Ana Sayfa Kitapçıl Kitapçı Rafı

Kitapçı Rafı

463

Eskiçağ Aydınlığı -Yunan-Roma Döneminin Kısa Kültür Tarihi,
Afşar Timuçin, Bulut Yayınları, 2020, 288 s.
Eskiçağ derken bugün bize pek de uzun görünmeyen epeyce uzun bir dönemi düşünürüz. Eskiçağ insanın kendini insan olarak aramaya başladığı dönemdir. İnsan o zaman dünyada bir yabancıdır, bilinmezlik ufkuyla sarılmıştır. O bu dar ufkunu genişletmeye başladıkça düşünen insan gerçeği ortaya çıkmaya başlar. Böylece yavaş yavaş mitoloji insanından felsefe insanına geçilir. Ne var ki bu geçiş birden olmaz, uzun süreçler boyunca gerçekleşir. Bu geçiş özellikle Yunan-Roma uygarlığında kendini ortaya koyar. Eskiçağ aydınlığı bütün bir çağda bir dönemin özelliklerini, onun ne olup ne olmadığını araştırıyor. Afşar Timuçin’in açık ve duru anlatımıyla aydınlanma serüveninin izini sürüyoruz.

Einstein’ın Canavarları
Chris Impey, Çev. Ilgın Yıldız, Say Yayınları, 2020, 360 s.
Kara delikler bilinen evrendeki en aşırı niteliklere sahip ama teleskoplara çok sık takılan cisimlerdir. Her büyük yıldız ölünce bir kara deliğe dönüşür ve her galaksinin merkezinde devasa bir kara delik bulunur. Şayet kara deliklere yaklaşabilseydiniz zaman yavaşlardı; “olay ufkunu” geçmeniz halinde bir daha geri dönemezdiniz; “foton küresine” geldiğinizde ileri doğru bakıp ensenizi görme şansını yakalardınız ve “tekilliğe” ulaştığınızda belki ölümden daha tuhaf bir deneyim yaşayabilirdiniz. Einstein’ın Canavarları şaşırtıcı kara delik bilimini ve bu tuhaf cisimlerin evrendeki rollerini ele alıyor.

Max Weber
Jürgen Kaube, Çev. Öndercan Muti, İletişim Yayınları, 2019, 470 s.
Max Weber, kuşkusuz modern sosyal teorinin klasikleşmiş isimlerinden biri. Kapitalizmin ve modern toplumun kavramlaştırılmasında, eleştirmek veya reddetmek için de olsa, ona uğramadan edilemiyor. Jürgen Kaube’nin titiz bir araştırmaya dayanan çalışması, öncelikle, Max Weber’in entelektüel biyografisi niteliğinde. Onun, Protestanahlâkının kapitalizmin oluşumundaki rolüne dair “bulgusunu,” demokrasinin ve bürokrasinin “mizacına” dair düşüncelerini, işlediği “karizma” ve diğer kritik kavramları, oluşum sancıları içinde anlatıyor. Başta “kafa dengi zıtları” Werner Sombart ve Georg Simmel olmak üzere, etkileşim içinde şekillendiği düşünce ortamına oturtarak yapıyor bunu. Arka planda, 19.-20. yüzyıl çağ dönümünün, Birinci Dünya Savaşı ve savaş sonrası Almanya’sının müthiş alt üst oluşunun dağdağası… Aynı zamanda Weber’in “özel” hayatına eğilen ve kişiliğini de aydınlatan bir biyografi bu. Dostlukları; toplumsal ve siyasal ilişkileri, girişimleri, bunlarda yaşadığı derin hayal kırıklıkları; onu hırpalayan ağır asap bozuklukları; eşi “feragatli” Marianne Weber’in hayatı ve eserlerindeki büyük -ve kadri bilinmemiş- rolü…

