On üç yıldır dostluğunu ve bilgeliğini benden esirgemeyen oğlum, e.t. için…
“Kedi etiği, bir tür bencil olmayan egoizmdir.
Kediler bencillik ederek değil, bencil olmaksızın kendileri olarak yaşarlar.”
Kedileri neden ve nasıl severiz? Kediyle geçen yaşamın büyüsü, gizemi nedir? Kedilere duyduğumuz saygının kaynağında ne yatar? Neden kedilerden söz etmeye başlayınca bir türlü susamayız? (Bilirsiniz, önce yüzlerce fotoğraf gösterilir, sonra her birinin öyküsü ballandıra ballandıra anlatılır, ardından sıra mama ve kum fiyatlarına ilişkin bitmez bir yakınmaya dönüşür – kedileri o kadar da sevmeyen birinin yapabileceği tek şey bu ortamdan sessizce uzaklaşmaktır.) Neden kedilerde kendimizi görmek, kendimizde onları bulmak isteriz? Neden mutluluk ve huzur çoğu zaman bir kedinin size yer ayırdığı kalbinde saklıdır?
“İnsan denen hayvan, öngörülebilir trajik – ve bazen de absürt – sonuçlara yol açabilse de olmadığı bir şey olmaya çabalamaktan asla vazgeçmez. Kedilerin böyle bir çabası yoktur. İnsan hayatının büyük bir bölümü, bir mutluluğa ulaşma mücadelesidir. Kediler için ise mutluluk, esenliklerine yönelik fiili tehditler ortadan kalktığında döndükleri olağan ruh halidir. Birçoğumuzun kedileri sevmesinin başlıca nedeni de bu olabilir. İnsanların normalde erişemedikleri bir saadet, onların doğuştan hakkıdır.”
Belki kedileri, onlara duyduğumuz sevginin dolayımıyla kendimizi sevebilmek için baş tacı ederiz? Belki onlara duyduğumuz sevgiyle kendi perişan varlığımızı anlamlı kılmaya çalışırız? Hayatımızın, ruhumuzun bir yerde onların doğuştan hakkı olan saadete dokunabilmesi için. Kalbimizin ve aklımızın huzura erebilmesi için.
“Buna karşılık, kedi aklı bir ve bütündür. Acı çekilir ve unutulur, sonra yaşama sevinci geri döner. Kediler yaşamlarını sorgulama ihtiyacı duymazlar, zira hayatın yaşamaya değer olduğundan şüpheleri yoktur. Felsefenin nafile yere dindirmeye çabaladığı bitmez tükenmez huzursuzluğun kaynağı, insanın özbilincidir.”
John Gray Kedi Felsefesi’nde insanın mutluluğa, huzura ve anlama yönelik bitmek tükenmek bilmez (ve zavallıca) arayışını kedilerin kendiliğinden kurulmuş kıskanılası yaşam felsefesi ve pratiğiyle karşılaştırarak ortaya çok etkileyici bir çalışma çıkarıyor. Kitap insanın çaresiz debelenişi karşısına kedinin huzurlu ve kendine yeten mutluluğunu koyuyor; bu karşılaştırma bize kedilerin neden bunca sevildiği kadar kediler duyulan büyük nefrete dair de çok şey anlatıyor.
“Esasında kedi nefreti, altta yatan bir kıskançlığın dışavurumu olabilir. Pek çok insan içten içe mutsuz yaşamlar sürer. Eziyet etmek, başka canlılara daha büyük acı çektirdiği için rahatlatıcı olabilir. (…) Kedi nefreti çoğu kez, mutsuzluğa batmış insanların kendilerine duydukları nefretin, mutsuz olmadığını bildikleri canlılara yönlendirilmiş halidir.”
Kedi Felsefesi kedi sevenler için enfes bir yaşam rehberi olmakla birlikte asıl ortaya koyduğu ve vurguladığı insan mutsuzluğunun kaynağı; bu mutsuzluğun insanı içine hapsettiği anlam ve değer zindanları. Can sıkıntısı, yetersizlik duygusu, başarısızlık ve güvensizlik, uğultulu tatminsizlik uçurumları, gaddarlık ve zavallılık…
“Yaşamımızı rastlantılar, duygularımızı ise bedenimiz şekillendirir. İnsan hayatının – ve felsefenin – büyük bir bölümü, bu gerçek karşısında kendini oyalama çabasıdır.”
Oysa ne yapsa oyalanamaz insan. Ya oyalandığını fark ederek paniğe kapılır (çünkü ölüm var) ya oyalandığı şey onu doyurmaz hale gelir. Yaşamın anlamsızlığı, beyhudeliği çöker omuzlara; istediği kahraman olamamıştır, kendi hikâyesini yazamamıştır – ve ne yaparsa yapsın yenilecektir ölüme. Oysa kedi…
“Yaşadıkları şekliyle hayatlarından başka bir şey bilmeyen kediler ise, ölümü ancak gelip çattığında düşünen ölümlü ölümsüzlerdir.”
Hiç çabalamadan çözmüştür ölümsüzlüğün sırrını. Kediler peşine düşmedikleri için mutluluk ve huzurla ödüllendirilmişlerdir. (“Kediler kendileri olmaktan mutludurlar, insanlar ise kendilerinden kaçarak mutlu olmaya çalışırlar.”) Peki, ne yapacak insan? Nasıl erecek kedinin mutluluğuna? Patilerimizi yalasak faydası olur mu? Nasıl sürdürülecek kedice bir yaşam?
“Bir şeye, ona hiç dokunmadan bakabiliriz. Oysa iyi hayat böyle bir şey değildir, onu ancak yaşayarak bilebilir, anlayabiliriz. (…) Sokrates’in iddiasının aksine, sorgulanmış bir hayat, yaşamaya değer olmayabilir.”
İnsanın kendiyle, yaşamla uzlaşması mümkün mü, bilemiyorum. Bizi biz yapan içimizdeki bitmeyen kavga sanki. Uçsuz bucaksız kaygı. Ve engin korku. Ama buna rağmen bir umut olmalı – yoksa kedileri bizi evcilleştirmekle niye uğraşsındı? O umudun ucunu tutabilmek için yapmamız gereken kedinin yolunda ilerlemek belki de…
“Vazgeçebileceğimiz yüklerimizden biri, mükemmel bir hayatın mümkün olabileceği fikridir. Bu, hayatlarımızın kaçınılmaz biçimde yetersiz ya da kusurlu olduğu anlamına gelmez. Aksine, hayatımız her türlü mükemmellik fikrinden daha zengin ve daha anlamlıdır. İyi hayat, yaşamış olabileceğimiz ya da yaşayabileceğimiz bir hayat değil, halihazırda sahip olduğumuz hayattır. Bu konuda kediler bize öğretmenlik yapabilirler, zira onlar yaşamadıkları hayatlara özlem duymazlar.”
Domingo’dan çıkan Kedi Felsefesi’ni Ayşegül Yurdaçalış büyük bir başarı ve akıcılıkla çevirmiş. Kitap felsefeye yabancı okurun da keyifle takip edebileceği, yer yer hüzünlü yer yer neşeli bir dille yazılmış. Kedilere sarılıp okumanız önerilir.
Her sayfası esin dolu (mırıl mırıl) bir ay dilerim.
Kedi Felsefesi, John Gray, çeviren Ayşegül Yurdaçalış, Domingo, s. 137 s.