Ana Sayfa Bilim Gündemi Doğa talanına karşı, toplumsal çeşitliliği barındıran bir mücadele: Kazdağları Direnişi bir yaşında!

Doğa talanına karşı, toplumsal çeşitliliği barındıran bir mücadele: Kazdağları Direnişi bir yaşında!

380

Kazdağları’nda yaşamı korumak adına başlayan direniş birinci yılını doldurdu. Bölgede nöbete ve direnişe devam eden yaşam savunucuları Kazdağları’nda yapılmak istenen projeyi, projeye karşı bir yıldır süren direnişi ve taleplerini Bilim ve Gelecek’e anlattı.

Kazdağları’ndaki doğa katliamına durdurmak için süren nöbetin birinci yılı nedeniyle dün (25 Temmuz 2020) Çanakkale’de düzenlenmek istenen yürüyüşte yaşam savunucuları ve onlara destek olmak için diğer illerden gelen katılımcılar darp edilerek gözaltına alındı. Direnişçiler, bir yıllık süreci anlattıkları söyleşide, “Yaşamı savunmak, ormanlar yok olmasın demek suç değildir” vurgusu yapmıştı.

“Projelerin hayata geçmesi demek, Kazdağları’nın tamamen yok olması demek”

Kazdağları Direnişi’nde bir yıl geride kaldı. Direnişi başlatan faktör neydi? Kaz Dağları’nda neler oldu/oluyor?

Ferzan Aktaş: Aslında Kazdağları’na maden şirketlerinin saldırısı yeni değil. Çanakkale çevre örgütlerinin ve halkının hukuki olarak mücadelesi 10 yılı aşkın süredir devam ediyor. Kazdağları’nda 350 bine yakın ağacı katleden Alamos Gold’un ilk gelişi 2010 yılında, fakat yıllardır süren hukuki mücadele bir sonuç vermeyince son çare olarak Çanakkale Belediyesi’nin ve koordinasyon komitesinin çağrısıyla bu nöbet başladı. İki ay gibi kısa bir süre içerisinde 350 bine yakın ağaç kesildi. Bazı alanlarda binlerce yılda oluşmuş üst toprak sıyrıldı. Katledilmiş alanın drone görüntüleri medyaya yansıyınca tüm Türkiye’den insanlar, bu katliamı durdurmak, Kazdağları’nın sesi olmak için nöbete geldiler. 18 Ağustos’ta Fazıl Say, on binlerce kişinin katılımıyla nöbet alanımızda Kazdağları için piyano çaldı. Konserin ardından ise koordinasyon komitesi, çadırlı nöbeti bitirme kararı aldılar. Fakat madenci şirket henüz gitmemişti ve çalışmaya devam ediyordu. Çanakkale ve diğer şehirlerden desteğe gelen yaşam savunucuları olarak bu kararı doğru bulmadık ve forum kararıyla çadırlı 7/24 direnişimize devam ettik. Her gün maden kapısına yürüyerek protestolar gerçekleştirdik. Sosyal medya aracılığıyla kamuoyunu bilgilendirdik.

Şirket, nöbet süresince rahat çalışamadı. Geçtiğimiz 13 Ekim’de şirketin 10 yıllık işletme ruhsatının süresi doluyordu. Yoğun kamuoyu tepkisi nedeniyle ruhsat yenilenmedi. Fakat maalesef şirket, katlettikleri alandan tahliye de edilmedi. Dokuz aydır hâlâ ruhsatsız ve hukuksuz bir şekilde alanı işgal ediyorlar. Hatta 13 Ekim sonrası dinamitle patlatıp cevher çıkarmak istedikleri Balaban Tepesi’nde iki kez ağaç kesimi sesi duyduk. Hemen bu kesimleri belgeleyerek suç duyurusunda bulunduk, Orman Genel Müdürlüğü’ne iletmek üzere imza topladık ve kesimler durdu.

Maalesef Kazdağları’ndaki tek tehlike Kirazlı Altın Madeni projesi değil. Sadece Alamos Gold’a satılmış iki ayrı saha daha var. Yine yakın bir bölgede geçtiğimiz yıl Cengiz Holding bir altın madeni ruhsatı satın aldı. Dahası öğrendik ki toplamda 155 şirkete 279 maden ruhsatı verilmiş. Ayrıca bölge, RES (Rüzgâr Elektrik Santralleri), JES (Jeotermal Enerji Santralleri) ve termik santral projeleriyle de kuşatılmış durumda. Bu projelerin hayata geçmesi demek, Kazdağları’nın tamamen her karış toprağına kadar yok olması demek.