Aden SL-1, Yıldızlardan Dönüş SL-2
Stanislaw Lem, Çev. Olgun Töman, Sevil Cerit, Alfa Yayıncılık, 2020, 2×356 s.
Hal Bregg, uzay görevinden dünyaya dönüş yapan bir astronottur. Onun biyolojik saatine göre on yıl geçse de Dünya zamanıyla 127 yıl geçmiştir. Dünya, kendi tabirleriyle “betrize” olmuş insanlarla dolu tanınmaz bir yer haline gelmiştir. Bregg’in, uygarlığın ve ekonominin üst düzeyde olduğu, savaşlardan arınmış ve herhangi bir şiddet belirtisi göstermeyen bu yeni ütopik dünyaya uyum sağlamak için sancılı aşamalardan geçmesi gerekiyordur. Ailesini ve arkadaşlarını kaybetmiş eski astronot yabancı bir dünyada kendisini bulabilecek midir?

Rengeyiği Türkleri: Dukhalar
Selcen Küçüküstel, Kolektif Kitap, 2020, 256 s.
Bir hayvanı evcilleştirmeyi başarmış ender avcı-toplayıcı topluluklardan biri olan Dukhalar, Moğolistan’ın kuzeyindeki Hövsgöl bölgesinde yaşayan göçer bir Türk halkıdır. Yerleşik düzene geçişle birlikte insanın kendisini doğadan ayrı ve üstün bir konuma yerleştirdiği günümüz insan merkezci Batı toplumlarının aksine, doğayı canlı bir varlık olarak kabul ederek tüm canlılara saygıyla yaklaşan eşitlikçi bir topluluk olan Dukhalar, bize tarihin en önemli olaylarından biri kabul edilen evcilleştirmenin sonuçlarını anlamamız bakımından eşsiz bir fırsat sunuyor.

Peki, yaşadıkları coğrafyayı evi olarak kabul eden bu göçer avcı-toplayıcı insanlar böylesine devasa bir evle nasıl ilişki kuruyor, ne gibi kurallara dikkat ediyorlar? Bir liderin olmadığı Dukhalarda eşitlikçi toplumsal ilişkiler nasıl yürütülüyor? Evcilleştirme Dukhalar için ne anlama geliyor? Rengeyikleri insanlardan ne gibi bir fayda sağlıyor? Dukhalar ava gitmeden önce ve av esnasında nelere dikkat ediyorlar? Ayı, Sibirya halkları için neden özel bir yere sahip? Hayvan kemikleriyle nasıl fal bakılıyor ve rüyalar bir avcıya nasıl bir pusula gibi yön gösteriyor?

Kültürel antropolog Selcen Küçüküstel’in aralıklarla altı yıla yayılan bir alan çalışmasının sonucu olan bu kitap, Dukhaların yaşamını tüm detaylarıyla ortaya sererken “yeryüzündeki tüm canlılık belirtilerini hızla tükettiğimiz günümüz dünyasının uzak bir köşesinde insan, hayvan ve doğa arasındaki karmaşık ilişkilerin bir kısmına ışık tutmayı amaçlıyor.”

Karl Marx’ın Sosyalist İktisadı ve Sosyalizm Üzerine Metinler
Thorstein Bunde Veblen,  Çev. Hüsnü Bilir, Devrim Kılıçer, Ömer Mollaer, Heretik Yayınları, 2019,
Veblen’in evrimsel sosyal teorisi, sosyal bilimler alanının şüphesiz en önemli ve müstesna teorilerinden biridir. Muazzam bir bilgi birikiminin ve özgün bir bakış açısının ürünü olan bu teori, sosyal ilişki ve süreçleri sosyal bilimlerin “anaakım” teorilerinden oldukça farklı değerlendirir. Ufuk açıcıdır. Veblen’in teorisine ilişkin söylediklerimiz ve çok daha fazlası elbette Marx’ın devrim yaratan teorisi için geçerlidir. Marx’ın teorisi, sosyal bilimler alanında ve toplumsal yaşamda başka hiçbir teoriyle kıyaslanamayacak kadar etkili olmuştur. Bu derlemede, Veblen ve Marx’ın teorik bakış açılarının karşılaştırmalı değerlendirmesini ve bunların olası etkileşimlerini mümkün kılan metinler vardır. Bununla birlikte derleme sadece bu metinlerden oluşmaz. Veblen’in sosyalizm düşüncesini değerlendirdiği metinler de bu derlemede yer almaktadır.

