Ana Sayfa Dergi Sayıları 197. Sayı Zamanın sınadığı sekiz kent

Zamanın sınadığı sekiz kent

221
0

Türkiye’de kentleşme süreci ve kent konusu ülke gündeminin merkezine yerleşeli uzun zaman oluyor. 21yıl evvel ülkeyi her anlamda sarsmış deprem sonrasında peydahlanan “kentsel dönüşüm” tamlamasının bize o gün ifade ettikleri ile bugün aynı tamlamayı duyduğumuzda zihnimizde uyananlar arasında devasa bir fark var. Bu fark ve onun yaratıcıları üzerinde durmak, tartışmayı çeşitli alanlarda sürdürmek ise bir toplumsal zorunluluk hali olarak ortaya çıkmış durumda.Bu yazıya geçtiğimiz Haziran ayında Metis’ten çıkan Sekiz Kentin Hikâyesi Türkiye’de Yeni Yerellik ve Yeni Orta Sınıflar başlıklı çalışmayı elime aldığımda bana düşündürdükleriyle başlamak istedim.Bu isteğimin ilerleyen satırlarda daha iyi anlaşılacağını umuyorum. Kitap “yeni çıkanlar” rafındaydı, başlığa bakılırsa ülkenin yereli ve orta sınıfları “yine” yenileşmişti.
Yazarlar Fuat Keyman ve Berrin Koyuncu-Lorasdağı2010 yılında çıkardıkları Kentler: Anadolu’nun Dönüşümü: Türkiye’nin Geleceği isimli çalışmalarından da Anadolu’nun kentlerine artan ilgilerinin bir ürünü olarak söz etmişler. O çalışmada yer alan Çorum, Adıyaman, Bolu’ya bu kitapta yer verilmemiş. İnternet sitelerinde satışı devam eden kitabın tanıtımından birkaç cümle ise şöyle: “Bir süredir karşımızda, geleceği için söz sahibi olmak isteyen bir Anadolu var. Anadolu kentleri, ekonomik dinamizmleriyle, zenginleşen, dünyaya açık, modernleşen bir coğrafya yaratmış durumda. Artık statik, değişime kapalı, geri kalmış bir Anadolu’dan değil; tam aksine, küreselleşen, kentleşen, ‘yeni orta sınıflar’ üreten Anadolu’dan söz ediyoruz.(…) Kitap, hem yeni bir ‘kenti anlama ve yönetme modeli’ ortaya koyuyor, hem de ‘Anadolu’nun dönüşümünün Türkiye’nin geleceği için ne denli önemli olduğunu’ gösteriyor.”Eski kitabı henüz edinmedim ama yeni çalışmanın içerdiği sekiz kente ilişkin tespitlerin on yıldaki olası “dönüşümünü” gözlemlemenin konuya ya da fikr-i tâkibe ilgi duyan okurları cezbedeceğini düşünüyorum.
Çalışmanın merkeze aldığı sekiz kenti başlıklarıyla birlikte anmak yerinde olur: Girişimci muhafazakâr Kayseri’nin ardından muhafazakâr girişimci Konya, Ortadoğu’ya açılan kapı ya da Ortadoğu’nun merkezinde Gaziantep, ne Anadolu sermayesi  ne İstanbul burjuvazisi olarak İzmir (ne İsa’ya ne Musa’ya -yaranmak- deyişini anımsattı bana her ne hikmetse), müteşebbis ruhun dönüştürdüğü kent olarak Denizli, mekânın dönüşümünde kültürün merkeziliği bakımından Eskişehir, göç, kimlik ve çatışmanın ortasında Diyarbakır, tarihsel zenginlikle sosyoekonomik göstergeler arasına sıkışmış Şanlıurfa. Yazarlar veri bağlamında ilgili kentlerdeki belediye, valilik, ticaret ve sanayi odaları, teknokent ve üniversitelerin yayımlarının ve internet sitelerinin, Kalkınma Ajansı raporlarının, TÜİK verilerinin ve belli başlı günlük yerel gazetelerin incelenmesini, Türkiye’de kentlere dair oluşturulmuş endekslerin taranmasınıbirincil; dünyada ve Türkiye’de eleştirel biçimde ele aldıkları -iddiasıyla- kent, politik ekonomi ve yerel yönetim literatürünü ise ikincil kaynaklar olarak işaret ediyor. Bu kısmı okuduğumda bilimsel araştırmaların, incelemelerin nasıl bir çıkmaza sürüklendiğini düşünmekten kendimi alıkoyamadım, birincil kaynakların şeffaflığına ilişkin uzun zamandır süren tartışmalar hepimizin malumu sanıyorum. 2010 yılında basılan çalışma ile birlikte Anadolu kentlerinin dönüşümüne duydukları ilginin sürdüğünü ifade eden yazarlar aradan geçen on yılda Türkiye’de çok önemli sorunların, gelişmelerin, hatta darbe girişimlerinin, çatışma ortamının yaşandığını, parlamenter demokrasiden cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildiğini belirtiyor. İkincil kaynağa ilişkin fikrimi ise metinden alıntı yaparak belirtebileceğime inanıyorum:
“(…) neoliberalleşmenin kentlerde yarattığı olumsuzluklarla baş etmek için alternatif arayışları ortaya çıktı. Bu arayışı en güzel ifade eden motto ‘kâr için değil insan için kentler’dir. Biz bu tartışmayı Kayseri, Konya, Gaziantep, İzmir, Denizli, Eskişehir, Diyarbakır, Şanlıurfa kentlerinde yapmaya çalıştık.”
Neoliberal söylem özünde kent hakkı ve onun eleştirelliği ekseninde şekillenmiş birçok kavramı (yaratıcı-akıllı-erdemli kent vb.) kendine mal edebiliyor.Dünyadaki kentleşme oranına ve bu kentleşmenin niteliğine bakacak olursak literatürün “motto”laşmasının bugüne dek ne derece işimize yaradığı cevaplanmayı bekleyen bir soru olarak karşımıza çıkıyor.
Kent çalışmalarına ilgi duyan okurların illâ ki karşılaşacağı bir “yeni çıkan” olarak Sekiz Kentin HikâyesiTürkiye’nin yirmi yıllık siyasal iktidar serüvenini onar yıllık bölümler halinde ele almış görülebilir, Anadolu kentlerindeki dönüşümün anlaşılması bakımından karşılaştırmalı bir okumayı hak ediyor.

Sekiz Kentin Hikâyesi
Türkiye’de Yeni Yerellik ve Yeni Orta Sınıflar, E. Fuat Keyman, Berrin Koyuncu-Lorasdağı, Metis Kitap, 2020, 312 s.