Murat Bütüner: Kazdağları Direnişi, insanlığın doğayı özlemesi ve bu özlem doğrultusunda sığınabilecek bir doğanın kalmayacak olması korkusu ile başlayan bir direniş. Maden için kullanılacak olan siyanür ve ağır metallerin bölgeye etkisini öğrenmemiz doğrultusunda bu madenin yapılmaması gerektiğini düşündük. Direniş bu doğrultuda bizim için büyük önem kazandı.

Kazdağları’ndaki doğa katliamına karşı kitlesel bir direniş başladı.

Sema Demir: Direniş, ülkenin dört bir yanında yaşanan talana ve ekolojik tahribatlara karşı olan, yaşam alanları ve tarım alanları yok edilen halkın artık yeter dediği, bir patlama olarak başladı. Kazdağları direnişi; iklim krizi, biyoçeşitliliğin azalması, yaban hayatının yok olma riski ile ekosistemi tehdit eden ormansızlaştırma ve vahşi madencilik faaliyetlerine karşı sağlıklı bir çevrede yaşama ve temiz gıdaya ulaşma isteği olan kentli ve köylü insan profilinin buluştuğu toplumsal çeşitliliği barındıran bir mücadele oldu.

“180 binden fazla insan zehirlenme, tarım alanları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya”

Kazdağları’nda yapılmaya çalışılan projeye neden karşı çıkıyoruz? Projenin Kazdağları’ndaki yaşama etkisi ne boyutta oldu/olacak?

Ferzan Aktaş: Kazdağları’na gelip görene kadar çoğumuz, birçok insan gibi, altın madenciliğinin nelere yol açtığını bilmiyorduk. Altın madenciliğinde, Kirazlı projesinde de planlanan siyanür liçi yöntemi kullanılıyor. Önce koca bir ekosistem, binlerce yılda oluşmuş orman kesiliyor, üst toprak sıyrılıyor. Dinamitlerle patlatılan kayaçlar un ufak ediliyor. Sonrasında yerden sadece bir membranın ayırdığı atık havuzlarında bu topraklar siyanürlü çözelti ile yıkanıyor. Bu aşamada bir gram altın elde etmek için dört ton su kirletiliyor. Bu membranın yırtılması ya da atık havuzunun çökmesi, siyanür ve ağır metallerle kirlenmiş çamurun yeraltı ve yer üstü su kaynaklarına karışması anlamına geliyor. Kaldı ki burası birinci derece deprem bölgesi ve iklim değişikliği, düzensiz yağışlarla bu kaza riski daha da artıyor. Ne yazık ki bu tip maden kazaları, Türkiye’de ve dünyada hiç azımsanmayacak oranda yaşandı. Sadece nöbetimiz başladığından beri iki atık barajı sızıntısı yaşandı ülkemizde, Gümüşhane ve Niğde’de.

Ayrıca Kirazlı Maden projesinin bulunduğu alan Çanakkale’nin tek içme su kaynağı olan Atikhisar Barajı’nın su toplama havzası üzerinde. Tüm kent, 180 binden fazla insan zehirlenme, tarım alanları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Eğer proje gerçekleşirse tüm ülkeyi besleyen bu verimli tarım topraklarına, Çanakkale domatesine, Bayramiç’in elmasına, kirazına, şeftalisine de veda etmek zorunda kalacağız. Kazdağları sadece insanların değil birçok endemik bitkinin, kurdun, kuşun, sincabın, karacanın da yaşam alanı olan çok zengin bir ekosistem. Biz onların da yaşam hakkı için buradayız.

“350 bin ağacı katledenlere hiçbir ceza uygulanmazken, yaşamı savunanlara 350 bini aşan para cezaları kesildi”

Kaz Dağları’ndaki bir yıllık süreç nasıl geçti?

