Ana Sayfa Bilim Gündemi Milat (mı?)

Milat (mı?)

1948

Dünya en son ne zaman bu haldeydi? Dünyanın en güçlü devletleri en son ne zaman böylesi bir kaos içindeydiler; bu kadar çaresiz bir duruma düşmüşlerdi? Belki İkinci Dünya Savaşı yıllarıyla karşılaştırılabilir. Fakat o dönemi de aşan, daha belirsiz ve kaotik bir durum söz konusu. Çünkü bir düşman yok; karşı karşıya gelip savaşan taraflar yok. Bir virüs çok kısa bir sürede sistemi allak bullak etti, var olan çelişkileri aniden ve en keskin halleriyle su yüzüne çıkardı ve toplumsal yaşamı radikal bir biçimde değiştirdi.

Abarttığım düşünülebilir. Çok değil 2-3 ay içinde durumun normale döneceği ve mevcut sistemin kısa sürede toparlanacağı, yaralarını saracağı söylenebilir. Olabilir… Bu aşamada geleceğe ilişkin ortaya atılacak bütün görüşler ister istemez öznel ve fazla “fütürist” olacaktır. Bu sınırlılığı ve zaafı bilerek zihinsel çıkarımlarda bulunuyoruz. Bunu yapmanın bir zararı yok, en fazla saçmalamış oluruz; ama faydalı olma olasılığı var.

Ben koronavirüs salgınının bir “milat” olacağını düşünüyorum. “Korona öncesi” ve “korona sonrası” kavramlarının oluşacağını sanıyorum. Neyin, hangi sürecin miladı? Uygarlığın mı? Burjuva Modernitesinin mi? Kapitalizmin mi? Neo-liberalizmin mi? Buna net bir yanıt vermek kâhinlik olur, o kadar da uçmayalım. Ama bu olayın bir milat niteliği var.

İnsanlık, sanki bir şey olmamış gibi, sanki bir kâbustan uyanır gibi bu süreçten çıkamaz. Bu olay ciddi toplumsal soruları ve sorgulamaları gündeme getirecektir. Bu sorgulamalar düşünsel planın dışına da taşacak, siyaset arenasına da sıçrayacaktır.
Sistemin sahipleri de karşıtları da bir virüsün nasıl olup da bu çapta bir sarsıntı yaratabildiği üzerinde düşünüp bazı dersler çıkaracaktır örneğin. Demek ki sistem sanıldığı kadar güçlü değilmiş, zayıf noktaları varmış… Sistemin anavatanında da (Avrupa), şu andaki merkezinde de (ABD), liderlik iddiası taşıyanında da (Çin)… Sahipler bu zayıflıkları onarım stratejileri, karşıtlar ise bu zayıflıklardan yeni dönüşüm stratejileri çıkarmaya çalışacaktır. Kısacası sistem ne eskisi gibi devam edebilir ne de eskisi gibi yıkılabilir!

İnsanlar (elbette düşünürleri vasıtasıyla) çok temel bazı soruları sorgulayacaktır. Örneğin insan-doğa ilişkileri… Sanırım daha alçakgönüllü olmak zorunda kalacağız. Doğayla “savaş” kavramından çok doğayla “uyum” kavramı üzerinde düşüneceğiz.

Daha da önemlisi insan-insan ilişkileri masaya yatırılacak. Evden çıkmak zorunda olanları (örneğin sağlık emekçileri) bir kenara koyuyorum; ama bu süreçte evde kalanlarla evde kalamayanlar bunun nedenleri üzerinde düşünecekler. Tek tek ülkeler bazında da, dünya çapında da gündeme gelecektir bu soru. Gelir dağılımındaki inanılmaz uçurum ve bu uçurumu yaratan sistem sorgulanacaktır.

Teknoloji mutlaka, ama bilim de sorgulanacaktır.

Dinler çok net kaybedenidir bu sürecin. Dinsel düşünce biçimi, hatta dinler tartışılacaktır.

Felsefenin yeni sorular edindiğini düşünüyorum. Bu benzersiz pratik, yeni yorumları gerektirecektir.

Kısacası virüs istisnasız hepimizi vurdu, hepimizi sarstı. Hepimiz için bir ayna vazifesi gördü…

Bu aynaya baktığımızda ne görüyoruz?