik hümanizm ütopyasının evrensel değerlerini kendi özel birlik mitinin (devlet) birleştirici harcı olarak kullanan dünya görüşü için kabul edilemezdi. Burada yazarlar totalistik felsefe karşısına, Deleuze’ün içkinlik düzlemine öykünen, Nietzsche-Darwin-Deleuze mobilistik hattını çekiyor. Köklerini Herakleitos’a kadar götürdükleri mobilistik felsefe yazarlara göre düşünce tarihi boyunca totalistik yapı karşısında güçlü bir alternatif oluşturamamıştır. Ancak yazarlarca, Kopernik devrimini kendi alanına taşıyarak insanın varoluştaki tahtını sallayan Kant ve monizmiyle Dekartçı ikiciliğin ötesine uzanan Spinoza’ya vurgu yapılarak işaret edilen mobilistik hat, gelişen yeni enformasyon durumuyla birlikte eski dikey bilgi hiyerarşilerini aşındırmaya girişir. Bu noktada artık, ütopyanın evrensel değerlerinden koparak yatay düzlemde harekete geçen virtüel-sanal kimlikler, totalistik “doğal birlik miti” surlarına gedik açmaya başlamışlardır. Virtüel-sanal çiftlemesi Deleuze düşüncesini netin sahasına çekme imkânı sağlamasından ötürü kullanışlıdır. Deleuzecü arzu kuramında nesneye ihtiyaç duyulmaması gibi mobilistik gelenekte de düşünce kendi içinde değerlenir. “Deleuze arzunun (yokluğu arzunun hareketini tetikleyen ve sürdüren) nesnesinin olmadığı konusunda ısrar etmektedir: arzu her zaman gideceği yere ulaşmış bulunan, gideceği yer hareketinin ta kendisi olan saf biçimde virtüel harekettir.” (2. Slavoj Zizek, Bedensiz Organlar)

Ian Buchanan tarafından, batı felsefe geleneğindeki “eksiklik ya da ihtiyaç olarak standart olumsuz arzu”  tasavvurundan farklılaşarak radikal bir perspektif değişikliği sunduğu öne sürülen Deleuze ve Guattari’nin arzu politikasının virtüel hareketi, belirli bir nesneye yönelme yerine sürekli farklılaşma imkânlarıyla potansiyel sınırsızlığı içerisinde barındırır. (3. Ian Buchanan, Deleuze ve Guattari’nin Anti-Ödipus’u)

Virtüel hareketin sonsuz olanaklar alanı genel bir bakışla kavranabilir değildir. “Dolayısıyla burada söz konusu olan, farklılaşan hızlarla ve karmaşıklığı bizim anlama kapasitemizi aşan örintülerle tüm yönlerde değiştiği ve genişlediği için, varoluşun insan bilinciyle sınırlandırılamayacağı bir dünya görüşüdür.” Böylece varoluşun tam hakikatine ulaşma iddiasını terk eden mobilistik düşünce, araçsal olarak ütopik hedeflere ulaştırmasından ötürü değil, kendi saf virtüelliğinde enformasyonalizm tarafından selamlanır. Kitapta Nietzscheci “ebedi hale geliş” mefhumuna referansla ebediyetçiler (eternalists) ismiyle tanıtılan netokrasi filozofunun gözünden bu durum şöyle izlenir: “tüm varlıkların, genlerin yanı sıra memlerin ve Deleuzecü kümelerin bir başlangıç noktaları, tekillikleri vardır. Fenomen, tekrar tekrar yeni tekillikler, yeni karmaşık örüntüler meydana getirerek bu tekillikten sonsuzluğa doğru genişler…Dünya, ortaya çıkan gen ve mem kümelerinin düğüm noktaları olduğu tek bir organik ağ, her şeyi kapsayan bir net olarak algılanır.”

Mobilistik düşünce için Deleuze en büyük felsefeci ise Foucault da en büyük tarihçi konumuna gelmiştir. “Foucault’ya göre, toplumda ‘doğal’ olan hiçbir şey yoktur. Kelimenin kendisi bile iktidardakilerin totalistik hırslarının, istenmeyen her şeyi ‘doğaya aykırı’ olduğunu iddia ederek yok etme arzusunun bir ifadesidir. Sosyal çatışmalarda esas amaç tanımın gücünü ele geçirmektir.” Enformasyon kuramcılarının genellikle iyimser bir tahminle ağ şeffaflığı üzerinden düşündüğü toplumsal açıklık ve demokrasi umudu ise bu noktada yazarlara göre olsa olsa yeni sömürü ilişkilerini gizleyen iyi bir netokratrik propagandadır. (4. “Anarşistler Net’in çekiciliğine kapıldı, çünkü Net’te sınırların varolmadığı görülüyordu. Ancak neo-liberalizmin ‘Serbest Pazarları’ için de aynı şeyler söylenebilirdi. Sınırları olmayan bir dünya, eski modele nazaran kimi bakımlardan daha da baskıcı olmaya başlıyor.” Hakim Bey, Geçici Otonom Bölgeler)

Önceki üzerini örtme stratejilerine benzer biçimde, mobilistik felsefenin erdemlerini kullanarak tüketici sınıfa üstünlüğünü dayatan “enformasyonalizmin yükselen eliti netokratların perspektifinden” yazılan Fütürika Üçlemesi’nin ilk kitabı Netokratlar, kapitalizm sonrasını ilan etmede aceleci görünen bazı çıkarımlarına karşın ağdaki dolaşım-değişim ilişkilerine yönelik ilgi çekici tartışmalar üretirken güncel politik, etik sorunlara temas ediyor. Üçlemenin diğer kitapları “Küresel İmparatorluk” ve “Makine Bedenler”, Karakalem Kitabevi tarafından Türkçe basılı olarak bulunuyor.

Netokratlar
-Fütürika Üçlemesi 1, Alexander Bard, Jan Söderqvist Çev. Göral Erinç Yılmaz, Karakalem Kitabevi, 2015, 190 s.  

 

Önceki İçerikFrankenstein ya da Modern Prometheus’da canavarlığın sorgulanması
Sonraki İçerikBilimi ve insan tarihini değiştiren yolculuk
Beagle’ın devriâlemi