Ana Sayfa Bilim Gündemi Australopitekus’lar kaç türle temsil ediliyordu, biyolojik çeşitlilikleri nasıldı?

Australopitekus’lar kaç türle temsil ediliyordu, biyolojik çeşitlilikleri nasıldı?

1359

Afrika’da geç miyosen ve pliyosen dönemle yaşıt çok ilkel görünümlü hominid’lerin son yıllarda bilim dünyasına kazandırılmasıyla ailemizin kökeni ve evrimi hakkındaki görüşlerimizde köklü değişiklikler oldu. Australopitekus’lar kaba ve narin yapılı olmak üzere iki temel gruba ayrılır.  Aşağı yukarı dört milyon yıl boyunca, Doğu ve Güney Afrika’da yaşamış bu insansıların, son yıllardaki çok değerli buluntularla beraber bilindiğinden çok daha fazla türsel çeşitlilik gösterdiği, farklı davranış örüntüleri ve anatomik özelliklere sahip oldukları anlaşılmıştır. Özellikle Sudan’ın güneybatısında Bahr el Ghazal bölgesinde bulunan ve 3-3,5 milyon yıl öncesiyle tarihlenen insansı fosiller sayesinde insan ailesinin beşiği olarak sadece Güney ve Doğu Afrika değil, aynı zamanda Orta Afrika’yı da dikkate almanın gereği ortaya çıkmıştır. Her ne kadar farklı türler söz konusu olsa da, bunların yine de ortak özellikleri vardır.

Kaba yapılı Australopitekus’un etlendirilmiş hali.

Onca türsel çeşitliliğe rağmen biz, Australopitekus’ları simgeleyen üç özelliğin, küçük beyin, iri yüz ve iki ayak üzerinde yürüme (bipedalizm) olduğunu söyleyebiliriz. İnsansıların türlerini tanımlarken bunlar arasındaki filogenetik ilişkiye de değinmek gerekir. Ayrıca, bunların zamansal ve mekânsal dağılımı da çok önemlidir. Hiç kuşkusuz bu türler içerisinden biri Homo adını verdiğimiz insana giden evrimsel çizgiyi oluşturdu; diğerleri yok oldu.

Narin yapılılar: ZÖ 3 ile 2 milyon yıl arasında yaşadıkları tahmin edilmektedir. Doğu ve Güney Afrika’daki kazılarda gün ışığına çıkarılmışlardır. Adlarından da anlaşılacağı üzere narin yapılı insansılar ortalama 1,29 m boyunda, 24- 25 kg ağırlığında idiler. Beyinleri 450 cm3 hacminde idi. Narin yapılı terimi sadece insansı için anlam ifade eder; zira bu türün temsilcileri biz modern insanlarla karşılaştırıldığında yüz ve dişler açısından oldukça kaba sayılır.

Narin yapılı Australopitekus.

Öğütücü dişleri bizimkilerin iki katı iriliğindeydi. 20 yaş dişleri de bizimkiler gibi küçülme eğilimi göstermiyordu. Köpekdişleri diğer kesici dişlerle aynı hizada olup, iri primatların iri parçalayıcı özelliği ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktu. Dişler, irilikleri ve ufak bazı morfolojik ayrıntıları bir kenara bırakılacak olursa, temelde modern insanınkine büyük ölçüde benzer. Zaten insanlaşma sürecinde en hızlı değişime uğrayan organ diştir. Narin yapılı insansılarda, kafatasındaki kas bağlantı izleri de belirgin değildir. Yüz, beyne oranla iri olup öne doğru çıkıntı yapar. Bilindiği gibi, insanlaşma sürecinde başlangıçta küçük bir beyin ve iri bir yüze tanık olunurken, zamanla ilişki tersine dönmüş; beyin irileşirken yüz ufalmış ve sonuçta modern insandaki görünümünü almıştır. Narin yapılıların dişi ve erkekleri arasında belirgin irilik farkı vardır. Erkek ve kadın arasındaki bu belirgin cüsse farkı evrim esnasında giderek azalmış, bugün en az düzeye inmiştir.

Üstte narin yapılı Australopitekus kafatası ve altta etlendirilmiş hali.

Kaba yapılılar: Bugünkü bilgilerimizin ışığında ZÖ 2,6 milyon yıl ile 1,2 milyon yıl arasında yaşamışlardır. Bu durumda tarih sahnesine narin yapılılardan daha geç çıkmış sayılırlar. Doğu Afrika’da yaşayan kaba yapılılar Australopitekus boisei türü altında, Güney Afrika’dakiler ise Australopitekus robustus türü altında dikkate alınır. Boyları 1,50-1,60 m arasında değişir. Beyinleri 500-600 cm3 hacminde idi. İri dişler, güçlü çiğneme kasları kaba yapılıların çenelerine olağanüstü bir kırma, ezme ve öğütme gücü katmıştır. Kemik, kas ve diş sistemi etkin bir çiğneme işlevine yanıt verecek biçimde doğal ayıklanma sürecinden geçmiş ve sonuçta kaba yapılılardaki anatomik oluşum ortaya çıkmıştır. Doğu ve Güney Afrika’daki narin ve kaba yapılı insansılar uzun süre aynı ortamı paylaştı. Peki, nasıl olmuştu da bu iki tür birbirini yok etmeden yüz binlerce yıl bir arada yaşamayı başarmıştı? Acaba bu birlikteliğin temelinde aynı bölgelerde farklı beslenme alışkanlıklarını sürdürme olgusu mu yatıyordu? Dikkatler bu iki türün fosillerinde dişlerin çiğneme yüzeylerine yeniden çevrildi.

