Ana Sayfa 194. Sayı Karmaşanın içinde yaşamak

Karmaşanın içinde yaşamak

163

Coğrafyanın hayata etkisi üzeri ne beylik bir söz vardır: “Coğrafyakaderdir,” der İbn Haldun. Bu sözün sınırlarını kavramak, herkesin yaşadığı yere göre, kendi zaman cetvelinde farklı noktalara düşer. Hepimizin yaşadığı coğrafyaya göre erken ya da diğerlerine göre daha geç fark ettiğimiz kaderimizdir bu. Mısır, binlerce yıllık medeniyetin beşiği olmasının getirdiği sosyal ve kültürel birikimi bir yana bırakırsak yaklaşık yetmiş yıllık cumhuriyetin getirdiği siyasi hareketlilik nedeniyle toplumun çalkantılı devinimiyle yaşayan ülkelerden biri. Kapitalizme açılan kapıların toplumun yaşayışını kökten değiştirdiği Enver Sedat yönetiminin son günlerinde geçen roman dönemin sosyal ve ekonomik durumunu gözler önüne seriyor. Ömrünün son demlerinde olduğunu düşünen Muhteşim Seyid, eski günleri hatırlarken kaybettiği eşini, arkadaşlarını, o geçmiş günlerin panoramasını az çok fark ediyoruz. Bir taraftan zamanın geçmesiyle toplumsal alanda Seyid’in giderek yok olduğunu  okurken her şeye rağmen hayata tutunmak, yaşamak ve mutlu olmak istediğini de görüyoruz. İnsan her zaman insan, yaşamak güzel şey! Seyid geçim sıkıntı içindeki ailesi oğlu, gelini ve torunu ile yaşamaktadır. Hepsinin birer gelirinin olması bile refah seviyelerini artırmaya yetmez, kıt kanaat geçinirler. Düzen hızla değişmekte ve aile bu değişimin içinde yaşamını sürdürmeye çabalamaktadır.
Seyid’in torunu Elvan Favaz Muhteşim, çocukluğundan beri komşularının kızı Randa Süleyman Mübarek’e âşıktır. Bu aşkın karşılığı da vardır ancak yıllardan beri süren nişanlılık, aileleri tedirgin etmektedir. Aynı ofiste çalışan iki âşık yöneticilerinin, çevrelerinin ve ailelerinin zamanın geçişine dair ima ve söylemlerinden bunalmış vaziyette aşklarını korumaya çalışırlar. Ancak geçim sıkıntısı zaman içinde Elvan’ı eski dönem Türk filmlerinde gördüğümüz fedakâr âşıklar gibi davranmaya iter. Gerçi bizim filmlerimizde fedakârlığı yapan genelde kadındır ve zaten fakir olan da kadındır ya, bu ayrı bir yazı konusu olacak kadar derin mevzu. Elvan ve Randa’nın ayrılığı aileleri bir nebze olsun ferahlatsa da mevcut koşullar hâlâ hayatlarını zorlaştırmakta, Elvan bir yandan ayrılık acısıyla kıvranırken öte yandan etrafta olan biteni takip ederek ülkenin gidişatını düşünmektedir. Ayrılıklarının ardından Elvan’ın ağzından şöyle yazar Mahfuz: “Bürodakiler öğrendi, en azından yüzeysel bir kasvet çöktü ortalığa. Hiç kimse yorumda bulunmadı. Tükenişimiz sevindirdi onları, çünkü mutsuz insanlar kendilerine benzeyenlerde teselli bulurlar.” Bu sözler kimimizin zaman zaman yanı başında duran insanları tanımlamıyor mu? Hayatları zorluklarla yoğrulan kimi insanlarda kendilerine benzeyenleri sevme, mazlumla duygudaşlık aşina olduğumuz durumlardandır. Ama bazısı da başkasının acısından, üzüntüsünden beslenir, böylece iyi hisseder kendini. Necib Mahfuz işte birkaç cümlede bize bu insanları anlatır yukarıdaki ifadesiyle. Çok geçmeden ayrılan çiftin etrafında beliren yeni izdivaç ihtimalleri her ikisini de kendi içlerinde hem duyguları hem de ahlaki değerleri açısından ikilemde bırakır. Randa’nın evliliği Elvan’ı yaralarken ülkesinde olan bitenleri daha çok düşünmeye başlar. Öte yandan kendinden yaşça büyük bir kadınla evlilik ihtimali o güne kadar direndiği ilkelerini de sorgulamasına sebep olmaktadır. Elvan kendi kişisel karmaşasının içinde ayakta kalmaya çalışırken önce aldığı bir haber, ardından da Başkan’ın uğradığı suikastla tüm hayatının akışı- nı değiştirecek bir olaya karışır. Belki Elvan’ın verdiği ani kararlar kişiliği hakkında bazı sorgulamalar doğursa da romanın sonunda karakterin yine de tutarlılığını koruduğunu söylemek mümkün.
Necib Mahfuz’un dede, torun ve nişanlısı üzerinden anlattığı bu kısa roman, ailenin çevresindeki insanları da dâhil ederek dönemin toplumsal yapısını, Mısır’ın içinde bulunduğu değişim dönemini de hikâyesinin içinde barındırıyor. Enver Sedat’ın Mısır’ı yönettiği 10 yıllık sürede infitah politikasını benimsemesiyle ülkenin toplumsal ve ekonomik dengelerinin değişmesi, serbest piyasa ekonomisine geçiş, ekonomik istikrarsızlık ve dizginlenemeyen enflasyon orta sınıfın  fakirleşmesine sebep olur. Bu fakirleşme insanları çaresizliğe, mutsuzluğa ve kimilerini de isyan arayışlarına yöneltir. Necip Mahfuz, metni üç farklı karakterin ağzından yazarak hem iki farklı kuşağın hem de farklı cinsiyetlerin döneme ve yaşananlara bakışını takip etmeyi mümkün kılıyor. Yazar, Muhteşim Seyid, oğlu ve torunu ekseninde üç farklı kuşağın yaşananlara tepkisini, yaşın getirdiği kabullenme ve tefekkürü, aile sorumluluklarının getirdiği yükümlülükleri ve gençliğin heyecanlarıyla beraber derin umutsuzluklarını, üç kuşağın hayata yaklaşımını hikâyenin içine yediriyor.
Mısır edebiyatının en önemli yazarlarından Necib Mahfuz’un bu kısacık romanı, arka planda Mısır’da yaşananlar eşliğinde ekonomik sorunların arasında sıkışmış iki gencin aşk hikâyesini anlatıyor. Sade, kısa ama yeni okumalar için merak uyandıran bir aşk hikâyesi.

Başkanın Öldürüldüğü Gün, Necib Mahfuz, Çev: İlknur Özdemir, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2010, 99 s.

Önceki İçerikKitapçı rafı
Sonraki İçerik‘İçimizdeki yabancı’lar: Suriyelilere psikanalitik bir bakış