Evrim ve bilim karşıtlarının öne sürdüğü safsataların sınır tanımayan boyutuna aşinayız. Onların Homolog (Kökendeş) özelliklerin organizmalar arasındaki ailevi ilişkileri ispatlamaz söylemlerinin evrimci düşünceyi yıkacak bir enstrüman olarak kullanmalarının ise bir safsata olduğu birçok kez olduğu gibi bu konuda yanıtladık. İşte size iddia ve gerçek arasındaki fark.
İDDİA: Homolog özellikler,organizmalar arasındakiailevi ilişkileri ispatlamaz
YANIT: Homolog özelikler, canlılar arası akrabalık ilişkilerini gösterir
“Homolog (kökendeş) özellikler, organizmalar arasındaki ailevi ilişkileri ispatlamaz; çünkü bütün tür sınıflandırmaları insan tarafından yapılmıştır.”
(Harun Yahya, Yaratılış Atlası 1, s.698)
Popülasyonları oluşturan bireylerin genetik yapıları, mutasyon ve genetik rekombinasyon yoluyla birbirinden farklılıklar göstermektedir. Bu genetik çeşitlilik, bireylerin bazılarının, “yeni bir ortama uyum sağlama ve soyunu sürdürme” sürecinde diğerlerine oranla daha başarılı olmasını sağlayacaktır. Buradaki etkin mekanizma, yani en uygun özelliğin seçilmesi işlemi, Darwin’in evrim teorisinin temel yapısını oluşturan doğal seçilim mekanizmasıdır ve popülasyonlarda değişikliklerin seçilmesi ve zaman içinde birikmesi yoluyla atasal türden yeni türlerin türemesine yol açar. Doğal seçilim yoluyla biriktirilen özellikler tamamıyla yeni özellikler değildir; bunlar atasal özelliklerin değiştirilmiş birer versiyonudur. Bu durumda farklı türler ortak bir atadan geliyor ise, ortak özelliklere sahip olmaları da beklenebilir. Darwin’in çizdiği ve türlerin ortak bir atadan nasıl evrimleşerek geldiklerini gösterdiği soyağacında, her bir dallanma ile yeni ortak özellikler vurgulanmaktadır. Sahip oldukları ortak özelliklere göre iki farklı tür, soyağacı üzerinde akrabalık derecelerine göre gruplandırılabilir.
Canlılardaki çeşitliliğin, evrimin ürünü olduğuna ilişkin kanıtlar arasında homolog yapıların gözlenmesi (anatomik, embriyolojik ve moleküler homolojiler), fosil kayıtları ve biyocoğrafik kanıtlar sayılabilir. Farklı yollarla elde edilen bu kanıtlar, birbirini destekler niteliktedir. Bu kanıtlar türlerin soyağacı üzerinde akrabalık derecelerine göre yerlerinin belirlenmesinde kullanılmaktadır.
Ortak bir atadaki aynı yapıdan değişerek ortaya çıkan yapılara homolojik yapılar adı verilir. Anatomik, embriyolojik ve moleküler homolojiler olmak üzere 3 grupta incelenebilir.
Anatomik homolojiler, aynı taksonomik kategori içinde gruplandırılan türler arasında açıkça bellidir. Evrimleşmenin olduğuna işaret eden anatomik yapılara örnek olarak, memelilerin ön üyelerinin anatomik yapısı gösterilebilir. İnsan kolu, bir aslanın ön ayağı, balinanın ön yüzgeci ve yarasanın kanadı, görüntü ve fonksiyon olarak farklı olsa da, aynı iskelet elemanları tarafından oluşturulmuşlardır.
Her biri farklı amaçlar için farklı yollarla kullanılmalarına rağmen, yapılarındaki bu benzerlikler oldukça şaşırtıcıdır. Bu durumun açıklaması, her birinin ortak atalarındaki benzer yapıları değiştirerek yeni fonksiyonlar için yapılar oluşturduklarıdır. Bu ön üyelerdeki temel benzerliğin nedeni dört türün de aynı atadan türeyen memeli soyları olmalarıdır. Atasal özellik, her bir türde gerekli olan farklı işlevler nedeniyle temel yapı değişikliklerine uğramış ve birbirinin varyasyonu şeklinde ortaya çıkmıştır. Burada da görüldüğü üzere farklı türlerin sahip oldukları homolog yapılar o türlerin soyağacı üzerinde gruplandırılmasında kullanılabilir.
Körelmiş organlar da homolog yapılara örnek olarak verilebilir. Bu organlar bir zamanlar atasal organizmalardaki önemli işlevler görmüş olan yapıların kalıntılarıdır. Örneğin insan vücudunda yüzden fazla yapı körelmiş organ olarak tanımlanmaktadır. Bunlar arasında apandis, kuyruk sokumu kemiği, kulak kasları ve kıllar gösterilebilir. Aynı şekilde bazı yılanların iskeletlerinde, yürüyen atalarının bacak kemikleri ve kalça kemeri körelmiş olarak varlığını sürdürmektedir. Eğer yılanlar, diğer omurgalı hayvanlardan ayrı bir kökene sahip olmuş olsaydı, bu yapıları görmeyi beklemeyecektik. Zaman içerisinde önemini kaybedip körelen bu organlar, genel olarak organizma için zararlı da olmadığından, tamamen ortadan kaldırılması için çevresel baskı zayıf olacak ve organ yeni türlerde de varlığını sürdürecektir. Bu şekilde de soyağacı üzerinde türler arasında bağlantı kurulurken, türlerin hangi atasal türlerden geldiğini ortaya koymada kullanılabilirler.
