Ana Sayfa Bilim Gündemi Kriz ne kadar derinleşebilir?

Kriz ne kadar derinleşebilir?

1934

Kapitalist sistemin lider devletleri de dahil olmak üzere pek çok devlet koronavirüs salgını karşısında başarılı bir sınav veremedi, veremiyor. Bu çaptaki güvenlik sorunlarıyla baş edebilecek araçlarının yetersizliği açıkça görüldü.

Aslında bu yeni bir durum değil. Mevcut sistem, terör, göç, gelir dağılımı bozukluğu, küresel ekolojik krizler vb. konusunda da yetersiz kalmıştı. Fakat bunlar zamana yayılabilen ve etkileri hemen gözükmeyen sorunlardır. Oysa koronovirüs salgını hızla küresel etki yapan bir olay ve dolayısıyla sistemin bütün zayıflıklarını ve kırılganlıklarını aniden gözler önüne serdi. Ama bu saptamadan yola çıkarak salgın sonrası kapitalizmi eleştiren sosyalist hareketlerin otomatikman güç kazanacağını söylemek fazla iyimserlik olur. Böyle bir olasılık elbette vardır; ama güçlü sınıf hareketlerinin ve bu hareketler içinde örgütlü bir öncünün varlığı koşullarında.

Tarihte her zaman güvenlik sorunları otoriter yönetimleri davet eder. Böyle koşullarda güvenlik talebine yanıt verebilen güçler iktidara gelir. Bunlar da genellikle egemen sınıfın otoriter kanatlarıdır.

Bir olasılık da krizin iyice derinleşmesi, sistemin sahiplerini fazlaca yıpratarak çaresiz bırakması, toplumun güvenlik talebine yanıt verecek bir gücün bulunmaması durumudur. Yani bir tür çöküşün ve otorite boşluğunun veya çok-otoriteli kaotik bir ortamın oluşmasıdır. Tarihte böyle dönemlerin de örnekleri var. Bu koşullarda, başta zayıf da olsa örgütlü bir gücün kararlı bir çıkışla toplum içinde hızla güçlenmesi ve iktidara yürümesi olasılığı vardır. Yakın tarihteki demokratik ve sosyalist devrimler (örneğin 20. yüzyılın ilk yarısındaki Kemalist devrim de dahil olmak üzere Sovyet ve Çin devrimleri) böyle koşulların ürünüdürler.

Koronavirüs salgını hangisine yol açabilir? Kesin saptamalarda bulunmak için henüz çok erken. Kanımca salgının şu andaki seyri, en tahripkâr olduğu ülkelerde bile bir otorite boşluğu yaratabilecek düzeyde değil. Dolayısıyla oluşan güvenlik talebine otoriter-faşizan güçlerin yanıt verme olasılığı daha yüksek gözüküyor. Böyle ciddi bir tehlike var, çünkü emek odakları dünyada da ülkemizde de bu noktada bir bilek güreşine kalkışabilecek güçte gözükmüyorlar.

Ama şunu da saptayalım: Koronavirüs salgını tüm ülkelerde sınıf çelişkilerini derinleştirdi ve aslında ne kadar keskin olduğunu gözler önüne serdi. Egemen sınıfın ve onun devletinin krizin bütün yükünü emekçilerin ve yoksulların sırtına yükleyerek düze çıkmaya çalıştığı net olarak ortaya çıktı. Örneğin Türkiye’de iktidar neredeyse emekçiler ve yoksullar üzerinden “sürü bağışıklığı” politikasını hayata geçiriyor. Bu bir sınıf kini birikimi yaratacaktır. Ama bu kin kimin havuzuna akar, onu politik güç dengeleri belirleyecektir.

Öte yandan kriz derinleşebilir. Sadece salgının seyrinden söz etmiyorum. Salgının yarattığı ortam başka krizleri de tetikleyebilir. Ortada ulusal veya uluslararası düzeyde birçok toplumsal ve politik çelişki var. Bu çelişkilerin tarafları da sahne alabilir. Ayrıca doğa başka sürprizler de yapabilir. Ve ortaya sistemin baş edemeyeceği bir “krizler ortamı” çıkabilir, kaotik bir sürece girilebilir.

Ne olursa olsun eskisinden farklı bir döneme giriyor dünyamız ve ülkemiz. Güçlü olanın söz sahibi olacağı, ama mevcut zayıfın hızla güç kazanabilme koşullarının da oluşabileceği bir sürece giriyoruz sanırım.

Hayırlısı…

Önceki İçerik2012 Nobel Ödülleri Açıklandı
Sonraki İçerikGeçmişteki salgınlar sınıf ilişkilerini nasıl etkilemişti?