Türkiye’de Feminist Yöntem
Ed. Emine Erdoğan, Nehir Gündoğdu, Metis Kitap, 2020, 344 s.
Feminist yöntem diye bir şeyden söz etmek mümkün müdür? Söylenegeldiği gibi feminist araştırma sadece “kadınlar tarafından, kadınlar hakkında, kadınlar için, kadınlarla birlikte” mi yapılır, yapılmalıdır? Peki, “Batılı” bağlamlarda üretilmiş kavram ve tartışmalar Türkiye’de yapılan feminist araştırmalar için gerekli ve yeterli çerçeveyi sağlayabilir mi? Bu sorulardan yola çıkan derlemenin birinci kısmında 1980’lerden itibaren feminist yöntem tartışmaları sırasında oluşturulmuş temel kavramları açan metinlere yer veriliyor. İkinci kısımda ise, kuram ve yöntem birlikteliğinin sosyal dünyaya ilişkin bir dert ile buluştuğu durumların sahada ne gibi farklı yaklaşımlara yol açabildiği gösteriliyor.

Edebiyat Sosyolojisi
Gisele Sapiro, Çev. Ertuğrul Cenk Gürcan, Doğu Batı Yayınları, 2020, 160 s.
Edebî eseri oluşturan ve açıklayan şey nedir? Yazarın kendisi mi? Dönemin etkileri ve diğer eserler mi? Ulusal edebiyat mı? Ya da okuyucunun beklentileri mi? İşte bu sorulara yanıt vermeye çalışan bu kitap, son yıllarda dikkate değer bir araştırma ve uzmanlık alanı haline gelen edebiyat sosyolojisini konu edinmektedir.
Edebî eserin “içeriden” analizi ile “dışarıdan” analizini sentezlemeye çalışan edebiyat sosyolojisi, edebî eserler ile bu eserlerin üretim şartları arasındaki ilişkileri sosyo-politik ve sosyo-ekonomik açıdan ele aldığı gibi, edebî alanın işleyiş biçimleri ve edebî eserlerin çeşitli çevrelerde ve toplumda nasıl kabul gördüğü açısından da ele alır. Bu amaçla, edebiyat sosyoloğu, metin analizi, mülakatlar ve gözlem gibi nitel yöntemlerin yanısıra, ağ analizi gibi nicel yöntemleri de kullanabilmekte; ulusaşırı perspektifleri de sosyolojik analizine dâhil edebilmektedir.

Toplum ve Kültür
Bryan S. Turner, Çev. Kadriye Göksel, Islık Yayınları, 2019, 440 s.
Bryan Turner ve Chris Rojek ticari yönelimlerle şekillenen, popüler kültürün şiddetli baskısına boyun eğme riskini taşıyan ve sahanın ilgililerince olması gerektiği yerde olmadığı değerlendirmesi yapılan “sosyoloji”yi Toplum ve Kültür’de masaya yatırıyor. Bu bakışa tarihsel ve toplumsal derinliği kazandırırken savunmasız birey(ler)in kıtlık dönemlerindeki ortak tutumlarından hareketle geleceğin sosyolojisiyle ilgili kayıtlar düşüyor.
Toplum ve Kültür, bir önceki yüzyılın sosyoloji teorilerine kayıtsız kalmamakla birlikte, günümüzde sosyolojinin zamanın meselelerinden uzaklaşan, disiplinler arası alışverişi aksatmış, tarihsel derinlikten soyutlanmış yanlarını eleştiriyor. Sosyologların, sosyal araştırmacıların, okurların kayıtsız kalamayacağı bir sosyoloji perspektifi de böylece doğmuş oluyor. Parsons, Giddens, Beck ve nicesinin teorik kuvvetlerinin hakkını teslim etmekle birlikte onların sınırlarını, tökezleyen yanlarını da cesaretle ortaya koyuyor. Toplum ve Kültür tam zamanında yapılmış bir müdahale. Sosyolojinin çekirdek kimliğini ve gelecek perspektifini çizecek tartışmaların fitilini ateşleyecek bir itiraz.

