Ana Sayfa Bilim Gündemi Günümüzde antropolojinin ırk kavramına yaklaşımı

Günümüzde antropolojinin ırk kavramına yaklaşımı

686

19.yüzyıl boyunca ve 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar fiziki antropolojinin temel ilgi alanı ırkların tanımlanması ve tasnifiydi. Günümüzde ise fiziki antropologlar türümüzün sahip olduğu klinal çeşitlilikleri ve adaptasyonları incelemekteler. Irk kavramı gerek fiziki antropologlar gerekse evrimsel genetikçiler tarağından terk edilmiştir.

20.yüzyılın ikinci yarısına kadar Amerika merkezli kalıtsalcı zekâ kuramı üzerinde çalışan psikologlar, ırkların zekâ farklılıklarını ortaya koyma telaşındayken, fiziki antropologlar kan grupları ve morfometrik ölçümler kullanarak ırk tasnifleri yapmaya devam ediyordu. Ancak az sayıda biyolog ve antropolog, insanları ırklara ayırmanın üretken bir çaba olmadığını ve insan çeşitliliğini açıklamak adına artık işlevini yitirdiğini savunmaya başladı.

20.yüzyılın ortasına gelindiğinde antropologlar popülasyonların sabit kalmayıp değiştiğini ve çok sayıda etmenin bu değişime neden olduğunu biliyordu. Araştırmalarını Afrika toplumlarında sıkça görülen orak hücreli anemi üzerinde sürdüren Amerikalı antropolog Frank Livingstone 1962’de “İnsan Irklarının Var Olmayışı Üzerine” adını taşıyan bir makale kaleme aldı. Livingstone, Darwinci doğal seçilimle şekillenen dinamik popülasyon anlayışının, 19. yüzyıldan kalma durağan ve tipolojik ırk anlayışının yerini alması gerektiğini savundu. Yaşayan popülasyonlar arasında tabi ki farklılıklar vardı, ancak bu farklılıklar “ırklar” olarak adlandırılan küçük paketlere sığdırılamazdı. Makalesinde ırk kavramına alternatif olarak klin kavramını önerdi. Klin, belirli bir coğrafi hat boyunca kademeli olarak değişen biyolojik değişkenlerden her biriydi. Livingstone, kısaca ırkın var olmadığını, klinal çeşitliliğin var olduğunu söylüyordu. Örneğin, deri rengi klinal bir özelliktir. Ekvator kuşağından kuzey enlemlerine doğru gidildikçe deri renginde kademeli bir açılma söz konusudur; bu değişim yavaş ve boşluksuzdur, dolayısıyla renk geçişleri belirsizdir (Larsen, 2010). Bu yaklaşım insan çeşitliliği çalışmalarına yeni bir bakış açısı kazandırdı ve popülasyonlar bir bütün olarak değil, klinal özellikler açısından incelenmeye başlandı. Böylelikle 1970’lerden sonra ırk kavramı fiziki antropolojide gözden düşen bir kavram haline geldi.

Mielke ve arkadaşları (2010) antropolojide “ırk” anlayışının neden terk edildiğine ilişkin sebepleri birkaç madde halinde sıralamıştır. Sayılan gerekçeler ırk tasniflerinin neden anlamsız bir uğraş olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir.

İnsan grupları morfolojik yönden homojen değildir.
Çok sayıda poligenik özelliğin doğru bir şekilde ölçümü zordur.
Sınıflamada kullanılan özellikler arasına keskin sınırlar çizmek zordur, hatta imkânsızdır.
Sınıflamalarda kullanılan özelliklerin evrimsel değişim hızları farklı olabilir.
Kullanılan özellikler çoğu zaman birbirleriyle bağlantılı değildir
Sınıflamada kaç özelliğin kullanılması gerektiği belirsizdir
Gruplar arasında var olduğu iddia edilen farklılıkların genetik temelleri bilinmemektedir
Herkes bir kategoriye yerleştirilemez. Bireyler çoğu zaman hiçbir kategoriye uymaz.
Grup içinde yer alan genetik farklılık, ana coğrafi gruplar arasında görülen farklılıktan daha fazladır.

Michigan Üniversitesi’nden Leonard Lieberman ve arkadaşları dünyanın en prestijli fiziki antropoloji dergilerinden birisi olan American Journal of Physical Anthropology’de 1918-2002 yılları arasında yayımlanan ırk odaklı makalelerin sayısını incelemiştir. Bu incelemeye göre, 1918-1943 yılları arasında % 61, 1945-1973 arasında % 42, 1975-2001 arasında ise yayımlanan makalelerin % 21’inde ırk kavramı klasik anlamıyla kullanılmıştır. 2001’de ise bu oran sadece % 4’tür. Söz konusu tarih aralığında ırk kavramının kademeli biçimde antropoloji literatüründen nasıl silindiğini Şekil’e bakarak da görebiliriz. Diğer taraftan, Lieberman ve arkadaşlarının aktardığına göre, 1969 yılına kadar antropolojiye giriş niteliğinde yazılmış yirmi başvuru kitabından sadece üçünde kitabın yazarı ırk kavramına karşı çıkmıştır. Bu üç kitabın da yazarı Ashley Montagu’dur. 1970’lerde ise yazılmış on kitaptan beşinde ırk kavramı sorgulanırken, 1990’lara gelindiğinde on kitabın sadece birinde ırk kavramının varlığı kabul görmüştür (Lieberman ve ark., 2002).

NOT: Bu yazı Bilim ve Gelecek dergisinin 145. sayısında yer alan “ Irk kavramının sorgulanması ve Yeni Fiziki Antropoloji akımı” başlıklı yazıdan alınan bir bölümdür.
Yazının tamamına ulaşmak için:

Irk kavramının sorgulanması ve Yeni Fiziki Antropoloji akımı

Önceki İçerikUykudaki hareketlerimiz, uyanıkken yaptıklarımızı şekillendiriyor
Sonraki İçerikHayvanlarda asimetrik vücut gelişimi