Ferzan Aktaş: Karda kışta, yağmurda, fırtınada, dört mevsimi Kazdağları’nın kucağında geçirdik. Yamacında çadırlarımızı kurduğumuz Balaban Tepesi bize göz kulak oldu, bizler de ona. Çanakkale halkının ve tüm Türkiye’de yaşam savunucularının desteği hiç eksik olmadı. Burada da çok güzel dostluklar kurduk. Tabi bu süreçte çeşitli baskılara da maruz kaldık. Maden şirketine yakın muhtarlar ve gazeteler, yalan haberlerle bizleri hedef gösterdi. Ormanı korumakla görevli olan Orman Müdürlüğü tarafından ormanı koruduğumuz için para cezaları kesildi. Bu pandemi süreciyle birlikte para cezaları giderek arttı. Hiçbir hukuki dayanağı olmadığı halde nöbet alanımıza yurttaş girişi kapatılmaya çalışıldı. Hâlâ da havasına, suyuna, toprağına sahip çıkmak isteyen insanlar yüksek para cezaları ile korkutulmaya çalışılıyor. 350 bin ağacı katledenlere hiçbir ceza uygulanmazken, yaşamı savunanlara 350 bini aşan para cezaları kesildi.

Murat Bütüner: Bir sene boyunca pankartlarımızla maden kapısına yürüdük ve “Biz buradayız” demeye devam ettik. Bu süreçte sadece kötü şeyler olmadı, Kazdağları için bir sürü şarkı ve resim yaptık. Kış kapımızı çaldı; bize karşı olanlar, kışın çadırlarda dayanamazlar dediler fakat yarım metre kar olduğunda dahi madene yürüyerek “Biz buradayız” dedik. Kışın o soğukluğuna karşı yan yana olmamız ve madeni tahliye etme amacımız içimizi ısıttı. Kış bittiği için rahatlamaya başlarken dünyada COVID-19 salgını ortaya çıktı ve biz burada kendimizi izole etmişken pandemi koşullarını uymadığımız gerekçesi ile para cezaları yazmaya başladılar. Bununla yetinmeyerek 1 Haziran’dan sonra buraya gelmek isteyen arkadaşlarımıza para cezası yazıldı, onları da korkutmaya çalıştılar. Kimsenin direniş alanı içine girmesini istemiyorlardı ve bunun sonunda toplam 350 bin lirayı aşkın para cezası kestiler.

“Yaşamı savunmak suç değildir”

Kazdağları’ndaki direnişçilerin ve direnişi destekleyenlerin talepleri neler?

Sema Demir: Öncelikle dokuz aydır ruhsatı olmayan ve alanı işgal eden Alamos Gold’un tahliye edilmesini ve tahrip edilen alanın ekolojik yöntemlerle rehabilite edilmesini istiyoruz. Kazdağları üzerindeki diğer metalik madencilik ruhsatlarının da iptal edilmesini ve Kazdağları’nın bütünüyle koruma altına alınmasını talep ediyoruz ve tabiki bize kesilen hukuksuz para cezalarının da iptal edilmesini istiyoruz. Yaşamı savunmak, ormanlar yok olmasın demek suç değildir.

“Doğa ile savaşta kaybeden her zaman biz olacağız”

Türkiye’de yapımı süren veya planlanan benzer projelerle (nükleer santraller, HES, JES, maden projeleri, Kanal İstanbul vb.) ilgili ne düşünüyorsunuz?

Kazdağları’ndaki doğa katliamı.

Murat Bütüner: Buradaki asıl sorular, yeni enerji kaynaklarına ihtiyacımız var mı ve madenler sırf rant uğruna çıkarıldığı için doğanın katledilmesi ne kadar kabul edilebilir? Sırf ekonomi yüzünden insan sağlığını hiçe sayan, doğayı katledenlerin kazanabileceği bir savaş yok ortada. Doğa ile yaptığımız bu savaşta her zaman kaybeden biz olacağız.

Önceki İçerikBakteriler ve virüsler, gökyüzündeki mikrobiyal yolları kullanarak gezegenimizi dolaşıyor
Sonraki İçerikÇiçek hastalığının etmeni olan virüsler Viking Çağı’nda da yaygındı
İstanbul Üniversitesi'nde Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünde okuyorum. Evrim, Populasyon Genetiği, Moleküler Ekoloji ve Entomoloji alanlarıyla ilgiliyim. Bu alanların yanı sıra müzik ve tiyatro ile de ilgileniyorum.