Aşk Olsun-Eski Ozanlardan Sevda Şiirleri,
Der. ve Çev. Celal Üster, Can Yayınları, 144 s.
Aşk Olsun’da, İÖ 3000 dolaylarından İS 17. yüzyıla uzanan çok geniş bir zaman kesitinde yazılmış şiirler bir araya geldi. Bambaşka çağlar, farklı ülkeler, apayrı uygarlıklardan ozanların kendi dillerinde söyledikleri, yazdıkları şiirler. Ama bu ozanların ortak bir dili de var: “Aşk”ın dili. Bu kitaptaki şiirlerde, hangi dilde yazılmış olursa olsun, “Aşk”ın ortak dilini bulacaksınız. Hiçbir çağ, hiçbir uygarlık yok ki, “Aşk”sız bir dönem yaşanmış olsun. Hiçbir çağ, hiçbir uygarlık yok ki, “Şiir”siz bir dönem yaşanmış olsun. “Aşk”a ve “Şiir”e kimse yasa koyamamış, “Aşk”ın da “Şiir”in de en yüce yasası kendisi olmuş…

İstanbul’da Mutfaklar
Yıldız Cıbıroğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 472 s.
Osmanlı İmparatorluğu’nun yüzlerce yıl başkentliğini yapmış İstanbul halen kültürlerin buluştuğu ve kaynaştığı bir yer olma özelliğini sürdürüyor. İmparatorluğun zengin mirasından beslenen şehrin yemek, sofra ve mutfak kültürü, bir yandan da farklı coğrafyalardan bir mıknatıs gibi kendine çektiği insanların katkılarıyla çeşitleniyor. İstanbul’da Mutfaklar çeşitli bölgelerden, hatta bazen farklı ülkelerden gelen kişilerin mutfak, yemek, sofra hakkındaki düşünceleri ve verdikleri yemek tarifleriyle oluştu. Kitabın genelinde kendiliğinden ortaya çıkan bu zenginlik sayesinde kitap da tıpkı İstanbul gibi çoğulcu bir dile sahip. Kitabın ilk bölümünde, ağız tadına kattıkları özel lezzetlerle İstanbul’un kültürel belleğinde unutulmaz bir yer edinmiş, şehir yaşamını tatlandırmayı üstlenmiş, sosyal yaşamın önemli bir parçası olmuş meslek erbaplarının yanı sıra, yemek kültürü konusunda bilgi ve deneyim sahibi, “İstanbullu” kimliğiyle tanınmış sanatçılar ve yazarlarla yapılan söyleşiler yer alıyor. İkinci bölüm ise İstanbul’da yaşayan, çoğunluğu kadın olan çeşitli sınıflardan insanların hayatlarından ve mutfaklarından kesitler ve tariflerden oluşuyor. Her iki bölümde de yazılara Yıldız Cıbıroğlu’nun mekânları, mutfakları, insanları ve araç gereçleri resmettiği çizimleri eşlik ediyor. İçinde yaşadığımız topluma yemek ve yemek kültürü üzerinden bakma fırsatı sunan farklı bir çalışma sizleri bekliyor.

