Tek hücreli hayvanlardan 25 metrelik tenyalara kadar gezegenimizde bulunan tüm hayvanlar çeşitli virüslere, bakterilere, mantarlara ve parazitlere ev sahipliği yapar. Bu küçük organizmalar vücudumuza girmek için fırsat kollarlar, tabi o kadar kolay olsaydı.
Çoğu zaman bu organizmalar ev sahiplerine bağlı kalır ve bizim hangi hayvanda virüs olduğundan haberimiz olmasa bile, aramızda hastalığın sıçramasını engelleyen çeşitli doğal bariyerler bulunur. Bir hastalık, hayvanlar ve insanlar arasındaki bariyerleri yıktığında “zoonotik hastalık” adını almaya hak kazanır. Ancak hastalığın küresel bir salgına yol açacak kadar fazla bariyeri aşması çok nadir görülür. Örneğin bir virüs, bu bariyerleri başarılı bir şekilde aşarsa, şu anda yaşadığımız gibi, sonuçlar korkunç olabilir.
Bu bariyerleri aşabilenler genelde virüsler olur çünkü dünya üzerinde milyonlarca farklı türde virüs çeşidi vardır. Hayvanda bulunan bir virüsün insana bulaşmasının en etkin ve hızlı yolu fırsat yakaladıkça tekrar, tekrar ve tekrar denemektir. Yüksek sayıdaki çeşitlilik bu rastgele deneme-yanılma oyununu virüsün lehine çevirir. Doğal olarak gezegenimizde ortaya çıkan bulaşıcı hastalıklarının büyük bir kısmını virüs kaynaklı hastalıklar oluşturur. Washington State Üniversitesi’nden vahşi yaşam hastalıkları uzmanı “Bu hastalıklar insanlara sık bulaşmaz ve bunun olmasının tipik olarak nedeni, bizim hayvanların yaşam ortamlarını yok etmemiz veya kalabalık pazarlarda çok sayıda farklı hayvan türünü insanlarla temas halinde bırakarak doğal dinamikleri zorlamamız olur” diyor.
Doğal yaşam alanının erozyonu, virüsler ile aramızdaki ve onları taşıyan hayvanlar arasındaki bariyerlerin yıkılmaya başlamasındaki en büyük faktörlerden biri olabilir. Örneğin Malezya ve Bangladeş’te bulunan Nipah virüsünün, insanların meyve bahçelerini domuz çiftliklerinin yanına dikmesi sonucu meyve yiyen yarasalardan domuzlara yayıldığı düşünülmektedir. COVID-19’a neden olan virüs benzer bir durumdan kaynaklanmış olabilir. Genetik çalışmalar, virüsün bilinen bir yarasa virüsüne benzediğini gösteriyor, ancak bilim insanları başka bir hayvanın aradaki geçiş rolünü üstlenmiş olabileceğini düşünüyor. Bu rol için yılanlar ve pangolinler önerildi, ancak gerçek hikaye henüz net değil.
Sadece virüslü bir hayvanın yakınında olmak sizi hasta etmek için yeterli değildir. “Her gün muhtemelen milyonlarca virüsle temas ediyoruz ve bildiğimiz kadarıyla bize bulaşmıyorlar” diyor Cornell Üniversitesi viroloji profesörü Colin Parrish. Her hayvan türü muhtemelen yüz binlerce farklı virüs türüne ev sahipliği yapar ancak bu virüslerin çoğu taşıyıcılarına bağlı kalırlar.
Sıçrama yapmak
Bir hastalığın sıçramasını sağlamak için, öncelikle bir kişinin yaşayabilir bir virüsle temas etmesi gerekir. Bir hayvanı tüketmenin, ondan bir hastalık kapmamıza neden olabileceği düşünülür. Bilim insanları, hayvan kaynaklı besinlerin pişirilip yenilirse, virüs kapma riskinin oldukça düşük olduğunu belirtiyor. Asıl riski yeme öncesi yapılan işlemler oluşturuyor. Öldürme, derisini süzme ve kesme gibi işlemler oldukça riskli.
Bununla birlikte, hayvanlardan uzak durmak her zaman işe yaramaz, çünkü sivrisinekler, pire, diğer böcekler ve keneler tarafından taşınan birçok hastalık vardır. Bu hayvanlar, hem hayvan konakçılarıyla hem de insanlarla yakınlaşarak arada istemediğimiz bir köprü oluştururlar.
Bir virus vücudunuzun içine girdiğinde, virüsün hala aşması gereken bir dizi engel vardır. Virüs son derece karışık ve etkili bağışıklık sisteminizden kaçsa bile, sonrasında hücre zarını aşarak hücrenin içine girmesi gerekir. Hücre zarı, sadece belirli maddeler ile etkileşime giren reseptörler tarafından korunmaktadır. Reseptörler ile hücreye yanaşan maddeler arasında gizli bir giriş parolası var gibidir.
COVID-19’a neden olan virüsün hedef reseptörü ACE2 olarak bilinir. Bilim insanları bazı reseptörlerin bireysel hayvan türlerine özgü, bazılarının ise daha genel olduğunu belirtmektedir. Hangi reseptörün belli bir virüse karşı savunmasız olduğunu bilmek, bilim insanlarının hangi tür hücreleri ve virüsün hangi hayvan türlerini enfekte edebileceğini bilmelerini sağlar. ACE2 bildiğimiz kadarıyla kediler, yaban gelinciği ve domuzlar tarafından paylaşılır ve bu türlerin de virüse duyarlı olabileceği düşünülmektedir.
Virus hücrenin içine bir şekilde girse bile başarılı bir enfeksiyon başlatabilmesi için beş ya da altı bariyeri daha aşması gerekir. Bu bariyerlerin sayısı ve özellikleri bilim insanları tarafından HIV ve grip virüslerinin nasıl salgın başlattığı incelendiğinde bulunmuştur. Yeni koronavirüsün benzer sayıda bariyerin üstesinden geldiği düşünülüyor.
İnsan hücresinin içine girmeyi başarmış bir virüs bile bir salgın başlatması için sadece yarı yolu aşabilmiştir. Hücreden dışarı çıkmak ve başka bir konağa bulaşmak için yeni bir dizi zorluk ile karşı karşıyadır. Bir kişiyi enfekte eden, ama daha ileri gidemeyen çok sayıda virüs vardır. Bilim insanları otuz yıl önce, kuş gribinin bir sonraki büyük salgın olması gerektiğini, ama virüs insanlar arasında etkin bir bulaşıcılığa ulaşamadığı için asla olamadığını belirtiyor.
Bilim insanları hastalıkların hayvanlardan insanlara nasıl sıçradığı hakkında ne kadar bilgi sahibi olsa da, Dünya’daki yaşamın çeşitliliği ve karmaşıklığı bir sonraki pandemiyi tespit etmeyi zorlaştırıyor. Tıpkı bir asteroit çarpması veya büyük bir deprem gibi, olacağını biliyorsunuz ancak ne zaman ve nerede olacağını kestirmek oldukça zor.
Her ne kadar COVID-19 ile beraber vahşi yaşam insanların sağlığını tehdit eder gibi gözükse de, hayvanların ve doğanın çoğunlukla sağlıklı kalmamıza yardımcı olduğunu ve trajik sonuçların nadir olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu gezegende hepimizin birlik içinde olduğu söylemi, hayvanları da kapsamaktadır. Bilim insanları, hayvanların yaşam alanlarına müdahale etmeyerek ekosistemleri sağlıklı tuttuğumuzda hastalık riskini gerçekten azalttığımızı belirtmektedir.
Kaynak: DISCOVER MAGAZINE