Bazı homolojiler ise ergin organizmalarda belirgin bir şekilde gözlemlenemediği halde, embriyonik gelişime bakıldığında açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu tür homolojilere embriyolojik homolojiler denilmektedir. Örneğin, omurgalı embriyolarının hepsi gırtlak bölgelerinde gelişimlerinin bazı evrelerinde farinjeal cepler adı verilen yapılara sahiptir. Bu embriyonik yapılar, çok farklı işlevleri olan homolog yapılara gelişirler; örneğin balıkların solungaçları ya da insanda ve diğer memelilerde orta kulağı yutağa bağlayan östaki borusu gibi. Embriyolojik homolojiler, türlerin yakın bir geçmişte olmasa da, soyağacı üzerinde ortak bir atada buluştuklarını gösterecektir.
Bir diğer homoloji türü ise moleküler homolojilerdir. Tüm organizmalar moleküler düzeyde belirli özellikleri paylaşır: Canlıların moleküler yapıları birbirlerinden çok farklı olabileceği gibi, çok benzer de olabilir. Örneğin canlı türlerinin hepsi DNA ve/veya RNA’dan oluşan aynı temel genetik malzemeyi kullanır. Genetik kod evrenseldir ve canlıların soyağacının tüm dalları boyunca aktarıldığı açıkça görülmektedir. Bu da bizi, tüm canlıların ortak bir ataya sahip oldukları sonucuna götürür. DNA dizisindeki genetik kod mRNA’ya yazılırken üç nükleotidden oluşan ve kodon adı verilen diziler ile anlam kazanmaktadır ve her bir kodon için protein sentezi sırasında belirli bir aminoasit kodlanacaktır. Örneğin, DNA dizisindeki “AAA”, mRNA’da “UUU” olarak kodlanır ve karşılık olarak sentezlenen aminoasit fenilalanindir. İnsanlardan bakterilere ve bitkilere kadar tüm organizmalarda aynı genetik kod aynı aminoasidi sentezleyecektir. Organizmaların gen dizileri ve proteinlerinin aminoasit dizileri de kimi durumlarda çok farklı olabilirken, bazı durumlarda çok benzer olabilmektedir. Farklı organizmalarda aynı işlevi gören proteinlerin aminoasit dizileri ya da bu proteinleri kodlayan DNA dizileri çok benzerlik gösterebilmektedir. Türler arasındaki akrabalık derecesi de arttıkça diziler arasındaki benzerlik de artmaktadır. Örneğin insan hemoglobinin polipeptidiyle Rhesus maymunu, fare ya da kurbağa hemoglobinlerinin polipeptidleri arasındaki farklı aminoasit sayısı, akrabalık azaldıkça artmaktadır. İnsan hemoglobini ile Rhesus maymunu hemoglobini birbirinden 8 aminoasit farklı iken, fareninkiyle 27, kurbağanınkiyle de 67’dir. Aminoasit dizilerindeki benzerlikler aynı zamanda DNA dizisindeki benzerlikleri de yansıtmaktadır.
Homolog yapı kavramının anlaşılması için analog yapılardan yani homoplasiden de bahsetmek gerekir. İki farklı tür arasındaki homolojilere karar verirken, homolog yapıları analog yapılardan ayırabilmek gerekir. Analog yapılar akrabalık derecesi yakın olmayan organizmalardaki benzer fonksiyonları yürüten yapılardır. Örnek olarak kuşların ve sineklerin kanatları analog yapılara örnek verilebilir. Kuşlar da sinekler de, anatomik yapıları oldukça farklı olduğu halde, uçma özelliğini elde edebilmek için benzer yapılar oluşturmuştur. Bu tür yapıların evrimleşmesi “yakınsak evrim” olarak adlandırılır. Analog yapılar türlerin akrabalık derecelerinin belirlenmesinde kullanılmaz, ancak evrimin gerçekleştiğinin kanıtları olarak kullanılabilir.
Sonuç olarak, canlıların soyağacındaki taksonomik hiyerarşi, sahip oldukları homolojiler tarafından yansıtılmaktadır. Anatomik, embriyolojik ya da moleküler homolojilerin ortaya çıkarılması yoluyla türler soyağacı üzerinde akrabalık derecelerine göre yerlerini alır. Kanıt olarak gösterilen homolog yapı tüm türleri kapsayabileceği gibi, örneğin ortak genetik materyal kullanımı, sadece bir sınıfı yani daha yakın zamanlardaki dallanmaları da ifade edebilir. Soyağacı dallara ayrıldıkça, her bir dal içerisine özgü homolojik yapıların gözlenmesi sınıflandırmanın da temelini oluşturur.
KAYNAKLAR
1) Campbell, N. A., Reece, J. B., “Descent with Modification: A Darwinian View of Life”, Biology 7th edition, Chapter 22, p.448-453.
2) Solomon, E. P., Berg, L. R., Martin, D. W., “Introduction to Darwinian Evolution”, Biology 5th edition, 1999, Chapter 17, p.380-385.
3) “Understanding Evolution”, Elektronik Veri Tabanı:
Kaynak: Harun Yahya Safsatası ve Evrim Gerçeği, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, Şubat 2009, 2.Baskı s.108-112