Taramalı elektronik mikroskop sayesinde çiğneme yüzeylerindeki aşınma biçimleri ayrıntılı olarak incelendi. Narin yapılıların dişlerinde yoğun biçimde çiziklere rastlanırken, kaba yapılılarınkinde hem çizik, hem de çukurlar birlikte saptandı. Araştırıcılar, diş aşınma yüzeylerinin taramalı elektronik mikroskop analizinden hareketle narin yapılıların daha ziyade yumuşak meyve ve yaprak türü besinlerle beslendiklerini, kaba yapılıların ise ağırlıklı olarak fındık vb. sert kabuklu yemişlerle, sert bitki kökleriyle ve yumrularıyla beslendiklerini ileri sürdü. Gerek kaba, gerekse narin yapılıların basit biçimde avlandıkları ve öldürdükleri küçük hayvanları, ateşi kullanmayı bilmedikleri için pişirmeden yedikleri sanılmaktadır.

Arkaik yapılılar: İnsan ailesinin tarihinin ilk kanıtları Doğu ve Orta Afrika’da bulunmuştur. Biz, şu ana kadar bu tarihin içinde yer alan kaba ve narin insansıları tanıdık. Peki, bunların ataları kimlerdi? İşte bilim dünyası bu soruya yanıt bulmak amacıyla 1970’lerden itibaren araştırmalarını bu bölgelerde, özellikle Etiyopya’da Hadar yöresinde yoğunlaştırdı. 1973 yılında nihayet beklenen an geldi ve insansıların ailesine, arkaik insansılar adı altında üçüncü bir tür katıldı: Australopitekus afarensis. Fosiller Hadar’da kurumuş bir göl yatağında gün ışığına çıkarıldı. Burada yaklaşık 35 Afarensis bireyine ait kalıntı söz konusu idi.

Afarensis  insansıları ZÖ 3,6-3 milyon yıl arasında yaşamıştı. Bu durumda, son yıllarda Çad’ın Bahr el Ghazal bölgesinde bulunan bir başka insansı türü ile çağdaş oluyorlardı.

Afarensis’ler arasında Lucy adıyla bilinen 1 m boyunda 20-25 kg ağırlığında 3,4 milyon yıl önce yaşadığı saptanan bir de dişi vardı. İskeleti oldukça iyi korunmuştu, ama kafatası tümlenecek kadar iyi durumda değildi. Ancak, daha sonraki yıllarda aynı bölgede yürütülen kazı çalışmaları sayesinde Lucy’nin çağdaşı olan iyi korunmuş bir kafatası ele geçti.Arkaik insansılar kaba ve narin yapılılardan daha eski ve doğal olarak onlardan daha ilkel özelliklere sahipti. Bunların dişleri insandakinden ziyade goril ve şempanze gibi iri primatlarınkini çağrıştırıyordu. Birinci alt küçük azı ile alt köpekdişinin morfolojisi insandakine hiç benzemiyordu. Özellikle köpekdişi, kesici dişlerin seviyesinden daha yukardaydı. Beyin 400 cm3 iriliğinde idi. Bu durumda diğer hominid türlerininkinden daha küçük sayılırdı.

Kaba yapılı Australopitekus.

Erkek ve dişi Afarensis’ler arasında çok belirgin bir cüsse farkı vardı. Afarensis insansıları sadece Hadar bölgesinde yaşamadı; türdeşlerine ait fosil kalıntılar 1977 yılında Kenya’nın Laetoli bölgesinde de gün ışığına çıkarıldı. Bölgedeki volkanik tüfler içinde sertleşerek günümüze kadar koruna gelen ayak izleri, dik yürüyen insansılardan başkasına ait değildi. Diğer parmakların yanında yer alan başparmak, topuğun bıraktığı iz ve ayak tabanı kemeri iki ayak üzerinde yürüdüklerinin en güzel kanıtlarıydı. Yaklaşık 70 m’lik bir pist üzerinde izlenen ayak izleri bir çocuk ve iki erişkine aitti.

Arkaik insansılara ait bugüne kadar gerek Kenya’da, gerekse Cibuti’de ele geçen fosiller, bu insansıların değişik ekolojik koşullara uyum sağladıklarını akla getirmektedir. Ufak yapılıydılar ve küçük bir beyne sahiplerdi. Görünüm olarak diğer insansılarla iri primatlar arasında bir yere oturtulabilirlerdi. 3,6 milyon yıl öncesinde, bizler kadar olmasa da dik yürüyor ve ellerini serbestçe kullanabiliyorlardı.

Kaynak: Metin Özbek, İnsanın Tarih Öncesi Evrimi, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, Eylül 2019, 5. Baskı.s.62-67

Önceki İçerikKalp ve damar sistemi ile solunum sistemi arasında kayıp bir bağlantı mı var?
Sonraki İçerikElektroniklerde bilgi iletimi için ışık dalgaları kullanılabilir mi?