Bugünün Tarihi
Ergin Yıldızoğlu, İmge Kitabevi, 2020, 379 s.
Kapitalizm yine nihai krizlerinden birinin içinde: Ya bu kapitalizm değişerek başka bir kapitalizme dönüşecek ya da kapitalist üretim tarzı yerini bir başkasına bırakmaya başlayacak. Yeni bir kapitalizmin belirtileri henüz yok. Kapitalizmin yerini alacak yeni bir dünya henüz doğacak gibi görünmüyor. Bu aralıkta dinci, ırkçı bir Yeni Faşizm yükseliyor. Büyük güçler yeniden Latin Amerika’dan Afrika’ya, oradan Ortadoğu’ya kadar kaynaklara, pazarlara ulaşmak için yarışıyorlar. Emperyalist savaşlara gebe bir yeniden paylaşım süreci giderek şekilleniyor. Kapitalizmin yarattığı bir diğer canavar iklim krizi, toplumsal dengeleri bozarak göç hareketlerini, yerel savaşları hızlandırarak diğer canavarları besliyor. Bizi bu “vakitlerden” kurtarması beklenen yeni teknolojiler, “fake news”, “savaş robotları”, “büyük veri” gibi yeni canavarlarla birlikte geliyorlar.
Evet şimdi canavarlar zamanıdır. Ancak, ilk gerçek devrim için söylenmiş bir sözü anımsarsak, “Şimdi zamanların en kötüsüdür ve de en iyisi”. Çünkü “gök kubbenin altında kaos vardır. Koşullar mükemmeldir”. Ve yeni dünya bu canavarlarla savaşanların ellerinde doğacaktır.

Müzik Sosyolojisi-Kuramsal Bir Giriş
Güneş Ayas, İthaki, 2020, 350.

Müzik sosyolojisine yön veren temel kuram ve yaklaşımları ayrıntılarıyla, güncel eğilimleri de takip ederek sunan ve konuyla ilgili Türkçe literatürü eleştirel bir değerlendirmeye tâbi tuttuğunu iddia eden bu çalışma, hem alanında önemli bir boşluğu dolduracağını hem de müzikseverler tarafından ilgiyle karşılanması hedefleniyor. Kitabın konu başlıkları ise şöyle; Kutsal Sanat Miti ve Müzik Sosyolojisi, Müzik ve Toplum İlişkisi: İndirgemeci Olmayan Bir Yaklaşım, Müzikte Anlam: Sosyolojik Bir Perspektif, Etnosentrizm, Oryantalist Söylemler ve Müzik,  Max Weber ve Müzik Sosyolojisinin Doğuşu, “Yanlış ve “Doğru” Müzik: Adorno ve Müzik Sosyolojisi, Müzik Beğenisi ve Beğeni Hiyerarşileri, Popüler Müzik ve Sosyoloji, Birlikte Yapılan Bir İş Olarak Müzik, Müzik Gelenekleri: Süreklilik ve Değişim, Türkiye’de Müzik Sosyolojisi.

Solucanlar
Charles Darwin, Çev. Mehmet Doğan, Alfa Bilim, 2020, 187 s.
Darwin 1859’da yayımladığı Türlerin Kökeni kitabıyla bu dünyanın bilim ve kültür tarihini sonsuza kadar değiştirmişti. Ancak bu kitabında henüz çözemediği bazı problemler kalmıştı. İnsanın evrimini ayrıntılarıyla açıklamaktan, biraz da gelecek tepkilerden çekinerek geri durmuştu. 12 yıl konu üzerine yoğun bir şekilde çalıştıktan sonra, ilk basımını 1871 yılında gerçekleştirdiği İnsanın Türeyişi ve Cinsel Seçilim kitabıyla bu açığı kapattı. Ölümünden kısa bir süre önce 1881 yılımda yayımladığı Solucanlar Darwin’in son bilimsel kitabıdır.

Önceki İçerikSınavda sorulmayan konular
Sonraki İçerikBotaniğe açılan bir pencere:
Darwin’in En Güzel Bitkileri